İdil Bulgarları ve İslamiyet Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
İdil Bulgarları ve İslamiyet
İdil Bulgarları ve İslamiyet Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
İdil Bulgarları ve İslamiyet: Özet ve Değerlendirme
Giriş: İlyas Topsakal’ın İdil Bulgarları ve İslamiyet adlı eseri, İdil (Volga) Bulgar Devleti’nin tarihini, özellikle 10. yüzyıl başında topluca İslam’ı kabulünü incelemektedir. Kitap, Türk-İslam tarihi açısından bir dönüm noktası olan bu süreci ele alır. 10–12. yüzyıllarda Orta Volga bölgesinde kurulan İdil Bulgar Hanlığı, o dönemde jeopolitik önemi nedeniyle Hazarlar’ın ve Rusların etkisine açık bir ortamdadır. Topsakal, bu tarihin büyük oranda Müslüman Arap coğrafyacılarının eserlerinde yer aldığını belirterek, başta İbn Fadlan (921–22), İbn Ruste (913) ve el-Mes’ûdî gibi kaynakların bu konudaki temel referanslar olduğunu vurgular. Gerçekten İbn Fadlan’ın anlatıları Volga Bulgarları tarihinde en önemli dönemeç olan 922 yılını kayıt altına almıştır. Topsakal ayrıca çağdaş araştırmalar ve arkeolojik buluntular ışığında konuyu sentezleyerek sunmayı amaçlamış, okuyucuya derli toplu bir çalışma sunmuştur.
İdil Bulgarlarının Tarihsel Kökeni ve Siyasi Yapısı
İdil Bulgarları, köken olarak Oğur-Türk boylarından türemiştir. İslam Ansiklopedisi’ne göre, İdil Bulgar Hanlığı Orta Volga havzasında kurulmuş ve böylece adını İdil (Volga) nehrinden almıştıri. Orta Volga bölgesindeki Bulgarlar, Hun İmparatorluğu döneminde Ural Dağları doğusunda yaşayan Oğur boylarının devamıdır. Batı Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra bu boylar, Attila’nın oğlu Kurt (Kubrat) önderliğinde Batı Göktürk hâkimiyetine giren Bulgarlar olarak anılmıştır. Kubrat’ın ölümü (ö. ~665) sonrasında oğlu Kotrag’ın önderliğindeki bir grup Bulgar, Volga bölgesine yönelip burada İdil Bulgar Devleti’ni kurmuştur. Geniş bölgelere dağılan Ogur Türkleri arasında İdil Bulgarlara katılan diğer unsurlar Hun, Sasani ve diğer göçer boylar olmuştur. Nitekim İdil bölgesi, İdil Bulgarları gelmeden önce Fin–Ugor (Mari, Çeremis vb.) halklarının yoğun olarak yaşadığı bir bölgeydi. Yaklaşık 7. yüzyılda Azak çevresinden kuzeye göç eden Bulgarlar, Hunnu ve Fin-Ugor kabileleriyle kaynaşarak karışık bir konfederasyon oluşturmuş; bu nedenle “Bulgar” adının Türkçe’de “karışık olanlar” anlamına gelen bulgha kökünden geldiği ileri sürülür. Bu süreçte Volga Bulgarları da beş ana boydan – Bulgar, Suvar, Esegil, Barsal, Barançar– oluşan çok etnili bir yapı kazanmış, bölgedeki Fin-Ugor, Sarmatik ve Doğu Slav toplulukları ile kaynaşmıştır.
İdil Bulgarları başlangıçta Hazar Kağanlığı’nın himayesi altındaydı. 8. yüzyıldan itibaren Hazar hâkimiyeti tanındıysa da, Türk-Bulgar yöneticiler nispeten özerk kalmış ve kendi iç işlerini yürütmüşlerdir. Nitekim İdil Bulgar Krallığı’nın ilk dönemi, Hazarlar’a yılda vergi (haraç) ödemekle geçmiştir. Hazarların güçsüzleşmesiyle 10. yüzyıl başlarında Bulgarlar tam bağımsızlık kazanmıştır. Bu dönemde iç siyasette de önemli gelişmeler yaşanmıştır. 10. yüzyıl ortalarına doğru İdil Bulgar ülkesinde iki merkez ortaya çıkmış, başkentlik konumunu paylaşmıştır: Bilyar (Bolgar) ve Suvar. Suvar ve Bulgar şehirleri zaman zaman iktidar mücadelesi yaşamış; sonunda Suvar’ın ayrı birliği ortadan kalkınca ülkenin ağırlık merkezi Bilyar’a kaymıştır. Her bir merkezde kendi hükümdarı, sarayı ve sikke darphanesi vardı. Bu yapısı ile İdil Bulgar Hanlığı, çok etnikli bir devlet olarak Orta Volga’yı kapsayan geniş bir coğrafyada varlık göstermiştir.
