Dinozorlar Üzerine 10 Temel Gerçek: Dr. Dean Lomax’ın Eseri Üzerine Akademik Bir İnceleme
- Kitap Adı:Dinozorlar Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şey
- Yazar:Dean Lomax
- Çevirmen:Deniz Yılmazgüç
- Yayınevi:Epsilon Yayınevi
- Hamur Tipi:2. Hamur
- Sayfa Sayısı:94
- Ebat:13,5 x 21
- İlk Baskı Yılı:2025
- Baskı Sayısı:1. Basım
- Dil:Türkçe
- Barkod:9786254147326
Dinozorlar Üzerine 10 Temel Gerçek: Dr. Dean Lomax’ın Eseri Üzerine Akademik Bir İnceleme
Giriş
Dr. Dean R. Lomax’ın Dinosaurs: 10 Things You Should Know adlı eseri, dinozorlar hakkında on temel konuya kısa ama kapsamlı bir bakış sunmaktadır. Lomax, bu küçük kitabında dinozorların tanımını, evrimsel serüvenini, beslenme tarzını, davranışlarını, toplumsal yapısını ve neslinin son buluş nedenlerini irdeler. Bu çalışmada Lomax’ın ele aldığı bu on başlık yüksek lisans düzeyinde ele alınarak, jeolojik zaman, biyolojik çeşitlilik, fosil kayıtları, davranış biçimleri, kuşlarla filogenetik ilişki, yok oluş teorileri, paleontolojik yöntemler ve bilimsel keşiflerin tarihi gibi alanlar analiz edilecektir. İncelenen kaynaklar çerçevesinde, Lomax’ın kitaptaki tezleri hem bilgilendirici hem analitik bir bakış açısıyla Türkçe olarak sunulacaktır.
1. Jeolojik Zaman ve Dinozorların Evrimsel Tarihi
Dinozorların tarihçesi, Dünya’nın jeolojik zaman cetveline sıkı sıkıya bağlıdır. Dinozorlar Mezozoik Çağ boyunca, yaklaşık 252-66 milyon yıl önce varlık göstermiştir. Mezozoik, Triyas, Jura ve Kretase dönemlerine ayrılır. Triyas’ın sonunda (yaklaşık 230 milyon yıl önce) ortaya çıkan ilkel dinozorlar, süper kıta Pangea henüz bütünken yaşamış ve Jura devrinde Brachiosaurus, Stegosaurus gibi devasa formasyonlara evrilmiştir. Dinozorların en son dönemi olan Geç Kretase’de (66 milyon yıl önce) Tyrannosaurus rex ve Triceratops gibi tanıdık cinsler hüküm sürmüş ve bu dönemin sonunda Chicxulub krateri etkisiyle kitlesel bir yok oluş gerçekleşmiştir.
Jeolojik zamanın derinliği dinozorlarla ilgili yaygın algıları çürütmüştür. Örneğin, T. rex ile Stegosaurus asla aynı dönemde bir arada yaşamamıştır; Stegosaurus’un fosilleri T. rex ortaya çıkmadan çok öncedir. Bu tür örnekler, Lomax’ın kitabında vurguladığı “derin zaman” kavramını destekler. Yerkabuğunun tarih boyunca hareket etmesiyle kıtaların ayrılması, dinozorların evrimini ve coğrafi dağılımını da şekillendirmiştir. Sonuç olarak, dinozorların evrimsel tarihi Dünya’nın jeolojik geçirdiği değişikliklerle birlikte düşünülmelidir.
2. Dinozorların Tanımı ve Sınıflandırılması
Dinozorların ne olduğuna dair net bir tanım, paleontolojide temel sorulardan biridir. Archosauria (Arkozorlar) grubu içinde yer alan dinozorlar, kafatasında iki adet temporal delik bulunduran diapsid sürüngenlerdir. Bu tanım sayesinde dinozorlar timsah veya pterosaur gibi diğer arkozorlardan ayırt edilir; örneğin pterosaur veya mosasaur deniz sürüngenleri güzel fosil canlılar olmalarına rağmen dinozor sınıfına girmez. Diz kemiklerinin gövdeye bağlandığı pelvis yapısı, Owen tarafından ilk tanımlanan bir özelliktir ve ayakların vücudun altında bitişik konumlanmasına izin verir. Saurischia (kertenkele kalçalılar) ile Ornithischia (kuş kalçalılar) adı verilen iki büyük alt grup, lomakları ve kalça omurlarının şekline göre sınıflandırılır. Örneğin Tyrannosaurus ve Diplodocus gibi örnekler saurischian, Stegosaurus ve Triceratops ise ornithischian sınıfındadır.
