Köklerimizin Tarihi: İyi Toplumun Evrimsel Kökenleri
Köklerimizin Tarihi: İyi Toplumun Evrimsel Kökenleri
Giriş
Nicholas A. Christakis’in Blueprint: İyi Toplumun Evrimsel Kökenleri adlı eseri, insan topluluklarını şekillendiren doğuştan gelen eğilimleri ve evrimsel süreçleri inceleyerek “iyi toplum” kavramını ele alır. Christakis, geleneksel olarak biyolojik bilimlerin insanın karanlık yanlarına (saldırganlık, ön yargı vb.) odaklandığını, oysa aslında evrimin bize sevgi, iş birliği, öğrenme gibi olumlu sosyal özellikler kazandırdığını vurgular. Kitabın amacı, insana dair bu evrimsel ön-yapıyı aydınlatarak, tüm toplumları birleştiren ortak değerlerin kökenini göstermektir. Gerçekten de Christakis, “beyinlerimiz ya da kas gücümüz değil, toplumlar kurma yeteneğimiz dünyayı fethetmemizi sağlıyor” der ve “sosyal plan” adını verdiği evrensel davranış eğilimlerini ortaya koyar. Bu yaklaşımda genetik ve kültürel evrimin kopmaz bir etkileşim içinde ele alınması dikkat çeker; yazar, genlerimizin sadece bedenimizi değil toplumsal yapı ve normlarımızı da şekillendirdiğini savunur. Böylece Blueprint, insan doğasının iyimser bir yorumunu sunan çok disiplinli bir bakış açısıyla, evrimsel biyoloji ve sosyal bilimleri birleştiren özgün bir perspektif ortaya koyar.
Evrimsel Biyolojinin Sosyal Davranışlara Etkisi
Christakis’e göre insanın iş birliği, dostluk, ahlak gibi sosyal özellikleri evrimsel süreçte biçimlenmiştir. Evrimsel psikologlar da insan ahlakını “bir tür iş birliği” olarak yorumlar; örneğin Tomasello ve Vaish’e göre insan moralinin kökeni, başkalarına karşı adil ve empatik davranma yeteneğine dayalıdır. Christakis, doğal seçilimin insanlara sevgi, arkadaşlık, iş birliği ve öğrenme kapasiteleri verdiğini belirtir. Gerçekten de insan türünde ortak gözlenen eğilimlerden biri, adil davranış normları ve karşılıklılık ilkesidir: Dünyanın her yerinde insanlar sosyal normlara göre adil olmayı gözetir, caydırıcı mekanizmalarla iş birliğini desteklerler. Evrimsel süreçte topluluk halinde yaşamın sağladığı avantajlar, bireylerin başkalarının da yararını gözetmesini ödüllendirmiştir. Christakis, atalarımızın “öldürücü insan grupları” olarak daha etkili hale geldikçe birbirlerine karşı daha nazik olmayı öğrendiğini; yani kaba güç ile şefkatin birlikte evrimleştiğini vurgular. Bu bağlamda, bizim evrimsel biyolojimiz (örneğin oksitosin gibi nörotransmitterler) uzun süreli çift bağlanmayı ve ebeveyn şefkatini desteklerken; kültür ise bu biyolojik altyapıyı monogami, çok eşlilik vb. çeşitli aile biçimleriyle dönüştürmüştür. Christakis’in çalışmaları, insan topluluklarının kuruluşuna ilişkin test edilebilir öngörüler de içerir: Örneğin iskan edilen insan gruplarında veya yapay denek topluluklarında, yüzyüze bağlılık ve paylaşım gibi sosyal plan özelliklerinin ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Özetle, evrimsel biyoloji insanlarda iş birliği, adalet duygusu, öğrenme becerisi gibi özelliklerin kökenini açıklar; kültür ise bunları çeşitli toplumsal yapılara dönüştürür.
