Akılcı İyimserlik ve Refahın Evrimi: Matt Ridley’nin Perspektifinden Bir Uygarlık Okuması


 

Kitabın Adı:
Akılcı İyimserlik ve Refahın Evrimi  
Yazar             :
Matt Ridley  
Çevirmen:
Sayfa:
472 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
13,5 X 21 
Son Baskı:
02 Haziran, 2025 
İlk Baskı:
02 Haziran, 2025 
Barkod:
9786253891114 
Kapak Tsr.:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
The Rational Optimist: How Prosperity Evolves 


Akılcı İyimserlik ve Refahın Evrimi: Matt Ridley’nin Perspektifinden Bir Uygarlık Okuması

Giriş

Matt Ridley’nin Akılcı İyimser (The Rational Optimist: How Prosperity Evolves) adlı eseri, insanlık tarihinin genel eğiliminin refah ve ilerleme yönünde olduğunu vurgulayarak, sürekli yaygınlaşan karamsarlığa karşı rasyonel bir iyimserlik görüşü sunar. Ridley, zenginleşmeyi ticaret, uzmanlaşma ve yenilik üçlüsüne dayandırır ve bu mekanizmaların tarihsel olarak refahı artırdığına dair çok sayıda veri sunar. Bu incelemede kitabın ana argümanları tarihsel, biyolojik ve ekonomik bağlamlarda sistematik şekilde ele alınacak; “rasyonel iyimserlik” kavramının gelişimi değerlendirilecek; teknoloji ve serbest piyasa vurgusu açıklanacak; günümüz sorunları (pandemi, yapay zeka, çevre krizi) bağlamında bağlantılar kurulacak ve eleştiriler akademik kaynaklarla tartışılacaktır.

Rasyonel İyimserlik Kavramı ve Tarihsel Bağlam

Rasyonel iyimserlik, iyimserliğin duygusal değil verilerle desteklenen versiyonudur. Ridley, akılcı iyimserliği temellendirirken geniş tarihsel perspektife başvurur. Örneğin Adam Smith’in işaret ettiği gibi “her beş yılda bir ulusun zenginliğinin azaldığını” iddia eden kitaplar çıkarken, tarihsel kanıtlar bunun aksini gösterir. Ridley, geçmişte sürekli musibet bekleyen “kıyamet tellallarının” herkesin yanlış çıktığını belirtir. Örneğin William Macaulay 1830’da İngiltere’de ilerlemenin tahmin edilemez boyutlara ulaştığını yazmıştır. McKenzie (2010)’ın aktardığına göre Ridley, günümüz yoksul ülkelerinin çoğunda bile insanlar 1950’lerde en refah toplumlarda bile olandan daha iyi şartlarda yaşamaktadır: “Ortalama bir Meksikalı bugün 1955’teki ortalama bir İngiliz’den daha uzun yaşarken, ortalama Botsvanalı bir yetişkin 1955’teki ortalama bir Finlandiyalı’dan daha fazla kazanmaktadır; Nepal’deki bebek ölüm oranı ise 1951’deki İtalya’dan daha düşüktür”. Benzer şekilde Shermer (2010) de Ridley’ye atıfla “insanların ekseriyetinin, atalarından çok daha iyi beslendiğini, korunup barınabildiğini, hastalıklardan uzak yaşadığını” vurgular; “son 200 yıldır yaşam süresi, temiz suya erişim, iletişim imkânları ve gelir gibi hemen her gösterge sürekli yükselmiştir” diye aktarır. Bu veriler, yeryüzünde ortalama refahın yıllar içinde dramatik biçimde arttığını ve böylece iyimserliğin “rasyonel” bir temelinin oluştuğunu gösterir.

