Brian Greene’in Zamanın Sonu: Zihin, Madde ve Kozmik Evrimde Anlam Kitabı Üzerine İnceleme



 


Brian Greene’in Zamanın Sonu: Zihin, Madde ve Kozmik Evrimde Anlam Kitabı Üzerine İnceleme

Giriş

Brian Greene, Columbia Üniversitesi’nde matematik ve fizik profesörü olarak uluslararası saygınlığa sahip, kuantum alan teorileri ve sicim teorisi alanındaki çalışmalarıyla tanınan bir teorik fizikçidir​. 1980’lerden bu yana üst üste çıkan The Elegant Universe (Sicim Teorisi), The Fabric of the Cosmos (Evrenin Dokusu) ve The Hidden Reality (Saklı Gerçeklik) gibi popüler bilim kitaplarıyla Greene, karmaşık fizik kavramlarını halkın anlayacağı düzeyde anlatma konusundaki hünerini kanıtlamıştır​. Bu yeni kitabı Until the End of Time: Mind, Matter, and Our Search for Meaning in an Evolving Universe (Türkçesi Zamanın Sonu: Zihin, Madde ve Kozmik Evrimde Anlam), Greene’in evrenin tarihini ve insan bilincini kapsayan geniş kapsamlı bir sorgulama yolculuğudur​. Columbia Magazine değerlendirmesi de Greene’in bu kitabını “evrenin yapısı, öğeleri ve varlıklarının kökeninin yanı sıra bu konuları nasıl düşündüğümüzü araştıran” bir çalışma olarak nitelendirmiş; Greene’in bilimsel verileri felsefi sorularla kaynaştırarak, “biz kimiz?” sorusunu yanıtlamaya çalıştığını belirtmiştir. Bu bağlamda, Greene’in amaçları sadece evrenin fiziksel gelişimini anlatmakla sınırlı kalmaz; insan düşüncesinin, bilincin ve anlam arayışının bu kozmik perspektifle nasıl örtüştüğünü irdelemesi ön plandadır. Aynı zamanda New Scientist dergisinden alınan bir yorumda, Greene’in kozmoloji keşfini “farklı bakış açılarıyla ustaca örülmüş zengin bir anlatı” olarak sunduğu ve kitabın “evrenin başlangıcından bilincin derinliklerine; yıldızlardan kuantum dünyasına kadar her şeyin öyküsünü” içerdiği vurgulanmıştır​.

Greene’in bu eseri, popüler bilim dünyasında gösterdiği etkili anlatım geleneğini sürdürüyor. Kitabın özgün yaklaşımı, bir yandan fiziksel gerçekleri titizlikle aktarırken diğer yandan da insan aklının ve kültürünün evrendeki yerini sorgulayacak şekilde kurgulanmıştır. İncelemenin ilerleyen bölümlerinde, kitabın yapısı, zaman kavramına dair iddiaları, kozmik evrim ile bilinç ilişkisi ve çoklu evren-entropi-kuantum mekaniği gibi temalar ele alınacak; Greene’in önerileri mevcut bilimsel paradigmayla nasıl örtüşüyor veya ayrışıyor tartışılacaktır.

Kitabın Oluşumu ve Yapısı

Zamanın Sonu kitabı, toplamda on bir ana bölümden oluşur ve bu bölümler gevşek bir kronolojiyle evrenin geçmişinden geleceğine doğru uzanan bir okur yolculuğu sunar​. İnters.org sitesinde yayımlanan bir incelemede belirtildiği üzere, kitabın ilk dört bölümü güncel fizik ve biyolojiyi ele alırken, sonraki dört bölüm insan yaşamı ve felsefi konulara yoğunlaşır; son üç bölüm ise evrenin uzun vadeli kaderi üzerine spekülasyonlar içerir​. Örneğin, “Zamanın Cazibesi” başlıklı ilk bölüm, zamanı ve sonsuzluk kavramını sorgularken, ikinci bölüm “Zamanın Dili” kütle ile termodinamik yasalarına dair alt başlıklar üzerine kuruludur​. Üçüncü bölüm “Kökenler ve Entropi” büyük patlamanın başlangıcında evrende yüksek düzen (düşük entropi) söz konusu olduğunu vurgular; dördüncü bölüm ise bitki ve hayvan hücrelerindeki enerji süreçleri, DNA ve evrimin temellerini ele alarak Schrödinger’in What is Life? (Hayat Nedir?) eserine sık sık atıfta bulunur​.

