Batı Felsefesi Tarihi 2. Cilt: Katolik Felsefesi - Bertrand Russell Üzerine Bir İnceleme


  

Kitabın Adı:
Batı Felsefesi Tarihi 2. Cilt Katolik Felsefesi
Yazar             :
Bertrand Russell        

Çevirmen:
Sayfa:
328 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
12 X 20 
Son Baskı:
17 Ağustos, 2023 
İlk Baskı:
04 Ağustos, 2016 
Barkod:
9786051713021 
Kapak Tsr.:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
 
Orijinal Dili:
İngilizce 
Orijinal Adı:
Volume 2: The Medieval Philosophy 
 




Batı Felsefesi Tarihi 2. Cilt: Katolik Felsefesi - Bertrand Russell Üzerine Bir İnceleme

Giriş

Felsefe, insanın evrene, varoluşa ve bilgisine dair sorgulamalarını derinlemesine ele alan bir disiplindir. Bu sorgulamalar, farklı zaman dilimlerinde farklı bakış açıları ve düşünsel sistemlerle şekillenmiştir. Bertrand Russell’ın Batı Felsefesi Tarihi adlı eserinin ikinci cildi, Batı felsefesinin Orta Çağ’daki evrimini ve Katolik Kilisesi’nin bu evrimdeki etkisini kapsamlı bir biçimde ele almaktadır. Russell, Orta Çağ felsefesini, özellikle Katolik felsefesiyle ilişkisini merkeze alarak inceler ve bu dönemin Batı düşüncesi üzerindeki etkilerini derinlemesine tartışır. Katolik felsefesi, dönemin filozoflarının Tanrı, insan ve doğa arasındaki ilişkileri anlamaya yönelik geliştirdikleri düşünsel sistemleri ifade eder. Bu yazıda, Bertrand Russell’ın Katolik Felsefesi olarak adlandırdığı dönemi ele alacak, Orta Çağ felsefesinin gelişimini, bu dönemin temel düşünürlerini ve Batı felsefesine katkılarını inceleyeceğiz.

Orta Çağ Felsefesinin Temelleri ve Katolik Kilisesi’nin Rolü

Orta Çağ felsefesi, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ve Hristiyanlığın egemenlik kazanmasıyla şekillenmiştir. Bu dönemde, Hristiyanlık, Batı Avrupa’da hem dini hem de kültürel anlamda büyük bir etki yaratmış, Katolik Kilisesi bu dönemin teolojik ve felsefi düşüncelerinin merkezinde yer almıştır. Katolik felsefesi, doğrudan teolojik bir temel üzerine kurulmuş ve dini metinlere dayalı bir anlayış geliştirilmiştir. Bu dönemin filozofları, Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya, insanın Tanrı ile ilişkisini anlamaya ve evrenin yaradılışı ile ilgili sorunları çözmeye yönelik düşünsel çalışmalar yapmışlardır.

Russell, Orta Çağ felsefesinin Antik Yunan ve Roma felsefelerinin mirasından ne kadar etkilendiğini vurgular. Antik düşünürlerin, özellikle Aristoteles’in düşünceleri, Orta Çağ felsefesinin en temel yapı taşlarını oluşturmuştur. Aristoteles’in mantık anlayışı, Hristiyan teolojisiyle birleştirilerek, skolastik felsefede önemli bir yer tutmuştur. Skolastik felsefe, akıl ile inancı birleştirmeyi amaçlayan bir düşünsel çaba olarak tanımlanabilir. Bu düşünsel yaklaşım, Orta Çağ filozoflarının Tanrı'nın varlığını akıl yoluyla ispatlama çabalarını ve dini doktrinlere dayalı felsefi soruları çözme gayretlerini ortaya koyar.

