Turgut Özakman’ın 'Cumhuriyet - Türk Mucizesi (İkinci Kitap)' Romanı Üzerine Akademik İnceleme

 

 


Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap 


Turgut Özakman’ın 'Cumhuriyet - Türk Mucizesi (İkinci Kitap)' Romanı Üzerine Akademik İnceleme

Giriş

Turgut Özakman’ın Cumhuriyet – Türk Mucizesi (İkinci Kitap) adlı eseri, Türkiye’nin kuruluşundan sonraki 1923–1938 yılları arasını belgesel roman niteliğinde işler. Bu kitap, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki reformları, toplumsal dönüşümleri ve inkılapları tarihsel bir anlatının içine kurgusal öğelerle harmanlayarak sunar. Özakman’ın amacı, tarihî gerçekleri belgelendirilmiş bir roman formunda genç kuşaklara aktarmaktır. Yazar, önsözde dönemin baskın niteliğinin çağdaşlaşma olduğunu vurgulayarak millî kimlik (“Anadolu Türklüğü, Türk”), laik devlet anlayışı ve kadınları “çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarma” ideolojisinin Türkiye’nin inşa sürecindeki rolüne dikkat çeker. Bu çalışmada Özakman’ın ikinci ciltte ele aldığı inkılaplar; özellikle laiklik, çağdaşlaşma, kadın hakları ve ulus inşası temaları ekseninde incelenecek, Atatürk’ün liderliği bu süreçte nasıl yansıtıldığı analiz edilecektir. Akademik bir inceleme niteliğindeki bu metinde, Özakman’ın eserinden alıntılar ile tarihsel kaynaklar bir arada ele alınacak, modern Türkiye’nin kuruluş dönemine dair tartışmalar bu bağlamda değerlendirilecektir.

Literatür Özeti

Cumhuriyet’in ilk yılları üzerine yapılan çalışmalar, dönemin çok yönlü toplumsal dönüşümünü vurgular. Atatürk’ün inkılâpları genellikle modernleşme, millî egemenlik ve laiklik ilkeleri çerçevesinde ele alınır. Örneğin, Atatürk ilkelerini tanımlayan kaynaklar, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik gibi kavramların Fransız Devrimi etkisinde geliştiğini belirtir. Afyon Kocatepe Üniversitesi kaynaklarına göre, 1920’lerde bağımsızlığa kavuşan Türkiye “dinî devletten sıyrılarak laik devlet niteliğini” kazandı ve laiklik, inkılâpların temel prensibiydi Bu anlamda, laiklik Cumhuriyet idaresinin yenilikçi hedeflerinden biri olarak öne çıkmıştır. Kadın hakları konusunda ise yapılan akademik çalışmalarda, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde kadının toplumsal statüsündeki değişime dikkat çekilir. Arıkan’a göre Cumhuriyet’in kadına bakışı, eşitlik ve ulus inşa ideolojisi çerçevesinde şekillenmiştir: “Ulusal kimlik ‘Anadolu Türklüğü, Türk’… siyasal yapı ‘Laik Cumhuriyet’ olarak kabul edilirken… kadınlar toplumu ‘çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarma’ ideolojisinin taşıyıcıları olarak kabul edilmişlerdir”.