Kitabın esas yapısı ise, Kozmos’un fiziksel tarihinin insan zihninin evrimiyle iç içe geçtiği bir mozaiğin farklı katmanları şeklindedir. Bir eleştiriye göre Greene, “başlangıçta ana temasını ilan ettikten sonra, 11 bölüm boyunca Büyük Patlama’dan itibaren yıldızların ve gezegenlerin oluşumunu, yaşamın kökenini, evrimi, bilinci, dili, kültürü ve dini kapsayan bilgilendirici anlatılar sunar; yazar, kitabını insanlık için uzun yaşam, evren için daha da uzun bir gelecek vaat ederek bitirir; ancak belirli bir entropinin ötesinde artık bizim için yer kalmayacaktır” şeklinde özetlenmektedir. Bu tasnif, kitabın disiplinlerarası yapısını da ortaya koyar: Greene fizik yasalarını, canlılık ve kültür sorularını bir arada tartışarak “evrenin geçici güzelliğinde kalıcı anlamlar arayan” okuyuculara geniş bir perspektif sunar​.

Kitabın oluşum süreci ve yapısal kurgusu bağlamında önemli bir nokta da Greene’in bilime yaklaşımının disiplinler ötesi olmasıdır. Schrödinger’den ilham alarak, Greene bilimsel çalışma alanlarının sınırlarını aşmayı savunur; Schrödinger’in “neredeyse insan bilgisinin güç sınırlarını” işaret eden derslerine referansla, Greene “uzmanlıklarının geleneksel sınırları dışındaki alemleri keşfetmeleri” gerektiğini vurgular​. Bu söylem, kitabın hem fiziksel detayları hem de felsefi sorgulamaları içermesini açıklayan temel bağlamı oluşturur. Zaten İnters.org incelemesinde Greene’nin “çıplak indirgemeci” sıfatına rağmen, bir beyzbol topunun hızını moleküler hareketlere indirgemekle saha dışındaki seyirci tepkisini aynı şekilde açıklamanın imkânsız olduğunu idrak ettiğine dikkat çekilir. Greene bu bağlamda şöyle yazar: “Mikroskobik perspektifi, bir beyzbol topunun hızını açıklamakta kullanmak kadar, top sahaya savrulduğunda vuruş yapanın ne hissettiğini, seyircinin nasıl tezahürat yaptığını anlatmakta kullanmak daha saçma olurdu. Bunun yerine, insan düşüncesinin diliyle anlatılan daha üst seviye öyküler çok daha büyük içgörüler sunar.”​. Bu pasaj, Greene’in kitabın yapı taşlarından birini özetler: Yüksek seviyeli hikâyeler ve metaforlar aracılığıyla karmaşık bilimsel kavramları sunmak, kitabın anlatı evrenini oluşturur.

Zaman Kavramı Üzerine Greene’in Yaklaşımları

Kitapta “zaman” kavramına dair en temel tartışma, Einstein’ın görelilik teorilerinin uzay-zaman anlayışı doğrultusundadır. Greene, Einstein’ın uzay ve zamanı birleştiren “dörtdimensional uzay-zaman” modelinin sonuçlarını vurgular. Bu çerçevede, geçmiş, şimdi ve geleceğin mutlak olarak ayrıştırılmasının bir yanılsama olduğunu ifade eder. Greene’in ifadesiyle, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek “hepsi eşit derecede gerçek”tir; Einstein bu ayrımı alt üst etmiştir. Diğer bir ifadeyle, evrendeki her noktanın (örneğin farklı bir galakside hareket eden bir gözlemcinin) aynı anda geçmişteki ve gelecekteki durumlarımızı görmesi, zamanın tek yönlü akışının sadece bizim algımıza özgü bir kuruntudan ibaret olduğunu gösterir. Bu bağlamda Greene, “zaman akışı bir illüzyondur… biz çok daha zengin ve tuhaf bir gerçekliğin parçasıyız” diyerek zamanın sıradan deneysel algımızdan bağımsız bir bütün olduğunu belirtir​.

