Yanı Başımızdaki Doğa Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde İnceleme
Çeviri: Deniz Keskin Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan Kapak Tasarımı: Emine Bora |
İlk Basım: Haziran 2025
|
Yanı Başımızdaki Doğa Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde İnceleme
Giriş
Thor Hanson’un Close to Home: The Wonders of Nature Just Outside Your Door (Türkçe ed.: Yanı Başımızdaki Doğa: Görmeyi, Keşfetmeyi, İyileştirmeyi Öğrenmek) adlı eseri, hepimizin kapısının önünde bekleyen doğal dünya mucizelerini yeniden fark etme çağrısı yapar. Hanson, kitabında “yerel ekosistemdeki gizli harikaların” ancak dikkatlice bakıldığında ortaya çıktığını vurgular. Kendisini “bilim ve öykünün mükemmel karışımı” (Sy Montgomery) bir yazar olarak tanımlayan Hanson, arka bahçemizden parklarımıza kadar uzanan doğal ortamların önemine işaret eder. Gerçekten de “hepimiz doğanın kapısında yaşıyoruz, ama çoğu zaman fark etmiyoruz”. Bu inceleme yazısı Hanson’un kitabını, doğayı algılayış biçimlerimizden yerel çevreyle kurduğumuz bağlara, gündelik hayatta doğaya yönelttiği farkındalığa ve doğanın iyileştirici gücüne kadar uzanan temalar çerçevesinde ele alacaktır. Kuramsal olarak ekopsikoloji, çevre etiği ve fenomenoloji gibi perspektifler üzerinden tartışmalar yapılacak ve çalışma ilgili akademik literatürden alıntılarla desteklenecektir. Böylece Hanson’un çağrısı, doğa yazını geleneği ve çevresel bilinçlenme bağlamında kapsamlı bir biçimde değerlendirilecektir.
Fenomenoloji ve Doğayı Görme Biçimleri
Hanson’un yaklaşımındaki temel öğelerden biri, doğayı adeta “yeniden görmeyi” öğütleyen bir fenomenolojik tutumdur. Kendisinin de deneyimlediği üzere, insanlar genellikle büyük peyzajları kaçırıp önlerindeki küçük ayrıntıları göremez. Washington Post yazarı Hillary Rosner, Hanson’ın bahçesinde bir çamurdan kule keşfetmesini anlatırken bu duruma dikkat çeker: “Bahçenin ayrıntıları (…) görsel olarak netleşti” demek için Hanson’ın çömelip yer seviyesinden bakması yeterli oldu. Rosner’ın aktardığına göre Hanson, “mantarları dişçil büyüklüğünde” gördü ve yabani çiçeğin küçük tüylerinde “koyu mor sıvı damlacıkları”nı fark etti. Fenomenolojik bakış açısından, bu tür deneyimler bize doğayı olduğu gibi, öznel duyumlarımızla yaşama fırsatı sunar. Castrillón ve Vakoch’ın belirttiği gibi, ekopsikoloji ile fenomenoloji bir arada düşünüldüğünde “doğanın deneyimine açılmamızı” sağlar; ekopsikolojik düşüncenin fenomenolojiyle ilişkisi, doğanın bize farklı ve otantik yollarla kendini ifade etmesine imkan tanırdownload.e-bookshelf.de.
Bu bağlamda Hanson’ın yaptığı, basit bahçe yürüyüşlerini birer keşif laboratuvarına dönüştürmektir. Örneğin birkaç farklı yöntem deneyerek –95 feet’lik bir göknar ağacına tırmanmak, toprakta çukur kazmak, gece yarısı karanlığında gözlem yapmak gibi– yerel flora ve faunayı yakından inceler. Bu deneyimsel yöntemler doğayı “algılamak” için klasik bakış açısını kırar. Fenomenoloji ile de uyumlu olarak, fenomenler soyutlanmadan ve deneyimden süzdürülmeden, bütüncül bir şekilde kavranır. Hanson’ın da belirttiği üzere, sadece bakma değil, görme biçimimizi değiştirmek gereklidir: “doğal dünyayla yakınlığımız”a ve “hararetli günlük haberlerden kaçışa” olan ihtiyacı vurguladığı satırlarında, yavaşlayıp doğaya yönelmenin getirdiği derin gözlemi öne çıkarır. Doğayı yeniden keşfetme süreci, Woolf’un “bir şeyin hakikati, ona dikkatlice bakıldığı zaman ortaya çıkar” görüşünü anımsatır; Hanson’ın yürüyüşleri de “bahçenin minyatür ayrıntılarını” berraklaştırarak önemsiz görünen öğeleri gözler önüne serer.
