Fenomenolojinin Geleceği Kitabı Üzerine Tez Düzeyinde İnceleme
Kitabın Adı:Dünyayı Değiştiren 17 Denklem Yazar :Ian StewartÇevirmen:Sayfa:384 Cilt:Ciltsiz Boyut:13,5 X 21 Son Baskı:01 Şubat, 2025 İlk Baskı:01 Şubat, 2025 Barkod:9786253891992 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:In Pursuit of the Unknown: 17 Equations That Changed the World
Fenomenolojinin Geleceği Kitabı Üzerine Tez Düzeyinde İnceleme
Giriş
Fenomenolojinin Geleceği adlı kolektif kitap, Sanem Yazıcıoğlu ile Diler Ezgi Tarhan’ın editörlüğünde Türkiye Fenomenoloji Topluluğu tarafından yayımlanmış ve çağdaş fenomenoloji araştırmalarının güncel tartışma başlıklarını konu alan on iki makaleden oluşmaktadır. Topluluk, “çağdaş düşünceyi kökten etkileyen bir anlayışın felsefe için nasıl olanaklar sunduğunu” ve bu olanakların disiplinlerarası yaklaşımlarla ilişkisini ele almayı amaçlayan bir birliktelik olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda söz konusu kitap, yerli fenomenoloji çalışmalarının çeşitliliğini sergilerken fenomenolojinin hem yöntem hem felsefe olarak anlaşılmasına zemin hazırlamaktadır. Yazıda, öncelikle kurucu figürler ile Levinas, Marion, Waldenfels gibi çağdaş temsilciler arasındaki teorik süreklilik incelenecek; ardından kitaptaki temel temalar — beden, bilinç, etik, zaman, teknoloji, karşılaşma, öteki, dil ve sanat — ele alınarak fenomenolojinin bu alanlardaki sorunsallaştırmaları değerlendirilecektir. Son olarak fenomenolojinin geleceğine dair güncel tartışmalara, yöntemlerinin psikoloji, estetik, siyaset gibi disiplinlerle kesişimine ve Türkiye’deki katkılara yer verilecektir.
Teorik Çerçeve: Kurucu Figürlerden Çağdaş Fenomenolojiye
Fenomenolojinin kurucu figürleri Husserl, Heidegger ve Merleau-Ponty, bilincin ve dünyanın ilişkisini farklı açılardan göstermiştir. Husserl, fenomenolojiyi “transandantal” bir anlayışla bilincin nesneler üzerindeki yönelimini ve özne-nesne ilişkisini tanımlayarak başlatmış; bu noktada bilinç, dünya ile doğrudan ilişkili öznel bir eylem olarak görülür. Heidegger ise Husserl’in özne merkezli indirgemesini dönüştürerek varoluşun zamansal yapısını ve Dasein kavramını merkeze koymuştur. Heidegger için bilinçli deneyimden öte varlığın anlamı, zaman içerisinde açığa çıkan bir “olma” meselesidir. Merleau-Ponty ise algıyı bedenlenmiş varlıkla birleştirmiş; bilincin bedensel tonusunu ve algının vücutta tezahür eden yönelimselliğini vurgulamıştır. Özetle, bu üç düşünür katmanlı bir yaklaşım ortaya koymuş; “akıl ile dünyanın kaynaştığı” bir genel kavrayıştan yola çıkarak Husserl’de bilinç öznesinin nesneye yönelimi, Heidegger’de Dasein’ın zamansallığı, Merleau-Ponty’de ise bedenlenmiş varlığın algıyı yapılandırdığı anlaşılmıştır.
