John Stuart Mill'in 'Din Üzerine Üç Deneme' Eseri Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
John Stuart Mill'in 'Din Üzerine Üç Deneme' Eseri Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
Giriş
John Stuart Mill’in 1874’te yayımlanan “Din Üzerine Üç Deneme: Doğa, Dinin Faydası ve Tanrıcılık” adlı eseri, geleneksel dinî inançlara yönelik eleştirel bir bakış açısı sunarak bilhassa “insanlık dini” fikrini savunur. Mill bu posthum yayında, Doğa, Dinin Faydası ve Tanrıcılık başlıklı üç deneme ile dinin ahlaki ve pratik değerini ampirik ölçütlerle tartışmıştır. Eser, Mill’in ampirist ve faydacı felsefesinin uzantısı olarak, dinî doktrinlerin insan mutluluğu açısından işlevini sorgular. Bu çalışma, Mill’in bu denemelerini, düşünsel bağlamını ve din, doğa, Tanrı konusundaki görüşlerini derinlemesine inceleyecektir. Mill’in din anlayışı ve utilitarist bakışı bir bütünlük içinde değerlendirilerek, üç denemenin temel argümanları akademik bir dilde analiz edilecektir.
John Stuart Mill ve Düşünsel Bağlamı
John Stuart Mill (1806–1873), 19. yüzyıl İngiliz düşüncesinin en etkili filozoflarından biri olarak kabul edilir. Babası James Mill ve Jeremy Bentham önderliğindeki Filozofik Radikaller geleneği içinde yetişen Mill, toplumu mutluluk (fayda) temelinde yeniden düzenlemeyi amaçlayan radikal bir aydınlanmacı anlayışla eğitilmiştir. Genç Mill, Bentham’ın faydacılık etiğini merkez kabul ederken, ilerleyen yıllarda Harriet Taylor ve Auguste Comte gibi düşünürlerin etkisiyle anlayışını genişletmiştir. Bentham ekolü çerçevesinde Hristiyanlık başta olmak üzere geleneksel dinleri “insan mutluluğunu engelleyen kötü bir batıl inanç” olarak görmüş; ancak dinin insanlara ideal, yüce ve ahlaki kavramlar sunduğunu da kabul etmiştir. Mill, dinin Aydınlanma’nın bilimsel usçuluğu ile çatışan boyutlarını sertçe eleştirmiş; buna karşılık dinin “insanoğlunun en yüce ve güzel ideallerini” temsil ederek duyguları yücelttiğini ve başkalarına karşı empatiyi pekiştirdiğini de belirtmiştir. Yaşamının sonlarında, bilimin daima üstün olduğu ileri görüşünden hareketle Mill, Tanrı’nın varlığına ilişkin tüm a priori kanıtları zayıflatmış ve dine alternatif olarak Auguste Comte’un “İnsanlık Dini” fikrine eğilmiştir. Böylece Mill’in din hakkındaki genel düşüncesi, faydacı bir perspektife dayanan eleştirel bir rasyonalizm olarak özetlenebilir.
“Doğa” Denemesi Üzerine İnceleme
Mill’in Doğa denemesi, ahlaki değerlendirmelerde “doğa” teriminin sıklıkla yanlış anlaşıldığına dikkat çeker. Mill, metinde öncelikle “doğa” ve “doğal” gibi sözcüklerin tarih boyunca geniş ve ikili anlamlar taşıdığını vurgular. Bir yandan “doğa”, her şeyin, evrenin tamamının toplamını ifade eder; diğer yandan “doğa”, insan müdahalesinden arınmış olan olgular dizisine işaret eder. Üçüncü bir kullanım olarak “yapılması gerekeni” ifade eden ahlaki bir standart gibi anlamlandırılan “doğa” ise, Mill’e göre terminolojik bir yanılgıdır. Ona göre, Platoncu yöntemle belirsiz kavramları çözümlemeli, “doğa” terimini somut örneklerde incelemeliyiz. Mill, doğayı sadece var olandan ibaret (“-dir”), bu yüzden doğanın kendine özgü herhangi bir “-meli/-malı” (yani normatif) kıstası olamayacağını öne sürer.