Ekopsikoloji ve Yerel Çevreyle Bağ Kurma
Hanson’un yaklaşımı ekopsikolojik bir perspektifle de örtüşmektedir. Ekopsikoloji, insan ile doğal çevre arasındaki psikolojik ilişkiyi araştırır ve doğaya duyduğumuz bağın zihinsel, duygusal sağlık üzerindeki etkilerini inceler. Castillón’a göre ekopsikoloji “psikolojik ve ekolojik duyarlılıkların” bir bileşimi olarak tanımlanabilir; bu alan doğa-odaklı farkındalığı (eco-awareness) ve doğayla bütünleşik yaşama pratiklerini kapsardownload.e-bookshelf.de. Dolayısıyla, ekopsikolojik bakış açısı Hanson’un vurguladığı “yakın doğa” kavramıyla yan yana konabilir: Biyolog Hanson da, kitabında vatandaştan bilim insanına uzanan bir perspektif sunarak herkesin kendi yaşadığı bölgede bilim ve korumacılığa katkıda bulunabileceğini gösterir.
Kitapta yer alan örneklerden biri, Sidney’de halkın kaya papağanlarının çöp kutularını açma davranışını kayda geçirmesidir. Bir başka örnek ise İsviçre’deki kurbağa nüfusunu inceleyen gönüllüler projesidir. Hanson, bu çalışmalar üzerinden “doğanın serbest kaldığı yeni davranışlar”ı ve insanların yerel çevreleriyle kurdukları ilişkileri gösterir. Özellikle İsviçre deneyimi, devletin gölet yapımı programıyla kurbağaların geri dönmesini sağlamış; önemli olan nokta şudur ki, “bitkiler ve hayvanlar iklim değişikliği karşısında zorlu tehditlerle karşılaşıyor olsa da, bu sorun diğer küresel zorlukların aksine en azından kısmen kapımızın önünde çözülebilir” dediği pasajda vurgulanır. Bu yorum, ekopsikolojinin “yerelde harekete geçme” fikriyle örtüşür: Doğaya yönelmek sadece bireysel haz değil, aynı zamanda etik bir tutumdur.
Ekopsikolojik literatürde de benzer bir tema vardır. Castillón’ın çalışmasında belirtildiği gibi, ekopsikologlar fenomenolojik yaklaşımlarla, doğayı “deneyimlemeye” kapılarını açarlar. Bu sayede insan doğa ile bütüncül bir bağ kurardownload.e-bookshelf.dedownload.e-bookshelf.de. Hanson’ın kitabı da bu bakışı destekler niteliktedir: O, kendi arka bahçesini bilimsel bir laboratuvar gibi kullanırken, okuyucuyu da benzer ekopsikolojik bir sürece davet eder. Örneğin bir adım dışarı çıkıp bahçenizdeki karıncanın veya otlarda gezen bir kertenkeleyi izleyerek hem biyolojik çeşitliliğe hem de kendinizle kurduğunuz bağlantıya dair farkındalığınızı derinleştirebilirsiniz. Sonuçta Hanson’un mesajı açıktır: Yakın çevremizle kurduğumuz bağ, hem bireysel iyilik hem de gezegen sağlığı açısından önemlidir. Kitabın son sözleri de bunu vurgular: “Wonders of nature don’t lie in some far-off land: they await us, close to home”. Bu cümle, hem çevre etiğinde vurgulanan “doğanın kendine özgü değeri”ne işaret eder hem de bir ekopsikologun bakış açısıyla, yereldeki mucizelerin farkına varmanın gerekliliğini ortaya koyar.