Özetle, dinozorun tanımına diapsid, arkozor ve dik yürüyen (ayakları vücudun altına bakan) bir sürüngen olduğu şartları girer. Bu sayede fosil kayıtlarında elde edilen kemikler ile bir türün gerçekten dinozor olup olmadığı anlaşılabilir. Lomax da kitabında ilk bölümlerde bu tanımları vurgulayarak, halk arasında “uçan dinozor” veya “deniz dinozoru” diye bilinen pterosaur ve plesiosaur türlerinin gerçek dinozor olmadığını belirtir. Bu sınıflandırma bilgisi, evrimsel tarih boyunca yeni dinozor cinslerinin keşfiyle zaman zaman güncellenmekle birlikte temel çerçeveyi korur.
3. Biyocoğrafya ve Süper Kıta Dağılması
Dünya’nın eski kıtasal dizilişi, dinozorların dağılımı ve çeşitlenmesinde kritik bir rol oynar. Triyas Dönemi’nde kara kütlesi tek parça hâlinde (Pangea) iken tüm dinozorlar birbirine bağlı habitatlarda evrimleşmiştir. Ancak Jura’da Pangea’nın parçalanıp Laurasia (kuzey) ve Gondvana (güney) kıtalarına bölünmesi, dinozor popülasyonlarını ayırmıştır. Bu izolasyon sonucunda aynı zamanda yaşıyor olsalar bile farklı kıtalardaki türlerin birbirinden izole evrim geçirmesine neden olmuş; örneğin Gondvana’da titanozor sauropodlar, Laurasia’da alosaurid veya tyrannosaurid teropodlar gelişmiştir. Ayrıca, küçük adalarda yiyecek kaynakları sınırlı olduğunda ortaya çıkan ada cüceliği örneği, geç Kretase Romanya’sındaki Hațeg Adası’nda keşfedilen cüce sauropodlarla kanıtlanmıştır.
Bu biyocoğrafik süreçler, Lomax’ın kitabında vurguladığı gibi, yalnızca dinozor çeşitliliğini değil aynı zamanda fosil bulma stratejilerini de etkiler. Paleontologlar bugün dinozor fosili ararken eski tortul kayaların dağılımını ve kıtaların hareket geçmişini göz önünde bulundururlar. Nitekim fosil yataklarında dinozor kalıntısı bulunan alanlar, genellikle o döneme ait tortul kaya katmanlarıyla örtüşür ve bu katmanların güncel coğrafi konumu söz konusu bilgilere dayanılarak tahmin edilir. Böylece dinozorların biyocoğrafi geçmişi, paleontolojik keşiflerde yol gösterici olur.
4. Biyolojik Çeşitlilik ve Morfolojik Farklılıklar
Dinozorlar, boyut ve form bakımından tarihin en çeşitli omurgalı gruplarındandır. Fosil kayıtları, çoğu insanın alışkın olduğu yüksek boyutlu dinozorların yanı sıra milyarlarca mini türün de varlığını gösterir. En küçük “dinozor” aslında günümüzde yaşayan bir kuş türü, Küba sinekkuşu (Mellisuga helenae, ~5 cm), en büyük birey ise 30 metreye ulaşabilen titanozor sauropodlar arasındadır. Bu uç büyüklük skalası, Lomax’ın kitabında da ele aldığı gibi, dinozorların yalnızca “korkunç kertenkelesi” imajından çok daha fazlası olduğunu gösterir.
- En küçükler: Günümüz kuşlarından kemirgen büyüklüğünde olanlar, örneğin Compsognathus (~65 cm) ve hummingbird (5 cm), küçük teropodları temsil eder.
- En büyükler: Brontosaurus, Brachiosaurus ve Argentinosaurus gibi dev sauropodlar ~30 m uzunluğa ve onlarca tona ulaşabilmiştir.
- Örnek anomaliler: T. rex ~12 m ile en büyük etçil dinozorlardandır; Spinosaurus ise 14 m’ye yaklaşan boyuyla en uzun kara yırtıcısıdır. Karşılaştırmak gerekirse, günümüzün en büyük kara memelisinin (goril, fil) boyutları yanında bu rakamlar çarpıcıdır.