Bununla beraber, Greene kitabında entropi yasasının zaman yönlülüğünü nasıl sağladığını da detaylıca irdeler. Örneğin Kirkus Reviews’da belirtildiğine göre Greene, Bertrand Russell’dan alıntı yaparak “evrendeki her şeyin bozulup gerilemeye eğilimli olduğu” ikinci termodinamik yasasını vurgular​. Büyük Patlama anının son derece düşük entropili (yüksek düzenli) bir başlangıç halini temsil ettiğini belirterek, entropinin artışıyla evrenin nihayetinde soğuk, düzensiz bir hiçliğe doğru yöneleceğini anlatır​. Bu görünüşte zıt iki perspektif –görelilikte zamanın blok evren modeli ve termodinamikte zaman oku– Greene’in zihinlerinde birleştirdiği önemli kavramlardır. Ayrıca Greene, kuantum fiziğinin belirsizlik anlayışının (örneğin kuantum dalga işlevindeki çökmelerin “şimdi”yi belirleme rolü) henüz zaman sorununu kökten çözemediğine işaret eder. Bu kapsamda Greene, zamanın akışını salt fiziksel kanunlardan ziyade termodinamik ve istatistiksel ilkelerle tanımlanması gereken bir olgu olarak görür ve “bizim şimdiki anımız” kavramının göreceli olduğunu savunur​.

Greene’in zaman kavramına dair yaklaşımı, fiziksel olarak hâlihazırda benimsediğimiz paradigmalara uygundur ancak felsefi boyutta radikal sonuçlar da içerir. Zamanın “hayali” oluşu fikri, 1990’larda Julian Barbour gibi bazı fizikçilerce öne sürülse de Greene bunu güdümlü bir anlatım çerçevesinde sunar. Yani Greene, zamanın illüzyon olduğunu söyleyerek fiziğin blok-zaman modeline uyum sağlarken, aynı zamanda insan bilincinin sübjektif deneyiminin bu çerçevede nasıl şekillendiğini irdelemekten geri durmaz. Bu bağlamda, zamanın sonlu olması veya ilerlemesinin içsel bir “anlam” taşıyıp taşımadığı gibi metafizik sorulara da kapı aralar.

Kozmik Evrim ile Madde ve Bilinç İlişkisi

Greene’in kitabının ana temalarından biri evrenin kozmos tarihiyle insan zihninin ortak bir anlatıda buluşmasıdır. Büyük Patlama’dan sonraki yıldız ve galaksi oluşumlarıyla birlikte madde zenginleşir, gezegenler doğar ve nihayetinde yaşam filizlenir. Kirkus Reviews’un belirttiği gibi Greene, bu süreçleri “göktaşları, yıldız oluşumu, hayatın kökenleri, evrim, bilinç, dil, kültür ve din” gibi geniş başlıklar altında sunar​. Greene’e göre evrende hayatın ortaya çıkması, entropiyi lokal olarak azaltan karmaşık yapılar (örneğin canlı hücreler) sayesinde mümkündür. Ondokuzuncu yüzyıldan beri evrim teorisi biyolojik karmaşıklığı başarıyla açıklar, ancak Greene bu zinciri adım adım fiziksel kökenlerine kadar götürür: Kozmik element sentezinden kimyasal birleşimlere, moleküllerin bir araya gelerek canlı organizmaları inşa edişine uzanan bu anlatı, Einstein’dan önce yıllar süren bir epik gibidir.

Kitapta, yaşamın evrimsel ortaya çıkışından çok daha ötesine geçen bir başka vurguyla insan bilincine yer verilir. Greene, insan zihninin evrimi sürecinde ortaya çıkan dil, kültür ve sanat gibi üst düzey olguları, fiziksel süreçlerin birer uzantısı olarak gösterir. María Popova da Greene’in bu yaklaşımını özetleyerek, kitabın “siyah deliklerden kuantumlara, DNA’ya kadar her şeyi kavrayan” bilimsel öğeleri iç içe geçirip “maddenin zihni, zihnin hayal gücünü yarattığını” göstermesine dikkat çeker​,. Yine bir başka değerlendirmede Greene’in, bilincin “kökenleri ve karanlık kaderini” zarif bir biçimde ortaya koyduğu ve “her şeyin nasıl var olduğu ve nereye gideceğini bilmek istiyorsanız bu kitabı okuyun” diye tavsiye edildiği vurgulanır​. Bu yorumlar, Greene’in kitabının yalnızca mikro düzeyde biyolojik evrimi değil, aynı zamanda insan aklının ve bilincinin kozmik plana nasıl yerleştiğini de mercek altına aldığını gösterir.

