Şölen: Platon’un Symposium Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
Çevirmen:Sayfa:200 Cilt:Ciltsiz Boyut:12 X 20 Son Baskı:29 Nisan, 2022 İlk Baskı:08 Aralık, 2014 Barkod:9786051069616 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:Eski Yunanca Orijinal Adı:Symposion
Şölen: Platon’un Symposium Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
Giriş
Platon’un Symposium adlı eseri, Batı felsefesinin temel taşlarından biri olup, hem felsefi hem de edebi açıdan büyük bir öneme sahiptir. Aşk, güzellik ve erdem konularındaki tartışmalar, Symposium’u sadece antik Yunan dünyasının düşünsel mirasını yansıtan bir eser olarak değil, aynı zamanda insan ruhunun, toplumsal yapının ve bireysel değerlerin derinlemesine sorgulandığı bir metin haline getirir. Platon, bu eserinde aşkı (eros) sadece bir duygu olarak tanımlamaktan daha fazlasını yapar; aşkı bir arayış, bir yüceliş süreci ve insanın manevi evrimi olarak ele alır. Bununla birlikte, Symposium, felsefi tartışmaların da ötesine geçer, çünkü Platon burada felsefi ve estetik düşüncelerle kişisel ve toplumsal ilişkilere dair derinlemesine bir bakış sunar.
Symposium, Atina'da bir akşam yemeği sırasında gerçekleşen ve aşk hakkında yapılan konuşmalardan oluşur. Bu metnin içinde, aşkın farklı biçimleri, kişisel deneyimler ve toplumsal değerler etrafında şekillenen zengin bir tartışma yatar. Aristophanes, Pausanias, Eryximachus, Agathon, Sokrates ve Alcibiades gibi figürler, aşk hakkında kendi görüşlerini ortaya koyarlar. Her biri farklı bir bakış açısı sunarak, aşkın hem bireysel hem de evrensel bir anlayışla değerlendirilmesini sağlar.
1. Symposium’un Yapısı ve Konuşmacılar
Symposium’un yapısı, eser üzerinde derin bir etkisi olan önemli bir özellik taşır. Akşam yemeği esnasında yapılan tartışmalar, her bir konuşmacının aşk hakkındaki düşüncelerini aktarmasına olanak tanır. Bu yapı, okura her bir bakış açısını farklı bir perspektiften değerlendirme fırsatı sunar. Symposium’daki her konuşmacının, aşkı sadece bir duygu ya da toplumsal ilişki biçimi olarak görmemesi, aynı zamanda onu evrensel bir güç ve insanın ruhsal yükselme arayışının bir aracı olarak sunması, eserin felsefi derinliğini artırır.
1.1. Aristophanes'in Efsanesi: Aşkın Tamamlayıcı Doğası
Aristophanes, Symposium’daki ilk konuşmacıdır ve aşkı, insanların tamamlanma arayışı olarak tanımlar. Aristophanes, aşkın kökenini, insanların başlangıçta çiftler halinde yaratılmasına ve tanrıların onları ikiye ayırmasına dayandırır. Bu, insanların her zaman eksik bir parça gibi hissedecekleri ve arayışlarının bir parçası olarak, eksiklerini tamamlayacak birini bulmak istedikleri inancıdır. Aristophanes, aşkı, her bireyin kaybolan yarısını yeniden bulma ve bir bütün olma süreci olarak görür. Bu bakış açısı, aşkı sadece bir duygu değil, aynı zamanda varlık ve bütünlük arayışı olarak anlamamıza olanak tanır.
Aristophanes’in görüşü, aşkın insanın kendisini keşfetmesinin ve tam bir bütün olarak varlığını anlamasının bir aracı olduğunu vurgular. Bu efsane, Platon’un aşkı açıklama biçiminde önemli bir yer tutar, çünkü aşkın doğal bir eksiklikten kaynaklanan ve insanın tamamlanma çabası olarak tasvir edilmesi, evrensel bir anlam taşır.
1.2. Pausanias: Aşkın İki Türü
Pausanias, aşkı iki ana kategoride ele alır: bedensel aşk ve ruhsal aşk. Bedensel aşk, geçici ve yüzeysel bir arayış olarak tanımlanırken, ruhsal aşk, daha derin ve kalıcı bir bağ kurma sürecini ifade eder. Pausanias’a göre, bedensel aşk sadece zevke dayalı bir ilişki biçimidir ve genellikle geçici ve sınırlıdır. Oysa ruhsal aşk, bireylerin erdem ve içsel güzellikleri takdir etmelerine olanak tanır. Pausanias’ın bakış açısı, aşkın sadece fiziksel bir deneyim değil, aynı zamanda bir ruhsal yükselme ve entelektüel bağ kurma biçimi olması gerektiğini vurgular.
Pausanias, bedensel aşkı hoşnut edici fakat geçici bir bağlılık olarak değerlendirirken, ruhsal aşkı insanın ruhsal gelişimine katkı sağlayan bir araç olarak kabul eder. Bu, aşkın insanın ruhsal evriminde önemli bir yer tutması gerektiği yönündeki derin bir görüşü yansıtır.