Bu çeşitlilik, beslenme ve ekolojik nişlerde de yansımalarını bulur. Otçul sauropodlar, etçil dinozorlar, omnivorlar, hatta balık yiyenler, farklı ekosistemleri işgal etmiştir. Özetle dinozorlar, morfolojik çeşitlilikleri bakımından memeliler dahil diğer çağdaş omurgalılardan çok daha geniş bir yelpazeye sahiptir. Fosil kayıtları, bu çeşitlilik sayesinde dinozorların dünya genelinde hemen hemen her ekolojik nişte var olduğuna işaret eder.
5. Beslenme Kanıtları ve Ekolojik Roller
Dinozorların beslenme tarzları fosil bilimciler için önemli ipuçları taşır. İlk olarak, bir dinozorun dişlerinin ve çene yapısının morfolojisi beslenme alışkanlığının ön belirleyicisidir: Keskin, testere dişler yırtıcı etçil, ince ve sivri dişler ise otçul beslenmeye işaret eder. Örneğin T. rex’in kalın testere dişi ve güçlü çene yapısı, kemiği bile parçalayacak devasa bir ısırma gücüne (yaklaşık 6.5 ton kuvvet) sahip olduğunu gösterir. Buna karşılık Diplodocus gibi sauropodların ince, iğneye benzer dişleri bitkileri koparmaya uygundur.
İkinci olarak, fosil dışkıları (koprolitler) direkt diyet kanıtı sağlar. Kanada’da bulunan büyük T. rex koprolitleri, içinde kemik parçaları barındırmasıyla saldırgan bir kemiğe dayalı beslenme ortaya koymuştur. Benzer şekilde, 1983’te İngiltere’de bulunan Baryonyx fosilinde, karın bölgesinden hem balık pulları hem genç bir otçul dinozor kemiği çıkmıştır; bu, Baryonyx’in yarı sucul bir etçil olduğunu doğrular. O dönem memeli kuzenlerinin Psittacosaurus yiyebildiği gibi sıra dışı beslenme davranışları da fosil bulgularına yansımıştır.
Bunlara ek olarak, iz fosilleri de beslenme ve ekolojik rolleri aydınlatır. Çiftleşme veya avlanma sahnelerini anımsatan ünlü Velociraptor-Protoceratops izi, bir çarpışma anını “zamana kilitler”. İzeler içindeki et yeme ve iz koşu izleri, bazı dinozorların grup hâlinde avlandığını veya göç ettiğini gösterir. Tüm bu veriler ışığında Lomax, dinozorların sadece fosil kemikleriyle değil aynı zamanda iz ve dışkı gibi maddi kanıtlarla da ortaya konduğunu vurgular.
6. Davranış Biçimleri ve Toplumsal Yaşam
Fosiller yalnızca kemik formu değil, aynı zamanda dinozorların davranışları hakkında da ipuçları taşır. Güncel araştırmalara göre, bazı dinozor türleri karmaşık sosyal gruplar hâlinde yaşamışlardır. Örneğin Mussaurus patagonicus türüne ait Güney Patagonya buluntularında, farklı yaş gruplarına ait fosillerin bir arada bulunması, ~193 milyon yıl önce dinozorların sürü davranışı gösterdiğini ortaya koymuştur. Yuva ve embriyo kalıntıları incelendiğinde, aynı türün bireylerinin birlikte yaşadığı ve belirli bölgelere dönük yuva bölgeleri oluşturduğu anlaşılmıştır. Bu bulgular, Lomax’ın kitabında değindiği üzere dinozorların aile veya sürü bağları oluşturduğuna, genç bireylerin korunduğuna işaret eder.
Yalnızca yerleşik fosiller değil, iz fosilleri de sosyal davranışa ışık tutar. Colorado’da bulunan ve “lekking” (düğün alanı) benzeri yataklar, erkek teropodların dişi çekmek için kum kazdığını göstermiştir. Ayrıca geniş alanlara yayılmış çok sayıda ayak izi, dev sürü halinde hareket eden sauropodların varlığını düşündürmektedir. Dolayısıyla Lomax’ın da belirttiği gibi, bazı fosil sahneleri (ağaç balığı yiyen memeli buluntusu, savaşan dinozor çiftleri vb.) dinozorların sosyal etkileşimlerini zaman kapsülünde sunar. Bu bilgiler paleontologlara, dinozorların vahşi doğada yalnız avcılar mı yoksa toplu hareket eden organizmalar mı olduğunu sorusuna cevap ararken rehber olur.