Çağdaş fenomenolojide Levinas, Marion ve Waldenfels gibi isimler, bu mirası yeni bakış açılarıyla genişletmiştir. Levinas, Fenomenolojinin etik önceliğini vurgulayarak özellikle öteki ile yüzleşmeyi felsefenin temel başlığı haline getirmiştir. Levinas’a göre felsefi varoluş, ötekinin varlığının farkına varılan bir açıklık ve sorumluluk sürecidir. Jean-Luc Marion ise fenomenolojiyi teolojik meselelerle kesiştirerek “doygun fenomen” ve “verilmişlik” kavramlarıyla fenomenolojinin sınırlarını genişletmiştir. Marion’un yaklaşımı fenomenolojinin veri anlayışını derinleştirir; akıl çerçevesini aşan deneyimsel verilebilirliği inceleyerek ilahi ya da kutsal olanı kavramak için yeni yollar arar. Bernhard Waldenfels ise 20. ve 21. yüzyıl Alman fenomenolojisinin önde gelen isimlerinden biri olarak, eserlerinde “yabancı” (Fremd) meselesini merkeze almış ve fenomenolojinin kapsamını öznellik ve alterite sorunsalları üzerinden zenginleştirmiştir. Waldenfels’e göre fenomenolojik bilinç, öznenin kendi yabancılaşmasını ve ötekinin “cevap veren” etkisini araştırarak geleneksel ikili düşüncenin ötesine geçer.
Bu düşünürlerin çalışmalarının ortak noktası, fenomenolojiye hem kuramsal hem de uygulamalı bir dinamizm kazandırmalarıdır. Husserlci gelenek fenomenolojisini bilincin iç yapısını çözümlemeye adarken, Heidegger felsefesinde ontolojik sorular öne çıkmış, Merleau-Ponty’de ise beden ve algı araştırmaları derinleşmiştir. Levinas’ın “etik ilk felsefe” önermesi, bu akımı “öteki ile sorumluluk” boyutuna taşırken; Marion fenomenolojiye teolojiyi entegre etmiş; Waldenfels ise yabancılık ve karşılaşma ekseninde yeni yöntemsel açılımlar getirmiştir. Bu çerçevede fenomenoloji, kurucu figürlerden çağdaş temsilcilere uzanan bir süreklilikle, hem birey ve toplumu hem de farklı disiplinleri birbirine bağlayan esnek bir yönelime sahip olmaya devam etmektedir.
Tematik Analiz
Kitaptaki makaleler, fenomenolojik bakış açısından ele alınan başlıca temalar etrafında düzenlenmiştir. Her bir tema fenomenolojinin hem tarihsel geleneğinde hem de çağdaş tartışmalarında önemli bir yer tutmaktadır:
- Beden: Merleau-Ponty’nin bedenlenmiş bilinç kavramı, beden ve zihin arasındaki birlikteliği vurgular. Beden, dünya ile “ilişkili” bir varlık olarak ele alınır; algı, öznenin bedensel mevcudiyetine bağlıdır. Bu perspektif, bilincin içe dönük soyut bir yapı olmadığını; aksine beden yoluyla dünyaya açılan bir süreç olduğunu gösterir. Dolayısıyla beden felsefesinde zihin-beden ikiliğinin ötesine geçilerek öznenin dünyadaki yerine dair yeni yorumlar getirilir. Türkçe literatürde de beden fenomenolojisi üzerine çalışmalar yükselmektedir; Merleau-Ponty’nin bedenli varoluşu, çağdaş ontolojik tartışmalarda örnekleriyle ele alınmıştır.
- Bilinç: Husserlci geleneğe göre bilinç, nesnelerin dünyaya nasıl sunulduğunu inceleyen temel odaktır. Bilinç akışı içinde niyetlilik (intentionality) aracılığıyla dünya gerçekleşir; nesne-özne ilişkisi analiz edilir. Heidegger ve Merleau-Ponty ise bilinci daha geniş bir varoluşsal bağlama yerleştirmiştir. Heidegger’de bilinç, zamansal bir varlık (Dasein) olarak ele alınırken; Merleau-Ponty’de algı bilinçle bedenin iç içe geçtiği bir olaydır. Bu bağlamda, fenomenolojik bilinç anlayışında öznel deneyimin kendisi öznellikten daha önce gelir ve fenomenolojik indirgemeyle bilincin yapısal katmanları araştırılır. Şu sonuç çıkarılabilir ki, fenomenoloji bilinci sadece içsel akış olarak değil, dünyaya dair aktif bir yönelim olarak kurgular ve bu sayede bilinç-inanç, bellek, dil gibi boyutları aydınlatır.
