Hegel'in Felsefesinde Hermetik Geleneğin İzleri
Hegel'in Felsefesinde Hermetik Geleneğin İzleri
Giriş
Hegel’in felsefesinde Hermetik geleneğin etkileri yakın dönemde araştırmacıların ilgi odağı olmuştur. Glenn Alexander Magee’nin Hegel and the Hermetic Tradition başlıklı çalışması bu bağlamda öncü bir konumdadır. Magee’ye göre Hegel, Greko-Romen Mısır kökenli, Ortaçağ ve modern dönemde simya, Kabalizm, ezoterizm gibi mistik akımlarla iç içe geçmiş bir düşünce akımı olan Hermetik geleneğin etkisi altında kalmıştır. Magee, Hegel’in Hermetik gelenekteki “biliniş yoluyla Tanrı’nın tamamlanması” öğretisini benimsediğini; Hegel’in Agrippa, Böhme, Bruno, Paracelsus gibi Hermetik yazarların eserleriyle ve mistik-oksült konularla yakından ilgilendiğini vurgular. Bu yazıda önce Hermetik geleneğin tanımı, kökeni ve tarihsel gelişimi ele alınacak; ardından Hermetik geleneğin Hegel’in düşüncesindeki olası izleri incelenecek; Magee’nin Hegel yorumları derinlemesine analiz edilecektir. Son olarak, bu tartışmanın Alman idealizmi ve modern felsefe geleneği bağlamında ne gibi sonuçlara yol açabileceği değerlendirilecektir.
Hermetik Geleneğin Tanımı ve Tarihsel Gelişimi
Hermetik geleneğin adı, birinci–ikinci yüzyılda yazılmış sayısız Yunanca ve Latince metni içeren Hermetika (Corpus Hermeticum) koleksiyonuna dayanır. Efsaneye göre bu metinlerin yazarı, Hermes Trismegistos (Üç Defa Büyük Hermes) adlı efsanevi filozof ve simyacıdır. Bu eserlerde, bilgeliğin sürekli bir arayış olarak görülmesi ve evrenin ruhi yapısına ilişkin öğretiler yer alır. Magee’ye göre Hermetika, “Hermes’in yazılarından” doğan geniş bir düşünce akımını temsil eder ve zamanla çeşitli geleneklerin karışımıyla geliştirilmiştir. Bu kapsamda simya (kimya), Kabala, İbnü’l-Arabî ve İbnü’l-Feridî gibi İslami düşünürlerin mirası, Juan Lorenzo Valla’nın (Lullizm) düşünceleri ile Almanya’daki mistisizm (Meister Eckhart, Nicholas of Cusa gibi) Hermetik öğretilerle kaynaşmıştır. Gerçekte, bazı yazarlar Hermetizmi sadece simya ile eşanlamlı olarak kullanmış; daha genel olarak ise teozofi, ezoterizm, hatta bazen basitçe mistisizm ya da okkültizm terimleri ile nitelendirmiştir.
Hermetik gelenek, Antik çağdan Ortaçağ’a, oradan Rönesans’a uzanan çok katmanlı bir tarihe sahiptir. Ortaçağ’da Hermetik metinler Arapçaya çevrilmiş ve simyacılar ile sufiler arasında dolaşmıştır. Rönesans’ta Corpus Hermeticum eserleri Marsilio Ficino ve diğer düşünürler tarafından Latince’ye çevrilerek Batı’ya ulaştı. Bu dönemde ünlü Hermetikçiler arasında Agrippa von Nettesheim, Paracelsus, Giordano Bruno ve Jacob Böhme sayılabilir. Örneğin Bruno, evreni simyasal bir dönüşüm süreci olarak yorumlamış; Böhme ise Tanrı’yı içkin bir güç olarak görerek Hermetik mitleri Hristiyanlıkla yorumlamıştır. Bu akım, daha sonra 16. – 17. yüzyıl Almanya’sında teozofi ve pansofya (evrensel bilgelik) arayışlarıyla, ayrıca Roşikruisyanlık ve Altın Şafak gibi okültist cemiyetlerle bütünleşmiştir. Magee’nin ifadesiyle, Orta Çağ’dan itibaren Hermetik gelenek “simya, Kabalizm, milenyumculuk, Roşicrüsyanizm ve teozofi gibi mistik düşünce dallarıyla iç içe geçmiştir”.
