Slavoj Žižek’in Cinsellik ve Başarısız Mutlak (Sex and the Failed Absolute) Üzerine Yazı


Özgün adı: Sex and the Failed Absolute

İngilizce Aslından Çeviren: Barış Engin Aksoy

Yayıma Hazırlayan: Adem Beyaz

Kapak Tasarımı: Kolektif Tasarım

Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt

1. Baskı, Aralık 2023, İstanbul

ISBN: 978-625-6896-13-0

480 s. / 2. Hamur / Ciltsiz / 15 x 21,5


Slavoj Žižek’in Cinsellik ve Başarısız Mutlak (Sex and the Failed Absolute) Üzerine Yazı 

Giriş: Slavoj Žižek ve "Başarısız Mutlak"

Slavoj Žižek, postmodern felsefenin en dikkat çeken ve provokatif düşünürlerinden biridir. Lacanian psikanaliz, Hegelci diyalektik ve Marksist eleştiriyle harmanlanmış felsefi yapısı, modern dünyaya dair farklı okumalar sunar. Cinsellik ve Başarısız Mutlak (Sex and the Failed Absolute) adlı eseri, bu derin entelektüel çerçevede, cinsellik ve mutlak kavramlarını, insan varoluşu ve gerçeklik üzerine bir sorgulama düzleminde ele alır. Žižek, cinselliği sadece biyolojik ya da toplumsal bir olgu olarak görmez; aksine, cinselliği, ontolojik bir kriz ve gerçeklik ile mutlak arasındaki "başarısız" bağın temel bir parçası olarak değerlendirir.

Bu yazıda, Žižek’in "başarısız mutlak" kavramını nasıl inşa ettiğini, cinselliği nasıl ontolojik bir problem olarak yorumladığını ve bu iki tema arasındaki ilişkinin insanın varoluşuna dair ne tür yeni anlamlar sunduğunu ele alacağız.

1. Cinselliğin Ontolojik Boyutu: Žižek’in Lacan Okuması

Žižek’in cinsellik anlayışı, büyük ölçüde Lacan’ın psikanalitik kuramına dayanır. Lacan, cinselliği sadece fiziksel bir arzu ya da haz arayışı olarak görmez; onun için cinsellik, insanın gerçekliğe dair algısındaki boşlukları ve yetersizlikleri açığa çıkaran, tamamlanmamış bir arzudur. Lacan’ın meşhur “eksik” kavramı, insanın hiçbir zaman arzusuna tam anlamıyla ulaşamayacağı fikrini merkezine alır. Žižek ise bu fikri alarak, cinselliği varoluşsal bir eksiklikle ilişkilendirir. Ona göre, cinsellik sadece bireyin tatmin arayışı değil, aynı zamanda ontolojik bir boşluğun sürekli olarak yeniden üretildiği bir alandır.

Cinsellik ve Başarısız Mutlak kitabında Žižek, cinselliği bu eksiklik perspektifinden hareketle, insanın mutlak ile olan ilişkisine yerleştirir. Žižek’e göre cinsellik, insana mutlak olanın ulaşılmaz olduğunu gösteren bir “bağlantısızlık” ya da başarısızlık alanıdır. İnsan, arzularını ve cinselliğini mutlak bir tatmine ulaşmak için yönlendirse de, her seferinde bu tatminsizliğin doğasıyla yüzleşir. Cinsellik, bu anlamda ontolojik bir yabancılaşma sürecini temsil eder; insan hiçbir zaman arzuladığı gerçekliğe tam anlamıyla ulaşamaz.

Cinselliğin bu ontolojik boyutu, Žižek’in Lacan’cı eksiklik kavramını Hegelci diyalektikle birleştirerek sunduğu daha geniş bir ontolojik çerçevenin parçasıdır. Hegel’in diyalektik sürecinde, bir şeyin kendi zıttıyla yüzleşip bu zıtlığı aşarak “mutlak”a ulaşması beklenir. Ancak Žižek, bu sürecin cinsellik bağlamında hiçbir zaman tamamlanamayacağını ve mutlak olanın her zaman bir şekilde “başarısız” kalacağını savunur. İşte bu başarısızlık, insanın cinsellik aracılığıyla gerçekliğe ve mutlak olana dair her zaman bir eksiklik ve yetersizlik hissetmesine neden olur.



2. Başarısız Mutlak: Hegelci Diyalektiğin Sonu

Žižek, Cinsellik ve Başarısız Mutlak adlı eserinde Hegelci diyalektiği yeniden ele alır ve bu diyalektiğin nihai aşamasını tartışır: Mutlak. Hegelci felsefede mutlak, diyalektik sürecin sonunda ulaşılan, çelişkilerin aşılmasıyla elde edilen saf gerçekliktir. Ancak Žižek, Hegel’in bu mutlak kavramının başarısız olduğunu ve hiçbir zaman tamamlanmadığını savunur. Ona göre, mutlak hiçbir zaman eksiksiz değildir; diyalektik her zaman bir kırılma ya da boşluk içerir.

