Eric Berkowitz - Arzunun Sınırları: Kötü Yasalar, İyi Seks ve Değişen Kimliklerin Yüzyıllık Tarihi Üzerine Blog Yazısı

 

İngilizceden çeviren: İdil Aydoğan, Can Evren Topaktaş

Yayıma Hazırlayan: Elvin S. Vural

Son Okuma: Nur Taşdöndüren

Kapak Tasarımı: Deniz Akkol

Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt

1. Baskı, Ocak 2019

496 Sayfa / 2. Hamur / Ciltsiz / 15 x 21,5 cm

ISBN: 978-605-2205-55-6

Eric Berkowitz - Arzunun Sınırları: Kötü Yasalar, İyi Seks ve Değişen Kimliklerin Yüzyıllık Tarihi Üzerine Blog Yazısı

Giriş

Eric Berkowitz’in Arzunun Sınırları: Kötü Yasalar, İyi Seks ve Değişen Kimliklerin Yüzyıllık Tarihi adlı kitabı, cinselliğin tarih boyunca nasıl yasalar ve toplum tarafından kontrol edildiğini ele alan kapsamlı bir çalışmadır. Kitap, tarihsel süreçte cinselliğin hem bireyler hem de toplumlar üzerindeki etkilerini ve bu süreçte cinsel özgürlüklerin nasıl dönüştüğünü derinlemesine araştırır. Berkowitz, cinsellik ile hukuk arasındaki gerilimli ilişkiyi ele alırken, cinsel kimliklerin nasıl biçimlendirildiğini ve bu kimliklerin zamanla nasıl değiştiğini analiz eder.

Bu yazıda, Berkowitz’in kitabında ele aldığı temel konular genişletilerek incelenecek; cinsellik, kimlik ve hukuk arasındaki dinamikler detaylandırılacaktır. Kitabın merkezinde yer alan hukuki düzenlemeler, toplumsal normlar ve cinsel özgürlükler, tarihsel bağlamda değerlendirilerek modern dünyadaki yansımaları üzerinde durulacaktır.



1. Cinselliğin Hukuki Düzenlemeleri: Kontrol ve Sınırlamalar

Berkowitz’in kitabının temel temalarından biri, cinselliğin yasalar aracılığıyla nasıl kontrol edildiğidir. Tarih boyunca cinsellik, çoğu zaman ahlaki ve dini normlarla sınırlandırılmış, bu normlar ise yasalar aracılığıyla topluma dayatılmıştır. Berkowitz, bu noktada cinselliğin kişisel bir mesele olmaktan çıkarılıp, kamusal bir sorun haline getirildiğini vurgular. Cinsellik, bireylerin hayatlarını özgürce yaşamasına izin verilen bir alan değil, toplumsal düzeni korumak adına sınırlandırılması gereken bir alan olarak görülmüştür.

Özellikle 19. ve 20. yüzyılda, Batı toplumlarındaki ahlaki reform hareketleri, cinselliğin katı bir şekilde kontrol edilmesine yol açtı. Zina, eşcinsellik, doğum kontrolü ve kürtaj gibi konular, yasalarla düzenlenmiş ve bu düzenlemeler genellikle bireylerin cinsel özgürlüklerini kısıtlamıştır. Berkowitz, bu tür düzenlemelerin bireylerin bedenleri üzerindeki haklarını sınırlandırdığına ve toplumsal normların cinselliği kontrol etmek için nasıl kullanıldığına dikkat çeker.

Cinselliğin hukuk tarafından düzenlenmesi, sadece bireysel özgürlükler üzerinde değil, aynı zamanda toplumsal kimlikler üzerinde de derin etkiler yaratmıştır. Örneğin, eşcinselliğin yasalarla suç sayılması, bu kimliğin toplum tarafından dışlanmasına yol açmış ve bireylerin kendi cinsel kimliklerini özgürce ifade etmelerini engellemiştir. Yasalar aracılığıyla topluma dayatılan ahlaki normlar, bireylerin cinsel kimliklerini şekillendirmiş ve onları belirli kalıplara hapsetmiştir.