Gündelik Yaşamda Doğa Farkındalığı ve Çevre Etiği
Hanson’un üzerinde durduğu bir diğer tema, sıradan hayatta doğayı fark etmenin önemidir. Modern kent yaşamında doğa genellikle kenara itilir, ancak Hanson’a göre “en çok gördüğümüz doğal alanlar, belki de en az tanıdık olduklarımızdır”. Çevrebilimciler ve fenomenologlar da benzer biçimde, insanın kendi evi veya mahalle yakınındaki biyolojik çeşitliliği görmezden gelmesinin bir kayıp olduğunu belirtirler. Çevre etiği disiplininde, bu farkındalık eksikliği önemli bir tartışma konusudur. Stanford Felsefe Ansiklopedisi’ne göre çevre etiği, insanın doğal çevreyle olan ahlaki ilişkisini ve doğanın içsel değerini inceler. Yani bir çiçeğin veya canlı türünün değerini sadece insan ihtiyaçlarına indirgemeden görmek, etik bir gerekliliktir.
Gündelik hayatta doğa farkındalığını artırmak ise hem etik hem de psikolojik bir hedeftir. Hanson’ın kitabında pek çok küçük örnek, komşunuzdaki bir parka göz gezdirmekten tohum toplayıp büyütmeye uzanan basit eylemleri kutlar. Rosner’ın yazısında da belirtildiği üzere, Hanson’ın yalnızca geniş bir bahçeye ihtiyacı yoktur; herkes “sadece yavaşlamayı ve etrafındaki bitmek bilmeyen doğa oyunlarına kulak vermeyi” başarabildiğinde, dünyasını anlamaya başlayabilir. Bu tutum, çevre etiğindeki “ilkel” (bioregional) yaklaşımlarla rezonansa girer: Kişi yaşadığı yeri bir parça Tanrıçanın yarattığı bütünün bir parçası olarak gördüğünde, ona karşı sorumluluk duyması beklenir.
Literatürde, insanların kentsel doğayı nasıl algıladıklarına ilişkin araştırmalar da vardır. Helen Hoyle’ın yaptığı çalışmada, kentsel doğa algısının planlama ve yönetimde kritik bir rol oynadığı vurgulanır. Daha geniş tabanlı doğa algısı, insanların estetik beğenilerini, sağlık ve refahı etkiler; ağaçların, parkların fiziki varlığı kadar, bunları nasıl “görüp takdir ettiğimiz” de önemlidir. Dolayısıyla Hanson’un ‘gözleri açma’ çağrısı, sadece kişisel bir deneyim değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümdür. Bir yerdeki doğal çeşitliliğin farkında olmak, o çevreyi koruma motivasyonunu artırır. Aslında çevresel etikte de kabul edildiği gibi, doğal dünyanın içsel değerinin kabulü (=intrinsic value) bizi onu korumaya zorlar.
Doğanın Birey Üzerindeki İyileştirici Etkisi
Hanson’un kitabı aynı zamanda doğanın şifalı gücünü konu edinir. Modern yaşamın stresi ve dijital tüketim çağında, doğayla temasın psikolojik yararları pek çok araştırmada ortaya konmuştur. Yale Environment 360’da yayımlanan derlemede de belirtildiği gibi, doğada geçirilen haftalık 120 dakikanın üzerindeki zaman, sağlıklı olma ve iyi oluş ile güçlü biçimde ilişkilidire. Bu sınır, tüm meslek grupları ve sosyoekonomik durumlar göz önüne alındığında geçerlidir. Richard Louv’un tabiriyle, doğa “nice-to-have değil, have-to-have”dir; yani fiziksel sağlık ve bilişsel işlev için vazgeçilmezdire. Hanson’ın önerdiği gibi düzenli olarak doğaya yönelmek, kan basıncını ve stres hormonlarını düşürebilir; bağışıklık sistemini güçlendirebilir; özsaygıyı artırabilir; kaygıyı azaltıp morali yükseltebilir. Kısacası, doğa bir nevi “ilaç” işlevi görür.
