Turgut Özakman’ın 'Cumhuriyet - Türk Mucizesi' Romanı Üzerine Akademik İnceleme


Cumhuriyet - Türk Mucizesi Birinci Kitap 

Türkçe

 


Turgut Özakman’ın 'Cumhuriyet - Türk Mucizesi' Romanı Üzerine Akademik İnceleme

Giriş

Turgut Özakman’ın Cumhuriyet – Türk Mucizesi (Birinci Kitap) adlı yapıtı, 1915–1938 dönemini kapsayan “Türkiye Üçlemesi”nin son kitabının ilk cildini oluşturur ve İzmir’in kurtuluşuyla (9 Eylül 1922) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu (29 Ekim 1923) belgeleyici roman formunda ele alır. Bu yapıtta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci belgesel roman tarzında aktarılmakta, dönemin önemli olay ve tartışmaları tarihî kaynaklara dayandırılarak işlenmektedir. Özakman’ın ifadesiyle, eser “gerçeğe en uygun biçimde yansıtmaya” çalışılmıştır; yazar, “herkes ve her olay gerçektir” diyerek kurgu dışı, tarihsel gerçekliğe bağlı kalındığını vurgulamıştır. Bu çalışmada Özakman’ın kurgu içindeki anlatımına odaklanarak, Cumhuriyet’in kuruluşunun nasıl bir ideolojik çerçevede resmedildiği; özellikle modernleşme, laiklik ve ulusal kimlik inşası eksenlerinde hangi söylemlerle sunulduğu incelenecektir. Aynı zamanda Atatürk’ün liderlik tasviri üzerinde durulacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Atatürk dönemi Türkiye’sinde çağdaşlaşma ve laiklik, ulusal bağımsızlığın korunmasıyla birlikte temel politika hedefleri arasında görülmüştür. Çağdaş düşünürler ve tarihçiler Atatürk’ün Türkiye’yi “geri kalmış bir toplumdan çağdaş bir millet ve uygar bir devlet haline getiren” önder olarak tanımlamışlardır. Örneğin Avcı’ya göre, Atatürk’ün amaçları ancak “çağdaş medeniyeti bütünüyle benimsemek” ile gerçekleşebilecek ve bu nedenle çağdaşlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nin devamlılığı için “vazgeçilmez bir araç” olmuştur. Atatürk için laiklik, bütün inkılapların temel taşıdır. Aynı dönemde ulusal kimlik inşa süreci, imparatorluktan kopuşu simgeleyen yeni ögeler ve sembollerle desteklenmiştir. Karlı & Dondurucu’nun çalışması, erken Cumhuriyet’te banknotlara ve simgelere Bozkurt, Atatürk portresi, Ankara, Sivas–Afyon–Sakarya gibi ulusal kurtuluş şehirlerinin işlendiğini; böylece yeni ulusal kimliğin kültürel araçlarla pekiştirildiğini ortaya koymuştur.

Bu genel çerçevede, Özakman’ın Cumhuriyet – Türk Mucizesi adlı eseri; hem modern Türkiye’nin kuruluşuna ideolojik bir temel sunan bir anlatı hem de Mustafa Kemal Atatürk’ü yücelten bir anlatım olarak değerlendirilebilir. Özakman’ın kendisi de dönemin bir “Türk mucizesi” olduğunu vurgulayarak, eserin hedefini “milli mücadele ile başlayıp cumhuriyetle süren dönemi” doğru bir kurguyla aktarmak olarak tarif etmiştir. Çalışmanın devamında, Özakman’ın bu eserde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu tarihsel gerçeklik bağlamında nasıl sunduğu; modernleşme, laiklik ve ulusal kimlik vurgularının nerelerde öne çıktığı ve Atatürk’ün liderlik imgesinin nasıl çizildiği incelenecektir.