- Etik: Levinas’ın çalışmaları, ötekinin yüzü ve yüz yüze gelmenin etikliği üzerine odaklanmıştır. Ona göre, felsefe “ötekinin varlığı ve etik sorumluluk” ekseninde yeniden yapılandırılmalıdır. Levinas’a göre insanlar arasındaki ilişkilerde farklılıklar ötekileştirilmek yerine özgünlük olarak kabul edilmelidir; çünkü farklılığın inkarı tahakküm ilişkilerine yol açar. Levinas bu anlayışla Husserl’in fenomenolojik yöntemi ve Batı metafiziğiyle eleştirel bir ilişki kurar; fenomenolojiyi yalnızca öznel deneyim analizi değil, aynı zamanda etik sorumluluk ve diyalog aracılığıyla insan varoluşunun derinleşmesi aracı olarak görür. Kitapta bu tema kapsamında diğer yazarlar da etik-toplumsal meseleleri ele almış, Merleau-Ponty ve diğer akımların etik yaklaşımlarına atıflar yapmıştır.
- Zaman: Heidegger’in fenomenolojisinde zaman, varoluşun temel parametresidir. Dasein’ın “zamansallığı” ve “tarihsel oluşu”, bilinçli deneyime statik bakışın ötesinde ele alınır. Husserl ise ‘iç zaman bilinci’ ile geçmiş, şimdi, gelecek anlar arasındaki akışı analiz etmiştir. Dolayısıyla fenomenolojide zaman, öznenin dünyayla kurduğu ilişkiye biçim veren dinamik bir unsurdur. Güncel yazılar, teknolojinin zamanı nasıl dönüştürdüğü veya dijital çağda zaman bilincinin değişimi gibi konulara da fenomenolojik bakış önermektedir. Örneğin Heidegger’in teknoloji analizi bu bağlamda ele alınarak “zamanın taahhüdü” ve arındırma süreçleri tartışılmaktadır.
- Teknoloji: Fenomenoloji, teknolojinin insan deneyimini şekillendiren yönlerini de inceler. Heidegger’in “Teknolojiye İlişkin Bir Soru” adlı çalışmasında teknoloji, dünyayı “çerçeveleyen” (Ge-stell) bir güç olarak ele alınır. Çağdaş akımlar özellikle “postfenomenoloji” adını taşıyan bir bilim-teknoloji felsefesi geliştirerek, teknolojik araçların insan-nesne ilişkilerini nasıl aracılaştırdığına odaklanmaktadır. Bu bağlamda kitapta teknoloji teması, fenomenolojinin insan-makine etkileşimi ve dijital dünyanın fenomenolojisi üzerine düşünsel katkılarına işaret eder. Giderek artan yapay zekâ ve sanal gerçeklik tartışmaları da fenomenolojik yöntemle ele alınmaktadır.
- Karşılaşma ve Öteki: Levinas felsefesindeki öteki kavramı, fenomenolojide merkezi bir rol oynar; karşımıza çıkan “öteki kişi” etik sorumluluğu doğuran bir varlık olarak tanımlanır. Waldenfels ise ‘yabancının yanıt veren fenomenolojisi’ (Antwortphänomenologie) kavramıyla bu temayı genişletir. Ona göre fenomenolojik bilincin başlangıç noktası, özneden çok özneden «başa gelen» (Widerfahrnis) bir olaydır; bu olay genellikle korku veya şaşkınlık gibi duygularla eşlik eder. Waldenfels’in görüşüne göre yabancılık fenomeni, hem içsel deneyimde hem de toplumsal ilişkilerde sürekli mevcuttur; bu nedenle fenomenoloji, ötekiyle karşılaşmayı ve öznelliğin sınırlarını zorlayan her türlü “fremd” olana karşı uyanık olmayı gerektirir. Kitaptaki makaleler de bu bağlamda karşılaşma, öteki ve yabancılık kavramlarını farklı örneklerle ele almıştır.
