Bruce Fink - Lacan’da Aşk: Lacan’ın Aktarım Semineri Hakkında Bir İnceleme
Türkçesi: Elif Okan Gezmiş, Zeynep Oğuz
Yayıma Hazırlayan: Özgür Öğütcen
Son Okuma: Müge Karahan
Kapak Tasarımı: Kolektif Tasarım
Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt
1. Baskı, Nisan 2019
357 sayfa / 2. Hamur / Ciltsiz / 13,5 x 19,5 cm
ISBN: 978-605-2205-34-1
Bruce Fink - Lacan’da Aşk: Lacan’ın Aktarım Semineri Hakkında Bir İnceleme
Giriş
Jacques Lacan’ın psikanaliz teorisi, bilinçdışını, arzuyu ve aşkı derinlemesine inceleyen karmaşık bir düşünce sistemidir. Lacan, klasik Freudyen psikanalize dayanarak arzunun ve aşkın nasıl yapılandığını farklı bir perspektiften ele alır. Bruce Fink, Lacan'da Aşk: Lacan'ın Aktarım Semineri Hakkında Bir İnceleme adlı eserinde Lacan'ın aşk üzerine düşüncelerini detaylandırır ve aktarım kavramı ile aşkın dinamiklerini incelemeye yönelik kapsamlı bir çerçeve sunar. Lacan’ın psikanalizindeki aşk anlayışı, bilinçdışındaki arzularla ilişkilidir ve aşk, öznenin kendi eksikliği ile yüzleşme biçimi olarak yorumlanır. Bu yazıda, Bruce Fink’in kitabını temel alarak Lacan’ın aşk teorisini geniş bir perspektiften inceleyeceğiz. Aşkın bilinçdışındaki yeri, aktarım ve aşk ilişkilerinde nasıl işlediği, Lacan’ın aşk üçgeni yorumu ve aşkın imkânsız doğası üzerine yoğunlaşacağız.
1. Lacan ve Aşk: Arzu ve Eksiklik İlişkisi
Lacan’ın aşk teorisinin temelinde, arzu ve eksiklik kavramları yer alır. Lacan’a göre, insanın aşkı deneyimleme biçimi, öznenin kendi eksikliği ile doğrudan ilişkilidir. Her birey, eksik olan bir şeyi arzulama eğilimindedir ve bu eksiklik, aşkın ortaya çıkışının temel sebeplerinden biridir. Lacan, aşkı "sende olmayanı vermek" olarak tanımlar; bu tanım, aşkın aslında bir eksiklik üzerine kurulu olduğunu gösterir. Aşık olan kişi, kendi içinde eksik olan bir şeyi sevdiği kişiye sunma arzusuyla hareket eder. Bu eksiklik, Lacan’a göre, insan doğasının temel bir unsuru olarak görülür ve aşk, bu eksikliği telafi etme çabasıdır.
Lacan’ın aşk anlayışında, arzu ile aşk arasındaki ince çizgi önemlidir. Arzu, bireyin bilinçdışında şekillenen bir yapıdır ve genellikle bilinçli olarak fark edilmez. Aşk ise bu arzunun simgesel düzlemde ortaya çıkışıdır. Lacan’a göre, insan arzusu, Öteki’nin (diğer insanların) arzusunu kazanma çabasıyla belirlenir. Bu açıdan aşk, bireyin kendi arzularını Öteki’ne yansıtma süreci olarak işlev görür. Fink’in çalışmasında da belirtildiği gibi, aşk ilişkilerinde özne, karşısındaki kişiyi idealize eder ve kendi arzularını bu kişi üzerinden anlamlandırmaya çalışır.
2. Aktarım ve Aşkın Psikanalitik Dinamikleri
Aktarım, psikanalizde önemli bir kavramdır ve Lacan’ın düşünce sisteminde aşkın işleyişini anlamada kilit rol oynar. Psikanalitik terapide aktarım, hastanın geçmişteki ilişkilerini ve duygusal deneyimlerini terapiste yansıtma süreci olarak tanımlanır. Lacan, bu aktarım kavramını aşk ilişkilerine de uygular. Fink, Lacan’ın aşkı bir aktarım ilişkisi olarak ele aldığını ve aşık olan kişinin, geçmişteki ilişkilerini ve arzularını yeni bir aşk nesnesine yansıttığını vurgular. Bu açıdan aşk, sadece iki kişi arasında gelişen bir duygu değil, aynı zamanda bilinçdışı arzuların yansıtıldığı bir sahnedir.
Aşk ilişkilerinde aktarımın nasıl işlediği, Lacan’ın aşk teorisinin temel bileşenlerinden biridir. Aşık olan kişi, sevdiği kişiye geçmişteki ilişkilerinden gelen arzuları yükler ve bu süreçte, sevdiği kişiyi bir ideal olarak inşa eder. Lacan, bu idealizasyon sürecinin, aşkın bir yanılsama olduğunu gösterdiğini savunur. Aşk, bireyin kendi arzularını ve eksikliklerini başka bir kişide tamamlamaya çalıştığı bir süreçtir; bu da aşkı gerçeklikten uzaklaştırır. Fink’in analizine göre, aşk, öznenin kendi arzularıyla yüzleşme biçimidir ve bu yüzden daima bir yanılsama içerir.
3. Lacan’ın Aşk Üçgeni Yorumu
Lacan’ın aşk teorisinde önemli bir yer tutan kavramlardan biri de aşk üçgenidir. Aşk üçgeni, aşk ilişkilerinde öznenin arzusunu bir başkası üzerinden yönlendirme biçimini açıklar. Lacan’a göre aşk, her zaman üçüncü bir kişi ya da unsurun varlığıyla şekillenir. Bu üçüncü unsur, arzuya yön verir ve aşkın dinamiklerini belirler. Fink, Lacan’ın aşk üçgeni kavramını detaylandırarak, aşkın hiçbir zaman iki kişi arasında basit bir ilişki olmadığını, her zaman araya giren bir ötekiyle karmaşıklaştığını belirtir.