İnsan Doğasındaki Evrensel Sosyal Davranış Örüntüleri
Christakis, kültürlerarası karşılaştırmalarda insan doğasında evrensel bazı sosyal eğilimler tespit ettiğini ileri sürer. Örneğin insanların tümü arasında ayrı ayrı tanınma, aile kurma, iş birliği ve karşılıklılık gibi davranışlar ortak görülür. Kitapta aktarılan bir gözleme göre “her toplum naziklik ve iş birliğini değerli bulur, zulmü tanımlar ve insanları erdemli ya da kötü olarak sınıflandırır”. Antropolog Donald Brown’un belirttiği gibi, türümüzün her toplumunda iş bölümü, topluluklar, etnisentrizm, oyun, takas, iş birliği ve karşılıklılık gibi sosyal yapı evrensel ögelerdir. Bu bakımdan Christakis, evrenin farklı coğrafyalarında bile benzer sosyal kalıpların tekrarlandığını vurgular: Gemi kazalarında veya ütopik komün denemelerinde bile, insanlar sosyal yakınlık ve iş birliği içeren benzer topluluk yapıları kurmuşlardır. Eş zamanlı olarak, evrim dışındaki kültürel farklılıklar da görülmektedir. Örneğin Tibet’te Na kabilesinde çift eşlilik izni yokken bile çiftlerin köyü terk ederek birliktelik kurduğu gözlenmiştir. Christakis, bu tür istisnaların ancak çok güçlü kültürel zorlamalarla ortaya çıkabildiğini, aksi halde insana özgü “sosyal plan” temel eğilimlerin her toplumda etkin hale geldiğini vurgular. Özetle, dünyanın her yerindeki toplumlar yapısal açıdan farklı görünseler de insan topluluklarında ortak özellikler barizdir; bunlar aile bağları, normatif ahlak anlayışı ve karşılıklılık gibi evrensel davranış örüntüleridir.
Christakis’in Sosyal Plan Yaklaşımı ve Sekiz Temel Sosyal Davranış Biçimi
Christakis’in en özgün katkısı, toplumların çekirdeğinde sekiz temel sosyal yetinin yattığını savunan “sosyal plan” (social suite) kavramıdır. Bu sekiz özellik şunlardır:
- Bireysel kimlik tanıma: Her bireyin kendine has kimliği olduğu ve fark edilebildiği kapasite.
- Eş ve çocuk sevgisi: Romantik veya ebeveyn ilişkisindeki sevgi bağı.
- Dostluk: Eş dışı kişilerle kurulan derin ve uzun süreli bağlar.
- Sosyal ağlar: Bireyler arası arkadaşlık ve ilişki ağlarının oluşumu.
- İş birliği: Ortak amaçlar için birlikte çalışma eğilimi ve karşılıklılık.
- Öz grubuna yakınlık (iç gruba önyargı): Bireylerin kendi topluluklarına öncelik verme eğilimi.
- Yumuşak hiyerarşi (nispi eşitlik): Sosyal düzende hiyerarşik öğeler olsa da görece eşitlikçi yapı.
- Sosyal öğrenme ve öğretme: Bilginin nesiller boyu paylaşımı, öğretilmesi ve öğrenilmesi.
Christakis’e göre bu yetiler insan genleriyle kodlu olarak her toplumda bulunur. Örneğin tüm insan grupları bir şekilde bireysel kimliği tanır, aile kurma davranışına yatkındır; birçoğu uzun süreli dostluklar besler ve sosyal ağlar geliştirir. Kitap boyunca yazar, farklı tarihsel ve coğrafi deneyimlerde bu sosyal planın nasıl ortaya çıktığını örneklendirir: Gemi kazazedelerinde, ütopyacı komünlerde veya internette birbirine bağlı küçük gruplarda dahi bu sekiz davranış biçiminin hep belli ölçüde gözlendiğini gösterir. Christakis’in bu yaklaşımı, insan doğasının belirli içgüdüsel yatkınlıklar ile toplumsal yapılar inşa ettiğini öne sürer ve bunları kapsayıcı bir çerçevede bir araya getirir.
