Şüphe Tacirleri (Merchants of Doubt): Bilimsel Şüphecilik ve Kurumsal Dezenformasyon Üzerine Bir İnceleme








Şüphe Tacirleri (Merchants of Doubt): Bilimsel Şüphecilik ve Kurumsal Dezenformasyon Üzerine Bir İnceleme

1. Giriş: Kitabın konusu, amacı ve tarihsel bağlamı

Konu ve Amaç

Naomi Oreskes ve Erik M. Conway’in Merchants of Doubt adlı eseri, tütün dumanından iklim değişikliğine uzanan geniş bir yelpazedeki bilimsel tartışmalarda gerçeklerin nasıl örtüldüğünü inceler. Kitap, ABD’de yaklaşık yarım yüzyıldır farklı çevresel ve halk sağlığı konularında hâkim bilime karşı “şüphe” üreten küçük bir gru­bun nasıl etkili olduğunu belgeler. Yazarlar, bu grubun, çeşitli endüstri ve düşünce kuruluşları aracılığıyla serbest piyasa ideolojisini korumak amacıyla bilimsel konsensüsü kararttığını; gazeteciliğin de zaman zaman buna hizmet ederek, gerçekte var olan bilimsel uzlaşmayı saptırdığını göstermeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda eser, bilimsel sonuçlara alternatif “yanlış gerçekler” üretenlerin yöntemlerini ve motivasyonlarını araştırmacı bir dille ortaya koymayı hedeflemektedir.

Tarihsel Bağlam

Kitabın konuları, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren öne çıkan bir dizi çevresel ve sağlık sorununa odaklanır. ABD’de 1960’lardan itibaren tütün sektörünün kanserle bağlantıyı reddetme çabaları, 1970–80’lerde asit yağmuru ve ozon tabakası çalışmalarına yönelik meydan okumalar, 1980’lerde soğuk savaş dönemindeki “Star Wars” (Yıldız Savaşları) savunma sistemi tartışmaları ve 1990’lardan itibaren iklim değişikliği konusundaki tartışmalar kitabın ele aldığı ana başlıklardandır. Oreskes ve Conway, her bir tarihsel vakada bilim insanlarının yakın tarihli araştırmalarda ortaya çıkan bulguları saptırmaya çalıştığını ve “şüpheyi canlı tutma” stratejisinin sistematik hale getirildiğini gösterir. Bu süreçte, özellikle Soğuk Savaş sonrasında ABD’de serbest piyasa düşüncesine tehdit olarak algılanan çevre politikalarına karşı, bilimsel uzlaşıyı karartmaya yönelik bilinçli kampanyalar öne çıkmıştır. Dolayısıyla kitap, tarihsel olarak çevre ve sağlık bilimlerinin gelişimini ya da politika tartışmalarını değil, kurumsal çıkarlar uğruna bilimsel gerçekleri gölgeleyen stratejilerin tarihsel serüvenini ele alır.

2. Kitabın temel argümanı: Bilim insanlarının dezenformasyon üretimindeki rolü

Oreskes ve Conway’in Tezi

Oreskes ve Conway kitabın temel argümanını şu şekilde özetler: Çeşitli bilimsel konularda uzlaşı sağlandıktan sonra, az sayıdaki muhalif bilim insanı bilimin kıdem ve prestij avantajını kullanarak kamuoyunu aldatacak stratejiler üretmiştir. Bu grup, çoğunlukla ABD’li soğuk savaş döneminin eski fizikçileridir; örneğin Fred Seitz, Fred Singer, Robert Jastrow, Bill Nierenberg gibi isimler, bomba ve uzay programlarına katkıda bulunmuş itibarlı bilim insanlarıdır. Bu bireyler, kariyerleri boyunca elde ettikleri prestiji ve bağlantıları kullanarak farklı konularda –bilimsel uzmanlık alanları dışında bile– bilimsel konsensüsü sistematik olarak saptırmıştır. Oreskes ve Conway, bu grubu “serbest piyasa fundamentalistleri” olarak tanımlar; bu bilim insanları, devrim niteliğindeki çevre bilimini kendi ideolojileriyle uyumsuz gördükleri için bilimi saptırma yükümlülüğünü üstlenmişlerdir.