-
“Doğa” teriminin kavramsal çözümlemesi: Mill, doğayı iki ana anlamda ele alır. Birinci anlamda “Doğa, her şeyin bütünü ve evrendeki olayların tümü”dür. İkinci anlamda ise “Doğa, insan müdahalesi dışında kalan olay ve süreçlerdir”. Buna karşılık, ahlaki filozofların kullandığı “doğa” yorumu (örneğin Rousseau’nun “doğayla uyumlu yaşamak” önerisi), aslında bir üçüncü anlam gibi görünse de Mill’e göre yanlış bir yarıştır. Şöyle ki, bazıları “doğaya uygun yaşamak” derken, doğanın varolan hâlinin bir ahlak ölçüsü olduğunu veya onun “olması gereken”i belirttiğini varsayar. Mill bu yaklaşımı tautolojik (“yapılması gerekeni yapmak gerektiği”) olarak nitelendirir ve eleştirir.
-
“Doğal”ın ahlakla ilişkilendirilmesi yanılgısı: Mill’e göre doğanın tarafsızlığı, onu ahlaki bir rehber yapmaz. Denemede Mill, doğayı insani değerlerden tamamen bağımsız bir sistem olarak tarif eder; doğa, tüm canlılara ve nesnelere, insafsızca veya tarafsızca işler. Örneğin, doğa yasalarına uyup bir kaya altında öldürülmek, “doğanın bir kanunu”na uyma anlamına gelmez; sadece doğanın ona biçtiği yıkıcı bir sonuçtur. Mill, Alexander Pope’un “Yerçekimi ne zaman kenarından akanlara dinler?” dizelerini anımsatarak, doğal yasalardan “insanî ahlak” beklemenin saflık olduğunu vurgular. Bu metaforla, iki insan arasındaki silahlı saldırıya “O hareketin bir doğal yasal olduğu için özür dileyemez misin?” demenin ne kadar anlamsız olacağını ima eder.
-
Doğanın acımasız örnekleri: Mill, doğanın gerçek uygulamalarını da insafsızca çizerek örnekler. Ona göre insanlık tarihinin en ağır suçları sayılan eylemlerin (kasten öldürme, işkence vb.) hepsi doğanın günlük rutini içindedir. Doğa her canı öldürür, kovalardan, hayvanlardan, iklim felaketlerinden gelen acımasız ölümcül sonuçlarla herkese eşit mesafededir; en yüksek mertebede “iyi” olanlara bile insafsızca zarar verir. Bu tahlille Mill, doğal dünyanın merhamet veya adalet duygusundan bütünüyle yoksun olduğunu gösterir. Sonuç olarak, doğayı ahlaki bir kıstas olarak görmenin yanıltıcı olduğunu ileri sürer; doğa olduğu gibi tasvir edilmelidir, ondan “-malı”lık beklenmemelidir.
“Dinin Faydası” Denemesi Üzerine İnceleme
Mill’in Dinin Faydası denemesi, dinin doğruluğu yerine kullanım alanını ve toplumsal işlevini sorgular. Mill, girişte, tarih boyunca insanlığın dinin hakikatini tartıştığını ancak yararını tartışmadığını belirtir; dini gerçek sayan eski toplumlarda, inançlarının faydasını sorgulama gereği bile duyulmayacağını dile getirir. Ancak modern çağda, inançlar zayıfladığında dinin faydacılığı gündeme gelir. Mill şunu söyler: “Şayet din, gerçekten de insanlık için gerekli ise, bunun akli delillerle değil de ancak ‘ahlaki rüşvet ya da aklın satın alınmasıyla’ desteklenmesi büyük talihsizliktir”. Burada Mill, dinî inancın haklı çıkarılamaz bir biçimde duygusal olarak “peşin ödeme”yle (moral bribery) ellerde tutulmasından yakınır.
-
Dinî eğitimin toplumdaki rolü: Mill, dinin toplumsal yararlarına bakarken eğitim üzerinden değerlendirmektedir. Ona göre din, temel olarak çocukluktan itibaren öğretilen bir ahlak sistemi olarak önemli bir güçtür. Çocuklara ilkelere, “tanrısal buyruğun” emri olarak dikte edildiğinde bu, fiilen ebeveyn buyruğu gibi algılanır; buna göre din eğitimi, toplumsal ahlakın taşınmasında etkili olmuştur. Mill, dinî inanışın hemen her yerde ahlak eğitiminde kullanıldığını kabul eder; ancak, kutsal metinler mantıki destekten yoksunken, inancın yalnızca “ateşli” duygularla ayakta tutulmasını eleştirir.
