Büyüme: Mikroorganizmalardan Mega Kentlere Üzerine Akademik İnceleme
- Kitap Adı:Büyüme - Mikroorganizmalardan Mega Kentlere
- Yazar:Vaclav Smil
- Çevirmen:Cahit Kaya
- Yayınevi:Pegasus
- Hamur Tipi:1. Hamur
- Sayfa Sayısı:768
- Ebat:13,5 x 21
- İlk Baskı Yılı:2025
- Baskı Sayısı:1. Basım
- Dil:Türkçe
- Barkod:9786254104121
Büyüme: Mikroorganizmalardan Mega Kentlere Üzerine Akademik İnceleme
Vaclav Smil’in Büyüme: Mikroorganizmalardan Mega Kentlere Kitap İncelemesi
Vaclav Smil’in Growth: From Microorganisms to Megacities adlı eseri, büyüme kavramını doğa ve toplum bağlamında çok yönlü biçimde ele alan titiz bir araştırmadır. Kitabın tanıtımında belirtildiği gibi, Smil “büyümeyi hem bireysel hem de toplumsal çabalarımızın açık veya örtük hedefi” olarak tanımlar ve canlı organizmalardan ekonomilere kadar geniş ölçekli sistemlerdeki büyümeyi sistematik bir biçimde inceler. Bu geniş perspektif, Smil’in disiplinden bağımsız yaklaşımının göstergesidir; tarihsel veriler, matematiksel modeller ve mühendislik ilkeleri bir arada kullanılarak hem biyolojik hem teknolojik hem de toplumsal büyüme dinamikleri irdelenir. Kitabın yapısı da bu çok boyutluluğu yansıtır: İlk bölümde büyüme desenleri (doğrusal, üstel, logistiksigmoid vb. modeller ile normal ve güç yasası dağılımları gibi) ele alınır, sonraki bölümlerde sırasıyla biyolojik sistemler, enerji ve teknik dönüştürücüler, yapay nesneler (altyapı ve araç-gereçler) ve karmaşık sistemler (nüfuslar, şehirler, imparatorluklar, ekonomiler) detaylı biçimde incelenir. Her bölümde Smil, büyümenin tarihsel seyirlerine sayısal verilerle ışık tutar, büyüme eğrilerinin özünü grafik ve istatistiklerle ortaya koyar. Örneğin, enerji teknolojilerinin gelişiminde “uygarlık tarihinin, beden dışı enerjilere olan sürekli artan bağımlılığın tarihi olarak görülebileceği” vurgulanır; odunla başlayan süreçte kömür, petrol ve nükleer gibi her yeni nesil yakıt “güç yoğunluğu” bakımından önceki teknolojilere göre kat be kat ilerlemeler sağlamıştır.
Büyüme Modelleri ve Yaygın Desenler
Smil’in yaklaşımının temel taşlarından biri, büyüme modellerindeki ortak desenlere vurgu yapmasıdır. İlk bölüm, doğrusal ve üstel büyüme gibi temel modellerin yanı sıra lojistik (sigmoid) büyüme eğrisi ve Pareto, Zipf gibi güç yasası dağılımları gibi sonuç desenlerini sistemli biçimde sunar. Lojistik büyüme, başlangıçta yavaş ve sürekli büyümenin, sonra hızlı artışın ve nihayet doyuma yaklaşmanın S-şeklindeki bir eğriyle gösterildiği modeli tanımlar. Smil, bu tür S-eğrilerinin pek çok sistemde görüldüğünü örnekler: “Virüslerin yayılmasından insan ve hayvan vücut boyuna, bina vinçlerinin boyutlarından farklı ulaşım araçlarının azami hızlarına kadar, pek çok alanda lojistik büyüme desenleri, karakteristik bir S-şekilli eğri ortaya koymaktadır”. Yani biyolojik sistemlerde gözlemlenen büyüme sınırına ulaşma eğrisi (örneğin bir çocuğun boy eğrisinde) ile makine ve altyapı tasarımındaki fiziki sınırlamalar benzer matematiksel desenler izleyebilir.