- Dil: Dil ve anlam fenomenolojisi, özellikle Heidegger ve Levinas’ın sonraki yorumcuları tarafından işlenmiştir. Fenomenolojide dil, sadece iletişim aracı değil; aynı zamanda dünyanın açığa çıkış biçimlerinden biri olarak görülür. Heidegger’e göre “dil varlığın evidir” ve dil, fenomenlerin birbiriyle bağlantısını ortaya çıkarır. Kitaptaki yazılar dilin fenomenolojik işlevini, düşüncenin sınırlarını aşan ve ötekine açılan bir mecra olarak tartışmaktadır. Örneğin, Levinas’ın yüz ve dil arasındaki ilişkiyi inceleyen metinler ötekinin iletişimdeki rolüne dikkat çekmiştir. Dilsel fenomenoloji, ortak dünya kurma süreçlerinin analizi için önemli bir yaklaşım sunar.
- Sanat: Sanat eserleri fenomenolojik olarak incelendiğinde, estetik deneyimin kendine özgü bir fenomen olduğu öne çıkar. Merleau-Ponty, resim ve heykel gibi sanat formlarının algıdaki erimeleri nasıl açığa çıkardığını göstermiştir. Jean-Luc Marion’ın “doygun fenomen” kavramı da sanat deneyimini aydınlatır: Örneğin bir tablonun veya müzik eserinin algılanması, kavramsal kategorilerin ötesinde zengin bir verileni ortaya çıkarır. Kitapta sanat teması, resim, edebiyat ve sinema gibi alanlara fenomenolojik bir mercek tutulmasını içerir. Sanat eserleri, öznenin dünyayla ilişkisini yeniden sorgulamaya olanak tanıyan özel fenomenler olarak ele alınır.
Bu tematik analiz genelinde görüldüğü üzere, fenomenoloji kavramsal açıdan geniş bir yelpazeyi kapsar; beden ve bilinçten etik ve dile, teknolojik değişimden sanata kadar çok çeşitli fenomenlerin içyapısını betimler. Hem kuramsal hem de deneyimsel boyutlar bir arada ele alınarak, çağdaş sorunlara derinlemesine yanıt arayan yeni yaklaşımlar geliştirilir.
Çağdaş Tartışmalar ve Gelecek
Fenomenolojinin geleceğine yönelik tartışmalar, yukarıda anılan temaların ötesinde disiplinlerarası işbirliği imkânları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle bilişsel bilimler, yapay zekâ ve biyoteknoloji gibi alanlardaki gelişmeler, fenomenolojinin bir zaferi gibi görülür: Husserl’in öngördüğü gibi, fenomenoloji öznel deneyimi “bilimselleştirme” çabalarına alternatif bir yaklaşımla katkıda bulunabilir. Örneğin bilişsel bilimlerde “fenomenoloji ve bilişsel bilimler” merkezli çalışmalar açılmıştır; fenomenoloji, bilincin nörobilimsel açıklamalarını eleştirel bir zemine oturtarak öznel yaşantının nesnel bilgilere indirgenemeyeceğini ortaya koyar. Bu bağlamda felsefe ile bilişimin sınırlarının bulanıklaştığı; fenomenolojinin, insan deneyimini yansıtan bilimsel araştırmalarla diyalog hâlinde olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Bunun yanı sıra, çevre felsefesi ve teknik-etki incelemeleri, fenomenolojiyi çevre-toplum ilişkilerine uyarlama çabaları gündemdedir. Örneğin ekofenomenoloji veya insanalem tasarımları (lifeworld design) yaklaşımlarıyla doğal ve sosyal çevreye fenomenolojik eleştiriler getirilmektedir. Phenomenology of action (eylem fenomenolojisi) ya da postfenomenoloji gibi dallar, insan eylemlerinin, teknolojinin ve siyasetin içerdiği anlam katmanlarını incelemektedir. Bu tür disiplinlerarası akımlar, fenomenolojinin yöntemsel çevikliğini ve esnekliğini gösterir.
