Barbara Cassin’in Nostalji: İnsan Ne Zaman Evindedir? Üzerine Felsefi Bir İnceleme



Türkçesi: Seçil Kıvrak

Yayıma Hazırlayan: Mert Tanaydın

Son Okuma: Müge Karahan

Kapak Tasarımı: Deniz Akkol

Sayfa Düzeni: Hatice Çavdar

1. Baskı, Haziran 2018

ISBN: 978-605-2205-05-1

112 s. / 2. Hamur / Ciltsiz / 13,5 x 19,5 cm


Barbara Cassin’in Nostalji: İnsan Ne Zaman Evindedir? Üzerine Felsefi Bir İnceleme

Barbara Cassin’in Nostalji: İnsan Ne Zaman Evindedir? adlı eseri, ev, yuva, aidiyet ve nostalji gibi derin felsefi kavramları ele alarak, insanın köklerine olan özlemi ile modern dünyadaki yerini sorgulayan bir çalışmadır. Kitap, insanın kendini nerede gerçekten evinde hissedebileceği sorusuyla açılır ve bu soruya tarihsel, kültürel ve edebi bağlamlardan yola çıkarak çok katmanlı cevaplar arar. Özellikle antik Yunan destanı Odysseia’nın kahramanı Odysseus, Roma destanı Aeneas, ve felsefi düşünür Hannah Arendt üzerinden nostalji kavramını derinlemesine irdeleyen Cassin, evin ne olduğu, nostaljinin neyi temsil ettiği ve insanın kimliğinin nasıl şekillendiği üzerine önemli tartışmalar açar. Bu yazıda, Nostalji kitabını yüksek lisans seviyesinde genişleterek ele alacak ve felsefi, tarihsel ve edebi bağlamda nostalji kavramını daha derinlemesine inceleyeceğiz.

Nostalji Kavramının Kökeni ve Anlamı

Nostalji, Odysseia destanındaki “nostos” (eve dönüş) ve “algos” (acı) kelimelerinden türemiştir ve “eve dönüş acısı” anlamını taşır. Bu kavram, köklerine, vatanına, evine dönmek isteyen bir kişinin yaşadığı yoğun özlemi ifade eder. Cassin, nostaljiyi sadece bireysel bir özlem olarak değil, aynı zamanda kolektif bir duygu olarak da ele alır. Nostalji, bireyin köklerine olan özlemini, kimlik arayışını ve modern dünyadaki yabancılaşmayı yansıtan bir kavramdır. Ancak bu kavram, sadece eve dönme arzusunu değil, aynı zamanda geri dönülemeyecek bir kaybı da içerir. Cassin’in kitabında nostalji, eve dönmenin ve evde olmanın mümkün olmadığı paradoksal bir durumu işaret eder. Bu bağlamda, insanın evi neresidir ve ev neyi temsil eder?

Cassin, nostaljiyi bir tür felsefi ve varoluşsal sorgulama olarak ele alır. İnsan, kendini evinde hissetmek için sadece fiziksel bir mekana mı ihtiyaç duyar, yoksa ev dediğimiz şey, daha derin bir anlam taşıyan, insanın kimliğiyle, geçmişiyle ve dilsel varoluşuyla ilişkili bir şey midir? Kitabın başında, Cassin Korsika’ya yaptığı yolculuklardan bahseder ve kendisini burada “evde” hissettiğini söyler. Ancak bu his, doğrudan bir aidiyet duygusuna dayanmaz; çünkü Korsika onun vatanı değildir, burada kökleri yoktur. Yine de burada bir tür “evinde olma” hissi yaşar. Cassin, evin sadece fiziksel bir yer değil, insanın kendini ait hissettiği bir yer olduğunu vurgular.

