Bakewell’in Hümanistler Eseri Üzerine Akademik İnceleme

Sarah Bakewell

Hümanistler: Özgür Düşünme, Sorgulama ve Umudun 700 Yıllık Tarihi


Çeviri: Gökçe Çakmak
Editör: Buse Olçay
Son okuma: Tuğçe Nida Gökırmak, Şirin Gürkan
Sayfa uygulama: Bahadır Erşık
Kapak uyarlama: Betül Zeynep Duman
Özellikler: 13,5x20,5 cm, 448 sayfa, Karton Kapak
İlk Baskı: Haziran 2024 ISBN: 978-605-198-340-0


Bakewell’in Hümanistler Eseri Üzerine Akademik İnceleme

Giriş: Hümanizmin Tanımı, Tarihsel Bağlamı ve Bakewell’in Yaklaşımı

Hümanizm, genel olarak insan aklını ve yeteneklerini merkeze alan, insan potansiyeline ve özerkliğine vurgu yapan felsefi bir görüş olarak tanımlanır. Türkçe kaynaklar da hümanizmi “insancıllık” veya “beşeriyetçilik” olarak tanımlar ve insan aklının hâkim olduğu rasyonalizmi öne çıkarır. Hümanizm 14–16. yüzyıllarda İtalya Rönesansı’yla birlikte yükselmiş; Aydınlanma Çağı’nda bilim ve teknolojideki ilerlemelerle tekrar güçlenmiştir. Günümüzde ise seküler bir hareket olarak insan haklarını, özgür düşünceyi, demokrasiyi ve eşitliği savunur.

Sarah Bakewell, Hümanistler’in girişinde hümanizmi “nispeten sisli” ama birbirine bağlı anlam ipliklerine sahip bir kavram olarak tanımlar. Birden çok kişi ve dönem üzerinden yürüttüğü bu geniş çalışmada Bakewell, kesin bir tanım vermektense insan araştırmaları (studia humanitatis) geleneği çerçevesinde ortak temaları izlemeyi tercih eder. Kitapta akılcı sorgulama, kültürel zenginlik, özgür düşünme ve umut gibi değerler öne çıkarılır; yazara göre bu değerlerin insanı merkeze alan hümanist geleneğin ana ilkeleridir. Bakewell, insanı “büyük ideallerin veya dogmaların üstünde gören” bir geleneğin parçası olduğumuzu belirtir ve kitabında bu geleneği günümüze dek uzanan bir tarihsel yolculukla anlatır.

Kitabın Yapısı ve Temaları

Hümanistler, kronolojik bir çerçevede ilerleyen biyografik bir anlatıdır. Bakewell, 14. yüzyıl Rönesansı’ndan 21. yüzyıla kadar uzanan dönemde yaşamış yüzlerce hümanisti, yaşam öyküleri ve düşünceleriyle ele alır. Kitap temel olarak her dönemin özgür düşünürlerini, sorgulayıcı yazarlarını ve umudu aşılayan figürlerini inceler. İçerik boyunca özgür düşünme, sorgulama ve umut gibi temalar ön plana çıkarılmıştır; Bakewell bu üç kavramı hümanizmin temel taşları olarak vurgular. Örneğin insanın başka insanlarla empati kurma yeteneği, her türlü otorite ve dogma karşısında aklıyla var olma arzusu, kısa hayatlar içinde anlamlı işler yapabileceği umudu anlatının merkezi unsurlarıdır.