Türkiye özelinde, fenomenoloji tartışmaları yeni bir ivme kazanmıştır. Küçükalp’a göre, Türkiye’de fenomenoloji araştırmaları hâlen kuruluş aşamasında olup ortaya çıkan üretim birkaç kitap ve yaklaşık yirmi makale ile sınırlıdır. Buna karşın yakın dönemde yeni çeviriler, konferanslar ve topluluk girişimleri (örneğin Türkiye Fenomenoloji Topluluğu etkinlikleri) bu alandaki ilgi ve üretimi artırmıştır. Özellikle Sanem Yazıcıoğlu, Burak Filiz, Kadir Filiz gibi genç filozoflar özgün doktora ve kitap çalışmalarıyla Türkiye’de fenomenoloji geleneğini zenginleştirmektedir. Üniversitelerde açılan dersler, yazılan tezler ve düzenlenen sempozyumlar sayesinde fenomenolojinin birçok farklı disipline -estetik, sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi, tıp etiği gibi- uygulanması cesaretlendirilmektedir. Böylece fenomenoloji, başlangıçtan bu yana olduğu gibi, güncel sorunları anlamlandırma ve çözme çabasında yeni üsluplar kazanarak gelişimini sürdürecektir.
Sonuç
Sonuç olarak, Fenomenolojinin Geleceği kitabındaki çalışmalar, Husserl’den Heidegger ve Merleau-Ponty’ye uzanan geleneğin çağdaş temsilcilerle nasıl diyalog kurduğunu göstermektedir. Kurucu fenomenologlar insanın dünyayla ilişkisini altyapısal bir bilinç fenomenolojisiyle ortaya koymuşken, Levinas, Marion ve Waldenfels gibi düşünürler bu çerçeveyi etkileşimsel, kutsal ve yabancılık boyutlarıyla genişletmiştir. Kitaptaki tematik analizler, beden ve bilinci, etik ve zamanı, teknolojiyi, karşılaşmayı, dil ve sanatı fenomenolojik mercekle yorumlarken disiplinlerarası bağlantılara da vurgu yapmıştır. Ayrıca fenomenolojik yöntemin psikoloji, estetik, siyaset gibi alanlardaki uygulamaları ve Türkiye’deki çalışmalar, alanın gelecekteki yönelimlerini şimdiden şekillendirmektedir. Önümüzdeki dönemde fenomenoloji, hem klasik felsefi sorulara yeni yanıtlar sunarak hem de bilim ve topluma aracılık ederek önemini koruyacak; disiplinlerarası çalışmalarla farklı bilgilenme biçimlerini harmanlamaya devam edecektir.
Kaynakça
- Aydın, Aysun. Merleau-Ponty’nin Bedenlenme Fenomenolojisi: Bilinç ve Beden Bütünlüğü. Kilikya Felsefe Dergisi 1 (Nisan 2020): 77-90.
- Bekalp, Burak. Jean Luc Marion Düşüncesinde Fenomenoloji ve Teolojinin Kesişimi. Kaygı 23, no. 2 (2024): 537-572.
- Demir, Çan Murat. Levinas Felsefesine Bir Uzanım: Öteki’nin Ontolojik Konumlandırılması. MBSJCS 9, no. 2 (2024): 151-164.
- Erciyes, Erdem. Husserl, Heidegger and Merleau-Ponty: Three Pillars of Phenomenology. OPO 2019 (University of Memphis).
- Filiz, Kadir, ve Muhammed Vural. “Bernhard Waldenfels ile Yabancılık Üzerine Söyleşi.” Sabah Ülkesi (Kültür-Sanat ve Felsefe Dergisi), 1 Temmuz 2024.
- “Fenomenolojinin Geleceği.” Pandora Kitap (Kitap tanıtım sayfası), 2025.
- Küçükalp, Kasım. “Fenomenolojinin Türkiye Serüveni.” Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi 17 (2011): 271-314.
- Phenomenology and Cognitive Science. (Eleştirel Phenomenology perspektifleri, CogSci çalışmaları üzerine kolektif yazılar).
- Patočka, Jan. Fenomenoloji ve Etik. (Levinas etkileri üzerine).
- Yazıcıoğlu, Sanem, ve Diler Ezgi Tarhan (der.). Fenomenolojinin Geleceği. Alfa, 2025.
Leave a Comment