Odysseus ve Eve Dönüş: Antik Nostalji

Cassin’in nostalji üzerine tartışmalarının merkezinde, Odysseia’nın kahramanı Odysseus yer alır. Odysseus’un eve dönme macerası, nostalji kavramının arketipik bir örneği olarak karşımıza çıkar. Troya Savaşı’ndan dönerken yolda birçok engelle karşılaşan Odysseus, nihayetinde İthaka’ya ulaşır. Ancak eve döndüğünde, burası ona tanıdık gelmez. İthaka’yı tanıyamaz, hatta köpeği dışında kimse onu tanımaz. Bu noktada Cassin, Odysseus’un deneyimini “nostalji” kavramının paradoksunu açığa çıkaran bir örnek olarak kullanır. Odysseus, eve dönmeyi arzularken, aslında dönüş mümkün değildir; çünkü eve döndüğünde, bıraktığı yer artık eskisi gibi değildir.

Odysseus’un dönüşü, insanın zamanla olan ilişkisinin de bir yansımasıdır. Eve dönüş, sadece mekansal bir hareket değil, aynı zamanda zamansal bir geri dönüş arzusudur. Ancak bu arzunun gerçekleşmesi imkansızdır, çünkü insan ne mekana ne de zamana geri dönebilir. Cassin, nostalji kavramını bu bağlamda ele alarak, insanın sürekli bir geri dönüş arzusuyla yaşadığını, ancak bu arzusunun her zaman bir hayal kırıklığı ile sonuçlandığını savunur. Odysseus’un eve döndüğünde hissettiği yabancılık, aslında eve dönmenin bir tür imkansızlığını temsil eder.

Aeneas ve Sürgün: Nostaljiden Kaçış

Cassin’in nostalji üzerine tartışmalarında bir diğer önemli figür, Roma mitolojisinin kahramanı Aeneas’tır. Aeneas, Troya’dan kaçarken omuzlarında babası ve atalarının tanrılarını taşır. Ancak Aeneas’ın nostaljisi, eve dönüş arzusuyla değil, yeni bir vatan kurma arayışıyla şekillenir. Vergilius’un Aeneas destanında Aeneas, yeni bir Roma’yı kurmak için eski vatanını geride bırakmak zorundadır. Cassin, bu durumu nostaljiden sürgüne geçiş olarak ele alır. Aeneas, nostaljiyi geride bırakır ve kendisine yeni bir vatan kurma arayışına girer.

Aeneas’ın hikayesi, nostalji ile sürgün arasındaki ince çizgiyi ortaya koyar. Cassin’e göre, nostalji insanı sürekli geçmişe bağlayan bir duygu iken, sürgün bu bağdan koparak yeni bir yer ve kimlik arayışını temsil eder. Aeneas’ın nostaljiyi geride bırakıp yeni bir vatan kurma çabası, aynı zamanda dil ve kimlik ilişkisiyle de yakından ilgilidir. Vergilius, Aeneas’ın Latince konuşarak Roma’yı kurmasını anlatır ve bu dilsel dönüşüm, nostaljinin geride bırakılmasının bir sembolü haline gelir. Cassin, bu noktada dilin bir tür “ev” olduğunu ve dilin insanın kimliğini şekillendirdiğini vurgular. Aeneas için eski vatanını terk etmek, sadece mekansal bir değişiklik değil, aynı zamanda dilsel ve kültürel bir dönüşümdür.

Hannah Arendt ve Vatan Yerine Dil

Barbara Cassin’in kitabındaki en önemli felsefi tartışmalardan biri, Hannah Arendt’in düşünceleri etrafında şekillenir. Arendt, sürgün ve vatan kavramlarını sorgularken, Cassin bu düşünceleri nostalji bağlamında ele alır. Arendt, Nazi Almanyası’ndan kaçıp Amerika’ya yerleştiğinde, kendini hiçbir zaman tam anlamıyla Amerikalı hissetmemiştir. Ancak ona göre vatan bir ülke değil, bir dildir. Arendt’in ana dili olan Almanca, onun için asıl vatanıdır. Cassin, bu durumu vatanın ve nostaljinin dilsel bir bağlamda ele alınması gerektiğini savunarak destekler. Vatan, bir toprak parçası değil, dilin kendisidir; insan, dilde kök salarak kendini evinde hisseder.

