Durdurulamayan İnsanlık: Adalet, Eşitsizlik ve Güç Dinamikleri Üzerine Derin Bir İnceleme


 

Özgün Adı: Unstoppable Us: Why The World Isn’t Fair (Vol 2)

İngilizce Aslından Çeviren: Çiğdem Şentuğ

Yayıma Hazırlayan: Cihan Kara

Resimleyen: Ricard Zaplana Ruiz

Kapak tasarımı: Kolektif Tasarım

Grafik Uygulama: Semih Büyükkurt

1. Baskı, Eylül 2023

ISBN: 978-625-6896-10-9

168 s. / 1. Hamur 80 gr. / Amerikan cilt - iplik dikiş - renkli / 16 x 23 cm


Durdurulamayan İnsanlık: Adalet, Eşitsizlik ve Güç Dinamikleri Üzerine Derin Bir İnceleme

Yuval Noah Harari, Durdurulamayan İnsanlık Cilt-II: Dünya Neden Adil Değil? adlı kitabında insanlık tarihindeki adaletsizlik, eşitsizlik ve güç dinamiklerini derinlemesine inceler. Harari, insanlık tarihi boyunca toplumsal yapıların nasıl oluştuğunu ve bu yapıların adaletsizliğe nasıl zemin hazırladığını ele alırken, evrimsel biyoloji, tarih ve sosyolojiyi harmanlayarak karmaşık bir tablo sunar. Bu yazıda, Harari’nin kitabındaki ana temaları genişleterek, dünya üzerindeki adaletsizliklerin kökenlerine ve bu durumun evrimsel, kültürel ve politik etkilerine derinlemesine bakacağız.

1. Adalet Kavramının Evrimi: İnsanlığın Adaletsiz Bir Dünyada Başlangıcı

Harari’nin kitabında ele aldığı temel noktalardan biri, adaletin evrimsel süreçte insanlık için doğal bir olgu olmadığını savunmasıdır. İnsanlar, binlerce yıl boyunca avcı-toplayıcı toplumlar şeklinde yaşamış ve bu dönemde kaynakların eşit şekilde dağıtılmasına yönelik çabalar sınırlı kalmıştır. Avcı-toplayıcı yaşam tarzı, küçük gruplar içinde hayatta kalmaya odaklanan bir sistemdi ve bu nedenle adalet kavramı, modern anlamda gelişmemişti.

Harari’ye göre, insanlar tarih boyunca adaletsizliğe karşı bir mücadele içinde olsalar da, biyolojik ve sosyal yapıların etkisiyle her zaman eşitsizlikler var olmuştur. Evrimsel biyoloji açısından bakıldığında, insanlık sosyal gruplar halinde organize olurken güç ve statü kavramları ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, güçlü olan bireyler ve gruplar kaynaklar üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmuştur. Bu durum, toplumsal hiyerarşilerin ve adaletsizliklerin temellerini atmıştır.

Harari’nin bu noktada vurguladığı önemli bir konu, insan doğasının adalet arayışında olduğu kadar eşitsizlikleri de yaratma eğiliminde olduğudur. Toplumların gelişimiyle birlikte, sınıf farklılıkları ve sosyal statülerin belirginleşmesi, güçlü olanların zayıf olanlar üzerinde tahakküm kurmasına neden olmuştur. Adalet arayışı, evrimsel süreçte tam anlamıyla bir hedef olmamış; aksine insanlar, hayatta kalmak için sosyal hiyerarşilere ve güç ilişkilerine dayalı topluluklar inşa etmişlerdir.



2. Tarım ve Mülkiyet: Adaletsizliğin Başlangıcı

Harari’nin analiz ettiği önemli bir konu da tarım devriminin toplumsal adaletsizliklerin başlangıcı olduğudur. Tarımın keşfi, insanlığın yerleşik düzene geçmesini ve büyük topluluklar halinde yaşamaya başlamasını sağladı. Ancak bu süreç, aynı zamanda mülkiyet kavramını ortaya çıkardı ve toplumların sınıflara ayrılmasına neden oldu.

Tarım devrimi, insanları doğayla daha sıkı bir ilişkiye sokmuş, ancak bu aynı zamanda eşitsizliklerin derinleşmesine yol açmıştır. Tarım ile birlikte toprak sahipliği ve kaynakların kontrolü önem kazandı. Harari, mülkiyet kavramının toplumlar arasında derin sosyal ayrışmalara neden olduğunu savunur. Zengin toprak sahipleri, kaynakları kontrol ederken, yoksul kesimler bu kaynaklara erişimde zorlanmıştır. Bu, sınıf farklarının ortaya çıkmasına ve toplumsal adaletsizliklerin giderek artmasına neden olmuştur.