Skolastik Felsefenin Yükselmesi ve Temel Düşünürler

Skolastik felsefe, Orta Çağ’da, özellikle Katolik Kilisesi’nin egemenliği altında, felsefi düşüncenin öne çıkan akımını oluşturmuştur. Skolastik düşünürler, dini metinleri anlamak için akıl yürütme yöntemleri geliştirmiş, Tanrı'nın varlığına ve evrenin düzenine dair çeşitli argümanlar ortaya koymuşlardır. Bu filozoflar, Aristoteles’in mantık sistemini, Hristiyan teolojisiyle uyumlu bir şekilde kullanarak, teolojik soruları felsefi bir çerçevede çözmeyi hedeflemişlerdir.

Russell’a göre, skolastik felsefenin en önemli figürlerinden bazıları şunlardır: Aziz Augustinus, Anselmus, ve Thomas Aquinas. Bu düşünürler, Orta Çağ’ın temel felsefi sorularını ele almış, insanın evrendeki yerini ve Tanrı ile ilişkisini sorgulamışlardır. Aynı zamanda, skolastik felsefenin temelini atan bu filozoflar, Orta Çağ boyunca Batı felsefesine büyük katkılarda bulunmuşlardır.

Aziz Augustinus ve Tanrı’nın Varoluşunun İncelenmesi

Aziz Augustinus, Orta Çağ felsefesinin en önemli filozoflarından biridir. Augustinus’un felsefesi, Hristiyan teolojisinin temellerini atarken, aynı zamanda felsefi düşüncenin evriminde de kritik bir rol oynamıştır. Augustinus’a göre, Tanrı’nın varlığı bir içsel deneyimle, insanın kalbinde hissedilebilir. Tanrı, sadece bir yaratan değil, aynı zamanda insanın ruhunun kurtuluşuna rehberlik eden bir varlıktır. Augustinus, özellikle İtiraflar adlı eserinde, insanın içsel dünyasında Tanrı’yı nasıl deneyimlediğini anlatır ve Tanrı’nın varlığını ispatlamak için akıl yürütme yerine, manevi bir bakış açısına dayalı bir argümantasyon geliştirmiştir.

Augustinus’un düşünceleri, Batı felsefesinde idealizm ve içsel keşif anlayışının temellerini atmıştır. O, insanın yalnızca akılla değil, kalp ve ruhuyla da Tanrı’ya yönelmesi gerektiğini savunmuştur. Augustinus’a göre, insanın Tanrı ile kurduğu ilişki, ahlaki sorumlulukları ve insanın iyi bir yaşam sürme çabası, onun felsefesinin en temel unsurlarıdır.

Anselmus ve Ontolojik Argüman

Anselmus, Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla ispatlamak için ontolojik argümanı geliştirmiştir. Anselmus’a göre, Tanrı, mutlak mükemmellik ve varlık olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, Tanrı’nın varlığı, yalnızca Tanrı’nın tanımından çıkarılabilir. Anselmus, Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla ispatlama çabasında, Tanrı’nın mükemmel varlık olarak düşünülmesi gerektiğini savunur. Anselmus’a göre, Tanrı’nın varlığı, mantık yoluyla kanıtlanabilir, çünkü Tanrı, var olması gereken en mükemmel varlıktır. Bu ontolojik argüman, skolastik felsefede önemli bir yer tutmuş ve Batı felsefesinde Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya yönelik ilk felsefi girişimlerden biri olmuştur.

Thomas Aquinas ve Akıl ile İnancın Uzlaştırılması

Thomas Aquinas, Orta Çağ felsefesinin en büyük düşünürlerinden biri olarak, hem Hristiyan teolojisini hem de Aristoteles’in felsefesini birleştirerek, skolastik felsefenin zirveye ulaşmasına yardımcı olmuştur. Aquinas, akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışan felsefi bir sistem geliştirmiştir. Aquinas’a göre, akıl ve inanç birbirini tamamlar ve birbiriyle çelişmez. Akıl, insanın dünyayı ve Tanrı’yı anlamasına yardımcı olurken, inanç, Tanrı’nın vahyini doğru bir şekilde kabul etmeyi sağlar.