İslamiyet’in Kabulü
İdil Bulgarları’nın İslamiyet’i kabulü, Türk tarihi bakımından en önemli hadiselerden biridir. Hanlıkta görev yapan İlteber (prens) Almış (Ja‘far ibn Abdullah), İdil Bulgar bölgesine gelen Müslüman tüccar ve gezginlerin tesiriyle İslam’a ilgi duymuştur. Bu dönemde Abbasî Halifesi el-Muktedir’in rüyasına düştüğü söylenen bir İslami bayrakla ilgili rivayet, Almış’ı İslam’ı resmî din olarak kabul etmeye teşvik etmiştir. 921 yılında Almış, Bağdat’a bir elçi göndererek dinî rehberlik istemiş; ertesi yıl gelen El-Muktedir’in elçileri arasında ünlü gezgin İbn Fadlan da vardı. 922’nin yazında elçiler İdil Bulgar ülkesine ulaşmış, Almış ile düzenlenen görkemli törenle İslam’ın kabulü resmi hale getirilmiştir. İbn Fadlan’ın verdiği bilgiye göre, Almış elçileri karşılayıp elbiselerini ödül olarak takdim etmiş, Kur’an hükmüne göre hutbe okunarak selamlaşılmış ve devlet bayrakları çekilerek İslam bildirisi okunmuştur. Bu törende Almış, İslam Halifesi’nin şerefi adına Ja‘far ibn Abdullah adını almış; eski ünvanı yerine Emir (hükümdar) unvanını kullanmaya başlamıştır. Böylece H. 310 (M. 922) senesinde İdil Bulgar Hanlığı resmen bir Müslüman devleti haline gelmiş, Bağdat İle diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir.
Almış’ın bu kararı hanlıkta büyük bir dönüşüm başlatmıştır. İbn Ruste’nin belirttiğine göre, 10. yüzyıl başlarında Bulgarlar zaten büyük oranda Müslüman olmuş ve ülkede cami, medrese gibi İslami kurumlar kurulmaya başlanmıştır. Gerçekten 922’yi izleyen yıllarda, İdil Bulgarlarında Arapça okuryazarlık ve dinî öğrenim gelişmiş, Bilyar’da medreseler açılmıştır. El-Risaletu’l-Künuz isimli bir kaynak, 10. yüzyıl sonlarında Bilyar’ı İslamî ilimlerin merkezi olarak nitelendirmekte, ehli ilimin doğuya iltica edip eğitim gördüğünü kaydetmektedir. Öte yandan İdil Bulgarları İbn Fadlan sayesinde Abakâ (Hârizmşahlar) ve Samanîler gibi Orta Asya Müslüman hükümdarlarla da temasa geçmiştir. Örneğin El-Behâik’de kaydedildiğine göre, Emir İbrahim ibn Muhammed (Almış’ın soyundan bir hükümdar) 1024-25 yıllarında o zamanki Horasan topraklarındaki Sabzevar ve Huzrevân şehirlerinde camiler yaptırmak için bağış göndermiştir. Bu girişimler ve Balkanlar’ın aksine İdil Bulgarları’nın dışarıdaki Müslüman çevrelerle ilişkileri, Osmanlılar öncesi Anadolu’daki Türk devletlerinden çok eski Orta Asya Müslüman devletleriyle yoğun olmuştur.
Komşu Devletlerle İlişkiler
Hazarlar: Kuruluşundan itibaren İdil Bulgarları, 8.–10. yüzyıllarda Hazar Kağanlığı’nın nüfuz bölgesi içinde yer almıştır. Birtakım darbeyle Hazar egemenliğine girmeden önce bağımsız hareket etmiş olan İdil Bulgar kağanları, zamanla Hazar hâkimiyetini tanıyarak yıllık vergi ödemişlerdir. Hazar hükümranlığı, İdil bölgesine nispeten hafif bir hâkimiyet getirdi; Bulgarlar kendi iç işlerini yürütmeye devam etti. 10. yüzyılın ortalarına doğru, özellikle İtil (Hazar başkenti) şehri 969’da Ruslarca kuşatılıp yıkılınca Hazar gücü çökmüş, İdil Bulgarları tam bağımsızlığını kazanmıştır. Nitekim çizelgelerde İdil Bulgar Hanlığı’nın geç döneminde “Hazarlar’a vassal” statüsü sona ermiştir.