Ancak, Berkowitz bu sürecin sadece baskıcı olmadığını, zamanla yasalarda meydana gelen değişikliklerin cinsel özgürlükler lehine bir dönüşüm yarattığını da vurgular. Kadınların doğum kontrolü hakkı kazanması ve LGBTQ+ hareketlerinin eşitlik mücadelesi, cinselliğin yasalar karşısında yeniden tanımlanmasına katkı sağlamıştır. Berkowitz, bu değişimlerin bireylerin cinsel kimliklerini özgürce ifade etmelerine olanak tanıdığını ve cinselliğin bireysel özgürlük alanı olarak yeniden inşa edilmesine katkı sağladığını belirtir.



2. Cinsellik ve Kimlik: Yasal Düzenlemelerin Kimlik Üzerindeki Etkisi

Berkowitz’in kitabında dikkat çektiği önemli noktalardan biri de yasaların bireylerin kimliklerini nasıl şekillendirdiğidir. Özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren, tıbbi ve psikiyatrik söylemler cinselliğin patolojik bir kimlik olarak sınıflandırılmasına yol açtı. Bu söylemler, yasalar aracılığıyla topluma yansıtıldı ve cinsel kimlikler hukuki düzenlemelerle şekillendirildi.

Eşcinsellik, uzun yıllar boyunca bir suç olarak kabul edilmiş ve bu kimlik yasalar aracılığıyla dışlanmış ve baskı altına alınmıştır. Berkowitz, bu süreci detaylı bir şekilde analiz ederek, yasaların sadece bireylerin cinsel davranışlarını değil, aynı zamanda kimliklerini de nasıl belirlediğini ortaya koyar. Cinsellik, sadece kişisel bir tercih veya biyolojik bir gerçeklik değil, aynı zamanda toplumsal bir inşa olarak ele alınmıştır.

Ancak, Berkowitz’in vurguladığı üzere, yasaların bireyler üzerindeki bu baskısı, zamanla toplumsal hareketler tarafından sorgulanmış ve cinsel kimliklerin yeniden tanımlanmasına yol açmıştır. 20. yüzyıl boyunca LGBTQ+ hakları mücadelesi, cinselliğin yasalar tarafından sınırlanmasına karşı çıkmış ve cinsel kimliklerin özgürce ifade edilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu hareketler, cinselliğin toplumsal bir kontrol mekanizması olmaktan çıkıp, bireysel bir özgürlük alanı olarak kabul edilmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Berkowitz, cinselliğin bir kimlik olarak inşa edilmesinde yasaların ve toplumsal normların oynadığı rolü analiz ederken, aynı zamanda bu kimliklerin zamanla nasıl dönüştüğünü de ele alır. Cinsellik, tarih boyunca baskı altında tutulmuş olsa da, bireylerin kimliklerini yeniden tanımlama mücadelesi, cinsel özgürlüklerin genişletilmesine katkıda bulunmuştur.



3. Cinsel Normların Değişimi: Toplumsal ve Hukuki Dönüşümler

Berkowitz’in kitabında önemli bir diğer tema, cinsel normların zaman içinde nasıl değiştiğidir. Cinsellik, toplumsal ve kültürel normlara göre şekillenen bir alan olarak kabul edilir ve bu normlar sabit değildir. Berkowitz, cinsel normların zamanla nasıl değiştiğini ve bu değişimin hukuki düzenlemelere nasıl yansıdığını analiz eder.

Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren, cinselliğe dair toplumsal normlar önemli ölçüde değişmeye başlamış ve yasalar da bu doğrultuda esnemeye başlamıştır. Doğum kontrolü, kürtaj ve eşcinsellik gibi konularda yasalar, bireylerin cinsel yaşamlarını daha özgürce yaşamalarına olanak tanımıştır. Berkowitz, bu değişimin toplumsal hareketlerin baskıları ve bireylerin hak talepleri sonucunda gerçekleştiğini belirtir.