Bununla birlikte Smil, büyüme modellerinin her durumda geçerli olmayacağını da sıkça vurgular. Lojistik eğrinin istatistiksel eğilimlerden ibaret olduğunu, öngörülemeyen sıçrayışların, duraklamaların ve beklenmedik çöküşlerin de yaşanabileceğini belirtir. Kitabın kritik bir noktası, ekonomistlerin ve halkın çoğunluğunun büyümeyi salt üstel bir gelişme olarak görebileceği yanılgısına dikkat çekmesidir. Smil özellikle “lojistik büyümenin evrensel bir model olmadığı” uyarısını yapar: “Büyümenin bu tür eğrilerle öngörülmesinin yanlış kullanımından kaçınılmalıdır.” diyen yazar, mühendislikte yapılan basit bir hileye atıfta bulunarak “daha büyük her zaman daha iyi değildir” örneğini verir (örneğin köprü ve tünel uzunluklarında maliyet avantajı). Kısacası Smil, büyümenin hem doğadaki hem de teknolojideki benzer kalıplarını ortaya koyarken, bu kalıpların sınırsız büyümeyi kesince yansıtmadığına dair eleştirel bir bakış açısı sunar.
Biyolojik ve Doğal Sistemlerde Büyüme
Smil, büyümenin temel olarak her canlı organizmanın karakteristiği olduğunu belirtir. Doğadaki büyüme desenleri, mikroskobik bakterilerden devasa ağaçlara kadar geniş bir yelpazede ele alınır. Örneğin hastalık yapıcı mikrobiyal yayılım, tarım ürünlerindeki verim artışları, bir çocuğun ergenlikle erişkinliğe kadar büyüme eğrisi gibi çok çeşitli örnekler incelenir. Smil, insan boyu veya hayvan vücut ağırlığı gibi biyolojik özelliklerin büyümesinde gözlemlenen allometri (boyut ve orantı değişimleri) konusunu da ele alır, ancak bu konuda, Geoffrey West’in Scale kitabında savunulan evrensel metobolik yasa hakkında ihtiyatla yaklaşır. Böylece Smil, biyolojik büyüme örüntülerinde, tarım ve ormancılık gibi uygulamalı alanlardan çok sayıda sayısal veri kullanarak benzerlik ve farklılıkları vurgular.
Doğadaki büyümenin teknik sistemlere benzer yönleri üzerinde durulur. Yukarıda belirtildiği gibi, bakteriyel yayılma gibi fenomenlerde de lojistik eğriler görülebilir, ancak Smil bu benzerlikleri salt metaforik değil bilimsel bir perspektifle eleştirir. Örneğin virüslerin yayılımı ile şehir nüfuslarının büyümesi arasında matematiksel açıdan paralellikler gösterirken, bu benzerliklerin “sadece merak uyandıran rastlantılar” olmayıp, birçok sistemde gerçekten S-şeklinde büyüme görüldüğüne işaret eder. Ancak toplumların ve ekosistemlerin karşılaştığı sınırları göz önüne alarak, hiçbir canlının veya toplumun büyümesinin sonsuza dek devam etmeyeceğinin altını çizer. Doğal sistemlerde bile kaynak kıtlığı, taşıma kapasitesi ve ekolojik denge gibi faktörler büyümeyi sınırlar. Smil’in disiplinlerarası yaklaşımı içinde biyolojik büyüme örüntülerine bu çok sayıda benzetme ve veri ile yaklaşılması, okuyucuya hem canlı sistemlerin karmaşıklığını hem de benzer fiziksel dinamiklerin geniş tekrarlanabilirliğini gösterir.
Enerji ve Teknolojik Sistemlerde Büyüme
Teknolojik büyüme, Smil’in ele aldığı önemli bir başlık olup özellikle enerji dönüşüm sistemleri üzerinde yoğunlaşır. Kitapta, insan uygarlığının enerji elde etme ve kullanma yöntemlerindeki büyüme eğrisi kapsamlı biçimde işlenir. Smil’e göre “uygarlık tarihinin, beden dışı enerjilere (yakıtlara ve makinaya) olan her geçen gün daha fazla bağımlı hale gelmenin tarihi” olduğu vurgulanır. Bu bağlamda, teknolojinin daha yüksek yoğunluklu enerji kaynaklarına geçiş süreci incelenir: odunun yerini kömür almış, kömürün yerini petrol, petrolle birlikte de nükleer enerji derken her aşamada bir önceki döneme göre on katlarca güç yoğunluğu ve verimlilik artışı görülmüştür. Smil, bu değişimlerin somut örneklerini mühendislik verileriyle destekler. Örneğin elektrik üretimi ve dönüştürme teknolojilerinde son iki yüzyılda yaşanan kazançlar dikkat çekicidir; kitapta yer alan analizlere göre 19. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl sonuna dek ABD’de aydınlatmanın birim maliyeti 10.000 kat düşmüş, tüketiciler aynı fiyata 3.300 kat daha fazla ışık elde eder hale gelmiştir. Bu tür gözlemler, teknolojik büyümenin insanlar için çok daha ileri kapasitelere ulaşmayı sağladığını gösterir.