20.yüzyıl başından itibaren Hermetik düşünce tarihi akademik ilgi odağı haline gelmiş; özellikle Frances Yates, Antoine Faivre, Wouter Hanegraaff gibi tarihçiler Batı’da Hermetik geleneğin modern bilim ve felsefe üzerindeki etkisini vurgulamışlardır. Magee de bu geleneğin etkilerini Shakespeare, Bacon, Descartes, Spinoza, Leibniz, Newton gibi “anaakım rasyonalist” filozoflarda bile arayan bu ekole mensuptur. Bu kapsamda Hermetik ideal, insanı “büyücü” (magus) olarak tanımlar; yani insanın bilgi aracılığıyla Tanrı’ya ulaşabileceği ve doğayı kontrol edebileceği bir potansiyeli simgeler. Özetle, Hermetik geleneğin Batı’daki tarihi Thrice-Great Hermes efsanesiyle başlar ve zamanla simya, Kabala, mistisizm gibi çok çeşitli öğretilerle harmanlanarak, Rönesans ve Sonraki Aydınlanma döneminde Batı düşüncesini etkilemiştir.
Hegel’in Düşüncesinde Hermetik Etkiler
Magee’ye göre Hegel’in felsefesinde Hermetik geleneğin izleri, yaşamının hemen her döneminde görünür. Hegel’in ilk yetişme ortamı olan 18. yüzyıl sonu Württemberg’i, dönemin Pietist (Teozofik) hareketinin Böhmeci teosofi ve Roşicrüsyanizm gibi mistik akımlar tarafından yoğun etkilenmiş olduğu bir merkezdi. Bu dönemde Hegel küçük yaşlardan itibaren gizemci düşünceyle iç içe büyüdü. Örneğin kütüphanesinde Heinrich Cornelius Agrippa, Jacob Böhme, Giordano Bruno ve Paracelsus gibi Hermetik yazarların eserleri bulunuyordu. Aynı dönemde Mesmerizm, telepati, büyücülük gibi konuları geniş çapta okudu; Franz von Baader gibi dönemin tanınmış okültistleriyle yakın ilişkiler kurmuştur. Hegel, felsefesini Hermetik “karşılıklılık” (correspondences) kavramına benzer şekilde yapılandırmış; eserlerinde Hermetik kaynaklara sık sık atıf yapmıştır. Örneğin Hegel’in “spekülatif” terimine bazen “mistik” anlamını yüklediği bilinmektedir.
Gençlik döneminden itibaren Hegel’in yazılarında ve ders notlarında Hermetik gelenekten pek çok öğeye rastlanır. Magee, Hegel’in yayımlanan ve yayımlanmamış tüm metinlerinde Eckhart, Bruno, Paracelsus ve özellikle Jacob Böhme gibi isimlere yapılan onaylayıcı göndermelerin bulunduğunu belirtir. Hegel, Felsefe Tarihi derslerinde Böhme’ye geleneksel olmayan ölçüde yer vermiş ve onu Kant ya da Fichte’den daha etkili bir düşünür olarak görmüştür. Ayrıca Magee, Hegel’in felsefi sisteminde Masonik semboller ve giriş ritüellerine dair altmetinler olduğu; Phenomenology of Spirit önsözünde mistik içerikler bulunduğu; Mantık ve Doğa Felsefesi’ndeki yapısal düzenlemelerde simyasal ve Böhmeci etkiler olduğu gibi bulgular sunar. Hegel’in Right Felsefesi’ndeki devlet ve hukuk anlayışında ise simyasal-roşicrüsyan imgelerin, objektif ruh ve dünya tarihi doktrininde ise kabalistik ve milenyumcu motiflerin izlerini görür. Örneğin Hegel’in “evrensel bilgelik” (pansophia) kavramına ve philosophia perennis anlayışına atıf yapması, Hermetik geleneğin merkezi fikirlerinden biridir. Hegel’in pek çok seminerinde Triyadi (üçgen, daire, kare) gibi ortak semboller kullanması da Hermetik gelenekte sık rastlanan bir örüntüdür.
Hegel dönem dönem bu ilgisini daha da açıkça ortaya koymuştur. Berlin yıllarında öğrencilere verdiği ders notlarında astroloji, büyü ve ruhçuluk konularına değindiği, hatta gizli gizli mistik toplumlarla bağlantılar kurduğu görülür. Magee ayrıca Hegel’in resim veya doodle’larında üçgen diyagramı gibi Hermetik semboller gördüğünü ve bu diyagramın felsefi düşüncelerine işaret ettiğini iddia eder. Tüm bu bulgularla Magee, Hegel’i sadece Kant ve Schelling cevabı olarak değil, “Württemberg teozofik gelenek mirasıyla imzalanmış bir filozof” olarak anlamanın gerektiğini savunur. Geleneksel Hegel çalışmalarında Hegel’in sadece Alman idealizmi bağlamında değerlendirildiğini vurgulayan Magee, oysa Hegel’in erken dönem fikri çevresi bilinmeden felsefesinin tam olarak anlaşılamayacağını belirtir.