Öyküler arasında sık sık karşılaştırmalar ve ikililer kurulmuştur. Örneğin Petrarca ile Bocaccio gibi eş dönem hümanistler, Kral XIV. Louis’nin temsilcileri ile Voltaire gibi aydınlanmacılar yan yana getirilir. Bu bağlamda yazarın yaklaşımı “Plutark”vari olarak tanımlanabilir: Bazen iki hümanistçi yanyana anılır, bazen bir hümanist ve bir karşıt figür kesiştirilirlareviewofbooks.org. Aydınlatıcı anekdotlar, dönemin siyasi ve kültürel bağlamıyla iç içe geçmiş felsefi tahlillerle harmanlanmıştır. Eleştirmenlere göre Bakewell bu çok sayıda kişinin hikâyesini “epik bir öyküyü kolayca anlatmak” biçiminde kurgulamış. Genel olarak kitap, felsefe, tarih ve biyografi unsurlarını bir arada sunan geniş kapsamlı bir popüler tarihçilik örneğidir. Edebiyat tarihinden, eğitim reformundan, bilimsel ilerleme öykülerinden beslenen anlatım, okuyucuya zengin bir fikirler atlası sağlar.

Hümanizmin Tarihsel Gelişimi

Hümanizmin doğuşu genellikle 14. yüzyıl İtalya’sına, Dante, Petrarca ve Boccaccio gibi Rönesans yazarlarına kadar götürülür. 1453 İstanbul’un fethiyle Bizans’tan kaçan Yunan âlimlerin İtalya’ya taşıdığı klasik metinler hümanizmi hızlandırmıştır. Floransa’da Leonardo da Vinci ve Leon Battista Alberti gibi uomo universale (evrensel insan) tipleri hümanist ideali temsil etmiştir. 16. yüzyılda Erasmus, hümanist yaşamı ve entelektüel özgürlüğü savunan bir başka önde gelen figürdü. Erasmus, Deliliğin Övgüsü’nde (1511) savaş karşıtı bir tavır almış; kendi deyimiyle “Hiç kimseye boyun eğmemek” şiarıyla çağına eleştirel bakmıştır. France’da Michel de Montaigne (1533-1592), Denemeler’inde farklı görüşlerin zenginliğini vurgulamıştır. Montaigne’ye göre “dünyada hiçbir zaman birbirine benzeyen iki görüş çıkmadı; saç telinin ya da tohum tanesinin bile”. Yani çeşitlilik, ortak paydadan çok evrensel niteliğin kendisidir. Bu anlayışla hümanistler, insan deneyimlerinin çeşitliliğinde bile ortak insani bağlar kurmayı öğütler.

Aydınlanma Çağı’nda Voltaire (1694-1778) hümanist mirası devralmıştır. Bakewell’e göre Voltaire, Cadılar Bayramı düşmanlığı ve savaşa karşı mizahi bir dille çıkmıştır; Candide’de savaşın “aptalca” doğasını eleştirmiştir. O, her türlü fanatizme karşı “L’infâme’ı ez” (ez lanetli şeyi) sloganıyla radikal bir tutum benimsemiştir. Voltaire, Kilise’yi, Yahudileri, Müslümanları alaya alarak hümanizm ile bağdaşan seküler bir tutum göstermiştir. İngiltere’de David Hume ve Mary Wollstonecraft gibi figürler, hümanist ahlak anlayışını şekillendirmiştir (Wollstonecraft, özellikle kadınların eğitim hakkı ve aklı vurgulamıştır).

19.ve 20. yüzyıllarda hümanizm daha çok seküler ve insan hakları odaklı biçimde sürmüştür. Émile Zola veya Thomas Paine gibi düşünürlerden modern insan hakları savunucularına, Morton gibi figürlere kadar geniş bir yelpaze vardır. Bakewell’in kitabında zengin bir hümanist kanonu oluşturulur; John Stuart Mill’den Frederick Douglass’a, Zora Neale Hurston’dan Thomas Mann’a kadar farklı coğrafyalardan insan hakları savunucuları ele alınır. Bertrand Russell, 20. yüzyılın önde gelen hümanistlerinden biri olarak öne çıkartılır. Gerçekten de Bakewell, Russell’ı “önde gelen 20. yüzyıl kahramanlarından” biri olarak anlatır; o, hümanist nedenlere gönüllü olarak fedakârlık etmiş bir entelektüel olarak sunulur. Böylelikle Bakewell, hümanizmin Rönesans’tan moderniteye uzanan tarihini, dönemin entelektüelleri üzerinden zengin örneklerle anlatmış olur.

