Konrad Lorenz ve “İşte İnsan: Saldırganlığın Doğası Üzerine” Kitabının Önemi




Kitabın Adı:
İşte İnsan: Saldırganlığın Doğası Üzerine
Yazar             :
Konrad Lorenz
Çevirmen:
Sayfa:
248 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
12 X 20 
Son Baskı:
21 Ağustos, 2023 
İlk Baskı:
21 Ağustos, 2023 
Barkod:
9786254497988 
Kapak Tsr.:
Editör:
Damla Yıldırım  
Kapak Türü:
Karton 
  
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
 L'anello di re Salomone


Konrad Lorenz ve “İşte İnsan: Saldırganlığın Doğası Üzerine” Kitabının Önemi

Konrad Lorenz (1903–1989), Avusturyalı bir zoolog ve modern etolojinin kurucusudur. Hayvan davranışlarını karşılaştırmalı yöntemlerle inceleyerek içgüdülerin evrimsel kökenlerini araştırmış, embir izlenimleme (imprinting) gibi kavramları ortaya atmış ve saldırganlık gibi temel davranışların biyolojik temellerini incelemiştir. Tinbergen ve Von Frisch ile birlikte 1973 Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülü’nü kazanarak hayvan davranış kalıplarının evrimsel kökenlerini aydınlatmada yaptığı keşiflerle bilim dünyasında haklı bir üne kavuşmuştur. İşte İnsan: Saldırganlığın Doğası Üzerine (özgün adıyla Das sogenannte Böse) 1963’te yayımlanan önemli bir çalışmadır. Lorenz, bu eserinde “insan ve hayvan dünyasındaki savaşma içgüdüsü”nü aynı türe mensup bireyler arasında yönelmiş bir güç olarak tanımlarfearofnature.com. Kendisini bir bilim insanı olarak tanımlayan Lorenz, saldırganlığı diğer içgüdüler gibi doğuştan gelen ve türün hayatta kalmasına katkıda bulunan bir güç olarak ele alırfearofnature.com. Alfa Yayınevi’nin Türkçe özetinde belirtildiği gibi, Lorenz bu kitapta insanın “nispeten ilkel ama tehlikeli temel dürtü ve içgüdülerini” hatırlatarakalfayayinlari.com, saldırganlığı insan eylemlerinin temel nedenlerinden biri olarak görmüş ve bu görüşün toplumsal ve bilimsel tartışmalarda anahtar kavram haline gelmesine ön ayak olmuşturalfayayinlari.com. Kitabın yayımlandığı yıllardan günümüze kadar geçen sürede saldırganlık üzerine devasa bir literatür oluşmuş olması, Lorenz’in çalışmasının zamanında ne denli etkili ve yön gösterici olduğunu göstermektediralfayayinlari.com.

Literatür Arka Planı: Etolojik Yaklaşım ve Lorenz’in Yöntemi

Lorenz, çağdaşları Nikolaas Tinbergen ve Karl von Frisch ile birlikte etolojinin temellerini atmıştır. Etoloji, hayvan davranışlarını doğal ortamlarda karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim dalıdır. Britanya ansiklopedisine göre, Lorenz “karşılaştırmalı zoolojik yöntemlerle hayvan davranışlarını inceleyen modern etolojinin kurucusu” olarak tanımlanır. Lorenz, özel bir hayvan türünden ziyade bir davranış biçimine odaklanır; özellikle saldırganlık davranışını çeşitli hayvan türlerinde gözlemlemiş ve bu davranışları yorumlamıştır. Bilimsel yöntem olarak gözlemi ve örneklemeyi benimsemiş; örneğin kendisi çocukluğundan itibaren kuş gözlemleri için günlük tutmuş, yetişkinlikte bakımevlerinde kuş kolonileri kurup bunları detaylı incelemiştir.