Tarihî roman bağlamında Özakman’ın eserleri, sıkı araştırma ve bol dipnot içeren belgesel roman yaklaşımıyla bilinir. Okuyucular, Cumhuriyet Dönemi’ni akıcı bir anlatımla öğrenirken aynı zamanda o dönemin gerçek tanıkları ve belgeleriyle karşılaşır. Örneğin bir incelemeci, kitabın Atatürk’ün vizyonunu ortaya koyduğunu vurgulamış; cumhuriyet sonrası kısa sürede gerçekleştirilen tüm devrimleri mucize olarak nitelendirmiştir. Bu tür görüşler, eserlerin tarihî gerçekçilik ve döneme dair coşkulu bir bakış açısı sunduğunu göstermektedir. Ancak bazı eleştirmenler, Özakman’ın üslubunu aşırı milliyetçi ve tek taraflı bulsa da, eserin geniş bir okuyucu kitlesi üzerinde etkili olduğu açıktır. Öte yandan, modern Türkiye’nin kuruluş dönemini inceleyen tarih ve sosyoloji literatüründe, Atatürk’ün halkı aydınlatan ve kalkınmaya yönlendiren lider rolü, modernleşme projesinin başarısındaki anahtar etmen olarak değerlendirilir. Kadına eşit haklar verilmesi, hukuk sisteminin laikleştirilmesi, eğitimin yaygınlaştırılması gibi inkılaplar dönemin en önemli toplumsal dönüşümlerindendir. Araştırmacılar, “kadının kurtuluş inkılâbı” olarak nitelendirilen bu sürecin, Cumhuriyet’in kuruluş temellerinden biri olduğunu da kaydederler.

Tartışma

Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan inkılaplar ve toplumsal dönüşümler, Özakman’ın anlatısında dramatik bir şekilde işlenir. Atatürk’ün liderliği vurgulanırken, onun kararlılığı ve vizyonu merkeze alınır. Önsözde açıkça belirtildiği gibi, “sıfır imkânla… ülkesini tam bağımsız yapmış, milletini çağdaşlaştırmak, kadın-erkek eşitliğini sağlamak, halkını uyandırmak, kalkındırmak için devrimler gerçekleştirmiş” bir önderin tarihte benzerine rastlanmadığı vurgulanır. Bu ifadeler, Atatürk’ün hem Kurtuluş Savaşı’ndaki hem de sonrasındaki rolünü yüceltir. Özakman, romanda Atatürk’ü yalnızca önder değil aynı zamanda milletin eğitimci ve rehberi olarak gösterir. Gazetecilere verdiği röportajlardan örnekler verilir; Atatürk, basının ne yazacağına dair kısıtlama yapmayarak şeffaf bir tarz sergiler ve kilit reform kararlarını kamuoyuyla paylaşır. Örneğin Halide Edip sorulduğunda Atatürk, “Anayasamıza göre engel yok. Seçim kanunu değiştirilirse kadınlar da seçme ve seçilme hakkına sahip olurlar” diyerek kadınlara oy hakkı verilmesinin yasal bir engel olmadığını ifade eder. Böylece romanda, Atatürk’ün inkılapları hayata geçiren lider olarak imajı pekiştirilir. Aynı zamanda Halifeliğin gereksizliğini açıkça ilan etmesi, sosyal konulardaki liberal yaklaşımlarını gösterir.

Laiklik konusu romanda dönemin toplumsal atmosferine paralel işlenir. Cumhuriyet yönetiminin birinci derecede hedefi din ile devlet işlerini ayırmak olmuştur. Kaynaklara göre 1922’de saltanat, 1924’te ise halifelik kaldırılarak laikleşme yolunda önemli adımlar atılmıştır. Özakman bu sürece, İstanbul’daki son Padişah temsilcilerinin geri çekildiği sahne gibi olayları da dahil ederek değinir. Kadınların peçelerini attıkları, medreselerin eğitimdeki ağırlığının azaldığı anlatılır. Yazar, “din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış” diyen Atatürk’ün sözlerine yer verir ve laik yönetim anlayışının topluma hakim olması hedefini öne çıkarır. Örneğin, İstanbul’un kurtarılışı sırasında halkın minarelerden ezan yerine sevincini paylaştığı kuvvetli bir tablo sunulur; bu da inkılapların laiklik zemininde halk tarafından benimsendiğini vurgular. Dolayısıyla Özakman’ın anlatısında laiklik inkılabı, yeni Türk devletinin temel ilkesine dönüşmüş ve toplumsal değişimin ön koşulu olarak gösterilmiştir. Bu bağlamda, “laiklik devrimleri” arasında sayılan tekke- zaviye kapatılması (1925), Medeni Kanun’la şeriat hukukunun yerine medeni hukuk getirilmesi (1926) gibi adımlar dönemin ele alınan önemli unsurlarıdır.