Tarihsel olarak rasyonel iyimserlik fikri, Aydınlanma’dan bu yana süregelen ilerleme düşüncesiyle iç içedir. Ridley, ticaretin ve bireysel özgürlüğün insanlara sağladığı faydaları vurgularken, karamsarlığın sürekli tekrarını eleştirir. Shermer’in de belirttiği gibi, Ridley özgür piyasa ve fikir alışverişi üzerine inşa ettiği tezlerle, “mal ve hizmetlerin yanı sıra özellikle fikirlerin serbest alışverişinin” insanlar arasında güven ve refah yarattığını gösterir. Ona göre fikir alışverişi kültürel evrimde, biyolojik evrimde cinselliğin yaptığı işe denktir; “insanlar tüketici olarak çeşitlendikçe ve üretici olarak uzmanlaştıkça, alışverişe dayanan paylaşım onları her zamankinden daha iyi hale getirmiştir ve bu sürecin sonsuzluğa kadar sürmesi mümkündür”. Yani rasyonel iyimserlik, iyimserliğin körü körüne değil somut göstergelerle desteklenebileceği anlayışına dayanır. Henderson (2010)’ın aktardığı gibi Ridley de sonuçta “dünyada hala çok fazla acı ve kıtlık varken, büyük iddialı bir iyimserliğin ahlaki bir zorunluluk” olduğunu belirtir. Bu düşünce yapısı, tarihin büyük kısmında var olan ilerleme öyküsünü ve insanlığın tarih içindeki kazanımlarını merkeze alarak karamsarlığı sorgular. Özetle, Ridley’nin “rasyonel iyimserliği”, akılcı bir perspektifle ilerleme verilerini savunması; geçmişteki karamsarlığın yanlışlanma örnekleri; ve Aydınlanma’dan itibaren süregelen ilerleme yanlısı geleneğin bir devamı olarak görülebilir.

Kitabın Temel Argümanları: Ticaret, Uzmanlaşma ve Yenilik

Kitabın özünde, ticaret ve uzmanlaşma insan refahının itici gücü olarak tanımlanır. Ridley, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için kendilerini özelleştirdikçe üretkenliğin ve yeniliğin arttığını gösterir. Örneğin Papineau (2010), Ridley’nin kavramını şu örnekle özetler: “Ben pas yetenekliyim ama güçsüz, sen güçlüsün ama ham… Balık kancalarını ben, postoları sen yapalım – ikimiz de yalınayak haliyle başaramayacağımızı birlikte başarırız”. Yani serbest piyasada uzmanlaşma ve alışveriş birbirini besler. McKenzie (2010) de kıt kaynakların dağılımında teknoloji değişiminin rolünü (örneğin otomobilin at çiftliğini kâra dönüştürmesi) anlatarak, uzmanlaşmanın tarımdaki ve üretimdeki devasa verim artışlarına yol açtığını vurgular. Aynı bağlamda, asi piyasa teorisine göre David Ricardo’nun kıtlık teorisi açık bir biçimde ön plana çıkarılır: Cato Institute incelemesine göre “ticaret, kişilerin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldukları ürün veya hizmeti üretmesine izin verir. Pazarlarda alışveriş genişledikçe uzmanlaşma daha ince ve üretken bir hâl alır”.

  • Ticaret ve Uzmanlaşma: Ridley, serbest ticaretin insanların ihtisaslaşmasını sağlayarak genel üretkenliği artırdığını belirtir. Örneğin Nicholson Papineau (2010) aktardığı üzere, “uzmanlaşma insanlığın özü, kendine yeterlilik ise yakışıksız bir efsanedir. Her şeyi kendin yapmak zorunda kalsan, taştan baltalarla taş devrine dönerdin”. ASI’den Pirie (2017) ise, Ridley’nin bu tezini takiben; “kendi kendine yeterlilik fakirliğe ve çöküşe giden yolu çizer” ve takas yoluyla işbirliği yapan toplumların güvenin yükseldiğini, izole toplumların ise yoksulluk ve önyargı barındırdığını vurgular. Bu görüşe göre, insanların başka kişilerle (hatta yabancılarla) takas etme eğilimi onları diğer canlılardan ayıran, verimliliği ve barışı artıran en temel insan özelliğidir.
  • İnovasyon ve Teknolojik Gelişme: Ticaret aynı zamanda fikirlerin karışmasına yol açarak inovasyonu tetikler. Ridley’nin ünlü ifadesiyle “ideas have sex” (fikirler çiftleşir); Shermer (2010) bu fikri destekleyerek “fikirlerin takası kültürel evrimde cinselliğin biyolojik evrimde yaptığı işe denktir” diye yazarscientificamerican.com. Ridley’ye göre daha fazla uzmanlaşma ve fikir alışverişi, daha fazla yaratıcı sentez anlamına gelir: “fikirler birbiriyle eşleşip yeni çözümler doğurur”; örneğin “telefonla bilgisayar ‘evlenerek’ interneti doğurmuştur”. Böylece düşük maliyetli iletişim ve ulaşım ortamında dünyanın dört bir yanındaki fikirler buluşur ve “ilerlemenin uçucu momentumunun” kaynağını oluşturur.
  • Refah Göstergelerindeki İyileşme: Ridley, geçmişe dair umut kırıcı görüşleri tarihsel veri karşısında çürütür. Henderson (2010) raporuna göre Ridley, 1800’lerdeki tipik bir İngiliz ailesinin çocuk ölüm oranı, tifo salgınları, kısa yaşam süresi, aşırı çalışma gibi zorluklarını anlatırken, şimdiki düşük gelirli ülkelerde bile bu felaketlerin çok az görüldüğünü gösterir. Örneğin “bir saatlik çalışma 1800’de ancak 10 dakikalık mum ışığı alırken, bugün aynı süre 300 günün ışığını satın alır” biçiminde vergül ekonomiye dair somut karşılaştırmalar yapar. Bu tür istatistikler, insanların çok daha fazla miktarda gıda, enerji, sağlık hizmeti ve beşeri haklara eriştiğini ortaya koyar; Dolayısıyla Ridley’ye göre refahın evrimi bugüne dek kesintisiz olmuştur.