7. Üreme ve Yavru Bakımı
Dinozorların üremeleri ve yavrularına bakımları halen büyük ölçüde fosil kalıntıları üzerinden yorumlanmaktadır. Bugüne dek fosilize hale gelmiş çok sayıda dinozor yumurtası ve yuva alanı bulunmuştur; bu da embriyonik gelişim sürecine dair veri vermektedir. Örneğin Brezilya’daki bir kazıda çok sayıda yuvadan çıkan Mussaurus embriyoları, tümünün aynı türe ait olduğunu göstererek senkronize yumurtlama davranışını ortaya koymuştur.
Üreme sistemi yönünden, dinozorların çift eşeyli olduğu kabul edilir. Yakın akrabaları kuşlar ve timsahlar da her iki cinsiyet klazada yer aldıkları için, dinozorların da klokea (tek genital açıklık) aracılığıyla çiftleştiği varsayılmıştır. Hatta bir Psittacosaurus fosilinde kuşak benzeri bir üreme açıklığı bulunmuştur. Bazı araştırmalar, dişi dinozorlarda yumurta kabuğu üretimi sırasında oluşan geçici medüller kemik dokusunu Tyrannosaurus gibi türlerde saptamış ve bu dinozorların dişi olduğuna işaret etmiştir. Ancak Lomax’ın belirttiği üzere, dinozor seksiyle ilgili bulgular nadirdir ve genellikle dolaylı kanıtlara dayanır. Örneğin, tüylerin renklenmesi dişi ve erkek ayırımıyla ilişkilendirilir; fosil tüylerde melanosom analizi yoluyla elde edilen renkler, cinsiyetçi süslenmenin olası varlığına işaret edebilir.
Ancak kesinlikten uzaktır. Dinozor çiftleşme davranışına dair en yakın kanıt, Jurassic Dönemi’ne ait çiftleşirken fosilleşmiş böceklerdir; dinozorun kendisi değilse de aynı ortamda bu tür davranışların varlığı vurgulanmıştır. Lomax’ın kitabında da belirtildiği gibi, doğrudan dinozor çiftleşme anı henüz fosil kayıtlarında yakalanamamış olup, üreme stratejileri hakkında hâlâ tartışmalar sürmektedir. Genel kabule göre ise tüm dinozorlar yumurtlayarak çoğalmıştır.
8. Tüylü Dinozorlar ve Kuşlarla Filogenetik İlişkiler
Son kırk yılda yapılan keşifler, kuşların yaşayan tek dinozorlar olduğunu kesinleştirmiştir. 1996’da Çin’de bulunan Sinosauropteryx fosili, (tüylerin öncülü sayılan) kanatsız tüy benzeri yapılar içermekteydi ve dinozor ile kuş omurgasındaki geçişi göstermiştir. Ardından, Velociraptor başta olmak üzere birçok teropodda kuş tüylerine benzer yapılar keşfedilmiştir. Lomax kitabında bu gelişmeleri “kuşlar aslında bir dinozor kladıdır” şeklinde özetler ve Thomas H. Huxley ile John Ostrom’un Darwin’den kısa sonra ileri sürdükleri hipotezi vurgular. Kısacası filogenetik kanıtlar, “kuşlar dinozorlardır” sonucunu destekler.
Bu durum, izole evrimsel türleri değil bir bütün olarak “dinozor soyunu” ele almamızı gerektirir. Fosillerde tüy ve kalıcı rengin bulunması, günümüz kuşlarının birçok yapısının (örneğin tüy, iskelet morfolojisi ve klokea) atalarından miras kaldığını gösterir. Böylece dinozor-bird bağlantısı, hem DNA benzerliği aracı bilimler hem de direkt fosil kanıtlarıyla güçlenmiştir. Lomax’ın da belirttiği gibi, modern terimin aksine dinozorlar sabit bir grup değil, evrimsel süreç içinde kuşlarla devam eden geniş bir aile dalıdır.
9. Fosil Kayıtları ve Paleontolojik Yöntemler
Dinozor araştırmalarında fosil kayıtları birincil veri kaynağıdır. Kumtaşı, kireçtaşı gibi tortul kayalarda bulunan kemik, iz ve yumurta fosilleri, canlıların geçmişine ışık tutar. Nispi yaş tayini prensibi (örneğin Nicholas Steno’nun kanunları) ile farklı tabakaların göreli yaşı belirlenir. Doğruluk için radyoaktif tarihleme teknikleri de kullanılır. Yüzeye yakın tortul oluşumların haritalanması, dinozor fosillerinin bulunacağı saha çalışmalarında kritik rol oynar. Dinozor fosillerinin nerede aranacağı, litolojiler ve jeolojik tarihleme bilgileriyle planlanır (ör. tortul kaya katmanları).