Tarım devrimi, aynı zamanda sosyal hiyerarşilerin de güçlenmesine zemin hazırlamıştır. İnsanlar, kaynakları kontrol eden elit grupların yönlendirdiği toplumsal yapılar kurdular. Harari, bu süreçte insanların doğaya hükmetme arzusunun, sosyal adaletsizliklerin temelini oluşturduğunu belirtir. Güç, sadece fiziksel kaynakların değil, aynı zamanda toplumsal kontrolün de merkezinde yer almıştır.



3. Toplumların Gelişimi ve Hiyerarşiler: Gücün Adaleti Belirlemesi

Harari, toplumların gelişimi sürecinde sosyal hiyerarşilerin nasıl şekillendiğini ve bu hiyerarşilerin adaletsizliği nasıl derinleştirdiğini açıklar. İnsanlar, tarih boyunca topluluklar halinde yaşamış ve bu topluluklar içinde çeşitli sınıf ve statü sistemleri geliştirmiştir. Bu sosyal yapılar, güç sahibi olanların kaynaklara erişimini kolaylaştırırken, zayıf olanların bu kaynaklardan mahrum kalmasına neden olmuştur.

Harari, güç dinamiklerinin toplumsal adalet üzerindeki etkilerini vurgularken, güç ve adaletin tarihsel olarak hep birbiriyle iç içe olduğunu savunur. Güçlü olanlar, toplumsal yapıları şekillendirmiş ve bu yapıların adalet algısını belirlemiştir. Bu nedenle tarih boyunca adalet kavramı, her zaman güçlü olanların çıkarlarına hizmet etmiştir. Güç sahibi olanlar, adaleti kendi lehlerine olacak şekilde tanımlamış ve bu tanımlar üzerinden toplumları yönetmişlerdir.

Sosyal hiyerarşilerin ve sınıf sistemlerinin ortaya çıkışı, toplumsal eşitsizliklerin köklerini atmıştır. Özellikle krallıklar, imparatorluklar ve feodal toplumlarda, sınıf farkları belirgin hale gelmiş ve bu farklar, toplumsal adaletsizliklerin derinleşmesine neden olmuştur. Harari, bu noktada, güç ve zenginliğin toplumlarda nasıl el değiştirdiğini ve bu değişimlerin toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini analiz eder.


4. Din ve İdeolojilerin Adalet Algısına Etkisi

Harari, dinlerin ve ideolojilerin toplumsal adalet üzerindeki etkilerini de ele alır. İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde dinler, toplumsal yapıları ve adalet algılarını şekillendiren en güçlü unsurlardan biri olmuştur. Harari’ye göre, dinler ve ideolojiler, toplumsal eşitsizliklerin meşrulaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır.

Dinler, toplumsal yapıları güçlendirmek ve sosyal hiyerarşileri sürdürmek için kullanılmıştır. Örneğin, bazı toplumlarda dini liderler, ilahi bir düzenin temsilcileri olarak görülmüş ve bu liderler, adaleti kendi çıkarlarına göre tanımlamışlardır. Bu durum, güç ve zenginlik sahibi olanların toplum üzerindeki hâkimiyetini artırmış ve toplumsal adaletsizliklerin derinleşmesine yol açmıştır.

Harari, dinlerin yanı sıra ideolojilerin de toplumsal adalet üzerindeki etkilerini inceler. Özellikle modern çağda, milliyetçilik, kapitalizm ve sosyalizm gibi ideolojiler, toplumsal adaletin nasıl anlaşılması gerektiğini belirlemişlerdir. Ancak Harari, bu ideolojilerin de toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmadığını, aksine bazen bu eşitsizlikleri daha da derinleştirdiğini savunur. İdeolojiler, toplumu belli bir düzen içinde tutmak için kullanılmış ve bu düzenin adaletsizlikleri, ideolojik argümanlarla meşrulaştırılmıştır.


5. Modern Dünya ve Eşitsizlikler: Kapitalizm ve Küreselleşme

Harari, modern dünyadaki adaletsizliklerin kökenlerini anlamak için kapitalizm ve küreselleşme süreçlerine de odaklanır. Kapitalizm, 18. yüzyıldan itibaren dünya ekonomisinin en önemli unsuru haline gelmiş ve bu süreç, dünya genelindeki toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmiştir. Harari’ye göre, kapitalizm, bir yandan ekonomik büyümeyi teşvik ederken, diğer yandan da gelir dağılımında büyük uçurumlara neden olmuştur.