Şüphe Tacirlerinin Örgütlenmesi

Kitapta “şüphe tacirleri” olarak adlandırılan bu bilim insanları, tek başlarına değil, düşünce kuruluşları, akademik çevreler ve özel sektör destekli kurumlarla işbirliği yapmıştır. Örneğin Fred Seitz ve Fred Singer gibi şüphe tacirleri, Heritage Foundation, Competitive Enterprise Institute, George C. Marshall Institute gibi muhafazakar düşü­nce kuruluşlarıyla bağlantı kurmuş; Exxon, tütün endüstrisi gibi şirketlerden finansman alarak kendi görüşlerini yaygınlaştırmışlardır. Sonuçta bu kişilerin bilimsel unvanı, halk ve siyasetçiler nezdinde “tarafsız uzman” görünümü kazanmalarına yol açmış; bu da kamuoyuna, aslında anaakım bilim tarafından net olarak kabul edilen bulgular hakkında “bilimsel anlaşmazlık varmış” izlenimi vermelerini mümkün kılmıştır. Oreskes ve Conway, bu stratejiyi bir nevi “bilim diplomasisi” ya da bilimsel yozlaşma olarak nitelendirir. Yazarlar, bu bilim insanlarını şirket çıkarları için çalışan “bilim konuşan paralı askerler” olarak tanımlar; gerçekte bilimsel deliller değil, şirket hedefleri doğrultusunda sonuç ürettiklerini vurgularlar.

3. Örnek Olay Analizleri: Tütün, Asit Yağmuru, Ozon ve İklim Değişikliği

Tütün Endüstrisi ve Pasif İçicilik Tartışması

Kitaba göre en eski örnek, 1960’lar ve sonrası dönemde tütün endüstrisinin kanserle ilişkiyi reddetme kampanyalarıdır. Şüphe tacirleri, sigara dumanının insan sağlığına zararını çürüten sahte uzman raporları hazırlamış, ikinci el sigara dumanı hakkında güvenilir bilimsel kanıtlar varken bunları inkâr etmiştir. Oreskes ve Conway, tütün şirketlerinin bu bilim insanlarını danışman olarak kullanarak, “bilimsel şüphe” oluşturmada kullandıkları taktikleri aşama aşama ele alır. Örneğin, şirket içi belgelerde sigaranın zararları kabul edilmiş olsa da, kamuoyuna tam tersini söyleyen makaleler yayınlanmıştır. Bu kampanya, gerçekte bilinen bir risk hakkında “kamuoyuna bilimsellik maskesi altında yanlış bilgi dağıtma” stratejisinin ilk örneklerinden birini oluşturmuştur.

Asit Yağmurları Meselesi

1970–80’lerde bilim insanları fosil yakıt yakmanın kükürt oksit salımı yüzünden asit yağmurlarına yol açtığını ortaya koydular. Ancak kitabın aktardığına göre, aynı eski fizikçiler bu bulgulara da meydan okudu. Şüphe tacirleri, asit yağmuru üzerine çelişkili veri varmış gibi göstererek regülasyon karşıtlığı yaptılar. Guardian incelemesine göre, bu dönemde bile asit yağmurunun gerçek kaynağı yerine “volkanik faaliyetler” suçlanmıştır; uzmanlar basına bunları aktardıkça, medyada “bilimciler arasında fikir birliği yok” algısı yaratılmıştır. Oreskes ve Conway, bu konudaki bölümlerinde, şüphe tacirlerinin bilimsel çalışmaları çarpıtarak politikayı etkileme taktiklerini ayrıntılıca gösterir.

Ozon Tabakasının Delinmesi

1980’lerin başında Montreal Protokolü ile ozon tabakasındaki kimyasal üretim yasaklandı. Ancak kitaba göre, şüphe tacirleri bu konuda da “sahte ihtilaf” üretmeye çalıştı. Guardian’da belirtilenlere göre, ozon deliğine dair bilimsel sonuçlar, suçu fosil yakıt yerine volkanik küller gibi farklı etmenlere atfeden yorumlarla gölgelenmeye çalışıldı. Bu dönemde uzmanlar basın mensuplarına fen bilimlerindeki gerçek konsensüsü anlatsa da, medya şüphe tacirlerinin kısa beyanlarını da eşit ağırlıkta sundu. Sonuçta, geniş çevrelerin dahi ozon konusundaki uzlaşmayı kavraması güçleşti.