Başarısız mutlak kavramı, Hegel’in diyalektik sistemindeki bu eksiklik üzerine kuruludur. Žižek, mutlak olanın insan yaşamında ulaşılmaz olmasını, bu ontolojik kırılma ve boşlukla açıklar. İnsan sürekli olarak gerçekliği tam anlamıyla kavramaya çalışsa da, bu çaba her zaman eksik ve başarısız kalır. Mutlak olan, bir anlamda “başarısızlığa” mahkumdur, çünkü insanın gerçekliği kavrayışı hiçbir zaman tamamlanmaz.

Bu bağlamda, cinsellik Žižek’in başarısız mutlak teorisinde önemli bir role sahiptir. Cinsellik, insanın mutlak bir tatmin arayışına girip her seferinde bu tatminin olanaksızlığıyla yüzleşmesini simgeler. İnsanlar, cinsellik yoluyla bir tür bütünlük arar, ancak bu bütünlük asla tam olarak gerçekleşmez. Žižek, bu noktada cinselliğin Hegelci diyalektik ile aynı işlevi gördüğünü ileri sürer: Cinsellik, bir anlamda sürekli olarak çatışma ve çelişki yaratarak insanın mutlak olana dair arayışını boşa çıkarır.



3. Cinsellik ve Mutlak’ın Çelişkisi: Arzu ve Tatminsizlik

Žižek’in cinsellik ve mutlak kavramları üzerine olan tartışmaları, arzu ve tatminsizlik kavramları etrafında döner. Lacan’ın ünlü “jouissance” (haz) kavramına dayanan Žižek, cinselliğin tatmin edilemeyen bir arzu alanı olduğunu ileri sürer. Lacan’a göre, arzu hiçbir zaman tam olarak tatmin edilmez çünkü insan her zaman daha fazlasını arzulamaya devam eder. Bu sürekli arzu ve tatminsizlik hali, insanın varoluşsal bir koşuludur.

Žižek ise bu durumu mutlak olanla ilişkilendirir. Ona göre, cinsellik insanın mutlak olana ulaşmaya çalıştığı, ancak her seferinde başarısız olduğu bir alandır. Cinsellikte tatminin imkansızlığı, mutlak olanın da imkansız olduğu gerçeğini gözler önüne serer. İnsan, her zaman bir eksiklikle, bir yetersizlikle karşı karşıyadır ve bu yetersizlik, cinselliğin ontolojik boyutunda en açık şekilde kendini gösterir. Tatmin edilemeyen arzu, insanın mutlak bir anlam arayışına girmesini sağlayan en temel unsurdur, ancak bu arayış her zaman eksik kalır.

Bu noktada Žižek, cinsellik ile dil arasındaki ilişkiye de dikkat çeker. Dil, insanın dünyayı anlamlandırma çabasıdır, ancak dil de her zaman bir eksiklik taşır. Lacan’ın dediği gibi, dil hiçbir zaman tam anlamıyla gerçeği temsil edemez; dil, daima bir boşluk bırakır. Cinsellik de tıpkı dil gibi, eksik ve yarım kalan bir anlatıdır. Cinselliğin gerçeği asla tam olarak temsil edememesi, insanın arzusunun hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin edilemeyeceğini gösterir.



4. Cinselliğin Politik Boyutu: İdeoloji ve Toplum

Žižek’in felsefesi, yalnızca bireysel arzular ve tatminsizliklerle sınırlı değildir; aynı zamanda toplumsal ve politik bir eleştiriyi de içerir. Cinsellik ve Başarısız Mutlak kitabında Žižek, cinselliğin politik anlamına da geniş yer verir. Ona göre, cinsellik, toplumsal normlar ve ideolojiler aracılığıyla şekillendirilir. Toplum, bireylerin arzularını kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışır; bu süreçte cinsellik, politik bir araç haline gelir.

Bu noktada Žižek, özellikle kapitalist toplumlarda cinselliğin nasıl ideolojik bir işlev kazandığını tartışır. Kapitalizm, bireylerin arzularını sınırsız bir tatmin arayışına yönlendirirken, bu tatminin hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşmeyeceğini bilir. Kapitalist sistem, bu tatminsizlik üzerine kuruludur: Tüketici her zaman daha fazlasını arzulamalı, ancak asla tam anlamıyla tatmin olmamalıdır. Cinsellik, kapitalizmin bu tatminsiz arzu döngüsünde önemli bir rol oynar. Reklamlar, medya ve popüler kültür, bireylere sürekli olarak daha fazla arzu etmeleri gerektiğini söyler, ancak bu ar

zu hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin edilmez.

Žižek’e göre, bu ideolojik yapı, cinselliği politik bir araç haline getirir. Toplum, cinselliği kontrol ederek bireylerin arzularını yönlendirir ve bu sayede onları ideolojik bir düzene hapseder. Birey, cinselliği aracılığıyla özgürlüğü ararken, aslında ideolojinin kölesi haline gelir. Cinsellik, bu anlamda, modern toplumun ideolojik yapısının en temel unsurlarından biridir.