Kitaptan örneklerle de bu etki somutlaştırılır. Hanson, her yeni keşfin yarattığı heyecanı anlatırken “sürpriz ve merak” ifadesi kullanır. Örneğin, arka bahçesindeki bir gübreden çiftçiler böceğini veya bir tüyün kökünde yürüyen karıncaları incelerken duyduğu hayranlık, okuyucuya pozitif bir duygusal bağ sunar. Washington Post yazısında belirtildiği üzere, Hanson’ın dünyayı yeniden keşfetme eylemi “hayranlık” ve “rehavet” dolu bir süreci temsil eder; bu süreç okuyucuya da bir sığınak olur (“close to home” bir esriklik vaat eder). Modern hayatta maruz kalınan “yıkıcı günlük haber akışı”ndan kaçışın bir yolu olarak doğa, Hanson’a göre hem zihinsel yenilenme hem de umut aşılar. Kitabın dolu dolu hikayeleri, şehirlilerin bile kendi yaşadığı bölgede olağanüstü keşifler yapabileceğini gösterir. Bu anlamda Hansonyorumu, David George Haskell’in The Forest Unseen gibi çalışmalarla akrabalık taşır; doğa, şehir içinde bile keşfedilmeyi bekleyen bir ilham kaynağıdır.
Ekopsikolojik araştırmalar da Hansonyla paralel sonuçlar verir. Örneğin doğa bazlı terapi çalışmalarına göre açık havada geçirilen her ek süre, depresyon belirtilerini azaltır ve motivasyonu artırır. Çocuklarda “doğa açlığı” (nature-deficit) kavramını ortaya atan Louv’un çalışması, şehir parklarının artırılmasını teşvik etmektedir. Günümüzde bazı sağlık kurumları bile “yeşil reçete” programları uygulamaya başlamıştır; Washington gibi kentlerde doktorlar hastalarına parkta yürüyüş yazmaktadır. Bu eğilim, Hanson’ın kitabındaki “herkes bilim insanı olabilir, her bahçe bir laboratuvardır” fikrini destekler. Doğadan aldığı ilhamı ve bilgiyi topluma aktaran Hanson, doğanın sadece zihinsel değil, toplumsal iyileştirici etkisini de anlatır. Hastalar, öğrenciler veya şehir sakinleri olsun, doğa deneyiminin etik ve psikolojik boyutu, bireyleri hem kendi sağlıkları hem de çevrelerininkine karşı sorumlu kılar.
Sonuç
Thor Hanson’un Yanı Başımızdaki Doğa kitabı, sıradan hayatımızın içindeki pek çok “görünmez” doğa mucizesini önümüze seren bir çağrıdır. Hanson, doğayı yeniden görmek için fenomenolojik bir merak geliştirmemizi önerir; bir karıncanın ya da bir yaprağın altındaki yaşamı bile inceler hale geldiğimizde “bahçenin ayrıntıları netleşir”. Bu süreci ekopsikolojik bir bakış açısıyla da destekler; zira doğa ile kurulan yakın bağ, “neşe ve merak dolu bir kaçış” yolu olur ve bizi hem doğal dünyaya hem de kendimize karşı daha şefkatli kılar.
Hanson’ın deneyimleri, çevresel etik bağlamda da anlam kazanır: Doğayı sadece uzak diyarların tuhafı olarak değil, kapımızın hemen önündeki zengin bir miras olarak görmek, yaşadığımız çevreyi koruma sorumluluğu doğurur. Gerçekten de “doğanın harikalarının” başka diyarlarda değil, tam da “yanı başımızda” beklediğini hatırlatan Hanson, her bireyin yaşadığı yere dair duyarlılığını uyandırır. Sonuçta Close to Home sadece bir doğa kitabı değil, günlük yaşamda bilimsel gözlem yapmayı, ekopsikolojik rahatlamayı ve çevre ahlakını içeren bütüncül bir deneyim rehberidir. Bu çalışma, Hanson’un mesajını hem edebi hem bilimsel kaynaklarla destekleyerek ele almıştır; göstergesel örnekler ve teorik çerçeveler ışığında ortaya konmuştur ki, doğanın iyileştirici ve eğitici gücü her yerde, yakınımızda gizlidir.
Kaynaklar:
Hanson, T. (2025). Close to Home: The Wonders of Nature Just Outside Your Door;
Rosner, H. (2025). “An ode to looking closely at the nature all around us” (Washington Post)
; Çevre Etiği (Stanford SEP);
Hoyle, H. (2020). What is urban nature and how do we perceive it? (White Rose Online);
Castrillón, D. (2014). Ecopsychology, Phenomenology, and the Environmentdownload.e-bookshelf.dedownload.e-bookshelf.de; Robbins, J. (2020). “Ecopsychology: How immersion in nature benefits your health” (Yale e360);
Özdag, H. ve Lane, L. (2020). “The call of nature writing” (IJESE)
Leave a Comment