İklim Değişikliği ve Küresel Isınma

Kitabın en kapsamlı bölümlerinden biri, günümüzün en kritik çevresel sorunu olan iklim değişikliğidir. 1990’lardaki bilimsel raporlarda sera gazı artışının etkisi tartışılmaz bir gerçek olarak kabul edilmişken, şüphe tacirleri bu konuda da aynı stratejiyi uyguladı. Özellikle iş insanları ve serbest piyasa yanlısı çevreler için tehlike olarak görülen iklim politikalarına karşı, şüphe tacirleri iklim değişimini abartı olarak göstermek üzere yoğun kampanya yürüttü. Oreskes ve Conway, tütün ve diğer konularda kullandıkları yöntemlerin iklimde de benzer biçimde devreye sokulduğunu vurgular. Guardian’ın ifadesiyle, bu küçük grup “daha huzur verici bir dünya” hayaliyle hareket ederek, “asit yağmuru sorun değildi”, “ozon deliği yoktu” veya “küresel ısınma önemsizdi” gibi yalanları yaymıştır. Sonuçta bilimsel konsensüsün aksine iklim politikalarına karşı koymak için bilimsel gerçeğe karşı sistematik dezenformasyon sağlanmıştır.

4. Medya, Kamuoyu ve Politik Etkiler: Medya Söylemi ve Karar Alma Süreçleri

Medya Söyleminde Yanlış Denge (Fairness Doctrine)

Kitapta ve ilgili incelemelerde, medya kuruluşlarının bilimsel tartışmalara yaklaşımı eleştirilir. Özellikle 1949 tarihli ABD adil denge ilkesi (Fairness Doctrine) gereği, medyanın çevresel ve sağlık konularında sürekli iki tarafı “eşit olarak” yansıtması eleştirilir. Yazarlar ve yorumculara göre, medya bu sayede az sayıdaki şüpheci bilim adamının görüşünü anaakım bilimsel çoğunlukla eşitlemiştir. Spencer Weart’ın belirttiği gibi, sonuçta “dengeli” görünüm temelde binlerce uzmana karşı tek bir uzman görüşü demek olmuş; medyada “bilimsel ihtilaf var” izlenimi yaratılmıştır. Gazetecilikte bu yanlış denge uygulaması, kamuoyunun bilim insanlarına duyduğu güveni zedelemiş ve konuların ciddiyetinin anlaşılmasını güçleştirmiştir.

Kamuoyu Algısının Biçimlenmesi

Oreskes ve Conway, kamuoyunun yanlış bilgi kaynaklı bu algı biçimlenmesini ayrıntılı olarak gösterir. Yazarlar, haber ajanslarının şüphe tacirlerinin görüşlerine fazlaca yer vermesini eleştirir; çünkü bu kesim, eski bilim insanları oldukları için hâlâ “bilim adamı gibi” görünür ve halk üzerinde nüfuz sahibidir. Weart da kitaptan hareketle, şüphe tacirlerinin medya kampanyasını ele alır: Onlar basına girdiklerinde, ortada bilimsel gerçek yokmuş gibi bir yansıma oluşturuyorlar. Yani toplumsal hafızada “bilimde eşit sayıda ‘taraf’ var” gibi bir yanlış algı yaratılmıştır. Öte yandan yazarlara göre medya bu sürece eleştirel yaklaşmamış, görüş çarpıtmayı ortaya koymak yerine “taraf tutma”yla eşitlik adı altında habercilik yapmıştır. Bu da halkın bilimsel konularda doğru bilgi sahibi olmasını engellemiş ve bilim insanlarına duyulan güveni kırmıştır.

Politika Yapım Süreçleri ve Karar Alma

Şüphe tacirlerinin çabaları, karar alıcıların bilimsel önerileri değerlendirme sürecini de etkilemiştir. Oreskes ve Conway, şüpheci bilim insanlarının esas motivasyonunun serbest piyasa düzenini korumak olduğunu belirtir. Bu bilim insanları, iklim düzenlemeleri veya çevre yasaklarının “serbest girişimi kısıtlayacağı” görüşündedir. Bu nedenle, çevresel önlemleri pahalı ve gereksiz göstererek kamu politikası üzerinde baskı oluşturmuşlardır. Örneğin kitaba göre, şüphe tacirleri asit yağmuru düzenlemelerini “milyon dolarlık bir çözüme karşı milyar dolarlık problem” şeklinde küçümsemiş; bu da vergilerle finanse edilen çevre önlemlerine karşı bir tepkisellik yaratmıştır. Sonuçta, siyasetçiler de bilimdeki yanlışı algılayınca, gerekli adımlar atılmadan politika ertelenebilmiştir. Ancak Weart’ın not ettiği gibi, uzun vadede bilimsel verilere dayalı çevre politikalarının galip geldiği görülmüştür. Yine de, medya ve şüpheci bilimcilerin yaydığı dezenformasyon, politika süreçlerinde dikkat dağılmasına yol açmıştır.