Glenn Alexander Magee’nin Yorumu
Magee’nin temel tezi, Hegel ve Hermetik Geleneği eserinin başlığıyla da özetlenebilir: Hegel bir Hermetik düşünürdür. Yazar, Hegel’in felsefesiyle Hermetik teosofi arasında rastlantısal olmayan “çarpıcı karşılıklılıklar” (correspondences) olduğunu ileri sürer. Buna göre Hegel, çocukluğundan itibaren Hermetik düşünürlerin eserleriyle ve örgütlenmiş Hermetik akımların temsilcileriyle ilişki kurmuş, kendisini bu akımların devamı saymıştır. Magee, Hegel’i sadece Kantçı veya Swabian bir filozof olarak anlamanın yeterli olmayacağını; ancak Hegel’i bir Hermetik düşünür olarak görmekle onun sistemini gerçekten kavrayabileceğimizi vurgular.
Kitap boyunca Magee, Hegel’in felsefi metinlerinde Hermetik motiflerin nasıl işlediğini ayrıntılarıyla gösterir. Örneğin Phenomenology of Spirit’teki “inisiyasyon” altmetni, Science of Logic’daki Lullian (rasyonel mistik) yapısı, Philosophy of Nature’deki simyasal fenomenler, Philosophy of Right’teki Roşicrüsyan imgeler ve dünya tarihi doktrinindeki milenyumcu referanslar Magee tarafından titizlikle açımlanır. Magee’nin yöntemi, Hegel’in yayımlanmamış ders notlarını, yazışmalarını ve öğrencilerinin tuttuğu kayıtları da kullanarak zengin bir kanıt temini üzerine kuruludur. Bu sayede, Hegel’in Encyclopedia ya da seminerlerinde doğrudan Hermetik geleneğe dair gönderimlerinin yanı sıra, fikirsel yapı olarak Hermetizmle örtüşen unsurlar detaylandırılır.
Magee’nin yorumu, bu alanda önceki çalışmalara da atıfta bulunur. Örneğin Eric Voegelin, Hegel’i bir Hermetik geleneğin parçası olarak gören nadir kuramcılardandır. Magee, Voegelin’in bu düşünceyi geliştirmesine karşın ayrıntılandırmadığını, oysa kendi çalışmasının Hegel’in hem entelektüel gelişimini hem de olgun sistemini kapsayan ilk sistematik araştırma olduğunu savunur. Magee ayrıca, Hegel’in Katoliklık ve rasyonalist öğreti dışında da etkilendiğini gösteren çağdaş Hermetizm tarihçileri (Frances Yates, Antoine Faivre vb.) geleneğine katkı sağlamayı amaçladığını belirtir.
Özetle, Magee’ye göre Hegel’in metafizik, mantık, toplumbilim ve ruhbilim anlayışında Hermetik teozofik etkileşimler belirgindir. Bu bağlamda Hegel, Hermetik öğretilerin “doğa ruhu”, “mutlak fikir” veya “evrensel bilgi” gibi kavramlarıyla örtüşen bir vizyon geliştirir. Magee’nin yorumu oldukça ayrıntılı ve iddialıdır; Hegel’in bütün eserlerini kapsayacak şekilde ele alır ve birçok özel dokümanla desteklenir. Bununla birlikte, bu yaklaşım Hegel araştırmasında olağan dışı sayıldığından bazı tartışmalara da yol açmıştır.
Tartışma
Magee’nin Hegel’i Hermetik bir düşünür olarak nitelendirmesi geleneksel Hegel yorumcuları arasında çelişkili karşılanmıştır. Bir yandan, Hermetik geleneğin Hegel’in çocukluk çevresinde yaygın olduğu ve Hegel’in eserlerinde mistik-temalı atıflar bulunduğu açıktır. Magee’nin sunduğu çeşitli kanıtlar, bu ilgiyi göstermektedir. Örneğin Hegel’in Böhme’ye hacim verişi, “speculative=mystical” deyişi, Masonik ve Roşicrüsyan semboller kullanımı gibi bulgular onun Hermetik geleneğe uzanan ilgisini güçlendirir. Magee’ye göre Hegel’in Tanrı, doğa ve ruh anlayışı Hermetik düşünceyle bir uyumluluk içindedir; örneğin Tanrı’nın insan aracılığıyla tamamlanması fikri, Hegel’in Mutlak Ruh’un kendini bilmesi öğretisiyle paralellik gösterir.