Lorenz’in yaklaşımı biyolojik determinizme yakındır: Saldırganlığı türün hayatta kalmasını sağlamaya hizmet eden içgüdüsel bir dürtü olarak görür. İnsan da dahil olmak üzere tüm türlerde görülen bu dürtü, evrimsel bağlamda davranışın bir parçasıdır. Britannica’ya göre Lorenz, daha sonraki çalışmalarında “insanların savaşçı davranışlarının doğuştan gelen bir temeli olduğu, ancak uygun çevresel düzenlemelerle değiştirilebileceği” görüşünü savunmuştur. Örneğin, Lorenz’e göre altıza dağların territorilerinin sürdürülmesi veya rakiplerini dağıtması gibi işlevler saldırganlığın hayvanlar aleminde uyum sağlayıcı rolüne işaret eder. fearofnature.com. Lorenz, Tinbergen ile birlikte çalışarak davranış kalıplarının birbirine uyumlu tek bir hareket dizisi içinde nasıl örgütlenebildiğini göstermiş; bu sayede içgüdüsel tepkilerin altında yatan sinirsel enerjiyi ve uyarıcı mekanizmaları açıklamaya katkıda bulunmuştur.

Çağdaşları arasında Tinbergen ve Frisch ile uyum içinde çalışmasına rağmen, Lorenz’in insan davranışı üzerine varsayımları bazı psikologlar ve sosyal bilimciler tarafından eleştirilmiştir. Psikanalistlerden Erich Fromm, Lorenz’in saldırganlığı “karmaşık ve bazen muğlâk” bir teoriye dayandırdığı yorumunu yapmıştır. Dawkins ve Symons gibi evrimsel biyologlar ise Lorenz’in grup seçilimine dayalı yaklaşımlarını sorgulamış, On Aggression’daki tür-üstü iyilik iddiasını “dairesel argüman” olarak nitelendirmiştir. Tinbergen de 1968’de Lorenz’in hidrolik modelini reddetmiştir. Buna karşın Lorenz’in etiolojideki yeri sağlamdır; çalışmalarının öncü olduğunu ve sonraki araştırmalara kapsamlı bir çerçeve sunduğu kabul edilir.

Ana Temaların İncelenmesi

Saldırganlığın Evrimsel Temelleri ve Biyolojik Kökenleri

Lorenz, saldırganlığı yaşam mücadelesi teorisi ekseninde değerlendirir. Darwin’in “varoluş mücadelesi”ni aynı tür bireyler arasındaki rekabet olarak gören Lorenz, bu rekabetin evrimi yönlendiren itici güç olduğunu vurgular. Ona göre saldırganlık, türün güçlü üyelerinin bölge ve eş kazanmasını, gen havuzunun güçlenmesini ve yavruların korunmasını sağlayarak türün devamlılığına katkıda bulunur. Lorenz, giriş bölümlerinde saldırganlığı “canlılar arasında aynı türe yönelik dövüşme içgüdüsü” olarak tanımlamış ve bu dürtüyü Freud’un ölüm içgüdüsüyle karşılaştırarak reddetmiştirfearofnature.comfearofnature.com. Ona göre saldırganlık diğer içgüdüler gibi doğuştan gelir ve doğal koşullarda “bireyin ve türün hayatta kalmasını sağlamak” için gereklidirfearofnature.com. Dolayısıyla, ana temada Lorenz’in temel tezlerinden biri, saldırganlığın biyolojik bir içgüdü olduğudur.