5. Kurumsal Çıkarlar ve Bilimsel Etik: Örgütlü Şüpheciliğin Yöntemleri

Örgütlü Şüphecilik ve Finansman

Kitapta vurgulanan önemli bir tema, “örgütlü şüphecilik” kavramıdır. Buna göre şüphe tacirleri yalnızca birey olarak değil, aralarında sağlam bağlantılar kurarak bilimsel dezenformasyon ağları inşa etmişlerdir. Örneğin Marshall Enstitüsü, Tobacco Endüstrisi Laboratuvarı gibi oluşumlar, bu bilim adamlarının ürettiği rapor ve makalelerin dağıtımında aracı kurumlar olarak kullanılmıştır. Bu kurumlar, şirketlerden aldıkları fonları, “sahte uzman raporları” yayımlamak ve düşünce kuruluşlarına dağıtmak için kullanmıştır. Kitap ayrıca, bu bilim insanlarının yüzde yüz objektif araştırmacılar olmadığını; aksine şirketlerin ürünlerini meşru göstermek için “mantıklı sayılar” üretmek üzere çalışan paralı uzmanlar olduğunu ortaya koyar.

Serbest Piyasa İdeolojisi ve Etik Çatışmaları

Oreskes ve Conway’e göre şüphe tacirlerinin bilimsel sapmalarının ardında serbest piyasa fundamentalizmi yatar. Bu kişiler, hükümet regülasyonunu komünist bir girişim olarak algılar ve çevreci önlemleri aşırı bir müdahale olarak görürler. Bu ideolojik tutum, bilimsel bulguların çarpıtılması için ahlaki gerekçe olarak kullanılır: Örneğin, tütün ya da fosil yakıt şirketlerinin çıkarları doğrultusunda resmi raporlardaki sonuçlar sorgulanır. Bilimsel etik açısından bu durum ciddî bir çıkar çatışmasıdır; bilim insanının görevini, evrensel bilgi arayışı yerine para ve politikaya hizmet etmek olarak yeniden tanımlamaktadır. Oreskes ve Conway, bu yönteme “bilimsel özgürlükçülük kisvesi altında yapılan manipülasyon” der; kanaatimizin aksine, küçük bir grubun çıkarları uğruna bilimin güvenilirliğini çiğneten bu stratejinin uzun vadede toplumu bedel ödemeye zorladığını belirtir.

Kitle İkna Yöntemleri ve Medya İşbirliği

Kurumsal çıkarlar kitaptaki her olguda benzer taktikler kullanmıştır. Kitap ve incelemeler; bilimsel sonuçları itibarsızlaştırma, karma karışık bilgiler yayma, kafa karıştırma ve şüphe tohumlama taktiklerinin endüstri için standart hale geldiğini vurgular. Örneğin, Guardian yazarı Jha “tüm kampanyalarda ortak stratejiler açıkça görülüyor: bilimi itibarsızlaştırmak, kafa karıştırmak ve şüphe yaratmak” ifadesini kullanmıştır. İletişim kanalları seçiminde de öncelik kar getirendir: Şüphe tacirleri, uzman olmayan medya mensuplarına bile çarpık bilgiyi “bilimsel” olarak sunmakta ustadır. Bu yollarla, çıkarları doğrultusunda oluşturulan şüphe, bilimsel pratiğe karşı metodik bir suçlama maskesi altında sunulmuştur.

6. Eleştiriler ve Tartışmalar: Kitaba Yöneltilen Övgü ve Eleştiriler

Olumlu Yorumlar ve Akademik Yankılar

Merchants of Doubt, yayımlandığı günden itibaren geniş yankı uyandırmıştır. Pek çok bilim insanı ve eleştirmen, kitabın araştırma titizliğini över. Örneğin filozof Philip Kitcher, kitabı “büyüleyici ve önemli bir çalışma” olarak tanımlamış; Science dergisinde Oreskes ve Conway’in “çarpıcı şekilde güçlü” analiz yaptığını vurgulamıştır. Yale Forum’da çıkan bir incelemede ise yazarların derinlemesine araştırma ve gazeteciliğe öykünen akıcı anlatım tarzı öne çıkarılmıştır. Hemen hemen tüm eleştirmenler, kitabın konulara dair “köklü bağlantıları ortaya çıkarmadaki başarısını” ve “tarihsel belgeleri ustalıkla kullanma” çabasını olumlu bulmuştur. Bu çerçevede, birçok yorumda Merchants of Doubt bir başvuru kaynağı olarak görülmüş; özellikle iklim değişikliği tartışmalarını anlamak isteyen herkesin okuması tavsiye edilmiştir.