Özgür Düşünce, Sorgulama ve Umut

Bakewell’in anlatısında “özgür düşünme”, “sorgulama” ve “umut” kavramları temel ilkeler olarak ön plana çıkmıştır. Zaretsky’e göre Bakewell, hümanist anlayışın üç temel prensibini “özgür düşünce (vicdan ve başkalarına karşı ahlaki sorumluluk)”, “sorgulama (aklı ve kanıtı dogmaların önüne koyma)” ve “umut (hayat kısa olsa da önemli işler başarabileceğimize inanma)” biçiminde özetler. Bakewell de eserinde bu kavramları vurgular; okuyucuyu insan merkezli değerler doğrultusunda düşünmeye çağırır. Örneğin, “insanlık adına önemli şeyler başarmamız mümkün” düşüncesiyle hümanistlerin iyimser bir tutum benimsediğini belirtir. Yine bakış açısı gereği hümanistler, aklı ön planda tutarak dogmalara sıkı sıkıya bağlı kalmazlar; değişen koşullara göre esneyebilen, her fikri baştan sorgulayan bir eleştirel tutum içindedirler. Sorgulama ve özgür düşünce, yazara göre eğitime, araştırmaya ve eleştirel akla dayanır.

Bakewell ayrıca, insan doğasına dair olumlu bakışın hümanizmin kaynağı olduğunu savunur. Örneğin Hümanistler’in bir bölümünde, hümanistlerin iyimserliği birinci ilke saydıklarına dikkat çeker: “Hümanistler… kısa varlığımız sırasında değerli işler başarabileceğimizi düşünürler”. Yani umut, insanı merkeze alan bir dünya görüşünün parçasıdır. Modern bağlamda Bakewell, insan aklının ve işbirliğinin değerine duyulan inanç sayesinde hümanizmin zorluklar karşısında direndiğini vurgular. Sonuç olarak Bakewell’in anlatısında özgür düşünce, sistemli sorgulama ve insanî umudun hümanist öğretiyi şekillendiren üç sac ayağı olduğu ortaya konur.

Kitapta Öne Çıkan Figürler

Bakewell’in geniş kapsamlı çalışmasında birçok hümanist figür ele alınır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Desiderius Erasmus (1466–1536): Rönesans’ın Hollandalı hümanisti. Katolik kurumlarını eleştiren Deliliğin Övgüsü’nün yazarıdır. Erasmus, bir keşişin gayrimeşru çocuğu olarak Rotterdam’da doğmuş, hayatını akılcılığı ve ılımlılığı savunmaya adamıştır. Latincedeki şöhretli meseli “Kimseye boyun eğmem” onun motto’sudur ve savaşların aptallığını sert bir üslupla eleştirmiştir.
  • Michel de Montaigne (1533–1592): Rönesans dönemi Fransız denemeci ve hümanist filozof. Denemeler adlı eserinde insan deneyimlerinin çeşitliliğini vurgular. Montaigne’e göre, “Dünyada hiçbir zaman birbirine benzeyen iki görüş çıkmadı; tıpkı iki saç telinin ya da iki tohum tanesinin birbirine benzemediği gibi”. Bu görüşle o, herkesin tecrübelerinde başkalarının deneyimlerini görebileceği öğüdünü verir. Bakewell, Montaigne’i hümanist geleneğin mizahi ve empatik yönünü simgeleyen önemli bir figür olarak anlatır.
  • Voltaire (1694–1778): Aydınlanma çağının Fransız filozofu ve yazar. Esaret ve fanatizm karşıtı eserler yazarak liberal hümanizmi temsil eder. Candide’de savaşın ve kilise dogmasının akıl dışılığını hicivle eleştirir. Bakewell, Voltaire’in “L’infâme’ı ez” motto’sunu (fanatizmi “ez lanetli şeyi” anlamında) vurgular ve onun her inanca yönelttiği keskin tenkitlere dikkat çeker.
  • Bertrand Russell (1872–1970): Modern dönemin ünlü İngiliz filozofu, matematikçisi ve toplumsal eleştirmeni. 20. yüzyıl hümanizminin önemli temsilcilerindendir. Bakewell, Russell’ı hümanizm tarihinde kilit bir figür olarak sunar; Russell’ın ateist hümanist kamuoyu yaratma çabaları ve barışçı söylemi kitabın kapsamlı anlatısına dahil edilir. Bakewell’ın “başlıca 20. yüzyıl kahramanı” olarak nitelediği Russell, insani değerlere olan inancı nedeniyle Kitapta öne çıkar.