1.3. Eryximachus: Aşkın Tıbbi ve Kozmik Yönleri
Eryximachus, aşkı yalnızca bireysel bir duygu olarak değil, aynı zamanda evrensel bir ilke olarak tanımlar. Eryximachus, aşkın beden ve ruh arasındaki dengeyi sağladığını ve bu şekilde insanın sağlığını düzenlediğini belirtir. Sağlık, Eryximachus’a göre, aşkın kozmik düzenle uyumlu bir şekilde var olmasının sonucudur. Bu, aşkın sadece fiziksel sağlıkla değil, evrensel bir dengeyle de ilişkilendirilebileceğini gösterir. Eryximachus’a göre, aşkın düzenleyici gücü, insan hayatında ve doğada dengeyi sağlar.
Eryximachus, aşkı sadece insanlar arası ilişkilerde değil, evrendeki tüm doğal süreçlerin işleyişinde de bir düzenleyici güç olarak görür. Bu görüş, aşkın biyolojik ve kozmik bir ilke olarak kabul edilmesini sağlayarak, onu çok daha geniş bir bağlamda değerlendirir.
1.4. Agathon: Aşkın Erdemi ve Gençlik
Agathon, aşkı idealize ederek onu en yüksek erdem ve güzellik olarak tanımlar. O, aşkı insanın en saf ve en yüce duygusal bağını yaratma gücüne sahip bir güç olarak sunar. Agathon’a göre, aşk, sadece bireysel zevkleri tatmin etmekle kalmaz, aynı zamanda insanın erdemli bir yaşam sürmesine ve toplumu iyileştirmesine yardımcı olur. Aşk, bu bakış açısına göre, erdemin kaynağıdır.
Agathon, aşkın insanları güzelliklere ve erdemlere yönlendiren bir güç olduğunu savunur. Onun görüşü, aşkın sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak kabul edilmesi gerektiğini gösterir. Agathon’un bakış açısı, aşkı sadece bedensel bir arayıştan çıkararak onu erdemli bir yolculuğa dönüştürür.
1.5. Sokrates: Aşkın Felsefi Derinliği ve Bilgelik Arayışı
Sokrates, Symposium’da aşkı yalnızca bir insan deneyimi olarak değil, aynı zamanda bir felsefi arayış olarak tanımlar. O, aşkı insanın içsel evriminde bir araç olarak görür. Aşk, ruhsal bir yükselişi ve insanın gerçek bilgiye ulaşmasını sağlayan bir süreçtir. Sokrates’e göre, aşk, dışsal güzelliklerden içsel güzelliklere doğru bir yolculuktur. Aşk, bireyi sadece fiziksel güzelliklere değil, aynı zamanda ruhsal güzelliklere de yönlendirir.
Sokrates’in görüşü, aşkın bir tür bilgi arayışı olduğunu ve kişinin, içsel erdemlerini keşfederek, insanlık için daha yüksek bir anlayışa ulaşabileceğini vurgular. Bu, aşkın metafizik ve epistemolojik bir anlam taşıdığı görüşüdür. Sokrates, aşkın yalnızca bir duygu değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi, bir yaşam tarzı olduğuna işaret eder.
2. Aşkın Evrenselliği ve Metafizik Anlamı
Symposium’da aşk, yalnızca bireysel bir deneyim olarak ele alınmaz; aşk, evrensel bir güç ve insan ruhunun gelişimi için bir araçtır. Sokrates’in bakış açısı, aşkın sadece bireysel bir içsel deneyim olmadığını, aynı zamanda insanın evrensel ve metafizik bir arayışının bir parçası olduğunu ortaya koyar. Aşk, bir yandan insanın içsel erdemlere ulaşmasına yardım ederken, diğer yandan onu daha yüksek bir bilgelik seviyesine taşır.
Platon, aşkın insanın içsel güzellikleri keşfetmesinin ve gerçek bilgiyi edinmesinin bir yolu olarak anlaşılması gerektiğini savunur. Bu bağlamda, Symposium’daki tartışmalar, aşkın biyolojik, duygusal, toplumsal ve metafizik boyutlarını ele alarak onu çok katmanlı bir deneyim olarak sunar. Aşk, insanın sadece dış dünyadaki güzelliklere ve erdemlere yönelmesini değil, aynı zamanda içsel bir dönüşüm ve evrim sürecine girmesini sağlar.
Sonuç
Platon’un Symposium adlı eseri, aşkın çeşitli biçimlerini ve boyutlarını ele alan zengin bir felsefi metindir. Aşk, sadece bir bireysel duygu değil, aynı zamanda insanın içsel evrimi, erdem arayışı ve bilgelik yolculuğunun bir aracı olarak ortaya çıkar. Platon, burada aşkı, insanın ruhsal ve felsefi bir yükselişe geçmesinin bir yolu olarak görür. Symposium, bu yüzden hem antik Yunan dünyasının felsefi anlayışlarını yansıtan bir metin hem de aşkı evrensel bir güç olarak tanıyan derin bir felsefi çalışmadır.
Leave a Comment