İyi Toplum Kavramı: Evrimsel Altyapıların Kültürel Formlara Dönüşümü
Christakis için iyi toplum, bu evrimsel “sosyal plan”ın kültürel ve kurumsal yapılarda gerçekleşmiş halidir. Yazar, genleri “mürekkep” metaforuyla tanımlar: Genler toplumu birebir belirten bir plan değildir, ama toplumun şekillenmesinde mürekkep işlevi görür; yani evrimin ürünü olarak DNA’mızda toplumsal davranışların altyapısını yazar. Bu bakımdan bir toplumu anlamak, sadece fiziksel ya da zihinsel özellikleri incelemek değil; topluma biçim veren genetik eğilimlerle kültürel kuralların birlikte nasıl evrildiğini kavramayı gerektirir. Christakis, bu bağda kültürel ve genetik evrimin ayrılamayacağını savunur. Ona göre insanlık tarihi, genlerimize yazdığı sosyal özellikleri kültür yoluyla pekiştirmekte ve zamanla yeni toplumsal normlar geliştirdikçe genetik yapımız da birbirini etkileyerek ilerlemektedir. Bu süreci açıklamak için exofenotip kavramını kullanır; Dawkins’in genişletilmiş fenotip benzetmesini topluma uyarlar. Kuş yuvaları gibi genlerle kodlanmış yapılar kadar karmaşık olmasa da, biz insanlar toplum inşa etme kapasitelerini adeta genlerimizin dışa yansımış hali olarak sergileriz. Örneğin ortak dil ve konuşma yetisi bir nevi “ağ malları” (network good) gibidir: İnsanlar ortaya çıkaran herkes için değer kazanır; aynı şekilde genetik olarak sosyal davranışlara yatkınlığımız, çevremizdeki benzer genlere sahip bireylerin varlığıyla etkinleşir. Sonuçta Christakis, evrimin insanlığa temel bir “iyi toplum” çerçevesi sağladığını, kültürün ise bunun üzerine inşa ettiği çeşitli sosyal biçimleri oluşturduğunu öne sürer.
Eleştirel Analiz
Christakis’in yaklaşımı sosyal bilimler ve felsefede çeşitli tartışmaları da beraberinde getirir. Evrimsel indirgemecilik eleştirisi sıkça gündeme gelir: Bazı eleştirmenler, insan davranışlarını aşırı derecede genetik kökenlerine indirgemekten kaçınılması gerektiğini savunur. Nitekim Creation.com’daki bir incelemede, Christakis’in zaman zaman “indirgemeci” bir üsluba kaydığı, zihinsel ve duygusal süreçleri salt biyolojik olarak ele aldığı ileri sürülür. Yine de Christakis bu eleştirilere cevap olarak genlerin kader olmadığını vurgular; “genler, toplumu yazar” derken asla toplumu tek başına belirlemediklerini, yalnızca eğilimler sunduklarını belirtir. Larry Arnhart da Christakis’in eserinde birçok analiz katmanının –genetik tarih, kültürel tarih, bireysel tarih– birlikte ele alındığını, dolayısıyla indirgemeciliğe düşmediğini vurgular Arnhart’a göre Christakis’in biyolojik sosyolojisi, genetik geçmişe dayalı eğilimlerin kültürü nasıl şekillendirdiğini gösterirken, genlerin kültürü belirlemediğini gösterir; genetik tarih olanaklar sunar, kültürel tarih bunları şekillendirir.
Kültürel görecelilik konusu da önemli bir sınav noktasıdır. Evrimsel genellemeler, kültürel çeşitliliği yeterince göz ardı eder mi? Christakis bunun farkındadır: Eserinde kimi toplumların sosyal plan özelliklerini aşırı bastırmak için olağanüstü çaba sarf ettiğini anlatır (örneğin bazı topluluklarda arkadaşlığın yasaklanması gibi). Ancak bu istisnaların ancak güçlü kültürel baskılarla mümkün olduğunu, aksi takdirde temel sosyal eğilimlerin ortaya çıktığını vurgular. Bununla birlikte, kültürün farklı olduğu (örneğin oyun oynama, öpüşme gibi pratiklerdeki farklılıklar) toplumlar arası karşılaştırmalarda göz ardı edilemez. Kitap, Aydınlanma düşünürlerinin evrensel insan onuruna vurgu yaptığı gibi modern sosyolojik görüşlere de değinir; ama antropolog Claude Lévi-Strauss’un işaret ettiği gibi insanlar karmaşıklığı kabaca «biz – onlar» biçiminde kategorize etme eğilimindedir. Bu bakımdan sosyal göreceliliği kabul eden bazı kuramlara göre, her toplumun iyilik anlayışı farklı olabilir, Christakis’in ortak insan doğası görüşüne itiraz edilebilir.