Cassin’in nostalji üzerine tartışmalarında Arendt’in düşüncelerinin merkezde yer alması, dilin insan kimliği üzerindeki belirleyici rolüne dikkat çeker. İnsan, dil aracılığıyla kendini ifade eder ve kimliğini inşa eder. Arendt’in ana diline olan özlemi, aslında bir tür nostalji olarak görülebilir. Ancak bu nostalji, fiziksel bir yerle değil, dilsel bir aidiyetle ilişkilidir. Cassin, bu noktada dilin bir tür “ev” olduğunu savunur ve insanın evinde hissetmesi için dilin, vatanın önünde geldiğini belirtir.

Nostaljinin Modern Yüzü: Kültürel ve Politik Boyutlar

Barbara Cassin’in nostalji üzerine tartışmaları, modern dünyada nostaljinin kültürel ve politik boyutlarına da uzanır. Nostalji, sadece bireysel bir özlem olarak kalmaz, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir fenomen haline gelir. Özellikle 20. yüzyılda faşizm ve milliyetçilik gibi ideolojiler, nostaljiyi bir araç olarak kullanmıştır. Cassin, nostaljinin politik bir araç olarak nasıl işlev gördüğünü ve insanların köklerine olan özlemlerinin nasıl manipüle edildiğini analiz eder. Nostalji, bu bağlamda, vatanseverlik ve milliyetçilik gibi kavramlarla iç içe geçer.

Cassin, nostaljinin politik boyutunu ele alırken, bu duygunun tehlikeli yanlarına da dikkat çeker. Vatanseverlik, çoğu zaman nostalji üzerinden beslenir ve insanlar geçmişe duydukları özlemle harekete geçer. Ancak Cassin’e göre, bu nostalji duygusu, bazen tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Faşizm ve milliyetçilik gibi ideolojiler, geçmişe olan özlemi manipüle ederek insanları köklerine dönmeye ve eski değerlere sahip çıkmaya çağırır. Ancak bu çağrı, çoğu zaman tarihsel gerçekliklerden kopuk bir idealizasyon ve romantizasyon içerir.

Sonuç: Nostalji ve Kimlik Arayışı

Barbara Cassin’in Nostalji: İnsan Ne Zaman Evindedir? adlı eseri, insanın köklerine, vatanına ve diline olan özlemini derinlemesine sorgulayan felsefi bir çalışmadır. Cassin, nostaljiyi sadece bireysel bir duygu olarak değil, aynı zamanda kolektif bir bilinç olarak ele alır ve bu kavramı tarihsel, kültürel ve politik bağlamlarda inceler. Kitap, insanın gerçekten evinde olup olmadığını, evin ne anlama geldiğini ve nostaljinin kimlik üzerindeki etkilerini sorgulayan çok katmanlı bir eserdir.

Cassin’in tartışmaları, nostaljinin sadece geçmişe duyulan bir özlem olmadığını, aynı zamanda geleceği şekillendiren bir güç olduğunu ortaya koyar. İnsan, köklerine olan özlemiyle kendini tanımlar, ancak bu tanım her zaman tam anlamıyla gerçekleşmez. Odysseus, eve dönmeyi arzular, ancak eve döndüğünde orayı tanıyamaz. Aeneas, vatanını sırtında taşır, ancak yeni bir vatan kurar. Arendt ise vatanını dilinde bulur. Cassin, bu figürler aracılığıyla insanın nostalji ve kimlik arayışını derinlemesine ele alır ve modern dünyada bu arayışın nasıl şekillendiğini sorgular.

Nihayetinde, Cassin’e göre ev, fiziksel bir mekan olmanın ötesinde, insanın kimliğini, dilini ve aidiyet duygusunu şekillendiren bir kavramdır. Nostalji ise, bu kavramın eksik ya da kayıp bir yönünü temsil eder. İnsanın evinde olması, sadece bir yere ait olmakla değil, aynı zamanda kendini bu yere ait hissetmesiyle ilgilidir. Cassin’in kitabı, bu duygunun modern dünyada nasıl yeniden şekillendiğini ve insanın kendini evinde hissetme arzusunun nasıl bir kimlik inşası olduğunu derinlemesine ele alan önemli bir felsefi çalışmadır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.