Bu süreçte, özellikle kadın hareketleri ve LGBTQ+ hakları mücadelesi, cinselliğin yasalarla kontrol edilmesine karşı çıkmış ve bireylerin kendi bedenleri üzerindeki haklarını savunmuştur. Berkowitz, bu mücadelelerin sadece bireysel özgürlükler açısından değil, aynı zamanda toplumsal normların yeniden tanımlanması açısından da önemli olduğunu vurgular. Kadınların doğum kontrolü ve kürtaj hakkı kazanması, cinselliğin bireysel bir özgürlük alanı olarak yeniden inşa edilmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Ancak, Berkowitz, bu toplumsal değişimlerin her zaman sorunsuz bir şekilde gerçekleşmediğine dikkat çeker. Cinsellik üzerindeki toplumsal normların esnemesi, bazı kesimlerde dirençle karşılanmış ve cinsellik üzerine süregelen kültürel çatışmalar ortaya çıkmıştır. Özellikle muhafazakâr kesimler, cinsellik üzerindeki eski normları koruma eğilimindedir ve bu çatışmalar, cinselliğin toplumsal bir düzenleyici olarak nasıl kullanıldığını gözler önüne serer.



4. Seks, Hukuk ve Ahlakın Çatışması

Berkowitz’in eserinde sıkça ele alınan bir diğer tema, cinselliğin hukuk ve ahlak arasındaki gerilimidir. Tarih boyunca cinsellik, yasalarla düzenlenirken ahlaki normlar temel alınmış ve bu normlar çoğu zaman dini veya toplumsal değerlerle şekillenmiştir. Cinsellik, bireylerin kendi bedenleri üzerinde kontrol sahibi olduğu bir alan değil, toplumun denetim altında tutmak istediği bir alan olarak görülmüştür.

Ancak modern dönemde bu durum değişmeye başlamıştır. Cinsellik, bireysel bir özgürlük alanı olarak kabul edilmeye başlanmış ve yasalar da bu doğrultuda değişmiştir. Berkowitz, bu süreci özellikle doğum kontrolü ve kürtaj hakkı üzerinden ele alır. Kadınların kendi bedenleri üzerindeki haklarını savunmaları, cinselliğin toplumsal bir kontrol aracı olmaktan çıkıp bireysel bir özgürlük alanı haline gelmesinde kritik bir rol oynamıştır.

Berkowitz, cinsellik ve ahlak arasındaki bu çatışmanın sadece bir hukuki mesele olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir mücadele olduğunu belirtir. Yasalar, toplumun ahlaki değerlerini yansıtırken, bireylerin özgürlük talepleri bu değerlerle çatışmaya girmiştir. Cinsellik üzerindeki hukuki düzenlemeler, ahlaki normlar ve bireysel özgürlükler arasındaki bu gerilim, cinselliğin toplumsal ve kültürel bir savaş alanı olduğunu gösterir.



Sonuç: Cinselliğin Hukuki ve Toplumsal Sınırları

Eric Berkowitz’in Arzunun Sınırları adlı eseri, cinselliğin tarih boyunca nasıl yasalar aracılığıyla kontrol edildiğini, bu süreçte bireylerin cinsel kimliklerinin nasıl şekillendiğini ve toplumsal normların zamanla nasıl değiştiğini kapsamlı bir şekilde ele alan derinlemesine bir çalışmadır. Berkowitz, cinselliğin bireysel bir mesele olmadığını, aksine toplumsal, hukuki ve kültürel bir mücadele alanı olduğunu gözler önüne serer.

Bu yazıda, Berkowitz’in eserindeki temel temalar genişletilerek ele alınmıştır. Cinselliğin yasalar aracılığıyla nasıl kontrol edildiği, cinsel kimliklerin nasıl inşa edildiği ve cinsel normların nasıl dönüştüğü, bireylerin cinsellik üzerindeki haklarının savunulmasında önemli rol oynamıştır. Berkowitz, cinselliğin sınırlarının her zaman değişken olduğunu ve bu sınırların bireylerin özgürlükleri üzerindeki etkilerini anlamanın toplumsal değişim açısından kritik olduğunu vurgular.



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.