Literatür Özeti

Türk modernleşme tarihine ilişkin çalışmalar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde Atatürk’ün rolünü çağdaşlaşma ve laiklik bakımından vurgulamaktadır. Avcı (2008), Atatürk’ün “geri kalmış bir toplumdan çağdaş bir millet” çıkaran lider olduğunu; bu bağlamda bütün inkılâplarının, ulusal bağımsızlığı kalıcı kılmak amacıyla çağdaş medeniyet değerlerini benimsemeye yönelik olduğunu belirtir. Atatürk’ün amacı, Batı bilim ve kültürüne dayanan bir çağdaş uygarlığa tam entegrasyonu sağlamaktı (Çağdaş medeniyetin tüm katkılarıyla rasyonel düşünce ve laik görüşe dayalı oluştuğu). Bu doğrultuda Atatürk inkılâpları, Batı taklitçiliği olarak değil, milli bünyeye uygun şekilde benimsenen yenilikler olarak tanımlanır. Laiklik ise Avcı’ya göre Atatürkçülüğün *“bütün inkılapların temel taşı ve ön şartı”*dır. Bu çalışmalardan hareketle, erken Cumhuriyet siyasetinin modernleşme ve laiklik alt yapısına sıkı sıkıya bağlı olduğu anlaşılmaktadır.

Ulusal kimlik bağlamında ise kültürel-sosyolojik çalışmalar, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni bir tarih anlayışının ve sembolizmin ortaya konduğunu vurgular. Örneğin Karlı ve Dondurucu (2022), yeni para birimlerine yansıtılan sembolleri analiz ederek, 1920’li yıllarda pre-İslam Türk devletlerine atıf yapan Bozkurt figürünün, Mustafa Kemal imgesinin, Ankara’nın cumhuriyet başkenti olarak sunulmasının, ulusal kimliğin oluşturulması amacını taşıdığını gösterir. Bu bağlamda “millî egemenlik”, “millet” kavramı ve çokuluslu geçmişten farklı, tek bir Türk ulusu inancı ön plana çıkartılmıştır. Banal milliyetçilik teorisini ileri süren Anderson (1995) gibi yazarlar da, erken Cumhuriyet’te yeni milli sembollerle toplumun hayali bir ulus halinde örgütlendiğine dikkat çeker. Özakman’ın eseri ise bu kültürel dönüşümü romanlaştırarak sunar; ileride de görüleceği gibi, metinde “millet olmak” ve ortak tarih vurguları sıkça geçer.

Roman türü bakımından Özakman’ın yaklaşımı belgesel romana yakındır. Yazar, serinin önceki kitaplarında olduğu gibi (“Diriliş”, “Şu Çılgın Türkler”), Cumhuriyet dönemini de "sağlıklı, dürüst belgelere, güvenilir tanıklara dayanarak" aktarmayı amaçladığını belirtmiştir. Önsözünde ve röportajlarında, tarihsel gerçekliğe riayet ettiğini; abartılı sahneler yazmadığını, kaynakları dipnotlarda gösterdiğini söyler. Aynı zamanda eserin ideolojik yönüne de dikkat çekmiştir. Özakman, Türkiye’nin yakın tarihi açısından bu dönemin “ders ve ibret verici, uyarıcı” olduğunu vurgular ve anlatımı da bu kaygıyla biçimlendirir. Ancak literatürde, Özakman’ın bu eserine ilişkin kapsamlı akademik analizler henüz sınırlıdır. Bu bağlamda, mevcut çalışmalar daha çok erken Cumhuriyet ideolojisini incelemiş; Özakman’ın roman kurgusunun kendisi üzerine yorumlar azdır. Dolayısıyla bu çalışma, romanın kendine özgü anlatısı ve ideolojik çerçevesi hakkında katkı sağlama amacını taşımaktadır.

