Soyu Yeniden Düşünmek Üzerine İnceleme


Soyu Yeniden Düşünmek
Genetik Etnisite Mitinin Çürütülmesi
Özgün adı: Ancestry Reimagined
Dismantling the Myth of Genetic Ethnicities
Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan
Kapak Tasarımı: Emine Bora
İlk Basım: Kasım 2025
ISBN13 978-605-316-437-1
13x19,5 cm, 280 s.

Soyu Yeniden Düşünmek Üzerine İnceleme

Giriş

Son yıllarda “DNA soy testleri” büyük ilgi çekmiş; milyonlarca insan evlerinden salya örneği gönderip kökenlerini öğrenmeye çalışıyor. Şirketlerin reklamlarında basit bir tüpe tükürerek “nereden geldiğinizi” öğrenebileceğiniz vurgulanıyor; bu da kamuoyunda genetik verinin etnik kimliğe doğrudan eşdeğer olduğu yanılsamasını güçlendiriyor. Kampourakis, bu tür genetik kimlik anlatılarının bilimsel açıdan problemli olduğunu savunuyor. O, DNA testlerinin bizzat ele alınarak sınırlarını ve varacağı sonuçları irdeliyor; bunların aslında sanıldığı kadar kesin anlamlar içermediğini gösteriyor. Kampourakis’e göre, genetik soy testleriyle ilgili eksik bilgilendirme ve özcülük eğilimi, “ırk”, “milliyet” ve “etnisite” gibi kavramlar hakkındaki yanlış kanıları besliyor. Bu incelemede Kampourakis’in iddiaları kapsamlı biçimde ele alınacak; genetik soy testlerinin bilimsel kısıtları, etnisite-kültür ilişkisi, kimlik söylemlerindeki felsefi boyutlar ve bu anlatıların toplumsal/ideolojik kullanımları değerlendirilecek, ardından sorumlu bir genetik kimlik kurgusu önerileri tartışılacaktır.

Genetik Soy Testlerinin Bilimsel Sınırlılıkları

Genetik veriler etnisitenin bire bir kaydı değildir. Testler, bireyin tüm genomunu değil belirli varyantları analiz ederek tahmin yapar. Kampourakis de vurguladığı gibi, bu sonuçlar sadece mevcut referans popülasyonlarına göre genetik benzerliklerin olasılıksal bir tahminidir. Çeşitli faktörler, test sonuçlarındaki belirsizlikleri artırır: Kullanılan genetik veri setleri tamamlanmamış ve genetik çeşitlilik tüm coğrafyaları eşit temsil etmez. Dolayısıyla farklı şirketler farklı referans gruplarına sahip olduğundan, aynı kişinin sonuçları şirketten şirkete kayda değer ölçüde değişebilir. Örneğin, kaynak veritabanları genişledikçe bir testin sonuçları da değişmekte, yani satın alındıktan sonra bile tekrar yorumlanması gerekmektedir.

  • Referans popülasyon eksikliği: Mevcut veri tabanları dünya nüfusunu tam yansıtmaz; özellikle az örnek toplanan bölgeler doğru şekilde temsil edilmez.
  • İstatistiksel belirsizlik: Genotipik analizde bile milyonlarca nokta 0,1–0,01% hata payı ile belirlenir; milyarlarca baz içerikli genomda bu küçük hatalar bile sonuç farklılıklarına yol açabilir. Sonuçlar yüzdelik değerlerle ifade edilse de, bu değerler kesin değil tahminidir.
  • Ataların genetik iz kaybı: Otomozomal DNA sadece atalarımızın çok sınırlı bir kesiti hakkında bilgi taşır. Örneğin on nesil geriye gidildiğinde binlerce atadan çoğundan hiç genetik iz kalmaz; on dört nesilde ise atalarımızın %95’inden DNAımıza rastlanmayabilir. Yani genetik soy, aile ağacının sadece küçük bir alt kümesini gösterir.
  • Yoğun karışım ve süreklilik: İnsan genetiğinde gradyanlar söz konusudur; keskin biyolojik sınırlar yoktur. Bir grup içindeki varyasyon, gruplar arasındaki varyasyondan genellikle daha büyüktür. Dolayısıyla etnisite sınırları genetiktir diye kesip biçilemez.

Bu nedenlerle ASHG ve uzmanlar, soy tahminlerinin güven aralıklarıyla verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Kampourakis’in öne çıkardığı gibi, test sonuçları “net yüzdeler şeklinde sunulsa da aslında hata payı içeren tahminlerdir”. Bu durum, özellikle testlerin genetik bir “kader” gibi sunulmasına karşı uyarıyor. Sonuç olarak, genetik soy testleri bilimsel güvenilirlik açısından sınırlıdır; eğitimli bir yorum olmadan sonuçlar yanlış anlamalara yol açabilir.