Fosil hazırlama ve analiz yöntemleri de çeşitlidir. Mikrotom kesit ve X-ışını görüntüleme, iç yapıları (embriyolar, omurga kanalları) tahrip etmeden gösterir; Mussaurus yumurtaları X-ışını ile incelenerek tüm embriyoların aynı tür olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca bilgisayarlı tomografi (BT) ve optik mikroskopiyle kemik dokusu analizleri yapılır; örneğin Tyrannosaurus kafatasları yüksek çözünürlükte taranarak beyin boşluğu ve his yapıları modellenmiştir. Dinozor iskeletlerinin boyutları genellikle kemik yoğunluğundan çıkarılırken, paleontologlar vücut kütlesini tahmin için yaşayan analoglar ve mekanik modellemeler kullanır.
Yukarıdaki yöntemler, dinozor anatomisi, büyüme hızı ve hastalık izlerini aydınlatır. İz fosilleri ise izodozimetri adı verilen bir alanda değerlendirilir. Bu teknikle ayak izi genişliği dinozorun boyunu tahmin etmeye, adım aralığı hızı hesaplamaya yarar. İz fosili analizi Lomax’ın da üzerinde durduğu bir konudur; izler sayesinde dinozorların koşma hızı, avlanma stratejileri veya grup halinde hareketleri hakkında çıkarımlar yapılabilmektedir. Sonuç olarak paleontolojide saha kazısı, laboratuvar analizi ve karşılaştırmalı anatomi birbirini tamamlar; Lomax’ın vurguladığı gibi, bilim dinamik bir süreç içinde sürekli yeni bulgularla şekillenir.
10. Dinozorların Yok Oluşu: Teoriler ve Kanıtlar
Dinozorların aniden yok oluşu, bilim tarihinin en ilgi çekici ve tartışmalı konularından biridir. Fosil kayıtları, dinozorların yaklaşık 66 milyon yıl önce Kretase-Tersiyer (K-Pg) sınırında kitlesel bir olayla neslinin tükendiğini gösterir. Bu olaya kadar çeşitli teoriler öne sürülmüştür: yıllarca (gag kloroformuyla bir isimlendirmeyle) çok sayıda spekülasyon (sözgelişi “dinozorların seks yapmaması” gibi) gündeme gelmiştir. 1970’lerde Alvarez ekibi, Yucatán’da 10 km çapında bir asteroid çarpışmasını kanıtlayan yüksek iridyum konsantrasyonu keşfetti. Ardından Meksika’da Chicxulub krateri bulunup tarihlendi; tam olarak K-Pg sınırıyla örtüşen bu 180 km’lik çukur, büyük bir asteroit çarpmasının delili olarak kabul edildi.
Modern görüşe göre, Chicxulub asteroidi, okyanus ve atmosferi alt üst ederek dinozorların ölümüne yol açmıştır. Bu kazaya bağlı kaya kristallerindeki şok kuvarsi ve cam boncuk benzeri tektit kanıtları, aşırı ısı ve basıncı doğrulamaktadır. Ayrıca dev volkanik patlamaların (ör. Deccan Traps) ve iklim değişikliklerinin rolü de tartışılmaktadır; bir kısmına göre volkanik gazlar ya da ani iklimsel dengesizlikler de dinozorları zayıflatmış olabilir. Yine de en çok kabul gören model, asteroit-krater hipotezidir. Lomax, kitabında da bu olayı detaylandırarak, asteroit çarpmasının dinozorlar için “son darbe” olduğunu belirtir.
Dinozorların neslinin tükenmesi, aynı zamanda dünya üzerindeki yaşamın evriminde yeni bir dönem açmıştır. K-Pg sonrası memeliler ve kuşlar (dinozorlardan türeyenler) çeşitlenerek ekosistemlerde baskın türleri oluşturmuştur. Bu bağlamda, beş büyük kitlesel yok oluşun sonuncusu olan dinozor olayı, Lomax’ın altını çizdiği gibi, daha geniş biyolojik çeşitliliği şekillendiren bir kırılma noktasıdır. Günümüzde ise insan faaliyetleri Dünya’da yeni bir altı kitlesel yok oluş riski oluşturmakta olup, bu durum geçmişin derslerini bize hatırlatmaktadır.