Felsefi açıdan “doğalcı yanılgı” sorunu da göz önüne alınmalıdır. Christakis iyi bir toplumun doğal olduğunu ima ederken, G.E. Moore’un altını çizdiği gibi “doğal olan iyi demek değildir”. Yazar da eserde bu noktayı ele alır: İnsanlara ait içgüdülerimiz hoş olsa da bunun etik açıdan iyi olup olmadığını doğrudan belirlemez; ahlaki normlara yön verirken kültürel sorgulama ve akıl süzgeci gereklidir. Ayrıca eleştirel bakış, Christakis’in kitapta modern akılcılık ve insanizm gibi faktörlerin rolünü detaylı tartışmamış olmasını belirtir; Felix Haas’a göre Christakis, Aydınlanma değerlerinin biyolojimizi nasıl etkilediğini yeterince irdelememiştir. Son olarak, alternatif görüşlerle kıyaslamak gerekirse, sosyoloji ve kültürel antropoloji alanında hâkim olan “boş levha” (tabula rasa) anlayışlar Christakis’in biyolojik temelli insan doğasına karşı çıkar. Larry Arnhart’a göre pek çok sosyolog bu tür biyolojik açıklamaları reddeder ve toplumu tamamen kültürel bir icat olarak görür. Bu eleştirel perspektifler arasında uzlaşma kolay değildir; yine de Christakis, çok katmanlı bir analizle bu itirazların çoğuna karşı argümanlar sunar.
Sonuç
Christakis’in Blueprint eseri, bilim ile sosyolojiyi buluşturan önemli bir katılım niteliği taşır. Kitap, insanın doğuştan gelen sosyal yetenekleri ve eğilimleri ile kurduğu toplum arasındaki karşılıklı ilişkiyi kapsamlı bir biçimde gözler önüne serer. Bu bağlamda, Christakis’in çalışması insan doğasına ilişkin karamsar söylemleri dengeleyerek, iyimserlik içerir ve insanı temel olarak yardımsever, işbirliğine yatkın bir varlık olarak sunar. Eser, çok sayıda vaka çalışması (gemicilerin bir araya gelmesi, komünler, hayvan sosyal sistemleri vb.) ile biyolojik ve kültürel faktörlerin etkileşimini örneklerle göstererek kavramsal olarak zenginleştirir. Nitekim World Literature Today recensörüne göre, kitabın sunduğu görü çok yönlüdür ve “insan doğamızın biyolojik kökenleri ile iç içe geçen sosyal yapılar arasındaki nedensel ilişkiye” dair zengin içgörüler sunar.
Bununla birlikte, hala cevapsız sorular mevcuttur. Christakis genlerde yazılı bu “sosyal plan”ın geleceği hakkında açıkça değerlendirme yapmasa da, çalışmalarını okuyanlar merak ediyor: Bu içgüdüler, iklim krizi, kültürel kutuplaşma veya teknolojik dönüşümler gibi günümüz zorluklarına karşı yeterli bir temel oluşturacak mı? Aklımız, değerlerimiz ve tarihsel bağlamımız bu genetik eğilimlerle nasıl etkileşime girecek? Kitap, iyimser bir perspektif sunarken aynı zamanda gelecekteki toplumsal evrimin formunu kesin olarak ortaya koymaz. Öte yandan, Blueprint’in en büyük katkısı, bilimsel kanıtlarla dolu bir açıklama sunarak insanlığın ortak iyi arayışını evrimsel bir zemine oturtmasıdır. Evrenin benzer sosyal yapılarla dolu olması, belki de bu içgüdülerin ve kültürün ortak mirasının bir göstergesi olabilir. Christakis’in çalışması, sosyal bilimcileri ve biyologları insan doğası üzerine diyaloğa sevk eden bir köprü olarak değerlidir ve bu alanda cevap bekleyen pek çok sorunun da tartışılmasını teşvik eder.
Kaynakça
- Christakis, N. A. (2019). Blueprint: The Evolutionary Origins of a Good Society. Little, Brown Spark.
- Christakis, N. A. (2019, March 26). Blueprint: The evolutionary origins of a good society. YaleNews.
- Haas, F. (2020). Review of Blueprint: The Evolutionary Origins of a Good Society, by N. A. Christakis. World Literature Today, Winter 2020.
- Rheingold, H. (2019). Our big brains are pre-wired for love, friendship, cooperation, and learning. Reason.
- Tomasello, M., & Vaish, A. (2013). Origins of human cooperation and morality. Annual Review of Psychology, 64, 231–255.
- Fing, Y. S. (2019, April 16). Blueprint: The Evolutionary Origins of a Good Society [Book review]. Washington Independent Review of Books.
- Arnhart, L. (2020, August 20). The biological sociology of the good society. Law & Liberty.
- Davidson, D. (2021, August 2). Social animals: A review of Blueprint: The evolutionary origins of a good society. Journal of Creation.

Leave a Comment