Tartışma

Özakman’ın Cumhuriyet – Türk Mucizesi (Birinci Kitap)’ında kuruluş süreci, dönemin iç ve dış mücadeleleri bağlamında tarihsel bir çizgide anlatılmaktadır. Tarihsel gerçeklik vurgusu metnin temel taşını oluşturur. Yazar, röportajlarında “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun gerçek hikâyesini” anlatmak için belgelere dayalı roman kaleme aldığını ve “Gerçeğe ihanet etmedim” ifadesini açıkça kullanmıştır. Gerçek tarihî olaylar, belgeler ve tanıklıklar üzerinden kurgulanmış; hayalî unsurlar dipnotlarla ayrıştırılmıştır. Örneğin, eserin çeşitli bölümlerinde Kuvâ-yi Milliye ruhu, Lozan ve Mudanya görüşmeleri, saltanatın kaldırılması gibi belgelenmiş olaylara geniş yer verilir. Özakman bir röportajında, bu dönem için “Kuvâ-yı Milliye ruhu emperyalizmle Lozan’da da karşılaşmış ve galip gelmiştir. Lozan’da barış, canavarın karnından sökülüp çıkarılmıştır” ifadeleriyle dönemin millî mücadele perspektifini vurgular. Dolayısıyla roman, Cumhuriyet’in ilanını yalnızca tesadüfi bir değişim değil, önceki zaferlerin doğal uzantısı olarak sunar. Açıklanmayan veya mitolojik içeriğe pek yer verilmez; Atatürk ve devlet kadrosunun akılcı politik hamleleriyle kurucu irade ön plana çıkarılır. Özakman’ın eserdeki bu tavrı, belgesel roman söyleminin gereğidir ve okuyucuya “belgelere dayalı gerçek hikâye” sunma iddiasını pekiştirir.

Romanda modernleşme ve kalkınma hedefleri sürekli yinelenir. Önsözde ve röportaj metinlerinde açıklandığı gibi, yazar dönemi “Türk Mucizesi” olarak adlandıran bilim çevreleriyle aynı ekseni paylaşır. Gerçek kurtuluşun sadece düşmanları yenmekle sınırlı kalamayacağı; “yoksulluğu, çağdışılığı, bilgisizliği yenmek, aklı özgür kılmak, aydınlanmayı yaşamak, hoşgörüyü yerleştirmek, kadın-erkek eşitliğini sağlamak… yüzde 93’ü okur-yazar olmayan halkı bilgilendirmek, eğitmek, yurttaş olmalarını sağlamak, millet olmak, sanayileşmek” gerektiği belirtilir. Burada, Atatürk dönemi reformlarının ana eksenleri hemen göze çarpar: eğitim ve okuryazarlık seferberliği, kadın hakları (tekke/zulüf kaldırarak), endüstrileşme, sağlık reformları vb. Özakman, bu amaçları “gerçek kurtuluş” olarak tanımlayıp sadece savaş zaferlerinin değil barış dönemindeki kalkınmanın önemini vurgular. Röportajda “Bunlar ancak barış döneminde başarılabilirdi” denilerek yapılan bu nüans, modernleşme hedeflerinin ancak işgalin sona ermesiyle atılabilecek adımlarla mümkün olacağını ifade eder.

Modernleşme söylemi içinde en çok vurgulanan değerlerden biri laiklik olmuştur. Romanda laiklik konusu açıkça işlenir; özellikle gelenekçi kesimlerin tepki verdiği gösterilir. Örneğin, Meclis’te bir milletvekilinin laiklik önerisini tartıştığı bölümde, gelenekçi bir milletvekili “Fesuphanallah!” diyerek karşı çıkar. Bu diyalog, dönemin ideolojik çatışmasını somut biçimde gösterir: Devlet ile dinin ayrılmasının gerekliliğini savunanlar ile buna tepki duyan gericiler arasındaki mücadele dramatize edilir. Özakman’ın aynı röportajlarda söylediği üzere, cumhuriyet döneminin baskın niteliği “çağdaşlaşmak, çağdaş uygarlığa ulaşmaya çalışmaktır”; bu çerçevede çağdaşlaşma terimi milliliği, laikliği, bağımsızlığı, özgürlüğü, cumhuriyetçiliği, dolayısıyla demokrasiyi bir arada kucaklamaktadır. Yani, eserde laiklik millî egemenlik ve demokrasi hedeflerinin doğal parçası olarak yüceltilir. Gerçekten de Atatürk’ün devrimlerinden din eğitiminin devlet denetimine alınması, şapka kanunu, Halifeliğin kaldırılması, Medeni Kanun gibi adımlar kitaba konu olmuş; bu reformların, çağdaşlaşma yolundaki vazgeçilmez adımlar olduğu ima edilmiştir. Dolayısıyla Özakman’ın ideolojik bakışı, erken Cumhuriyet’in Avrupa tarzı modernlikle bağ kurulmadan ayakta kalamayacağı yönündedir. Avcı’nın belirttiği gibi Atatürk için laiklik, modernleşmenin “ön şartı”dır; Özakman da bu görüşü metin boyunca pekiştirir.