Özakman romanında modernleşme temasını çok boyutlu ele alır. Dönemin ekonomik ve eğitim alanlarındaki geriliği anlatılırken, kalkınma çabaları ön plana çıkar. Örneğin romanda İzmir İktisat Kongresi’ne hazırlık yapılmakta, yabancılara bağımlı hale gelmiş demiryolları, bankalar ve altyapılar yeniden millileştirilmeye çalışılmaktadır. Atatürk’ün hedefi, halkı eğitmek, hastalıklarla mücadele etmek, sanayileşmeyi teşvik etmek ve tarımı geliştirmektir. Bu çabalar, “bağımsız bir devlet yaratıldıktan sonra esas kurtuluşun aydınlanma ve kalkınma olduğu” vurgusuyla birlikte sunulur. Kadın-erkek okuryazarlık oranının düşük olduğu, kadınların büyük çoğunluğunun eve kapalı olduğu bilgisi üzerinden, Atatürk ve arkadaşlarının eğitim seferberliğine yöneldiği betimlenir. Örneğin eski halini kaybetmiş bir ülke tasviri yapılırken, halk yoksulluk ve cehalet içinde gösterilir; bu görüntüye karşılık yeni Türk harflerinin benimsetilmesi çabası, okuryazar oranını hızla artırmak için bir araç olarak öne çıkar. Özakman, Cumhuriyet Dönemi’nde hep kurulan yeni okullar, üniversiteler, hat ve kıyafet devrimleri gibi somut uygulamalara geniş yer verir. Yine belgesel metinlerinde “latin esasından alınan Türk harfleri” ile dilde millî bilinç yaratılmasının önemine işaret edilir; Atatürk’ün “Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe… öğretiniz” talimatı anekdotlaştırılır. Böylece çağdaşlaşma, sadece ideolojik değil toplumsal yaşamın her alanını kapsayan bir süreç olarak romanda vurgulanır.

Özakman Kadın Hakları meselesini, dönemin dönüşümünü en açık gösteren örneklerden biri olarak sunar. Kadınların kılık-kıyafet özgürlüklerinden yasal haklara kadar birçok kazanımı, romanda dramatize edilmiştir. İstanbul’un işgalinden kurtuluş sahnelerinde kadınlar peçesiz sokaklara dökülür; halkın coşkusu içinde kadınlar erkeklerle eşit biçimde kutlamalara katılır. Bu sahne, eski düzenin baskıcı dini koşullarına tepki olarak sunulur. Özakman anlatısına göre, toplumda örf ve âdete dayanan “kadına hak tanımayan anlayış” artık çökmektedir: “Kadınların… peçesiz sokaklara dökülmeleri… Kadına hak tanımayan anlayış da iflas mı edecekti?”. Meclis sahnelerinde kadın milletvekilleri tartışılırken ise Atatürk’ün yukarıda aktarılan sözleri, demokratik eşitliğin önünde kanuni bir engel olmadığını gösterir. Ayrıca, romanda Halkevleri’nin açılması, kızların eğitimine özen gösterilmesi gibi somut gelişmeler yer alır. Kadınların toplumsal yaşama katılımı, yalnızca yasal haklarla değil; eğitim, iş hayatı ve sanat gibi alanlarda da desteklenmiştir. Bu bağlamda Cumhuriyet Dönemi yasaları Arıkan’ın deyimiyle “kadınlı modern Türk toplumu” inşa etme hedefiyle meşrulaştırılmıştır. Nitekim 1934 anayasa değişikliğiyle bütün vatandaşlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış; böylece Türk kadını, pek çok Avrupalı ülkeden önce siyasi eşitliğe ulaşmıştır. Özakman’ın anlatısı, bu kazanımı “mucize” olarak niteler ve Atatürk’ün kadın hakları vizyonuna vurgu yapar.