-
Faydacı argümanlar ve “isteyerek yapılan ikiyüzlülük”: İnancın faydası üzerine ileri sürülen argümanlardan biri, Mill’e göre dindar olmayanların “iyi niyetli ikiyüzlülük” yapmaya teşvik edilmesi ya da kuşkularını ifade etmekten kaçınmaya zorlanmasıdır. Mill, hakikate ikna olmadan inanmaya ya da inancını göstermeye devam edenleri kınamaz; ancak böyle bir yaklaşımın fikirsel özgürlüğü bastırdığını eleştirir. İnanç artık bilimsel kanıtlarla savunulamıyorsa, sadece “insanlığın büyük önemi” olduğuna inanılan bu yapıyı yıkılmadan tutmak için insanları sessiz kalmaya zorlamak, Mill’e göre haksız bir tatbikattır.
-
Gelecek yaşam umudunun etkisi: Mill, doğaüstü dinlerin insanlara sunduğu en büyük avantajın, ölümden sonra hayat umudu olduğunu kabul eder. Yani, bireyler için “başka dünyada yaşam” beklentisi bir moral ödül işlevi görür. Bununla birlikte, Mill bu beklentinin değerini sınırlı görür: İnsanların maddi ve manevi koşulları geliştikçe, mutlu bireylerin ölüm sonrası yaşam arzusuna daha az ihtiyaç duyacağı fikrini savunur. Kısaca, insanların iyilik, sevinç ve ahlaki doyum sağlandıkça ölümü kabullenmesi kolaylaşır; sadece mutlu olmayanların gelecek dünyaya daha çok ihtiyaç duyduğunu belirtir.
-
Dinî faydanın sınırları ve tehlikeleri: Mill, dinin bu dünyadaki tek yararının umut olduğunu vurguladıktan sonra, inancın suistimaline de değinir. İnançsız ya da yarı inançlı kişilerden faydalanmak isteyen kötü niyetlilerin varlığına dikkat çeker. Geleneksel dinin umudu sağlar olsa da, hakikatini sorgulayanlara bu umudu övmek Mill’in tabiriyle “susmak” anlamına gelir ve gerçekçi bir düşünceye aykırıdır. Bu bağlamda Mill şunu belirtir: Dinî inanç sahtekârlarının, insanları öldükten sonra yaşamaya ikna etmek için umut tacirliğine başvuracağı kuşkusu mevcuttur. Dolayısıyla, Mill dinî inanç savunusunu salt sosyal istikrar veya mutluluk iddiasıyla savunmaz, aksine inancın hakikat değerinin tartışılmasını savunur.
Mill’in genel değerlendirmesi şudur: Din, toplumsal ahlakı yaymada bir rol oynasa da, insan aklını dolaylı yoldan ikna etmeyi gerektiren bu yöntem hoş değildir; dinin tek “faydasının” umut olduğu savıyla, inanç temelli diğer güdülerin değerini sorgular. Kısacası Mill, dinin toplumsal işlevini takdir etmekle birlikte, onun gayri-akli yönlerini ve sömürü risklerini açıkça eleştirir.
“Tanrıcılık” Denemesi Üzerine İnceleme
Tanrıcılık denemesinde Mill, teizm sorusunu bilimsel usulle ele alır. Denemenin girişinde Mill, dinî konuların fizik bilimleri ile aynı yöntemle ele alınması gerektiğini belirtir: “Dinî konuya katılan delilleri, fizik bilimindeki herhangi bir teoriyi test etmek için kullanılan ilkelere tabi tutmamız gerekir”. Bu nedenle Mill, Tanrı’nın varlığı iddiasını ampirik kanıtlara dayalı bir soru olarak görür. Mill, doğal din (natural religion) olarak tanımladığı Tanrı inancını çoktanrıcılıkla (politeizm) tek tanrıcılık arasındaki tarihsel eğilim üzerinden inceler. Ona göre çok-tanrılı bir evrende yetişen insan zihni, doğa olaylarının çeşitliliğini açıklamak için her güçleyi ayrı bir bilinçli iradeye atfetme eğilimindedir. Tek tanrı inancı ise, daha gelişmiş düşünsel tarihsel evrim süreciyle ortaya çıkar; zira insanlar nihayet evrende bir tek düzenleyici ilke olduğunu fark etmeye başlar. Mill bu nedenle tek tanrı inancını, gelişmiş medeniyetlerin nispeten rasyonel ürünü olarak görür. Ancak polyteistik kökene dönük fikirlerin de psiko-kültürel kökenlerini vurgular.