Bu isimlerin yanı sıra yazar, Christine de Pizan, Mary Wollstonecraft, Wilhelm von Humboldt, Robert Ingersoll, Ludwik Zamenhof gibi daha az bilinen ancak önemli figürlere de yer verir. Örneğin Ingersoll’un “Mutluluk tek gerçek iyidir” sözü hümanist bir ahlak mantrası olarak metinde anılır. Bakewell’in bu yolculuğu, hümanist gelenek içinde Batı’dan Hindistan’a, Amerika’dan Afrika’ya uzanan zengin bir şahsiyetler evreni sunar.

Bakewell’in Metodolojisi ve Anlatı Tarzı

Bakewell, eserini yazarken akademik temellerle popüler üslubu bir arada kullanır. Eleştirmenler onun anlatımını sıklıkla “sıcak, özgün ve açık” bulur. Geleneksel akademik metinlere kıyasla Bakewell daha az jargonla, sade bir dille yazmıştır. Kitabında Bol miktarda birincil kaynak, mektup ve fıkra bulunsa da, bunlar keskin analiz yerine hikâye ve anekdotla aktarılır. New York Times’a göre Bakewell “filozofik tahlilleri canlı anekdotlarla bağlayan, mizahi ve kapsamlı” bir tarz benimser. Guardian ise Bakewell’in “felsefe, tarih ve biyografiyi ustaca birleştiren, bilimsel ve erişilebilir” bir anlatıcı olduğunu belirtir.

Bakewell’in kurgu stratejisi kronolojiyi sıkı sıkıya izlemesinin yanı sıra tematik karşılaştırmalar yapmayı da içerir. Örneğin Petrarca ile Boccaccio’yu Veba Salgını arka planında eş zamanlı anlatırken, zaman zaman bir hümanist figür ile dönemin karşıt fikirlerini yan yana getirir. Yazımında Italya Rönesansı’ndaki sprezzatura (kolay görünür ustalık) izlenir; eleştirmenler hikâyeyi adeta oynar gibi sunmasına dikkat çeker.

Buna karşın bazı eleştiriler de yapılmıştır. Bakewell’in üslubu övgü alsa da, kimi zaman hümanist şahsiyetlerin olumsuz yanlarını atlaması eleştirilmiştir. Atlantic muhabiri Franklin Foer, “Voltaire’in anti-Semitizmi ve Hume’un ırkçılığı Bakewell tarafından kısıtlı biçimde ele alınmış” diye yazar. Ayrıca kitapta Jean-Jacques Rousseau’ya çok az yer ayrılması veya kadın hümanistlerin kısa geçişler halinde kalması dikkat çekmiştir. Bu eleştiriler, Bakewell’in popüler tarzının bazen derin eleştirisel inceleme yapmaktan kaçındığını gösterir. Genel olarak Bakewell’in amacı derin bir tez önermek değil, insanları hümanizm geleneğiyle tanıştırmak ve ilham vermektir.