Enerji sistemlerinin ötesinde, kitaptaki “Yapay Eserler” bölümü binalar, altyapı, ulaşım sistemleri ve elektronik gibi insan yapımı nesnelerin performans büyümesini kapsar. Örneğin, 20. yüzyılda gökdelenlerin inşası, köprü ve tünel mühendisliği, kara ve deniz ulaşımı için tasarlanan araçların kapasitesi ve hızları Smil tarafından sayısal olarak izlenir. Şehir planlamacılar ve mühendisler için ilgi çekici olan bu kısımda, yüksek yapılar veya hızlı trenler gibi ögelerin büyüklük ve kapasite artışlarının zaman içindeki trendleri ele alınır. Smil bu bölümde de sınırları işler; örneğin ticari uçakların seyir hızları 20. yüzyılda artarken Concorde gibi denemeler sonunda pratik sınırlarına ulaştığını, kara taşımacılığında maksimum hız artışlarının azaldığını örnekleyerek göstermiştir. Ayrıca elektronik ve bilgi teknolojisindeki büyüme de (örn. Moore kanunu) analiz edilir; Smil, mutlak kullanımda her tür fiziksel kaynağın arttığını, bu nedenle “dematerializasyon” savunucularının iddialarını kuşkuyla karşılar. Yani teknoloji her yeni dönemde daha etkileyici beceriler sunsa da bu gelişmelerin nihai sınırları olduğu ve doğadaki kaynak talebini tamamen ortadan kaldırmadığı vurgulanır.
Ekonomik Büyüme ve Demografik Dönüşüm
Smil’in çalışmasında ekonomik büyüme eğrileri ve demografik değişimler de merkezi bir yer tutar. Ekonomi bağlamında, büyümenin temel göstergesi olarak sıkça kullanılan gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) kavramına eleştirel yaklaşır. Ekonomistler GSYH’da görülen sürekli artışı büyümenin bir ölçüsü olarak kabul etse de, Smil bu sayısal göstergeyle beraber altyapı, enerji ve malzeme akışlarının da incelenmesi gerektiğini savunur. Bir değerlendirmesinde, GSYH’nın eksiklikleri ve alternatif göstergelerden söz ederek, ekonominin işleyişinin temelde hala “demir çağı” teknolojilerine dayandığını ifade eder; yani enerji ve ham madde tüketimini göz ardı eden büyüme senaryilerinin yanıltıcı olduğunu vurgular. Sonuç olarak Smil, küresel ekonomide yüksek büyüme hedeflerinin çevresel sürdürülebilirlikle çelişebileceğini öne sürer ve teknolojik ilerlemelerin her zaman maddi tüketimi azaltmayacağını örneklerle gösterir.
Demografik açıdan Smil, modern insan nüfusunun büyüme hikâyesini tarihsel bağlamda ele alır. Sanayi Devrimi sonrası dönemde ölüm oranlarının azalması, doğum oranlarının bir süre yüksek kalması sonucunda dünya nüfus artışı hızla yükselmiş, 1960’larda anlık olarak %2’ye yakın bir büyüme hızı görülmüştür. Fakat Smil’in vurguladığı gibi, bu küresel nüfus büyüme ivmesi zamanla yavaşlamış, günümüzde birçok ülke fertilite düşüşü ve yaşlanan nüfusla karşı karşıyadır. Kitabın “Nüfuslar, Şehirler, İmparatorluklar, Ekonomiler” başlıklı bölümünde, nüfus büyümesi ve mega kentlerin yükselişi birlikte incelenir. Örneğin, bu bölüm demografik dönüşüm süreci ile nüfusun 20. yüzyıl ortalarından itibaren nasıl ivmelendiğini ve yakın gelecekte toplumsal sonuçlarını ele alır. Aynı bölümde Smil, kırsal nüfusun şehirleşmeyle büyük kentlere akışı ve bu kentlerin enerji ile kaynak taleplerindeki artışı tartışır. Demografik büyüme ile ekonomik büyümenin iç içe geçmiş olduğu vurgulanır; yüksek nüfus artışı genellikle hızlı ekonomik genişleme ve altyapı yoğun kentleşme gerektirirken, bu durumun çevresel maliyetleri olduğuna dikkat çekilir. Öte yandan Smil, nüfus artışının gelecekte dengelenebileceğine işaret ederek, demografik geçişin ileri aşamalarında nüfus büyümesinin doğal olarak düştüğünü belirtir.