Peçenekler: Orta Asya’dan göç eden Peçenekler’in 9. yüzyılda İdil bölgesine göçü, dinî temaslardan ziyade bölgesel güç dengelerini değiştirmiştir. Arap kaynakları (Mes‘ûdî, el-Mekrizî) ve Bizans yazarı Porfirogenitos’a göre, Oğuz–Kımak ittifakı Peçenekleri zorlayınca bunların önemli bir kısmı Volga havzasına yönelmiştir. Bu dönemde Peçenekler, Hazarlar’la da çatışmış, ancak İdil Bulgarları ile doğrudan büyük savaş kayıtları sınırlıdır. Genel olarak Peçenek istilası İdil bölgesini etkilemişse de, İdil Bulgarları’nı esas olarak Hazar ve Rus tehlikesinden koruyacak diplomatik ve ticari manevralar ön planda kalmıştır. İdil Bulgarları, Peçenek istilasını engellemek için Hazarlar’la işbirliği yapmış veya Kağanlık hükmündeki Peçenek gruplarını diplomatik yöntemlerle dengelemeye çalışmıştır. Sonuçta İdil Bulgarlar ile Peçenekler arasındaki ilişki, doğrudan çatışmadan çok bölge dengelerine uyum çabası şeklinde cereyan etmiştir.
Ruslar: İdil Bulgarları’nın komşularından en önemlilerinden biri de Rus prenslikleri olmuştur. 10. yüzyılda Ruslar, özellikle kuzeyden gelen Vladimir’in yönetimindeki Kiev Knezliği, İdil Bulgarları için büyük bir tehdit oluşturmuştur. 985 yılında Büyük Dük Vladimir, İdil Bulgarlarına saldırıp başkent Bolgar’ı yakmıştır. Buna karşılık İdil Bulgarları, saldırıları önlemek ve ticaretin devamını sağlamak için diplomasi yoluna gitmiştir: 1006 yılında ilk resmi Rus–Bulgar ticaret antlaşması imzalanmış ve her iki tarafa serbest ticaret hakları tanınmıştır. İlginç bir şekilde İdil Bulgar elçileri, Rusların ünlü Vladimir’ini Hıristiyanlığa değil İslam’a davet etmiş, ancak Vladimir şarap içme yasağına razı olmadığından İslam’ı reddetmiştir. Vladimir’in Hıristiyanlığı kabulü (988) ise Kiev’in Bizans’la müttefik hale gelmesine yol açarken, İdil Bulgarları ve Hristiyan dünyası arasındaki ilişkilerin sınırlı kalmasına neden olmuştur. 11. yüzyıl boyunca Rus akınları dönem dönem tekrar etse de, İdil Bulgarları kervan yollarını koruyup ticaret ve üretime ağırlık vererek direnişini sürdürmüştür.
Bizans: İdil Bulgarları ile Bizans İmparatorluğu arasındaki ilişkiler, dolaylı ticari temaslarla sınırlı kalmıştır. İdil Bulgarları döneminde Bizans’la doğrudan politik ittifak veya savaş kaydı yoktur. Ancak Orta Çağ kaynakları, Volga’nın güneyinden Karadeniz’e kadar uzanan kapsamlı ticari ağ içinde Volga Bulgarları ile Konstantinopolis arasındaki alışverişe işaret eder. Özellikle Bolgar şehri, Arap ve Bizans pazarlarına açılan önemli bir liman konumundaydı. Ayrıca, Peçenekler ve Macarlarla mücadele eden Bizans, Osmanlı öncesi dönemde göçebe Türklerle arka planda ittifaklar kurarken İdil Bulgarları bu denklemde daha çok rakip bir güç olarak algılanmıştır. Sonuçta, İdil Bulgarları’nın Bizans’la ilişkileri büyük ölçüde ticari düzeyde kalmış, dinî farklılıklar ve Karadeniz bölgesindeki stratejik öncelikler sebebiyle siyasi olarak geride kalmıştır.