Etnisite, Kimlik ve Kültür: Biyolojik İndirgemeciliğe Karşı

Etnik kimlik ve kültür, genetik bir tarifle tam açıklanamaz. Etnisite ve kimlik temelde sosyokültürel inşalardır. Kampourakis ve diğer bilim insanları, genetik varyasyonun sürekli olduğunu ve insan grupları arasındaki genetik farkların küçük olduğunu vurgular. Bir bölge veya topluluk kültürü, dili ve tarihsel deneyimleri tarafından tanımlanır; DNA bu sosyal bağlamı taşımaz. Örneğin Kampourakis, genetik soy testlerinin aksine kimliğin aile gelenekleri, coğrafya ve bireyin seçimiyle şekillendiğini belirtir (aslında bu konuyu “genetik etnisite miti” olarak adlandırır).

  • Kimlik çok boyutludur: Marks ve Johnson’ın da belirttiği gibi, kimlik genetik unsurların yanı sıra anlatılardan, yaşantılardan ve toplumsal rollerden oluşur. Bir kişinin kendini nasıl tanımladığı, aile bağları ve kültürel aidiyet gibi öğelerle açıklanır; DNA bunlardan sadece biri olabilir.
  • Özcülük eğilimi: İnsanlar genellikle ırk veya etnisiteyi değişmez bir içsel özle ilişkilendirirler (psikolojik özcülük). Genetik mirasın bu içsel öz olarak görülmesi ise biyolojik özcülük safsatasına neden olur. Oysa Kampourakis’in belirttiği gibi, genetik olarak sınırları belirli sabit topluluklar yoktur. İnsan genomundaki çeşitlilik gradyanlarla yayılır, dolayısıyla ırklar veya milletler arası belirgin sınırlar çizilemez.
  • Sosyal yönelimli anlayış: Kampourakis, genetik testlerin kültürel aidiyeti açıklamayacağını vurgular: Bir kişinin genetik kökeni çıkarken, onun Arnavutluk dağlarında büyüyen geleneği, dili ya da dini bu testlerle görülmez. Örneğin bir ailenin kuşaklar boyu yaşadığı yer ve toplumsal statü, tamamen genetik soyun ötesinde unsurlardır.

Sonuç olarak, etnisitenin biyolojik temellere indirgenmesi hatalıdır. Biyolojik antropologlar ve genetikçiler, insanlığın genetik sürekliliğini vurgulayarak, ırk kategorilerinin bilimsel değil sosyopolitik olduğunu söyler. Kampourakis’in bakış açısı da aynıdır: Genetik bilgiler, kimlik oluşturmada yalnızca yardımcı bir veri kaynağı olabilir; tek belirleyici değildir.

Kampourakis’in Bilim Felsefesi Perspektifi

Kampourakis, genetik anlatıları sorgularken bilim felsefesinin bazı temel ilkelerine dayanır. Belirsizlik vurgusu: Bilimde mutlak kesinlik olmadığını hatırlatarak, soy testlerinin sonuçlarında her zaman belirsizlik unsuru olduğunu belirtir. O da, ASHG gibi, sonuçların güven aralıklarının verilmesinin önemine dikkat çeker. Bu bağlamda Kampourakis, genetik testleri mitolojik bir “hakikat açığa çıkarıcı” değil, bilimsel bir hipotezden öte bir şey olarak ele alır; sonuçlar deney, referans ve istatistik içerir.

Gerçek ve inşa arasındaki fark: Kampourakis, kimlik ve genetik bilgi arasındaki ayrıma dikkat çeker. Yazdığı OUP blog yazısında belirttiği gibi DNA testleri bizi “gerçek etnik kimliğimize” götüremez; atanan “genetik etnisiteler” aslında bir tür kurgudur. Bu görüş, Marks ve Johnson’ın “İnsan soyu biyolojiden çok biyopolitikadır” sözünü destekler. Yani soyu tarihsel-siyasi olarak inşa eden çerçeve, biyolojik bir zorunluluk değildir. Kampourakis’e göre bilim, etik ve politik pratiklerle iç içe olduğundan, sonuçların nasıl yorumlandığına dikkat etmek gerekir. O, bireyin kimliğinde genetikten ziyade tarihsel ve toplumsal öykünün önemli olduğunu savunur. Bu nedenle genetik sonuçlar bilimsel bir katkıdır ama kimliği tamamlayıcı değil; “kim olduğumuz” sorusunda tek başına belirleyici değildir.