Kapitalist sistem, güçlü olanın daha fazla zenginleştiği, zayıf olanın ise daha da fakirleştiği bir düzen yaratmıştır. Bu süreçte, özellikle küresel çapta büyük şirketler ve sermaye sahipleri, dünya üzerindeki kaynakları kontrol etmeye başlamış ve bu durum, ekonomik adaletsizlikleri artırmıştır. Harari, küreselleşmenin de bu adaletsizlikleri daha belirgin hale getirdiğini savunur. Zengin ülkeler ve büyük şirketler, küresel ekonomi üzerindeki hâkimiyetlerini sürdürürken, fakir ülkeler ve işçi sınıfı bu sistemin mağdurları haline gelmiştir.

Harari, modern dünyadaki eşitsizliklerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve politik boyutları olduğunu da vurgular. Özellikle eğitim, sağlık ve siyasi haklar gibi alanlarda yaşanan eşitsizlikler, kapitalist sistemin ürettiği en büyük adaletsizliklerden biridir. Harari, bu noktada, küresel ekonomik sistemin adalet kavramı üzerindeki olumsuz etkilerini detaylı bir şekilde analiz eder.

6. Teknolojinin Yükselişi: Yeni Bir Eşitsizlik Kaynağı

Harari, teknolojinin hızla gelişmesinin modern dünyadaki adaletsizlikleri nasıl etkilediğini de ele alır. Özellikle dijital teknolojiler, yapay zeka ve robotik sistemlerin gelişimi, işgücü piyasalarında büyük dönüşümlere yol açmış ve bu süreç, yeni eşitsizliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Teknoloji, bir yandan insanlara daha fazla fırsat sunarken, diğer yandan da büyük toplumsal gruplar arasındaki eşitsizlikleri derinleştirmiştir. Harari, bu süreçte özellikle iş güvencesi olmayan işçilerin ve düşük gelirli grupların teknolojiye ayak uydurmakta zorlandığını belirtir. Teknolojik gelişmeler, yüksek vasıflı işçilerin ve teknoloji devlerinin avantajlı hale gelmesine yol açarken, düşük vasıflı işçiler bu gelişmelerin mağdurları haline gelmiştir.

Harari, bu noktada teknolojinin toplumsal adalet üzerindeki etkilerini sorgular ve teknolojik gelişmelerin, toplumdaki eşitsizlikleri nasıl daha da derinleştirdiğini tartışır. Teknolojinin hızlı ilerlemesi, özellikle zengin ülkeler ve teknoloji şirketlerinin dünya üzerindeki hâkimiyetini artırırken, yoksul ülkeler ve alt sınıflar bu süreçte geri planda kalmaktadır.



7. Adaletin Geleceği: Dünya Nasıl Daha Adil Olabilir?

Harari’nin kitabında sorduğu en büyük sorulardan biri, dünyanın neden adil olmadığı kadar, gelecekte nasıl daha adil hale getirilebileceğidir. Harari, toplumsal adaletin sağlanabilmesi için insanların tarih boyunca edindikleri deneyimlerden ders çıkarması gerektiğini savunur. Tarihsel süreçler, toplumların adaletsizliklerle nasıl başa çıktığını ve bu süreçlerde yapılan hataların neler olduğunu göstermektedir.

Harari, gelecekte toplumsal adaletin sağlanabilmesi için küresel iş birliği ve insan haklarına dayalı bir sistemin inşa edilmesi gerektiğini belirtir. Özellikle küresel ısınma, çevresel tahribat ve ekonomik eşitsizlikler gibi sorunlarla başa çıkmak için dünya çapında bir dayanışma ağı kurulması gerektiğini savunur. Ayrıca, teknolojinin toplumsal adaletsizlikleri derinleştirmemesi için devletlerin ve uluslararası örgütlerin bu süreci düzenlemesi gerektiğine dikkat çeker.

Adaletin sağlanması için insanların toplumsal hiyerarşilere ve güç ilişkilerine daha eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşması gerekmektedir. Harari, eşitsizliklerin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik, sosyal ve kültürel olduğunu vurgular ve bu alanlarda köklü reformların gerçekleştirilmesi gerektiğini savunur. Gelecekte daha adil bir dünya inşa etmek, insanlığın en büyük sınavlarından biri olarak karşımızda durmaktadır.


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.