Öte yandan, geleneksel Hegel öğreniminde Hegel daha çok Kant, Fichte ve Schelling gibi Alman idealistleri bağlamında ele alınır. Magee bu yaklaşımı, Hegel’in erken dönemdeki dinsel-mistik ortamını göz ardı etmekle eleştirir. Magee’nin tezine göre, Hegel’i salt ‘aydınlanmacı’ bir filozof olarak görmek eksiktir; onun sistematiği Hermetik öğelere sahip olduğu müddetçe derinlemesine kavranamaz. Ancak bazı eleştirmenler Magee’nin yorumunu aşırı iddialı bulur. Örneğin Hegel’in felsefesinde bu tür mistik göndermelerin, bilinçli mi yoksa metaforik mi olduğu tartışma konusudur. Geleneksel yorumcular Hegel’in bilimsel-kavramsal dilinin, söz konusu dönemeçlerle uyumsuz olduğunu öne sürerek Magee’nin okumasını sorgularlar. “Hermetik Hegel” yorumu, bilimsel mantık ile ezoterik öğretileri birleştirme çabası olarak görülür; kimilerine göre bu, Hegel’in aksine dışa dönük ruhbilimini vurgulayan yorumlarla çelişebilir.
Magee’nin tezinin değeri ise Hegel düşüncesi ile modern felsefe geleneği üzerine yeni bir bakış açısı sunmasında ortaya çıkar. Magee’nin ifadesiyle, Hegel’i Hermetik geleneğin parçası olarak görmek “modern felsefe geleneğinin ve özellikle Alman idealizminin daha eksiksiz bir anlaşılması” açısından sonuçlar doğuracaktır. Bu noktada Magee’nin yaklaşımı, oluş tarihi içinde Hegel’e ezoterik öğreti katmanın mümkünlüğünü gösterir. Tartışma bu anlayışın gerekliliği üzerinde sürmektedir. Hegelci bazı filozoflar, Magee’nin bulgularını değerli görüp Hegel’de gizli bir mistik akım ararken; diğerleri bu etkilere kuşkuyla yaklaşır. Henüz uzlaşma olmamakla birlikte Magee’nin çalışması, Hermetik simya, Kabala ve gizil öğreti tarihinin Hegel araştırmalarına entelektüel bir arka plan eklemiştir.
Sonuç
Bu incelemede Hermetik geleneğin tanımı, tarihi ve Hegel ile ilişkisi Magee’nin Hegel and the Hermetic Tradition çalışması ışığında ele alınmıştır. Hermetik geleneğin kökeni (Corpus Hermeticum) ve içerdiği öğretiler (simya, mistisizm, Kabala, theosophy vb.) incelenmiş, bu geleneğin Rönesans’tan modern çağa uzanan tarihsel gelişimi özetlenmiştir. Ardından Hegel’in yaşamında ve felsefesinde Hermetik öğelere dair bulgular Magee’nin analiziyle aktarılmıştır. Magee’nin yorumuna göre Hegel, felsefesini bu geleneğin kavramlarıyla yoğurmuş; Hermetik sembolizm ve öğretinin izlerini sisteminde barındırmıştır. Sonuç bölümünde vurgulandığı gibi, Hegel’in tüm felsefi yapıtı göz önüne alındığında onun Hermetik geleneğe sürek olarak dahil olduğu görülmektedir.
Magee’nin çalışması, Hegel’i yalnızca Kantçı ve idealist gelenekten ibaret görmemizi sağlamış; Alman idealizminin kökenlerine mistik bir boyut eklemiştir. Bu bakış açısı, Hegel’i daha geniş bir entelektüel bağlamda konumlandırmamıza olanak tanır ve idealizmin gelişimini yeniden düşünmemize yol açar. Hermetik geleneğin Hegel’deki yansıması üzerine yapılan bu tür araştırmalar, Hegel felsefesinin doğası hakkında tartışmayı zenginleştirmektedir. Nitekim Magee, Hegel’e Hermetik perspektiften bakmanın felsefi mirası tam olarak anlamada kritik önemde olduğunu savunur. Sonuç olarak, Hermetik geleneğin Hegel’in felsefesi ile ilişkisi hakkındaki bu çalışma, idealist düşünce tarihine ezoterik bir ışık tutmaktadır.
Kaynaklar: Magee’nin Hegel and the Hermetic Tradition adlı kitabı esas alınmıştır. Hermetik geleneğin genel tanımı ve tarihsel gelişimi Magee’nin değerlendirmeleri ışığında verilmiş ve gerektiğinde bu eserden alıntılar yapılmıştır. (Magee’nin atıf yaptığı Frances Yates, Antoine Faivre gibi esoterizm tarihçilerinin çalışmaları da tartışmada referans olarak kullanılmıştır.)
Leave a Comment