Kentleşme ve Mega Kentler
Smil’in başlığına da yansıyan “mega kentler” kavramı, kitaptaki karmaşık sistemler bölümünün ana temalarından biridir. Artan küresel şehirleşme, metropoliten bölgelerin büyüklüğü ve yoğunlukları, artan emlak ve altyapı talepleri gibi sorunlar, Smil’in nüfus ve şehirler kısmında incelenir. Özellikle 20. yüzyıl sonrası dönemde dünya nüfusunun büyük bir kısmı şehirlerde yaşamaya başlamış, 10 milyondan fazla nüfuslu “mega kentler” hızla çoğalmıştır. Smil, bu eğilimi tarihsel verilerle destekleyerek ele alır: Birçok şehir nüfusunun logistik biçimde doyuma ulaştığı görülürken, bazıları yeni göç dalgalarıyla sürekli büyümeye devam etmiştir. Şehir ağlarının büyüklük dağılımında Pareto ve Zipf yasalarının geçerliliği de tartışılır; bu yaklaşımla, kentsel sistemlerde nüfus dağılımının matematiksel kurallara uyduğu, ancak yine de iç dinamiklerin (göç, ekonomi, altyapı) şehirlere özel sınırları belirlediği vurgulanır. Smil, mega kentlerin enerji ve kaynak talebindeki büyük artışın çevresel etkilerine de dikkat çekerek, büyük şehirlerin ekolojik ayak izinin önemli bir parçasını oluşturduğunu belirtir.
Smil’in Disiplinlerarası Yaklaşımı
Vaclav Smil’in bu kitapta benimsediği yaklaşımların ortak özelliklerinden biri, disiplinden bağımsız niteliktir. Tarihsel perspektif, matematiksel modelleme ve mühendislik temelli analiz iç içedir. Örneğin her bölümde tarihsel çizgeler boyunca büyüme eğilimlerinin seyri kronolojik olarak izlenir; tarım devrinden günümüz büyük şehirlerine, buhar makinelerinden nükleer santrallere kadar pek çok teknoloji tarihsel süreç içinde ele alınır. Smil, karmaşık istatistiksel verileri ve grafik bilgileri basitçe sunma becerisiyle de ön plana çıkar; New Scientist dergisine göre kitap “sayısız rakam, grafik ve matematiksel notasyonla dolu” olmasına karşın “teknik olmayan okuyucunun anlayabileceği şekilde” kaleme alınmıştır. Şehirleşme bağlamındaki Spacing dergisi incelemesi de Smil’i “dünyanın önde gelen disiplinlerarası akıllarından biri” olarak tanımlamaktadır. Bu disiplinlerarası tutum, Smil’in enerjiden biyolojiye, iktisattan jeolojilere pek çok alandan derlediği bilgiyle teorik iddiaları sayısal verilerle test etmesine imkân tanır. Örneğin enerji dönüşümüyle ilgili mühendislik detaylarını, biyolojik büyüme oranlarıyla karşılaştırırken matematiksel dağılımları ve istatistiksel eğilimleri aynı anlatımda kullanır. Böylece okura büyümenin farklı boyutları arasında bağlantılar kurma olanağı sağlar: Bir su türbini mertebesindeki büyüme eğrisi ile bir balinanın büyüme eğrisi arasında ister istemez karşılaştırmalar yapmaya iter.