Greene aynı zamanda bilincin doğasına dair felsefi sorulara da yaklaşır. Örneğin, Julianne Nagel’in “yarasa olmak nasıl bir şeydir?” sorusuna gönderme yaparak şunu kabul eder: “Tüm altta yatan fizik, kimya ve biyolojiyi eksiksiz bilsek bile, bir yarasanın ilk kişi deneyimini yakalayamayız. İçsel dünya her zaman erişilmez görünecek; bir yarasa için geçerli olan, her birimiz için de geçerlidir”​. Bu tespit, Greene’in bilincin fizik ötesi özelliklerini kabul ettiğini, ancak bu alandaki kesin bir kuram ileri sürmediğini gösterir. Yine de, bilincin maddenin bir yan ürünü mü yoksa temel bir özellik mi olduğu gibi tartışmalara değinmekten çekinmez; “proto-bilinç” gibi kavramları gündeme getirir. Bu konularda kesin cevaplar olmadığını vurgulayarak, “benzer şekilde maddenin veya elektriğin ne olduğunu sorsanız siz de tatmin edici bir yanıt alamazsınız… Ama kütle çekim kuvveti üretir ve bu kuvveti hisseder; elektrik yükü elektromanyetik kuvvet üretir, bundan ibarettir” diye örnek verir​. Yani Greene, bilincin özünü bilemediğimizi ama işlevlerini yorumlayabileceğimizi belirterek fizikteki temel niteliklere benzer bir muammanın insan zihninde de geçerli olduğunu ima eder. Bu tutum, kitabın madde-bilinç ilişkisini felsefi açıdan ele alırken bilimsel demarkasyon çizgilerine kayda değer bir esneklik getirdiğini gösterir.

Çoklu Evren, Entropi, Kuantum Mekaniği ve Uzay-Zaman Yapısı

Greene’in evren tasviri, modern kozmolojinin öngördüğü çoklu evren ve kuantum mekaniksel paradoksları da kapsar. Greene, zamanın sonlu olduğunu ve bizimki gibi bir evrenin sonsuza dek sürdürülemeyeceğini belirtirken (kuantum vakum salınımlarına dayalı ?) çoklu evren ihtimallerine de değinir. Aslında Greene, çağdaş fizikçilerin çoğu gibi “çoklu evren” fikrine açık bir görüşe sahiptir (bir değerlendirmeye göre “Greene, çoklu evren konusunda güçlü bir savunucudur”), ancak kitabın ana odağı kendi kozmik kesitimiz üzerindedir. Bununla birlikte kitap, Einstein sonrası uzay-zamanın yapısını yeniden yorumlar. Örneğin uzay ve zamanın bükülmesi, karadelik olayı ufukları ve paralel evren (kozmik manzara) varsayımları gibi konular, Greene’in önceki çalışmalarına kıyasla daha yüzeysel de olsa anılmaktadır. Yeni Scientist yorumu, Greene’in “uzay ve zamanı gezerken teorilerin ve bakış açılarını zengin bir dokumayı serdiğini” kaydeder​; bu, kitabın uzay-zaman ansiklopedik kapsamını özetler.

Entropi konusuna dönersek, yukarıda belirtildiği gibi ikinci yasaya dayanan “zaman oku” problemi kitabın merkezinde durur. Greene’e göre entropinin sürekli artışı, evrenin nihai kaderinin soğuk ve durağan bir hal olduğunu gösterir (ki bu “evrensel ölüm” olarak tanımlanmıştır​). Bu bağlamda Greene, evrenin başlangıcından itibaren başlayan düzen-düzensizlik dengesini vurgular: İlk an, tüm maddenin düzenli şekilde sıkışık olduğu bir durum iken, zamanla enerjinin yayılması düzeni bozar. Yolculuğunun sonunda, yeterince entropi biriktiğinde “bize yer kalmayacağı” çıkarımına ulaşır​. Ayrıca Greene, uzmanlık alanlarının ötesindeki girişimlerini destekleyecek şekilde kuantum mekaniğinin olasılıksal yapısını da tartışmaya açar. Örneğin “Boltzmann beyni” gibi kavramlarla, çok uzun zaman ölçeklerinde tesadüfi varoluşlar ve bilinç kopyalarının ortaya çıkabileceği hipotezini ele alır (bu tür öngörüler, kuantum istatistik ile uzay genişlemesi tartışmalarının doğal sonuçlarıdır). Kitabın çeşitli bölümlerinde aktarılan bu fikirler, greene’in kuantum düzeydeki belirsizliklerin kozmik evrimin etkileriyle nasıl örtüşebileceğini gösteren geniş bir resim ortaya koyar​.