Mill, Tanrı’nın varlığına dair geleneksel kanıtları teker teker değerlendirir:
-
A Priori delillere şüphe: Denemede, ontolojik veya metafiziksel önermelere (a priori argümanlara) Mill şüpheyle yaklaşır. “Tanrının zorunlu varlığı” gibi önermelerin kendi başına çelişkileri çözmediğini savunur. Bu argümanları yetersiz bulur ve reddeder. Aynı şekilde “ilk nedene” (ilişkisiz neden argümanı) ilişkin düzenli dünya varsayımının da özel bir yaratıcıyla açıklanabileceği kanaatine temkinle bakar. Mill bu tür akıl yürütmelerin genellikle döngüsel veya varsayıma dayalı olduğunu ve kesin bilgi üretmediğini söyler.
-
Herkesin görüşü argümanı: “Genel kanaat” delili – yani insanların büyük çoğunluğunun Tanrı’ya inandığı argümanı – Mill için de azımsanmaz bir bakış açısıdır. Ancak o, bu eğilimin antropolojik ve kültürel kökenlerini hatırlatır: İçgüdüsel olarak çok-tanrılı düşüncelerle başlayan insanların tek Tanrı fikrine geçişinin psikolojik zorlukları olduğunu gösterir. Dolayısıyla, Tanrı inancının yaygın olması, mutlaka onun doğruluğuna işaret etmez. Bu yönüyle Mill, insanların Tanrıya inanmasını tarihsel-anlamsal bir olgu olarak görür, ama metinsel mutlak kanıt saymaz.
-
Ahiret/bilinç argümanı: Bazı filozoflar ruhun ebediliğini veya vicdan (bilinç) duygusunu Tanrının varlığına kanıt sayarlar. Mill bu tür argümanlarda da ihtiyatlıdır. Zihinsel kavramların kaynağını sorgular; bilincin insan dışı bir müdahale olmadan kendi fizyolojik ve psikolojik süreçlerinden kaynaklanabileceğini öne sürer. Yani insan bilinci Tanrısal bir işaret olmaksızın da açıklanabilir.
-
Düzen ve Tasarım Argümanı (Teleolojik Delil): Mill’e göre yalnızca tasarım argümanı bir miktar geçerlilik kazanır. Evrenin karmaşık yapısının bir tasarımcıya işaret ettiği fikri, olasılıksal bir kanıt sunar; doğada gözlenen düzen bir rastlantıya kıyasla bir ilkeye atfedilebilir. Mill bu argümanı prensipte kabul eder, ancak Darwin’in 1859’daki Türlerin Kökeni çalışmasını hatırlatarak uyarıda bulunur. Ona göre evrim teorisi, doğal seçilim yoluyla pek çok yapı ve türün kendiliğinden ortaya çıkışını göstererek tasarım delilini zayıflatabilir. Mill, evrim görüşünün kanıtını beklemeyi önerir; design argümanı geçici bir tercih olarak kalır.
-
Problematize Etik: Kötülük Problemi: Denemedeki önemli vurgu, Tanrı’nın nitelikleriyle dünyadaki kötülük arasındaki gerilimdir. Mill, klasik argümanlarla benzer biçimde “iyi ve her şeye gücü yeten Tanrı”yla mevcut dünyanın bağdaşmayacağını iddia eder. Dünyadaki yaygın kötülükleri göstererek, eğer Tanrı iyiyse gücünün sınırlı olması ya da tam iyilikten feragat etmiş olması gerektiğini öne sürer. Bu açıdan Tanrı fikrinin kendi iç tutarlılığı dahi sorgulanır.
-
Sonuç: Mill kesin bir Tanrı inancından yana karar vermez. Tanrıcılık denemesinin sonunda, tüm argümanların zayıf noktalarını sergileyerek agnostik bir pozisyon sürdürür. Dünya düzeninin tek bir dâhinin işi olduğu görüşüne hiçbir deneysel olguyu kesin bir kanıt olarak koyamaz. Tanrı fikrini tamamen reddetmez ancak bilimsel mantıkla doğrulanamadığı sürece buna ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini vurgular.