Büyümenin Sınırları ve Sürdürülebilirlik
Kitabın önemli yönlerinden biri de büyümenin sınırlarına dair eleştirel temalardır. Smil, doğal kaynakların kısıtlılığına ve ekosistemin taşıma sınırlarına dikkat çekerek, kontrolsüz büyümenin çevresel sonuçlarını ısrarlı bir şekilde işler. Gelişmiş dünyadaki refah artışına rağmen ekolojik bakımdan olumsuz pek çok eğilim kaydedilmiştir. Örneğin Smil’in belirttiği üzere, “insanların bitkilere olan talebi artmakta, doğal orman alanı son buzul çağından beri yaklaşık %20 oranında azalmıştır”. Aynı şekilde dünya üzerindeki tarım arazileri kademeli olarak genişlemekte ve yaklaşık olarak kara yüzeyinin %11’ine ulaşmaktadır, insanlık yılda biyosferin birincil üretkenliğinin %20’sini hasat etmektedir. Bu değerler, doğal döngülerin hızını geçerek biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açan aşırı baskıları gösterir. Smil ayrıca atmosferdeki karbondioksit birikimini öne çıkarır: 1850’den bu yana atmosferdeki CO₂ konsantrasyonu 280 ppm’den 405 ppm’ye yükselmiş, bu da antropojenik küresel ısınmayı tetiklemiştir. Bütün bu göstergeler, büyümeyi destekleyen enerji ve malzeme akışının (fosil yakıt kullanımı, tarım genişlemesi, orman tahribatı vb.) ekosisteme maliyetini gözler önüne serer.
Eleştirel bakış açısı, büyümenin sürdürülebilirliği açısından da tehlikelere dikkat çeker. Nature dergisinde alıntılanan bir görüşte Smil “büyüme normal olsa da, son yıllarda ekonomiler ve yaşam biçimlerinde gördüğümüz üstel büyüme normal değildir ve felaket sonuçlar doğurmadan devam edemez” şeklinde özetlenmiştir. Smil, geleceğe yönelik öngörülerde aşırı iyimser olmaya karşı uyarır; kitabın kapanış bölümü, “gelecekte büyümenin nasıl devam edeceğine dair yapılan yaygın hataları” ele alır ve büyüme eğrilerinin kötüye kullanıldığı örnekleri inceler. Burada Smil, matematiksel öngörülerin sınırlılığını hatırlatarak, büyümenin er ya da geç düşüşe veya yeni istikrarlı rejimlere geçebileceğini belirtir. Kitap genelinde ortaya konan veriler, gelişme odaklı politikaların çoğunlukla doğayı ikinci plana attığını vurgulamaktadır. Smil’in son sözlerinden birinde, yüzyıllardır kazanılan ilerlemelerin “karşıt yüzü” olarak “biyoekosisteme yönelik çok sayıda saldırı” sıralanır. Sonuç olarak Smil, insan uygarlığının küresel ısınma, kirlilik ve kaynak kıtlığı gibi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve büyüme politikalarının bu maliyetleri göz önüne alacak şekilde yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterir.
Sonuç
Vaclav Smil’in Büyüme: Mikroorganizmalardan Mega Kentlere adlı eseri, büyüme kavramına dair kapsamlı ve disiplinlerarası bir bakış sağlar. Kitap, doğadaki canlılardan modern teknoloji ve sosyoekonomik sistemlere uzanan geniş bir yelpazede büyüme kalıplarını ortaya koyar. Smil’in sayısal ve tarihsel verilerle desteklenen anlatımı, büyümenin çok boyutlu doğasını ortaya sererken okura derinlikli bir perspektif sunar. Eserde “büyümenin birçok biçimdeki karmaşıklığını ve kentsel peyzajı nasıl etkilediğini anlamak isteyen herkesin kitaplığında bulunması gereken” bir başvuru kaynağı olduğu vurgulanır. Sonuç olarak Smil, büyümenin evrensel bir başarı öyküsü olmadığını; ekolojik sınırlar, enerji kısıtları ve toplumsal dönüşümlerin büyümeyi şekillendiren kritik faktörler olduğunu vurgular. Bu çok boyutlu inceleme, büyümenin geldiği noktayı anlamak ve geleceğe yönelik politika ve vizyonlar geliştirmek için önemli bir rehber niteliğindedir.
Leave a Comment