Bu ana argümanlar, Ridley’nin rasyonel iyimserlik temelli perspektifini oluşturur. Özetle kitap, serbest piyasa ve uzmanlaşma sayesinde küresel refahın beslendiği; insanların işbölümüne dayalı üretim yaparak birbirini desteklediği ve bu sayede zamanla daha fazla inovasyon ve zenginlik elde edildiği fikrini savunur. Yani, tarihsel olarak ortaya çıkan kapsamlı ticaret ağı, sürekli ilerleyen teknoloji ve işbölümü sayesinde “prosperity evolves” – refah zaman içinde evrilir.

Eleştirel Değerlendirme

Ridley’nin rasyonel iyimserlik tezine destek veren çok sayıda argüman bulunsa da, eleştirmenler birkaç ana başlıkta eksik veya sorunlu yanlar öne sürer:

  • Gelir Dağılımı ve Eşitsizlik: Ridley’nin genel refah artışına odaklanması, toplum içindeki gelir ve zenginlik dağılımındaki adaletsizlikleri yeterince ele almadığı eleştirisine yol açmıştır. Örneğin Nobel adayı William Easterly, New York Times’ta Ridley’yi eleştirirken kitabın “eşitsizliği konu etmediğini” belirtmiştir. Easterly’e göre Ridley Afrika gibi bölgelerdeki iyileşmeleri vurgularken Batı dünyasındaki aşırı zenginliğin dağılımına değinmemiştir. Dolayısıyla bazı iktisatçılar, “serbest piyasanın herkesi zenginleştireceği” şeklindeki indirgemeci iyimserliği dürüstçe sorgulayan bir perspektif beklemişlerdir. (Henderson, 2010 ise bu eleştiriyi kabullenmez; Ridley’nin aslında fakir kesimlerin bile zenginleştiğini gösterdiğini savunur) Buna ek olarak, küreselleşme eleştirmenleri Ridley’nin küresel ticaretin yararlarını öne çıkarmasına karşın işçi hakları, çevresel bozulma ve az gelişmiş ülkelerdeki sermaye çıkışı gibi olumsuz sonuçları fazla gündeme getirmediğini belirtir. Yani kitap serbest piyasa ideolojisini eleştirel olmayan bir kabullerle savunmakla suçlanmıştır.
  • Çevresel ve İklim Riskleri: Ridley, çevre politikalarına şüpheyle yaklaşır ve kömür enerjisi gibi “karbondan yana” çözümlerin özellikle yoksulları koruyacağını savunur. Papineau (2010) editör özetinde, Ridley’nin küresel ısınma konusunda verileri kabul ettiğini ancak alınan önlemleri “bugünün fakirlerini korumak pahasına” gereksiz gördüğünü aktarır. Bu tutum, iklim biliminin önemli kesimlerince tepki çekmiştir. Örneğin DeSmog (2023) analizine göre Ridley iklim değişikliğinin doğa üzerindeki olumsuz etkilerini hafife almış, kutup ayısı ve deniz buzlanması gibi konularda yanıltıcı ifadeler kullanmıştır. “Walruslar hayat dolu” gibi iddialar uzmanlarca çürütülmüş, ormansızlaşmanın ve sıcaklık artışının ekosistemleri tehdit ettiği resmi raporlarla gösterilmiştir. Eleştirmenler genel olarak Ridley’nin “küresel iklim felaketini hafife alma” eğiliminin toplumsal iyimserliği körüklediğini, ancak bu iyimserliğin iklim krizinin aciliyetiyle çeliştiğini savunur.
  • Veri Seçiciliği ve Tarihsel Örnekler: Ridley’nin bazı istatistikleri kullanırken seçici davrandığı ve eleştirmenleri doğrulayacak şekilde yanlış veya eksik örnekler verdiği de dillendirilen eleştirilerdir. Monbiot (2010), Ridley’nin kutup ayısı nüfusu gibi çevre verilerini çarpıttığını öne sürerken, DeSmog ise balinalar, solucanlar veya kuşlar gibi biyolojik göstergeler üzerinden olumlu tablonun iyi yönden okunduğunu belirtir. Yani bazı akademik çevreler, Ridley’nin sıklıkla olumlu yöndeki trendleri vurgularken olumsuz bulguları geri planda bıraktığını savunur. Örneğin son IPCC raporları dünya yüzey sıcaklığındaki artışın gelecekte biyolojik çeşitliliğe ciddi zarar verebileceğini gösterirken, Ridley bu tür tehlikeleri büyük ölçüde önemsiz bulmaktadır.