Mill’in din hakkındaki fikirleri, faydacı etik ve ampirist bilim anlayışıyla tutarlı biçimde iç içedir. Onun yaklaşımı, dini bir ideolojik savunma yerine, sonuçları bakımından değerlendirir. Doğayı ahlaki bir standart olmaktan çıkarırken; dinî inancı insan mutluluğu çerçevesinde inceler; Tanrı inancını da bir bilim problemi gibi ampirik deliller ışığında sınar. Mill’e göre dinin olumlu işlevleri olsa da (moral idealler sunmak, vicdan geliştirmek gibi), bu görevler biyolojik veya toplumsal temellerde de karşılanabilir. Mill bu noktada Auguste Comte’un “İnsanlık Dini” kavramına ilham bulur ve ‘insanlığı yücelten’ seküler bir görüşü uygular.
Mill’in üç denemesinin ana hatları şöyle özetlenebilir:
-
Ampirik Bilimsel Tutum: Dinî konular da bilimsel sorular olarak ele alınmalıdır. Mill, dinî inançları tıpkı doğa bilimlerindeki teoriler gibi kanıt ve mantıkla sınamayı önerir.
-
‘Doğal’ın Ahlaki Olamayacağı: Doğanın insanlara emir veya yasak göndermeyeceği vurgulanır. Doğa sadece “olan”ı göstermektedir ve iyi-kötü ayrımında norm koyamaz.
-
Dinî İnancın Faydacılığı: Bir inanç sadece (varsayılan) toplumsal yararı varsa makul kabul edilir. Mill, gerçek kanıtları azalmış inanç için ancak toplumsal istikrar gibi faydalı yönlerden bahsedilebileceğini belirtir.
-
Tanrı Tartışmasında Sorgulayıcılık: Tanrı’nın varlığı, bilimsel ölçütlerle incelenmeli ve hiçbir kanıt dogmatik sayılmamalıdır. Mill tüm geleneksel kanıtları sorgular ve kesin Tanrı bilgi yerine olasılıksal yaklaşımla yetinir.
-
İnsanlığa Yöneliş: Geleneksel din yerine insanlığı yücelten bir ideal savunur. Mill, evrenin bütüncül bir sonsuz tasarım yerine insan çabasının odak noktası olduğunu düşünür. Tarihsel süreçte “iyi ile kötü arasındaki çatışmanın” nihai zaferi olarak insanlığın yükselişini öne çıkarır.
Bu değerlendirmeler sonucunda Mill’in yaklaşımı, pozitivist-bilimsel ve hümanist bir din eleştirisi sunar. Geleneksel dinî dogmaları sorgular, dinin ahlaki faydalarını takdir eder ama yine de dinî batıl inançları reddeder. Sonuçta, dinî inançların yerine insana ve onun ilerleyişine dayalı bir etik anlayış önerir.
Sonuç
John Stuart Mill’in “Doğa, Dinin Faydası ve Tanrıcılık” adlı denemeleri, din ve doğa kavramlarını faydacılık ve ampirist bir bakış açısıyla ele alan titiz bir felsefi incelemedir. Mill, doğa sözcüğünün metafizik yükünü çözümler ve ahlaki mutabakatın insan aklından kaynaklandığını gösterir. Dinî inançların toplumsal işlevini tartışırken ise, insan mutluluğunu artırdığı sürece aranan bir araç olabileceğini savunur. Tanrı tartışmasında ise bilimin normlarını uygulayarak tüm a priori kanıtları çürütür ve geriye ancak tasarım argümanının kaldığını belirtir. Nihayetinde Mill, dogmatik dinî formüller yerine “insanlık” idealini yücelterek daha evrensel bir etik vaat eder. Bu yönleriyle Mill’in din üzerine düşünceleri, laik ve hümanist görüşlere önemli katkılar sunmuş, dinî öğretilerin rasyonel eleştirisi konusunda klasikleşmiş bir çerçeve oluşturmuştur.
Kaynaklar: Mill’in kendi denemeleri ile takipçilerinin analizleri, özellikle “Three Essays on Religion” adlı yapıtı temel alınarak hazırlanmıştır. Mill’in felsefi yaklaşımı ve tarihî arka planı için ilgili çalışmalar yanı sıra Mill’in biyografik incelemeleri referans olarak kullanılmıştır.
Leave a Comment