Ulusal kimlik inşası teması da romanda yer bulur. Öykü, o dönemde toplumsal bilincin “millet” vurgusu etrafında dönmesini yansıtır. Öncelikle metnin ana anlatıcısı, yoksulluk ve işgale rağmen bağımsızlığın kazanılmasının bir mucize olduğunu vurgulamış ve “millet olmak” hedefine dikkat çekmiştir. Halkın, yüzde 93’ünün okur-yazar olmamasına rağmen devlete vatandaş olarak katılması, ortak bir yurttaş kimliğinin yaratılmasını amaçlar. Bu bağlamda Karlı & Dondurucu’nun bulgularıyla paralel bir yaklaşımla, romanda Atatürk’ün portresi ve zaferlerle özdeşleşen simgeler (Cumhuriyet Savcılığı onayında bayram coşkusu, Meclis’te tanık olunmuş “Oybirliği ile kabul” gibi anlar) öne çıkarılarak kolektif hafıza oluşturulur. Nitekim Karlı & Dondurucu, ilk emisyon banknotlarında kullanılan Atatürk portresi, milli mücadele şehirlerinin tasvirleri ve yeni başkent Ankara simgelerinin, ulus kimliği inşası için sembolik öneme sahip olduğunu belirtir. Özakman’ın romanında da benzer biçimde İstiklal Marşı’nın kabulü, bayrak merasimleri ve “Yaşasın Cumhuriyet!” sloganları sahnelendirilir; bu anlatım, okurda Atatürk önderliğindeki yeni ulusun heyecanını ve ortak aidiyet duygusunu uyandırmayı amaçlar. Eserde “millet” kavramı dönemin bütün sorunlarının ortak çözüm anahtarı olarak sunulur ve “vatanın mülkü değil hepimizin” olduğunun altı çizilir. Bu yönüyle kitap, yeni cumhuriyet kimliğinin oluşturmada Atatürk’ün liderliğini ve toplumsal katılımı merkez alır.

Atatürk’ün liderlik tasviri ise romanda neredeyse mitolojik bir ton taşır. Önsözde ve söyleşilerde belirtildiği gibi, yazar Atatürk’ü benzeri olmayan bir önder olarak konumlandırır: “Yokluk, yoksulluk içinde ikisini birden başarmış bir kişi var: Atatürk. Sıfır imkânla, işgal edilmiş vatanını kurtarmış, emperyalizmi yenmiş, milletini çağdaşlaştırmak… için devrimler gerçekleştirmiş”. Bu vurgu, Atatürk’ün hem askerî hem de sivil zaferlerinin (savaşı kazanma ve toplumu modernleştirme) bir arada başarıldığı benzersiz bir kahraman olarak portresini çizer. Öykü içinde Atatürk’ün fiziksel ve davranışsal özellikleri de yüceltici bir tarzda betimlenir. Örneğin İstiklal Marşı’nın kabulünü izleyen kalabalığın coşkusuyla birlikte Mustafa Kemal Paşa sahneye “sade mareşal üniforması, tığ gibi endamı, çok yakışan kalpağı ile” çıkar; “41 yaşındaydı” vurgusu, gençlik ve dinçlikle özdeşleştirilir; çıkışı “sanki bir cephanelik patladı” deyimiyle anlatılır. Böylece yazar, tarihî bir figür yerine “Bilge, millet atası” olarak tanımladığı liderini destansı bir kahramana dönüştürür. Röportajlarda da Atatürk’ün projeksiyonu açıkça ortaya konmuştur; Atatürk’ün en büyük projesinin çağdaşlaşmak olduğunu, Cumhuriyet ile yapılan her şeyin “çağdaşlık ve millilik” olarak özetlendiğini belirtmiştir.