Bu eleştirilerin toplamı, Ridley’nin iyimser bakış açısının bilimsellikten uzak veya tek taraflı olduğu iddialarına dayanır. Bununla birlikte yazarın destekçileri, eleştirileri aşırı ölçüde karamsarlığın antidotu olarak görürler. Örneğin Henderson (2010), Ridley’nin amacını “günü kurtarmak değil, karamsarların saptırdığı olumsuz dünyagörüşünü dengede tutmak” olarak açıklar. Yine de akademik düzeyde, bu eleştiriler tarafsız değerlendirmeler yapmamızı gerektirmektedir.

Çağdaş Sorunlar Bağlamında Değerlendirme

Ridley’nin kitabı 2010 baskısından bu yana dünya önemli sınavlarla karşılaşmıştır. Bu bağlamda onun rasyonel iyimserliği aşağıdaki çağdaş konular ışığında değerlendirilebilir:

  • Pandemi (Koronavirüs): Ridley 2020 COVID-19 kriziyle ilgili görüşlerini çeşitli platformlarda paylaşmıştır. Reason Magazine röportajında, pandeminin medeniyetin direncini test edeceğini yazarak “medeniyetin ne kadar sağlam olduğunu göreceğiz” demiştir. Pandemiye karşı devlet müdahalelerinin zorunlu olduğunu kabul etmekle birlikte, Gillespie’ye göre Ridley “sınırlı devlet ile bireysel özgürlükleri” ekonomik yeniden açılmada kritik görür ve iyileşme için inovasyonun önemini vurgular. Özetle Ridley, kriz sırasında bile piyasa tabanlı çözümlere ve bilimsel yenilikçiliğe güvenilmesi gerektiğini öne sürer. Bu tutum, rasyonel iyimserliğe uygun olarak beklenmedik şokların üstesinden gelebileceğimiz umudunu yansıtır. Öte yandan, bazı gözlemciler, pandeminin küresel işbölümünü sekteye uğratabileceği ve sosyal eşitsizlikleri derinleştirebileceği uyarısında bulunarak Ridley’nin iyimserliğini sınamışlardır.
  • Yapay Zeka ve Otomasyon: Ridley, teknolojik gelişmelerdeki evrimi anlatan sonraki eserlerinde yapay zekayı da optimistçe değerlendirir. Kendisi insan-bilgisayar işbirliğinin, insan emeğini ortadan kaldırmaktan çok güçlendirdiğini savunur. Örneğin Ridley, otomasyonun insanların çalışma süresini kısalttığını belirtir: İngiliz çalışanlarının haftalık çalışma saatleri 100 yıl öncesine kıyasla önemli ölçüde azalmıştır. Yapay zekâ destekli sistemlerin çoğu, aslında doktor ve mühendis gibi uzmanların işini kolaylaştıran yardımcı araçlar olarak geliştirilmektedir. Ridley bu çerçevede AI’nin kitleleri işsiz bırakacağı korkusunun abartı olduğunu, tarihsel deneyimlerin yeni teknolojinin yaygın yoksulluğa değil daha fazla konfora yol açtığını vurgular. Eleştirmenler ise yapay zekânın dağıtılan gelir üzerinde yaratabileceği yeni eşitsizlikleri ve etik sorunları gündeme getirir. Örneğin tekno-ekonomik dönüşümün çalışanları nasıl etkileyeceği konusunda farklı görüşler vardır. Ridley’ye göre tarih bize otomasyonun genel zenginliği artırdığını ve bunların çalışma koşullarını iyileştirdiğini gösterir; ancak günümüzde yapay zekânın potansiyel sosyo-politik etkileri üzerine daha fazla bilimsel tartışma yapılmaktadır.
  • Çevre Krizi ve İklim Değişikliği: Ridley, iklim değişikliğini reddetmeyip ısınmayı kabul eden “ılımlı iklim değişkeni” (lukewarmer) konumundadır. Kitap sonrasında da kömür gibi fosil yakıtları savunmuş; karbon emisyonları kısıtlamalarının yoksullara zarar vereceğini ileri sürmüştür . Bu yaklaşımın güncel bağlamda ele alınması önemlidir. Bilim insanları iklim krizinin hızlanarak ilerlediğini ve 2°C ısınmanın 2100’e kadar %18 tür yok olma riski getireceğini bildirmiştir. Ridley’nin olumlu olarak gördüğü bazı tablo ve öngörüler (örneğin bitki örtüsünün yeşerdiği) uluslararası kurumlar tarafından şüpheyle karşılanmaktadır. Öte yandan, Ridley refah artırıcı teknolojilerin çevre sorunlarını çözeceği argümanını ısrarla sürdürmektedir. Sonuçta çevre krizine yaklaşımda, Ridley’nin ekonomik kalkınmanın uzun vadede çözüm getireceğine dair iyimserliği ile bilim çevrelerinin hızlandırılmış eylem çağrısı arasında gerilim bulunmaktadır. Bu bağlamda Ridley’nin bakışı, çağdaş ekolojik kaygılar ışığında ciddi biçimde tartışılmıştır.