Aquinas’ın felsefesinde, Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için beş yol önerilmiştir. Bunlar arasında ilk hareketi, ilk sebebi ve düzeni gözlemleyerek Tanrı’nın varlığını ispatlamaya yönelik akılcı argümanlar yer alır. Aquinas’a göre, doğada gördüğümüz düzen ve amaç, bir ilk sebep olan Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bu düşünce, Batı felsefesinde doğa ve evrenin Tanrı tarafından düzenlendiği anlayışını pekiştirmiştir. Aquinas, ayrıca, akıl ve inanç arasında bir uyum sağladığını ve her iki yolun da insanı Tanrı’ya yaklaştıracağını belirtmiştir.

Orta Çağ’dan Yeni Çağ’a: Felsefi Dönüşüm ve Katolik Felsefesinin Etkileri

Orta Çağ felsefesi, hem skolastik düşünce hem de Katolik Kilisesi’nin egemenliği altında gelişmiştir. Ancak, Orta Çağ’dan sonra gelen Aydınlanma dönemi, bu felsefi yapıyı büyük ölçüde sorgulamış ve yeni düşünsel yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Aydınlanma, akıl ve bilimsel düşüncenin egemen olduğu bir dönem olarak, Orta Çağ felsefesinin dogmatik yapılarından uzaklaşmaya başlamıştır. Bu dönüşüm, Batı felsefesi tarihinde önemli bir dönüm noktası oluşturmuş ve Orta Çağ felsefesinin temel argümanları, modern düşünürler tarafından sorgulanmıştır.

Aydınlanma düşünürleri, özellikle René Descartes, Baruch Spinoza ve Immanuel Kant gibi isimler, akılcı düşünceyi daha da geliştirerek, felsefeyi yeni bir boyuta taşımışlardır. Descartes, "Düşünüyorum, o halde varım" diyerek, aklın temel güvenilirliğini vurgulamış ve Tanrı’yı kanıtlama yolunda daha çok akılcı bir yaklaşımı benimsemiştir. Spinoza, Tanrı’yı doğa ile özdeşleştirerek, Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla savunmuştur. Kant ise, insanın bilgiye erişiminin sınırlı olduğunu ve yalnızca duyusal deneyimlerin bilgi sağladığını savunmuştur.

Bu dönüşüm, Orta Çağ felsefesinin etkilerini silmemiştir. Ancak, Katolik felsefesi artık modern dönemin akılcı ve bilimsel yaklaşımına meydan okuyan bir düşünce olarak daha az merkezi bir yer tutmuştur. Ancak bu, Katolik felsefesinin Batı düşüncesi üzerindeki etkisini ortadan kaldırmamıştır. Hristiyanlık ve Katolik inancı, modern dönemde de, bireysel etik, ahlaki değerler ve insanın evrendeki yeri üzerine yapılan tartışmaların temelini atmıştır.

Sonuç

Bertrand Russell’ın Batı Felsefesi Tarihi 2. Cilt adlı eseri, Orta Çağ’da Katolik felsefesinin felsefi evrimini ve bu dönemdeki temel düşünürlerin Batı düşüncesine olan katkılarını kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Russell, Orta Çağ felsefesinin, Antik Yunan felsefesi ve Hristiyanlık arasındaki etkileşimin bir ürünü olarak şekillendiğini savunur. Katolik felsefesi, Tanrı’nın varlığı, insanın doğası ve evrenin yaratılışı üzerine yapılan tartışmalarla Batı felsefesinin temel taşlarını atmıştır. Bu dönem, skolastik düşünürlerin akıl ve inancı birleştirerek ortaya koydukları argümanlarla, Batı düşüncesinin gelişiminde önemli bir aşama oluşturmuştur. Orta Çağ felsefesi, Batı düşüncesinin temellerini atmış ve Aydınlanma dönemine zemin hazırlamıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.