Soy Kurgularının Toplumsal ve İdeolojik Kullanımı

Soy ve ırk mitleri, tarih boyunca çeşitli ideolojiler tarafından sömürülmüştür. Kampourakis’in kitabı da bu noktaya eğilir. Irkçı ve milliyetçi odaklar: Nitekim genetik soy testleri kimi zaman beyaz üstünlükçü çevrelerde coşku yaratmıştır. Örneğin Craig Cobb adlı bir ırkçı, canlı TV programında kendi test sonucunda %14 Afrikalı gen çıktıktan sonra bunu “istatistikî gürültü” diye niteleyerek reddetmiştir. Panofsky ve Donovan’ın çalışmalarında görüldüğü üzere, böyle topluluklar uygunsuz sonuçlarla karşılaşınca testleri ya reddeder ya da komplo teorileri üretirler. Bazıları ise test sonuçlarını bilimsel veriler üzerinden sorgulamış; referans gruplarının seçiminden metodolojiye, kampanya argümanlarına kadar genetik sürece eleştiri getirmiştir. Bu örnekler, genetik anlatının nasıl ideolojik bir malzeme olabileceğini göstermektedir.

Milliyetçilik ve biyopolitika: Ulus-devletler de etnik/soykütük iddialarını genetikle desteklemeye çalışabilir. Balakrishnan’ın vurguladığı gibi, milliyetçi mitolojiler genellikle “saf ırk” efsanesine dayanır; oysa genetik veriler tüm insanların son derece karışık olduğunu gösterir. Birçok insanın genetiğinin %99,99’unu paylaştığı Afrikalı göçmen atalar, ulusötesi bağları ortaya koyar. Hatta uluslararası boyutta bazı hükümetler, göçmenlerin kökenini kontrol etmek için DNA testi uygulamayı tartışmıştır, fakat böyle bir uygulama ulusların genetik olarak ayrık olmadığını kanıtlayarak kendi dışlayıcı taleplerini zora sokar. “Genetik hiçbir zaman sınırları tek başına kaldırmaz ama sürekli göç, karışma ve tarihsel bağları vurgulayarak önemli bir gerçeği ortaya koyar: Aidiyet duygusu hiçbir testle kanıtlanamaz”.

Bilim insanlarının uyarıları: Bu nedenle bilim çevreleri, insan genetiğinin sürekli değişen yapısını vurgulamayı ve sonuçların sınırlarını açıkça belirtmeyi önerir. Kampourakis’in de işaret ettiği üzere, genetik soyağın politik argümanlar için kullanılması riskli olabilir; araştırmacılar, genetik çeşitliliğin bitişik gradyanlar oluşturduğunu göstererek ırkçı veya ulusal mitleri bilimsel olarak çürütmüştür. Özetle, testlerin yanlış yorumlanması toplumsal gerilimlere yol açabilir; oysa doğru anlaşıldığında insanlık ortak bir miras sergiler.

Alternatif Yaklaşımlar: Sorumlu Genetik Kimlik Kurgusu

Kampourakis ve uzmanlar, genetik verilerin kimlik anlatılarında kullanılmasında daha sorumlu yollar önerir. En önemli adım şeffaflık ve eğitimdir. Test sonuçları kesin bilgilermiş gibi değil, yüzde tahminleri olarak verilmelidir. Örneğin, sonuçların “istatistikî tahmin” olduğu, referans popülasyonlar değiştikçe verilerin güncellenebileceği açıkça belirtilmelidir. Bilimsel literatür de sürekli olarak belirsizliği vurgulamayı ve sonuçların aşırı genellemelerden arındırılmasını öğütler.

  • Aile bağlarına odaklanma: Kampourakis, bu testlerin soyağaçlarını yeniden kurmakta kullanılabileceğini söyler. Kendisi, şirketlerin bu ürünleri “DNA aile testi” olarak yeniden konumlandırmasını önerir. Böylece testler, kişinin tarihini keşfetmesinde bir araç olur; %30 İtalyan veya %20 Yunan çıkaran bir sonuç yerine, “bu DNA parçası 1800’lerde Yunanistan’da yaşayan büyük büyük büyük büyükbabandan geliyor olabilir” gibi anlatılar desteklenir. Bu yaklaşım, kimliği genetik kodun ötesinde zenginleştirir.
  • Sürekli çeşitlilik vurgusu: Sonuçların yorumlanmasında, insan genetiğinin sürekliliği ve gruplar arasındaki akışkan geçişler dile getirilmelidir. Eğitimin bir parçası olarak, genetik kalıtımın karmaşıklığı anlatılmalı; basit “ırka göre DNA” anlatılarına itibar edilmemelidir. Örneğin, öğrencilere aynı soydan gelen insanların bile farklı fenotiplere sahip olabileceği, bu nedenle kimliğin biyolojik değil çok faktörlü olduğuna dair laboratuvar etkinlikleri önerilmiştir. (Resnick örneği).
  • Kültürel bütünleşme: Genetik bulgular, aile tarihleri ve kültürel hikâyelerle birleştirilmelidir. Sosyologlar, kimliğin hikâye anlatımıyla şekillendiğini söyler. Bu yüzden “genetik kimlik” yerine “benlik öyküsü” kavramı kullanılmalıdır; genetik veriler bu öyküde sadece bir yan hikâye teşkil eder. Böylece test sonucu hastalık riski gibi somut faydalar sağlarken, kimlik kuramında bir bütünlük bozulmaz.
  • Biyoetik ve politika: Devletlerin dna testlerine dayalı vatandaşlık ya da kimlik denetimine yönelmesi durumunda ihtiyatlı olunmalıdır. Politikacılar genetiği sınırlama niyetindeyse uzmanlar hukuki ve etik açıdan uyarır. Ancak aynı şekilde genetik karışımı gösteren veriler, farklı kimlik taleplerini bilimsel olarak bozabilir. Örneğin Balakrishnan’ın dediği gibi, insanlığın ortak göç geçmişini gösteren genetik bulgular, dışlayıcı milliyetçi söylemleri sarsmaktadır.
  • Sonuçların güvenilirleştirilmesi: Laboratuvar standardizasyonları ve denetimler (örneğin ISO sertifikasyonları) geliştirilerek testlerin teknik doğruluğu artırılmalı; fakat hiçbir test %100 güvenilir değildir. En iyi uygulamalarda, akredite kuruluşlarca onaylı veri setleri kullanılması ve sonuçlarda belirsizlik payı açıkça gösterilmesi gerekir.