Genel olarak bakıldığında Özakman’ın romanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu dönemin genel kabul görmüş anlatımı doğrultusunda, pozitif bir ideolojik zeminde kurgular. Modernleşme, laiklik ve ulusal birlik ideallerini ön planda tutan bir perspektifle, dönemdeki iç hesaplaşmalar ve dış diplomatik mücadeleler bir bütün halinde verilir. Kurucu kadronun (Atatürk başta) eylemleri, sanki başlangıçtan sonuca giden tek bir bilinçli plan çerçevesinde sunulmaktadır. Muhtelif tarihsel gerçeklerin aktarımına rağmen, yorum katından çıkıldığında ortaya çıkan mesaj nettir: Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk liderliğinde batılılaşmayı – doğru algılanan bir batı uygarlığını – içselleştirerek gerçekleşen milli bir mucizedir. Atatürk’ün liderliği fedakârlık ve stratejiyle açıklanırken, muhalif ya da karşıt görüşlere yer verildiğinde bile bunların sonunda tekrar kurucu değerlerin doğrulandığı gösterilir.

Sonuç

Sonuç olarak, Cumhuriyet – Türk Mucizesi (Birinci Kitap), Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini tarihî gerçeklik iddiasıyla aktaran, fakat aynı zamanda Cumhuriyet’in modernleşme ve laikleşme ideallerine ideolojik bir zemin hazırlayan bir anlatıdır. Yapıt, savaşın bitimiyle başlayan yeni dönemin ihtiyaçlarını ve dönüşümlerini ayrıntılı biçimde ortaya koyar; okuru çağdaşlaşma ve uluslaşma süreçlerinin içine çeker. Modernleşme vurgusu, yazarın metin boyunca sıraladığı kalkınma hedeflerinde somutlaşır (eğitim, eşitlik, sanayileşme vb.). Laiklik tartışmaları ise romanda karşıt bir söylemle yer alır ve devrimci dönüştürücü bir değer olarak sunulur. Ulusal kimlik teması, “millet” ve “yurttaş” kavramlarıyla işlenir; böylece ortak aidiyet inşası ön plana çıkar. Öte yandan Atatürk’ün lider olarak tasviri, kahramanlaştırıcı bir üslup taşır: Sıfırdan bir gelecek kuran bilge lider imgesi, metnin her satırında hayranlıkla dile getirilir.

Bu analizde görüldüğü üzere, Özakman’ın romanı Cumhuriyet’in kuruluşunu sadece bir siyasi dönüşüm olarak değil, aynı zamanda fikri-sosyal devrimlerin toplamı olarak kurgulamaktadır. Eserdeki anlatı ve diyaloglarda yer yer ideolojik göndermeler bulunsa da, genel bakış açısı dönemin kabullenilmiş tarih yorumu doğrultusundadır. Sonuçta Cumhuriyet – Türk Mucizesi, bir yandan tarihî olaylara sadık kalındığı iddiasını taşırken diğer yandan okura güçlü bir milliyetçi-modernist ideoloji aşılamaktadır. Bu yönleriyle eser, modern Türkiye’nin kuruluş sürecinin anlaşılmasında bir halk bilimi metni gibi işlev görür; ancak akademik çalışma değildir. Yine de roman, söz konusu döneme ilişkin yaygın bakışı ve Atatürk algısını iyi yansıtan bir örnek teşkil ettiğinden, modernleşme, laiklik ve ulusal kimlik konularında bir tartışma zemini oluşturmaktadır.

Kaynakça: 

  • Özakman, T. (2009). Cumhuriyet - Türk Mucizesi (Birinci Kitap). Bilgi Yayınevi; Cumhuriyet Gazetesi (2009, 30 Ekim). 
  • “Türk Mucizesi” [Röportaj].; Lıcalı, M. (2009, 31 Ekim). iTurgut Özakman: Cumhuriyet - Türk Mucizesi [Online söyleşi]; Avcı, M. (2008). 
  • Atatürk ve Çağdaşlaşma. Muğla Ünv. Sos. Bil. Ens. Dergisi, Özel Sayı, 163-172; Karlı, İ. & Dondurucu, Z. (2022). Erken Cumhuriyet Döneminde Modernleşme ve Ulus Kimliği İnşası: Paranın Sembolik Değeri, Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(1), 163-177. 


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.