Hayvanlardaki Saldırganlık Davranışları ve İçgüdüsel Mekanizmalar

Lorenz, çeşitli hayvan türlerinde gözlediği saldırganlık biçimlerine dayalı genellemeler yapar. Hayvanlar aleminde çatışmalar genellikle ritüelleşmiş biçimdedir: Bir çatışma sırasında yaratıklar birbirini öldürmek yerine, karşılıklı gösteriler ve ünvan (gere sınıflaması) kurma davranışlarına başvururlar. Örneğin kurt sürülerinde ve geyiklerde diş kaşılaşma, antika çarpışmalar gibi düzenli gösteriler öne çıkar. Lorenz bu durumu “agresyonun ritüelleşmesi” olarak adlandırır ve hareketlerin başlangıçta gerçek bir saldırı girişimiyle başlayıp zamanla iletişimsel sembollere dönüşmesini açıklar. Bu sayede tür içinde şiddetli yaralanmalar azalarak, hiyerarşi belirlenir. Lorenz’in savunduğu bir diğer içgüdüsel mekanizma ise psiko-hidrolik modeldir. Bu modele göre saldırganlık, biriktikçe boşalması gereken içsel bir gerilimi temsil eder; boşaltılmadığında giderek baskı yapar. Bazı eleştirmenler bu enerjinin biriktikçe patlayıcı hale gelme görüşünü basit bulsa da, Lorenz savaş veya saldırı sporları gibi olayları bastırılmış agresyonun tahliye yolları olarak görmüştür. Ana Temalar çerçevesinde Lorenz, hayvanlardaki saldırganlığı tür içi iletişim ve düzen mekanizması olarak işler; daha az zarar verici, kontrole açık bir içgüdüsel tepki olarak tanımlar.

İnsanlardaki Saldırganlık: Kontrol, Bastırma ve Kültürel Sonuçları

Lorenz insan topluluklarında saldırganlığın kültürel baskılarla şekillendiğini belirtir. Medeniyetin ilerlemesiyle fiziki çatışmalar azalmış gibi görünse de Lorenz’e göre “uygarlık düzeyindeki insan, saldırganlık dürtüsünün yeterince boşaltılmamasından muzdarip”tir. Bu nedenle medeniyet, saldırganlığın ritüelleşmesine ve kontrolüne yönelik kültürel araçlar geliştirmiştir. Örneğin spor müsabakaları, törensel yürüyüşler veya sembolik törenler, toplumsal saldırganlık içgüdüsünü yönlendirmeye yarayan ritüeller olarak görülebilir. Lorenz bu noktada insan topluluklarının bayrak, madalya, ulusal tören gibi ritüellerini vurgular. Hayvanlardaki galibiyet törenleri (örneğin kazlarda uçuş gösterileri) ile insanlardaki savaş sonrası anma törenleri arasında işlevsel bir paralellik kurarfearofnature.comfearofnature.com.

Bununla birlikte Lorenz, insanın teknolojik gelişmelerinin bu içgüdüyü bastırma yeteneğini aştığına dikkat çeker. On Aggression dersindeki örnekte, hayvanlar bir meydan dövüşte mağlup olduklarında teslim olarak saldırıyı durdurur; oysa insanlar uzaktan öldürücü silahlarla saldırdığında, kurbanlar teslim olma şansına sahip olamaz. Örneğin Oklahoma City bombalamasındaki “günlük parklardaki bebek kurbanlar” gibi olaylarda, saldırgan mekanizmaların tetikleyicilerinin kontrol dışına çıktığına işaret eder. Günümüzde insanlarda saldırganlık, pek çok etkenle karmaşıklaşmıştır: hormonal, nörolojik, toplumsal öğrenme ve kültürel normlar etkileşir. Lorenz’in basitçe “açığa çıkmamış içgüdünün sonucu” olarak gördüğü şiddet eğilimleri, güncel yaklaşımlarda genetik yatkınlık, sosyal öğrenme kuramı, beyin devreleri (amigdala, prefrontal korteks) gibi çok yönlü etmenlerle açıklanır. Örneğin serotonin beyin düzeyinin düşük olması uzun süredir agresyonla ilişkilendirilse de, yapılan meta-analizler bu ilişkinin oldukça küçük olduğunu göstermiştir.

Savaş, Toplumsal Çatışmalar ve Saldırganlığın Yıkıcı Yönleri

Lorenz’in en tartışmalı alanlarından biri, kitaptaki savaş ve toplumsal yıkım yorumlarıdır. Ona göre savaşlar, insan saldırganlığının doğal bir uzantısıdır ve “uygarlığın sunduğu zenginlikler bolluğu” bulunmadığı zaman, içgüdüsel agresyon diğer gruplar yöneltilir. Savaş gibi şiddetli çatışmaların insanlık tarihinde tekrarlayan olgulardan olduğunu belirtir ve bunlara “akıl dışı insan doğası” kapsamında bakar. Bir antropolog incelemesine göre, Lorenz’in kitabı “sayısız insanı öldüren modern savaşları” hayvanlar alemindeki intraspesifik çatışmalara benzeterek yeni bir anlayış getirmeye çalışır.