5. "Başarısız Mutlak" ve Varoluşsal Kriz: İnsanın Ontolojik Durumu

Žižek, cinselliğin ve mutlak kavramının başarısızlığı ile insanın varoluşsal krizini ilişkilendirir. Ona göre, insan her zaman bir arayış içerisindedir: Gerçeği bulmak, anlamlı bir yaşam sürmek ve tatmin olmak. Ancak bu arayış, hiçbir zaman tam anlamıyla sonuçlanmaz. Cinsellikte olduğu gibi, insanın varoluşsal arayışı da eksik ve tatminsizdir.

Žižek, bu eksiklik ve tatminsizliği, insanın ontolojik durumunun bir parçası olarak görür. Başarısız mutlak, insanın dünyaya ve gerçekliğe dair hiçbir zaman tam bir anlam bulamayacağını gösterir. İnsan, sürekli olarak bir anlam arar, ancak bu anlam asla tam olarak yakalanamaz. Bu varoluşsal kriz, cinsellikte en açık haliyle ortaya çıkar. Cinsellik, insanın anlam arayışındaki başarısızlığın en temel göstergesidir; arzu hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin edilmez ve bu da insanın gerçeklikle olan ilişkisini sürekli olarak problemli kılar.

Žižek’in başarısız mutlak kavramı, Hegelci diyalektiğin tamamlanamaması üzerine kuruludur. Hegel’de, diyalektik süreç sonunda bir bütünlük ve mutlak gerçeklik elde edilir. Ancak Žižek, bu sürecin her zaman eksik kaldığını savunur. İnsan hiçbir zaman mutlak gerçeğe ulaşamaz; bu ulaşamama hali, varoluşsal bir krizin de temelini oluşturur. Cinsellik, bu eksiklik ve başarısızlık sürecinin bir tezahürü olarak, insanın sürekli olarak arzuladığı, ancak asla tam anlamıyla elde edemediği bir alan olarak öne çıkar.



6. Cinsellik ve İktidar: Lacan’dan Foucault’ya Bir Geçiş

Žižek’in cinselliği ontolojik bir problem olarak ele almasının yanı sıra, Foucault’nun cinsellik ve iktidar ilişkisi üzerine yaptığı çalışmalarla da bağlantı kurar. Foucault, cinselliğin sadece bireysel bir arzu ya da içgüdüsel bir dürtü değil, aynı zamanda toplumsal iktidar mekanizmalarının şekillendirdiği bir alan olduğunu savunur. Žižek, bu noktada Foucault’nun cinsellik ve iktidar arasındaki ilişkisinden yola çıkarak, cinselliğin sadece bireysel arzuların değil, aynı zamanda toplumsal kontrol ve düzenleme mekanizmalarının bir ürünü olduğunu gösterir.

Kapitalist toplumlarda, bireylerin arzuları, tüketim kültürü ve toplumsal normlar aracılığıyla sürekli olarak şekillendirilir. Žižek, bu sürecin cinselliği nasıl bir iktidar aracı haline getirdiğini tartışır. Kapitalizm, bireylerin arzularını tatminsiz bırakmayı teşvik ederken, aynı zamanda onları sürekli olarak arzu etmeye yönlendirir. Bu döngü, bireylerin arzularını ve cinselliklerini kontrol altına alarak, onları ideolojik bir düzene entegre eder.



Sonuç: Cinsellik, Tatminsizlik ve Başarısız Mutlak

Slavoj Žižek’in Cinsellik ve Başarısız Mutlak adlı eseri, cinselliği ontolojik bir kriz ve mutlak olanın başarısızlığı ile ilişkilendirir. Cinsellik, insanın varoluşsal arayışındaki eksikliği ve tatminsizliği en açık şekilde ortaya koyan alandır. Žižek, cinselliği sadece bireysel bir haz ya da arzu alanı olarak değil, insanın gerçeklikle olan ilişkisini problemli hale getiren bir kavram olarak ele alır.

Bu yazıda incelediğimiz gibi, Žižek’in başarısız mutlak kavramı, Hegelci diyalektiğin tamamlanmaması üzerine kuruludur. İnsan, gerçekliğe dair mutlak bir anlama ulaşma arzusunda olsa da, bu arayış her zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Cinsellik, bu başarısızlığın bir göstergesidir: İnsan arzularını tatmin etmek istese de, bu tatmin hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşmez.

Žižek’in cinsellik üzerine olan bu derin felsefi yaklaşımı, modern toplumsal yapılar ve kapitalist ideolojilerle de ilişkilidir. Cinsellik, toplumsal kontrol mekanizmalarının bir parçası haline gelmiş ve bireylerin arzuları üzerinden bir iktidar aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Žižek, bu süreçte cinselliğin, modern insanın varoluşsal krizini daha da derinleştiren bir alan haline geldiğini savunur.



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.