Özetle, genetik soy verilerini kimlik anlatılarıyla kullanırken bilimsel gerçekler ve belirsizlikler ön planda tutulmalıdır. Kampourakis’in önerdiği gibi, bu veriler aile kökenlerimizi keşfetmemize yardımcı olabilir; ancak kimlik inşasında kültürel, tarihsel ve kişisel faktörlerin önüne geçmemelidir. Bilim insanları, halkla iletişimde genetiği “kesin sonuçlar” değil, araştırmaya açık bir bulgu olarak sunmalı.

Sonuç

Kostas Kampourakis’in Soyu Yeniden Düşünmek kitabı, genetik etnisite anlayışının bilimsel temelsizliğini kapsamlı biçimde ortaya koyar. Araştırmanın gösterdiği gibi, genetik soy testleri teknik kısıtları ve istatistikî belirsizlikleri nedeniyle etnik kimliği tek başına yansıtamaz. Kampourakis, bu eksiklikleri sergileyerek güncel kimlik söylemlerini yeniden değerlendiriyor; genetik anlatıları bir eleştiri süzgecinden geçiriyor. Kitap, hem bilimsel hem toplumsal açıdan önemli bir uyarı niteliğindedir: Genetik veriler tek başına kimliğin tarifini vermez ve bu verilerle kimlik kurgulanırken karmaşıklık ve insanlığın tarihsel bağları göz ardı edilmemelidir. Sonuçta Kampourakis ve diğer uzmanların işaret ettiği gibi, insan genomu sürekli hareket halinde bir aile ağacını simgeler ve hiçbir genetik test “aidiyet” hissini kesin olarak kanıtlayamaz. Bu açıdan kitap, bilimsel bakışı güçlendirerek genetik ve kimlik arasındaki ilişkiyi yeniden sorgulamamız için değerli bir katkı sunmaktadır.

Kaynakça

  • American Society of Human Genetics. (2008, November 13). Ancestry Testing Statement. http://www.ashg.org/wp-content/uploads/2008/11/Statement-20081311-ASHGAncestryTesting.pdf
  • Balakrishnan, K. (2025, April 28). On borders and belonging – The genetic challenge to nationalism. Uttryck Magazine. https://issueoftechnology.com/on-borders-and-belonging-the-genetic-challenge-to-nationalism/
  • Bird, N., King, T., & Hellenthal, G. (2025). Power and limitations of inferring genetic ancestry. Annals of Human Genetics, 89(5), 264–273. https://doi.org/10.1111/ahg.70007
  • Boodman, E. (2017, August 16). White nationalists are flocking to genetic ancestry tests. Some don’t like what they find. STAT News. https://www.statnews.com/2017/08/16/white-nationalists-dna-ancestry/
  • Kampourakis, K. (2024, March 20). Who do you think you are? Genetics and identity. Oxford University Press Blog. https://blog.oup.com/2024/03/who-do-you-think-you-are-genetics-and-identity/
  • Marks, J., & Johnson, A. P. (2020). The biopolitics of heredity (Ch. 17.3). In Explorations: An open invitation to biological anthropology (2nd ed.). LibreTexts. https://socialsci.libretexts.org/Bookshelves/Anthropology/Biological_Anthropology/EXPLORATIONS:_An_Open_Invitation_to_Biological_Anthropology
  • Resnick, B. (2019, May 23). DNA ancestry tests — and their many caveats — explained. Vox. https://www.vox.com/science-and-health/2019/1/28/18194560/ancestry-dna-tests


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.