Sonuç

Matt Ridley’nin Akılcı İyimser kitabı, insanlığın refahının tarihi seyri üzerine cesur bir iyimserlik iddiası taşır. Kitap, ticaret, uzmanlaşma ve fikirlerin serbest değişiminin refahı artırdığını sayısız örnekle ortaya koyarak, “güneşin yeniden doğacağı” perspektifini sunar. Analizimizde de görüldüğü gibi, Ridley’nin tezleri tarihsel kayıtlar, sosyoekonomik göstergeler ve evrimsel metaforlarla güçlü biçimde desteklenmiştir. Öte yandan, eleştirmenler gelir adaletsizliği, çevresel riskler ve veri tutuculuğu gibi noktalarda haklı itirazlar yapmıştır. Günümüzde pandemi, yapay zekâ ve iklim krizi gibi yeni sorunlar karşısında, Ridley’nin önerdiği rasyonel iyimserlik perspektifi hem sınanmakta hem de kısmen kullanılmaktadır: Yenilikçi çözümlere güvenilip güvenilmeyeceği, serbest piyasa yaklaşımının bu tür krizlerde nasıl işleyeceği tartışılmaktadır. Sonuç olarak, Ridley’nin kitabı ekonominin tarihine ve insan doğasına dönük cesur bir yorum sunar. Ne kadar eksiklikleri tartışılsa da, kitabın vurguladığı gibi “dünya hâlâ çok fazla acı ve kıtlıkla” doluyken ambisyonlu bir iyimserlik kurmak ahlaki açıdan zorunludur. Son analizde, rasyonel iyimserlik şevkinin niteliği ve sınırları konusunda okuyucunun kendi değerlendirmesini yapması beklenir.

Kaynakça: 

  1. Ridley, M. The Rational Optimist: How Prosperity Evolves (2010);
  2.  Papineau, D. “The Rational Optimist: How Prosperity Evolves by Matt Ridley” (The Observer, 2010)
  3.  Monbiot, G. “Matt Ridley’s Rational Optimist is telling the rich what they want to hear” (The Guardian, 2010); 
  4. Shermer, M. “When ideas have sex” (Scientific American, 2010)
  5. Henderson, D. R. “Reality-Based Optimism” (Regulation, Cato Institute, 2010)
  6. Pirie, M. “Review, part one: Ridley’s The Rational Optimist” (Adam Smith Inst., 2017)
  7.  Gillespie, N. “Matt Ridley on How To Beat the Next Pandemic” (Reason, 2020) 
  8. Ridley, M. “Artificial intelligence will be a symbiosis, not a replacement” (The Times, 2018)
  9. DeSmog. “DeBunked: Matt Ridley on Nature and Climate Change” (2023)


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.