Aşk üçgeninde, kişi arzuladığı nesneyi kazanmak için başka bir kişinin varlığına ihtiyaç duyar. Bu durum, arzunun her zaman eksik olana yöneldiğini gösterir. Aşık olan kişi, aslında doğrudan sevdiği kişiye değil, bu kişinin temsil ettiği eksikliğe aşık olur. Bu bağlamda aşk üçgeni, öznenin kendi arzularını Öteki üzerinden yapılandırdığı bir süreç olarak karşımıza çıkar. Lacan, aşkın bu yapısını, arzunun eksik olanı tamamlamaya yönelik bir çaba olduğunu göstermek için kullanır. Fink, Lacan’ın bu teorisini, aşk ilişkilerinde sıklıkla karşılaşılan karmaşık dinamiklerin bir açıklaması olarak sunar.
4. İmgesel, Simgesel ve Gerçek Düzlemde Aşk
Lacan’ın teorisinde aşkı anlamak için üç temel düzlem vardır: imgesel, simgesel ve gerçek. Bu üç düzlem, bireyin aşkı nasıl yaşadığını ve deneyimlediğini açıklamada kritik rol oynar. Fink’in kitabında bu düzlemlerin aşk ilişkilerinde nasıl işlediği detaylı bir şekilde ele alınır.
- İmgesel Düzlem: Aşkın imgesel boyutu, öznenin sevdiği kişiyi nasıl gördüğü ile ilgilidir. Bu düzlemde aşk, çoğunlukla narsisistik bir boyut taşır. Kişi, sevdiği kişiyi bir ayna gibi kullanır ve bu kişide kendi eksikliklerini kapatmaya çalışır. Lacan, imgesel düzlemde aşkın, öznenin kendi yansımasını aradığı bir süreç olduğunu savunur. Aşk, bu düzlemde, öznenin kendine yönelik bir sevgi biçimi haline gelir.
- Simgesel Düzlem: Simgesel düzlem, aşkın toplumsal ve dilsel yapılarla nasıl şekillendiğini ifade eder. Lacan’a göre aşk, dilin bir ürünü olarak var olur ve toplumsal kurallar ve normlar aracılığıyla anlam kazanır. Aşk ilişkileri, sadece iki birey arasında gelişen duygular değil, aynı zamanda toplumun dilsel ve sembolik yapıları tarafından şekillendirilir. Bu açıdan aşk, bir tür simgesel alışveriştir.
- Gerçek Düzlem: Gerçek düzlemde aşk, simgesel ve imgesel yapıların ötesine geçer ve arzunun saf haliyle yüzleşildiği bir alanı temsil eder. Lacan, aşkın gerçek boyutunda öznenin bilinçdışı arzularıyla karşı karşıya geldiğini savunur. Bu düzlem, aşkın çoğu zaman kaotik, öngörülemez ve kontrol edilemez olmasının sebebini açıklar. Gerçek düzlemde aşk, öznenin bilinçdışı arzularını gerçekleştirme çabası olarak işlev görür.
Fink, bu üç düzlemin aşkın farklı boyutlarını nasıl açığa çıkardığını gösterir ve aşk ilişkilerindeki karmaşıklığı anlamada bu kavramların önemini vurgular.
5. Aşkın İmkânsızlığı: Gerçek ve Fantezi
Lacan, aşkın doğası gereği imkânsız olduğunu savunur. Aşk, öznenin eksikliğini kapatmaya yönelik bir çabadır, ancak bu çaba her zaman eksik kalmaya mahkûmdur. Fink, Lacan’ın "imkânsız aşk" kavramını açıklayarak, aşkın her zaman bir yanılsama ve arzu ekseninde işlediğini belirtir. Bu imkânsızlık, aşkın aynı zamanda çekici olmasının sebebidir. Kişi, tamamlanmış bir aşkı arar, ancak bu tamlık asla gerçekleşmez.
Lacan’a göre, aşk bir fantezidir ve bu fantezi, öznenin arzusunun bir ürünüdür. Fink, aşkın bir fantezi olarak nasıl işlediğini ele alarak, aşkın aslında bir arzu nesnesi yaratma süreci olduğunu vurgular. Kişi, sevdiği kişiyi idealize eder ve bu idealizasyon, aşkın sürekliliğini sağlar. Ancak bu süreç, aşkı aynı zamanda imkânsız kılar; çünkü kişi, arzu ettiği bu eksikliği hiçbir zaman tam olarak elde edemez.
Sonuç
Bruce Fink’in Lacan'da Aşk eseri, Lacan’ın aşk ve arzu teorilerini psikanalitik bir çerçevede ele alarak aşkın bilinçdışı arzu, dil ve sembollerle nasıl şekillendiğini derinlemesine inceler. Lacan’ın aşk anlayışı, aşkı yalnızca bir duygu olarak değil, psikanalitik bir süreç olarak yorumlar. Aşk, öznenin kendi eksikliği ve arzularıyla yüzleşme biçimidir ve bu yüzden daima bir yanılsama ve imkânsızlık içerir. Fink, Lacan’ın aşk teorisini genişleterek, psikanalizin aşk ilişkilerine dair sunduğu derinlikli perspektifi okuyuculara sunar. Bu blog yazısı, Lacan’ın aşk teorisinin psikanaliz ve insan ilişkileri üzerine ne denli derin etkileri olduğunu göstermeye çalışırken, aşkın karmaşık ve çok katmanlı doğasını da vurgular.
Leave a Comment