11. Tarihsel Keşifler ve Bilimsel Gelişmeler
Dinozor paleontolojisinin tarihi de dinozorların kendisi kadar ilginçtir. Richard Owen’un 1842’de “Dinosauria” terimini türetmesi, dinozorların bilimsel varlığının resmen kabulü anlamına gelir. Huxley, Ostrom gibi bilim insanları, kuş-dinozor bağı gibi fikirlerle uzun süredir süregelen tartışmaları başlatmıştır. Örneğin 1861’de Desmatosuchus gibi erken bulunan bir kemik, zamanında anlaşılmasa da çok sonra farklı bir sürüngene aitti. 20. yüzyılda ise Brontosaurus tartışması, Archaeopteryx bulgusu (ilk dinozor-kuş fosili) ve 1960’larda Doğu Avrupa’dan çıkan ördek gagalı Archaeopteryx ile Deinonychus keşfi, dinozor-renesansını tetikledi.
Lomax’ın eseri de modern paleontoloji serüvenine ışık tutar. Kitabında fosil biliminin tarihsel gelişiminde Steno’nun stratigrafi kanunundan Cuvier’in yok oluş kavrayışına, Darwin sonrası dünyanın yaşanabilir bölgeleri anlayışına pek çok dönüm noktasına vurgu yapar. Örneğin Georges Cuvier, fosiller aracılığıyla türlerin yok olabileceğini göstererek paleontolojiyi kurmuştur. John Ostrom ise Deinonychus’un kanatlı elli olması sayesinde dinozor-kuş ilişkisinde çığır açmıştır. Ayrıca, Evren değiştikçe yeni türlerin bulunması, birçok eski varsayımı sorgulatmıştır. Lomax, kitabında, dinozor türlerinin büyük çoğunluğunun henüz keşfedilmediği yönündeki güncel bulguları paylaşarak bu sürecin devam ettiğini vurgular. Bilim tarihi perspektifiyle, dinozor çalışmalarının dinamik doğası (teori ve gözlemin sürekli etkileşimi) üzerinde de durulur.
Sonuç
Dr. Dean R. Lomax’ın “Dinosaurs: 10 Things You Should Know” kitabındaki on başlık çerçevesinde yapılan bu derinlemesine analiz, dinozor paleontolojisindeki güncel bilgileri bir araya getirmiştir. Jeolojik zamanın derinliği, Pangea’nın parçalanışı, sistematik sınıflandırma, morfolojik çeşitlilik, davranış ve üreme örüntüleri, kuş-dinozor ilişkisi, fosil analiz yöntemleri ve yok oluş olayları gibi konular ele alınmıştır. Kaynaklarda belirtildiği üzere, dinozorlar tarih boyunca çok çeşitli yaşam stratejileri benimsemiş, filogenetik olarak kuşlara dönüşerek günümüze ulaşmış ve nihayetinde Dünya’nın tarihsel dönüşümleri sonucunda büyük ölçüde silinmişlerdir. Lomax’ın çalışmasının vurguladığı gibi, paleontoloji sürekli gelişen bir bilimdir; yeni bulgular mevcut bilgiyi sorgulatmakta ve zenginleştirmektedir. Bu kapsamlı değerlendirme, dinozor biliminin hem tarihini hem güncel bulgularını bir arada sunarak alana katkı sağlamayı amaçlamıştır.
Kaynakça
- Lomax, D. R. (2021). Dinosaurs: 10 Things You Should Know. Orion Books.
- Ocak, M. E. (2021, 14 Kasım). Dinozorlar Ne Zaman Sosyalleşti? TÜBİTAK Bilim Genç. Erişim: TÜBİTAK Bilim Genç, https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/dinozorlar-ne-zaman-sosyallesti
- Evren Atlası. (t.y.). Dinozor: Türleri, Özellikleri, Ortaya Çıkışları ve Yok Oluşları. Erişim: https://evrenatlasi.com.tr/kultur/dinozorlar-hakkinda-bilgiler/
- İndeks. (2025, 15 Haziran). Dinozorların Fosil Kayıtları Bize Ne Anlatıyor? Minimal Bilgi Ansiklopedisi. Erişim: https://index.net.tr/dinozorlarin-fosil-kayitlari-bize-ne-anlatiyor/
- Inquisitive Biologist. (2022, 8 Aralık). Book review – Dinosaurs – 10 Things You Should Know: 230 Million Years for People Short on Time. Erişim: https://inquisitivebiologist.com/2022/12/08/book-review-dinosaurs-10-things-you-should-know-230-million-years-for-people-short-on-time/

Leave a Comment