Günümüzle Bağ: Hümanist Düşüncenin Çağdaş Yansımaları

Bakewell’in çalışması sadece geçmişi anlatmaz, aynı zamanda insanî değerlere ilişkin güncel tartışmalara da göz kırpar. Kitabın sonunda yazar, modern dünyada otoriter dalga, popülizm ve teknolojinin insan merkezli düşünceyi nasıl etkileyebileceği konularını irdeler. Örneğin Bakewell’in öne çıkardığı gibi, hümanizm bugün yapay zekâ ve otomasyon çağında bile insan zihninin bağımsızlığını savunan bir duruştur. Batı’da milliyetçilik ve otoriterlik yükselirken hümanist değerlerin korunması gerektiğini vurgular; bu bağlamda hümanizmi “bir tür seküler inanç” olarak tanımlar.

21. yüzyılda hümanizm artık daha çok laik, insan hakları ve bilim temelli bir hareket olarak kabul edilmektedir. Bakewell’in Türkiye’deki yayınında da belirtildiği gibi, hümanistler insan refahını, özgürlüğü ve ilerlemeyi öncelikleri sayar; dini olmayan bir etik perspektifi savunurlar. Modern akademide beşeri bilimlerin önemi azaldıkça bile, Bakewell insan-merkezli düşüncenin tekrar değer kazanması gerektiğini hatırlatır. Somut olarak, kitabında kastettiği hümanizm anlayışı dinsel dogmalar yerine aklı ve bilimi rehber edinmeyi, insana saygıyı ve umut dolu bir bakışı içerir. Böylece Hümanistler, çağımıza, teknolojik ilerleme ve küresel krizler karşısında insanî değerlerin önemini anımsatır.

Sonuç: Eserin Hümanist Düşünceye Katkısı ve Akademik Değerlendirme

Sarah Bakewell’in Hümanistler kitabı, hümanist düşünce tarihine kapsamlı ve akıcı bir giriş niteliğindedir. 700 yıllık bir dönemi geniş bir seçkiyle anlatarak, Rönesans’tan günümüze hümanist değerlerin nasıl korunduğunu ve değiştiğini gözler önüne serer. Akademik yazınla popüler üslubu birleştiren anlatımı, yoğun bilgi içeriğini renkli anekdotlarla okuyucuyu sıkmadan sunar. Örneğin Guardian’dan Jane O’Grady’ye göre Bakewell, “felsefe, tarih ve biyografiyi ustaca birleştirir; konuğuna canlı ve çağdaş bir üslupla aktarır”. Yeni Statesman ve Literary Review yazarları da eseri “sıra dışı derecede okunaklı, kapılardan kapı projeksiyonuna kaçan” bir çalışma olarak nitelemiştirs.

Akademik açıdan bakıldığında, kitabın eksikleri de görülür. Bazı eleştirmenler Bakewell’in insanistleri anlatırken daha derin kavramsal tartışmalardan kaçındığını, mantıklı ama yüzeysel kalabildiğini belirtir. Franklin Foer, Bakewell’in hümanizm anlayışının belirgin bir tanım eksikliği taşıdığını ve moralinin ince olduğunu vurgulamıştır. Robert Zaretsky ise kadın hümanistleri daha detaylı işleyebilirdi diye eleştirir. Buna rağmen genel kanaat, Hümanistler’in insan merkezli düşünce geleneğine önemli bir hizmet sunduğu yönündedir. Yazarların da işaret ettiği gibi, Bakewell’in eseri bugün insanî değerlere dair bir “umut ve inanç” manifestosu gibi işlev görür.

Sonuç olarak Hümanistler, hümanist geleneğin tarihini birbirine döngüsel üç tema etrafında özetleyen özgün bir yapıt olarak değerlendirilebilir. Kitap, okuyucuya eleştirel ve insancıl düşüncenin köklerine ve evrimine dair zengin bir arşiv sunar. Bakewell’in popüler üslubu ve titiz araştırması, çok yönlü bir insan düşüncesi panoramasını ulaşılabilir kılar. Eseri değerlendirenler, Hümanistler’in hümanizm tarihine canlılık kazandıran bir anlatım olduğunu belirtmekte; her ne kadar bilimsel bir tez içermese de, insani değerlerin hatırlanması açısından değerli bir kaynak olduğunu vurgulamaktadır.

 




Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.