Ancak Lorenz’e göre insanlarda saldırganlık tamamıyla olumsuz değildir. Britanika’da da vurgulandığı üzere, “savaşıcı davranışın doğuştan bir temeli vardır fakat uygun düzenlemelerle değiştirilebilir” görüşündedir. Alt hayvanlarda çatışmaların türün korunmasına hizmet ettiğini belirten Lorenz, insanlarda da bu dürtünün, doğru yönlendirildiğinde topluma yararlı biçimlere dönüşebileceğini savunur. Öte yandan, günümüz dünyasında teknolojik silahların ortaya çıkışı ve ulus-devlet anlayışı, onun uyarılarını haklı çıkaran örnekler sunar.

Lorenz’in Dili ve Anlatı Tarzı

Lorenz, eserlerinde bilimi popüler bir üslupla aktarır. Anlatımı sade, canlı ve örnek doludur: Kitabında gerçek gözlemlerden alınan örnekler (örneğin çeşitli kuş ve hayvan türleri) ile günlük benzetmeler kullanır. Bu sayede karmaşık etolojik kavramları okuyucuya anlaşılır kılar. İngilizce baskısında “On Aggression” kapağında yer alan yorumlar bile kitabın geniş bir kitleye ulaştığını gösterir. The New York Times kitabı “çağımızın en önemli eserlerinden biri” olarak nitelendirmiş, doğal bilimciler kadar askeri stratejistler ve siyasetçiler tarafından da okunmasını önermiştir. Diğer bir deyişle, Lorenz’in dili polemik yüklü değil, bilgilendirici ve merak uyandırıcıdır. Karşısındaki bilimsel ya da sosyolojik eleştirmenlere rağmen, kitabı hem akademik hem de popüler düzeyde yankı uyandıracak şekilde yazılmıştır.

Eleştirel Değerlendirme

Güçlü yönler: Lorenz’in eseri, saldırganlığı biyolojik açıdan inceleyerek sosyal bilimlerde yeni bir pencere açmıştır. Hayvan gözlemlerini temel alarak insan davranışına dair “genetik bir perspektif” getirmiştir. Kitap, genel okuyucuya hitap eden ama aynı zamanda tartışmaya açık bir tez ortaya koyduğu için geniş yankı uyandırmıştır. Örneğin antropolog J. L. Fischer, kitabı “seçkin bir hayvan etoloğu tarafından kaleme alınmış büyüleyici bir çalışma” olarak değerlendirmiş ve insanlardaki tür içi saldırganlığın içgüdüsel olduğu tezini önemli bulmuştur. Lorenz’in altını çizdiği avcı-benzeri saldırganlık ritüelleri, grup içi hiyerarşinin açıklanması gibi gözlemler günümüz etolojisinde de ilgi çeken konulardır. Eser aynı zamanda diğer disiplinlere de kapı aralamış; toplum psikolojisi, antroposenetik ve barış araştırmaları alanlarında referans kabul edilmiştir.

Zayıf yönler ve eleştiriler: Bilimsel eleştirmenler, Lorenz’in hayvanlardan elde ettiği bulguları direkt olarak insanlara uygulama konusundaki genelleme payını sorgulamışlardır. Örneğin evrim biyoloğu E. O. Wilson, Lorenz’in evrimsel argümanlarını “labile” ve “iyi belgelenmemiş” bulmuş; saldırganlığı bireysel kaynaklara erişim stratejisi olarak yorumlamış ve Lorenz’in “tahrik-biriktirme” modelini reddetmiştir. Dawkins ise Lorenz’in saldırganlığı “türün korunması” amacına hizmet eden bir içgüdü saymasını gruptan seçilimci bir yaklaşım olarak eleştirip, Darwinci tekamül kurallarına aykırı bulmuştur. Amerikan antropologu Edmund Leach, On Aggression’ı Robert Ardrey’nin popüler teorilerine karşı temkinli bir tutumda karşılamış, Lorenz’in hayvan saldırganlığını uyumlu ve nötr görmesinin yerinde olduğunu belirtmiştir.