Eleştirel Değerlendirmeler

Buna karşın, akademik çevrelerde kitabın yetersiz kaldığı noktalar da işaret edilmiştir. İngiltere merkezli BioSocieties dergisinde Reiner Grundmann, kitabı “iyi araştırılmış ve olgusal olarak sağlam” bulduğunu söylese de eleştirel bir ton takınmıştır. Grundmann’a göre yazarlar “siyah beyaz bir anlatım” benimsemiş; çıkar çevrelerinin yanlış bilgilerinin politik sonuçlar doğurmasını ana neden olarak gösterirken, politika yapım sürecinin doğal dinamiklerini göz ardı etmekle suçlanmıştır. Yani kitaba göre kamu politikası, doğrudan bilimselliğin sonucuyken, Grundmann bunun çok basitleştirilmiş bir yaklaşım olduğunu belirtir. Benzer şekilde The Economist dergisi de kitabın “güçlü” bulgulardan oluştuğunu ancak nasıl olup da çıkar çevrelerine rağmen çevre önlemlerinin uygulandığını tam açıklayamadığına dikkat çekmiştir. Bazı eleştirmenler ayrıca iklim bölümü özelinde yetersiz ayrıntı kaldığını; ExxonMobil gibi büyük şirketlerin iklim inkârına sağladığı finansmanın detaylı olarak incelenmediğini belirtmiştir. Bu eleştiriler, kitabın kapsamlı araştırmasını gölgelemese de, bazı yöntem ve sonuçlarına şüpheyle yaklaşan akademik seslerin olduğunu göstermektedir.

7. Sonuç: Kitabın Bugünkü Önemi, İklim Politikaları ve Bilime Güven Bağlamı

Kitabın Günümüzdeki Yeri

Yayımlandığı yıldan bu yana geçen süre içinde, Şüphe Tacirleri güncelliğini korumuştur. Günümüz dünyasında da “bilimsel belirsizlik” türetilerek iklim politikalarının geciktirilmesi çabaları devam etmektedir. Oreskes ve Conway’in vurguladığı gibi, küçük sayıdaki organize gruplar büyük etkilere yol açabilmekte; ancak gerçek bilimsel uzlaşılar er ya da geç ön plana çıkmaktadır. Kitap, bilgi kirliliğine karşı bilimsel eleştirel düşüncenin önemini hatırlatır. Buradaki ana fikir, insanların “daha rahatlatıcı” yalanları gerçeklerden daha çok tercih edebilecek olmalarıdır; ancak doğru siyaset için bilimsel verilere dayanmaktan başka yol yoktur. Bu yönüyle eser, bilimsel bilgiye güvenme gerekliliğini savunan akademik literatürde önemli bir referans haline gelmiştir.

İklim Politikaları ve Bilime Güven

Kitabın günümüzdeki en önemli mesajlarından biri, bilime olan güvenin yeniden tesis edilmesinin önemidir. Hem Şüphe Tacirleri hem de Oreskes’in 2004 tarihli iklim konsensüsü çalışması, bilim insanlarına duyulan güvende sarsıntının bir sorun olduğunu gösterir. Güncel iklim politikalarında da bu ders dikkate alınmaktadır: Politika yapıcılar ve medya, konunun teknik karmaşıklığından etkilenen kamuoyuna bilimsel bulguları doğru aktarmak zorundadır. Oreskes ve Conway’in kitabı, sağlıklı bir iklim diyaloğu için bilginin nereden ve nasıl üretildiğinin farkında olunması gerektiğini hatırlatır. Sonuçta, eser günümüzde, bilimsel tutarsızlık yaratma stratejilerine karşı uyanık kalma çağrısı olarak okunmakta; iklim politikaları ve toplumsal karar süreçlerinin doğru temellere dayanması için bilimsel konsensüsün göz ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Kaynakça (APA Formatında)

  • Oreskes, N., & Conway, E. M. (2010). Merchants of Doubt: How a handful of scientists obscured the truth on issues from tobacco smoke to global warming. Bloomsbury Press.

  • Jha, A. (2010, August 8). Merchants of doubt. The Observer (The Guardian).

  • Buchanan, W. (2010, June 22). “Merchants of Doubt” approaches the climate change controversy from a novel angle. The Christian Science Monitor.

  • The Economist. (2010, June 17). Merchants of Doubt [Book review of Merchants of Doubt by N. Oreskes & E. M. Conway]. The Economist.

  • Grundmann, R. (2011). Review: Merchants of Doubt: How a handful of scientists obscured the truth on issues from tobacco smoke to global warming. BioSocieties, 6(1), 107–108.

  • Özdemir, İ. (2024, April 2). İklim inkarcıları: İklim değişikliği aslında bir komplo mu? Perspektif. (Erişim tarihi: …)



 


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.