Materyal evren ve bilinç ilişkisini kuantum merceğiyle değerlendirirken, Greene aynı zamanda maddenin temel doğasını sorgulayan spekülatif düşünceler taşır. İnters.org değerlendirmesi, Greene’in tüm parçacıklara “pro-bilinç” (proto-consciousness) formunda bir miktar bilincin aşılandığı önerisini duyuracağını belirtir​. Greene bu noktada ölçülü kalır ve daha çok “kütle nedir, elektrik yükü nedir?” gibi temel kavramlarda olduğu gibi bilinmeyene işaret ederek, şu sonuca varır: “Bunların işlevlerini biliyoruz; maddenin bu özelliklerinin ne olduğu sorusunu sorgulamak bilimsel olarak anlamlı bir soru değil”​. Dolayısıyla, Greene kuantum ve madde-bilince dair tartışmada kesin bir paradigma değiştirme sunmasa da, mevcut bilimsel çerçeveler içinde felsefi sonuçlar çıkartır. Sonuç olarak Zamanın Sonu, çoklu evren teorisini doğrudan çürütmez; bunun yerine, evrenimizde geçerli olduğu bilinen fiziksel yasaları (termodinamik, genel görelilik, kuantum mekaniği) en uç noktalarına kadar zorlayarak evrenin ve bilincin gelecekteki durumlarına dair olası senaryoları okurlara sunar.

Greene’in Görüşlerinin Mevcut Paradigmalarla İlişkisi ve Aykırılıkları

Greene’in tezleri genel olarak çağdaş fizik ve kozmoloji paradigmasıyla uyumludur. Örneğin, Zamanın Sonu’nda savunulan Büyük Patlama, genişleyen evren modeli, entropi artışı ve DNA’ya kadar uzanan biyolojik evrim zinciri, güncel bilimsel konsensüsü takip eder. Bununla birlikte, Greene bazı alanlarda daha özgür spekülasyonlara da yer verir. Çoklu evren kuramı (özellikle sicim teorisi kapsamında öne sürülen “manzara” modeli) hâlâ tartışmalı bir konudur ve Greene bu olguyu varsayım olarak kullanırken bilim camiasındaki farklılıklara değinir. Örneğin, Einstein’ın uzay-zaman geometrisine getirilen yorumlar (blok evren görüşü) yaygın kabul görse de, zamanın mutlak bir illüzyon olduğu yorumunun felsefi uzantıları herkes tarafından paylaşılmayabilir. Ünlü fizikçi Roger Penrose gibi isimler bilinç ve kuantum arasındaki ilişkiye dair farklı hipotezler önerirken (örneğin Penrose’un kuantum yerçekimi kaynaklı bilinç kuramı), Greene bilinç konusundaki soru işaretlerini başlatır ancak tek bir “çözüm” önermeyip olası yorumları açıkta bırakır.

Greene’in çok disiplinli yaklaşımı da kimi zaman eleştirilir. Kimi bilim insanları, onca fiziksel detayı bir arada sunarken kültürel, sanatsal veya felsefi düzeydeki çıkarımlara mesafeli kalmayı tercih eder. Örneğin, Stephen Hawking zamanında bilimin ilerleyişini disiplinler ötesi bir bakış açıları sorgulamaktansa “felsefenin öldüğünü, filozofların modern bilimin arkasında kaldığını” iddia etmiş; Hawking gibi daha geleneksel bir bakış açısı, fiziksel kozmoloji tartışmalarının dışına çıkmaktan kaçınmıştır​. Greene ise tam tersine, disiplinler arası köprüler kurmanın gerekliliğini vurgular. O da Schrödinger gibi dini veya edebi metinlere atıf yaparak (örneğin bir Hint metninden alıntı yapmak bile yayıncısını kaybetmesine yol açacak kadar cesurca) bilginin farklı formlarını zenginleştirici görür. Bu tutum, bazı çevrelerde “akademik disiplinlerin dışına çıkma” şeklinde eleştirilse de, Greene’in amacı bilimsel bilginin insanın genel dünyagörüşü içinde konumlanmasını sağlamaktır. Nitekim Greene kitabında, bilimsel keşiflerin insan zihnindeki anlam arayışıyla bütünleşik bir hikâye oluşturmasını, “yüksek seviyeli öykü anlatımı”nın gerekliliğiyle savunur.