Metodolojik açıdan bakıldığında, Lorenz’in ampirik verileri genellikle gözleme ve anekdota dayanmaktadır. Bazı eleştirmenler (örneğin Lehrman, 1953 gibi) bu yaklaşımı yetersiz bilimsel kanıt sunmakla suçlar. Psikolog Gordon Barnett, Lorenz’in saldırganlık konusundaki görüşlerini “etolojide artık kullanılmayan yöntem ve görüşlere dayanıyor” olarak nitelemiştir. Sosyokültürel açıdan, Lorenz’in insan davranışlarını evrimsel içgüdü ekseninde inşa etmesi, toplumsal etkenleri ikincil plana atmakla eleştirilmiştir. Örneğin Erich Fromm, insanın saldırganlığının zararlı (malign) olabileceğini vurgulamış ve Lorenz’in görüşlerini kısmen bulanık bulmuştur. Tinbergen gibi bazı çağdaşları ise Lorenz’in insanı hayvanlardan ayıran yanları görmezden geldiğini belirtmiştir.

Günümüz bilim anlayışında saldırganlık, artık yalnızca içgüdüsel bir dürtüyle açıklanmaz. Gen-çevre etkileşimi, örgenç beyin gelişimi ve sosyal öğrenme gibi faktörlerin hepsi göz önünde bulundurulur. Frustrasyon-agresyon teorileri, bilişsel yaklaşımlar ve genel saldırganlık modeli (General Aggression Model) gibi güncel teoriler, Lorenz’in saf içgüdü yorumuna alternatif sağlamıştır. Nörobilimsel çalışmalarda serotonin, testosteron, limbik sistem gibi biyolojik etmenler rol oynasa da (örneğin serotonin seviyesinin agresyonu %12’lik bir etkiyle sınırlı azalttığı bulunmuştur), bunlar da çok yönlü etkileşimlerle açıklanmaktadır. Sonuç olarak Lorenz’in doğaya dönük saldırganlık görüşleri; cesur ve kışkırtıcı olmalarına karşın, güncel araştırmalar ışığında bilimsel aşamaların ötesinde kabul edilmektedir.

Sonuç

Konrad Lorenz’in “İşte İnsan: Saldırganlığın Doğası Üzerine” adlı eseri, etoloji ve insan davranışlarını anlamada kilometre taşı sayılır. Kitap, saldırganlığı biyolojik bir temel üzerine oturtarak, insan doğasına dair tartışmalara evrimsel bir bakış açısı kazandırmıştır. Lorenz’in çalışması, hem hayvan davranışlarını hem de insan topluluklarını dikkate alarak disiplinler arası bir sentez yaratmıştır. Eleştiriler almış olsa da, onun vurgu yaptığı “tür içi çatışma” ve “ritüelleşmiş saldırganlık” kavramları hâlâ araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Bir antropologın da belirttiği gibi, Lorenz’in kitabı “hayvanlardaki saldırganlığın uyumlu yönlerini” vurgulayarak gözde kavramlar içinden çıkarıp yeni bir açıklama önermiştir. Sonuç olarak, İşte İnsan günümüzde saldırganlık üzerine yapılan pek çok tartışmanın öncüsüdür; içerdiği biyolojik perspektif, insanlar ve hayvanlar arasındaki sürekliliği vurgulaması açısından değer taşır. Lorenz’in insan doğasına dair görüşleri geleneksel psikolojik yaklaşımlarla örtüşmeyebilir, ancak bu eser etioloji literatürüne katkıda bulunan ve günümüzde hâlâ atıf yapılan temel bir kaynak olarak önemini korumaktadır.


 


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.