Son olarak, ulus inşası teması romanda cumhuriyetçi halkçılık perspektifinden işlenir. Yeni kurulan devletin çağdaş bir ulus-devlet olması için atılan adımlar, metinde çeşitli sembollerle gösterilir. Özalak “millet olma” süreci, ortak tarih bilincinin yaratılmasıyla paralel sunulur. Romandaki diyalog ve betimlemelerde genellikle Türkiye’nin uluslararası bağlamdaki gelişmeleri ve bağımsız kimliğini koruma çabası ön plandadır. Örneğin Türk diliyle ilgili girişimlerden söz edilir; Atatürk’ün “Türk dili Türk milletinin kalbidir” anlayışı aktarılır. Ayrıca anlatı, Lozan Antlaşması gibi millî egemenlik dönüm noktalarına yer vererek yeni Türkiye’nin uluslararası arenada “kendi dilini, bayrağını” koruyan bir ulus olarak ortaya çıktığını vurgular. Bu açıdan Özakman, inkılapları yalnızca iç reformlar değil, Türk ulusunun dünya medeniyeti içindeki konumunu güçlendirme girişimi olarak da gösterir. Atatürk’ün tüm bu süreçte “insana ve insanın toplumsal ilişkilerine değer veren” bir lider olduğu fikri de hem romanda hem eğitim literatüründe ortak temadır.

Sonuç

Özetle, Turgut Özakman’ın Cumhuriyet – Türk Mucizesi 2 adlı eseri, erken Cumhuriyet yıllarının inkılaplarını ve toplumsal dönüşümlerini zengin bir kurmaca anlatıyla aktarmaktadır. Roman, belgelerle desteklenen üslubuyla Atatürk’ün liderliği ve reformcu iradesini yüceltirken; laiklik, çağdaşlaşma, kadın hakları ve ulus inşası konularında tarihsel gerçekleri dramatize eder. Gerek hikâye örgüsü içinde gerek dipnotlarda yer alan bilgiler, dönemin reformlarına dair ayrıntılı bir öğrenme imkânı sağlar. Eserde, kadının toplumdaki yeri yeniden tanımlanırken laik bir devlet ve modern bir toplum kurma ideali ön plana çıkarılmaktadır. Özakman’ın eseri bu yönüyle hem tarihî anlatının hem de kurgusal edebiyatın sınırlarını bulanıklaştırarak Cumhuriyet’in kuruluşundaki millî mirası genç kuşaklara aktarmayı amaçlar. Sonuçta, Cumhuriyet – Türk Mucizesi (İkinci Kitap), erken Cumhuriyet dönemi inkılaplarını çok boyutlu bir perspektifle ele alarak Atatürk devrimlerini bir ‘çağdaşlaşma destanı’ olarak tasvir eder.

Kaynakça: 

  • Özakman, T. (2010). Cumhuriyet – Türk Mucizesi 2. Bilgi Yayınevi. Cumhuriyet – Türk Mucizesi. (t.y.). Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Cumhuriyet_-_Türk_Mucizesi (Erişim tarihi: 12 Ekim 2025). 1000Kitap. (t.y.). Cumhuriyet – Türk Mucizesi İkinci Kitap Yorumları ve İncelemeleri.  https://1000kitap.com/kitap/cumhuriyet-turk-mucizesi-ikinci-kitap--13563/incelemeler.
  • Arıkan, G. (2008). Atatürk, Cumhuriyet ve Kadın Hakları. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 30, 359–369. Afyon Kocatepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı. (2016). Laiklik. https://aiit.aku.edu.tr/laiklik/ (Erişim tarihi: 12 Ekim 2025).

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.