Sonuç olarak, Greene’in görüşleri genel paradigma ile uyumlu kalmakla birlikte, bilimsel indirgemecilikten kaçınan ve bilinç gibi sınır problemlerine de eğilen daha geniş bir anlatı çizgisi oluşturur. Bu nedenle kitabı okuyan bir bilim insanı, çoğu fiziksel temeli kabul edip Greene’in bu materyali geniş bir perspektifte birleştirme çabasını takdir edebilirken; bazı kesimler Greene’in “arazi dışı” konulara (mitoloji, din, felsefe gibi) uzanmasını geleneksel bilim anlayışına aykırı bulabilir. Öte yandan popüler bilim camiasında Greene, tıpkı Stephen Hawking gibi, bilimin geniş kitlelere anlatımında etkili bir rol oynar. Carnegie Mellon Üniversitesi’nde yapılan bir anket Greene’in “Sicim Teorisi”ni geniş halk kitlesine tanıtması sebebiyle Stephen Hawking ile sıkça yan yana zikredilen bir figür olduğu sonucuna varmıştır​.

Sonuç

Zamanın Sonu, Greene’in genel kozmoloji vizyonunu ve entelektüel mirasını taşıyan kapsamlı bir eserdir. Kitap, zamanın doğası, evrenin başlangıcı ve sonu, yaşamın anlamı gibi temel soruları hem bilimsel hem de felsefi boyutlarıyla inceler. Pek çok eleştirmen, Greene’in bu kitabı için “evrenimizin dokusunu örterken madde ile zihnin nasıl iç içe geçtiğini” gösterdiğini ve “her şeyi bir araya getiren etkileyici bir panorama” sunduğunu belirtmiştir​. New York Times tarafından “bilgi derinliğinde ansiklopedik ve bazen yürek parçalayıcı” bulunmuş, “her şeyin nasıl geldiği ve nereye gideceği” konusunda merak duyanlar için mutlaka okunması gerektiği vurgulanmıştır.

Bu incelemeyle kitapta ele alınan önemli noktaları serdikten sonra, Greene’in popüler bilim iletişimine katkısına da değinmek gerekir. Greene’in açık ve sürükleyici üslubu, karmaşık teorileri geniş kitlelere anlatmada nadir görülen bir başarıdır. Dünya Bilim Festivali’nin kurucularından biri olan Greene, akademik başarılarını televizyon programlarına konuk olmaya, ders videoları hazırlamaya ve sosyal medyada bilimsel içerik üretmeye de taşımıştır. Bu yönüyle Greene, sadece bilim camiasında değil, aynı zamanda popüler kültürde de bilimin simge isimlerinden biri haline gelmiştir. Türkçeye yeni çevrilen bu kitabı da, özellikle genç kuşakların kozmoloji, fizik ve insan bilinci gibi büyük meseleleri kavramasına vesile olabilecek niteliktedir.

Geleceğe yönelik olarak, Greene’in bu eseri hem bilimsel hem felsefi tartışmaları canlandırmayı sürdürecektir. Evrenin sonu ve zamanın doğası gibi sorular, henüz tam karşılığı bulunamamış temel konuların başında gelir; Greene’in sunduğu sentez ve ileri sürdüğü metaforlar, bu tartışmaları yeni kuşaklarla buluşturmaya devam edecektir. Sonuç olarak, Zamanın Sonu kitabı, modern evren modelini geniş bir ufukla sorgulayan, akademik titizlikle yazılmış ve bir o kadar da merak uyandıran bir çalışma olarak yüksek lisans düzeyinde incelenmeye değerdir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.