Kültürel ve Dini Dönüşüm
İslamiyet’in kabulünden sonra İdil Bulgarları toplumsal ve kültürel açıdan köklü değişimlere uğramıştır. Mimari alanda Bilyar ve Bolgar gibi şehirlerde çok sayıda İslami yapı inşa edilmiştir. 922’de Bilyar’da ahşaptan yapılmış ilk katedral cami inşa edilmiş, mihrap yöneltimi ve çok sütunlu İslamî cami planları takip edilmiştir. Resimleri korunmuş kalıntılar bu yapıların etkileyici boyutlara ulaştığını gösterir. X. yüzyılın ortalarından itibaren ise Bilyar’da taş işçiliğiyle inşa edilmiş çok sütunlu bir katedral cami ve bitişiğinde ayrı bir minare ortaya çıkarılmıştır. Bu anıtsal cami, kübik kaide üstüne silindirik gövdeye sahip bir minareye sahip olup, beyaz kireçtaşı ve pişmiş tuğla kullanılarak Arap ve Orta Asya mimari üslubunun yerel inşa teknikleriyle harmanlandığını gösterir.
Toplumsal yaşamda da İslamizasyon kendini göstermiştir. Medrese ve mektep gibi eğitim kurumları ortaya çıkmış, Arapça okuma yazma yaygınlaşmıştır. Volga Bulgarları, İslam’ın benimsenmesiyle Arap alfabesi kullanmaya başlamıştır. 10. yüzyıl sonlarında Bilyar, “İslâmî öğrenimin bir merkezi” haline gelmiş, burada açılan medreseler ve yazma eserler sayesinde bölge entelektüel bir canlılık kazanmıştır. Arapça ile Kûfî ve Sülüs gibi hat stillerinde yazılmış mezar kitabeleri ve yapıtlar dönemin İslami eğitim seviyesini ortaya koyar. İlave olarak Arap dünyasından Volga Bulgaristanına gelen alimlerin de etkisiyle İdil Bulgarları, Hanefî usulüne göre ölülere göğüs vakumu açma gibi ritüelleri benimsedi; arkeolojik kazılar 10. yüzyıldan itibaren pagan gömü adetlerinin terk edilip tek tip Müslüman mezarlıkların kullanılmaya başlandığını göstermiştir.
Dil ve yazı açısından, eski Türk Runik alfabesiyle tespitli İdil Bulgarca yazı geleneği, İslamiyet’le birlikte aşamalı olarak terk edilmiştir. Hıristiyanlık öncesi Türklerin kullandığı Orhun-Rün yazısı, İdil Bulgarlarında 10. yüzyıl başında yerini Arap harflerine bırakmıştır. Yazıtlı mezar taşlarında, Köprübaşı Camii gibi yapılar üzerindeki kitabelerde Arapça metinler görülmesi bu geçişi belgelemektedir. Arap alfabesine geçişle birlikte Volga Bulgarları Arapça ve Farsça’yı öğrenmiş; yeni bir edebî Bulgarca dil profili oluşarak imar, hukuk ve dinî eğitim alanlarında kullanılmıştır. Eğitim kurumlarında gramer, mantık, kelam gibi ilimlerin yanında tarih ve coğrafya gibi dersler okutulmuş, ilim talebeleri Halife’nin koruması altındaki Bağdat’ın yanı sıra Buhara, Semerkant gibi ilim merkezlerini ziyaret etmiştir.
Dönüşümün kültürel bir diğer yönü de şehirleşme ve ticari hayatın gelişmesidir. İslam’ın hoşgörü ve ticarete verdiği önem çerçevesinde Bilyar ve Bolgar şehirleri hızla büyümüş; kervansaraylar, hanlar, hamamlar inşa edilmiş, pazarlar ile panayırlar kurulmuştur. İdil Bulgar ekonomisi tarım ve hayvancılığın yanı sıra Doğu-Batı ticaretindeki köprü konumuyla canlanmıştır. Bu sayede İran, Orta Asya, Rus ve İslâm dünyasından gelen tüccarlar şehirlerde serbest ticaret yapmış, Volga Bulgarları karşılığında kürk, bal ve köle ihraç etmiştir. Kervan ticaretine hizmet eden devasa Han yapıları birer sosyal merkez haline gelmiştir. Böylece İdil Bulgaristan, kültürel açıdan İslam medeniyeti ile etkileşimi derinleştirerek bölgeye yeni bir kimlik kazandırmıştır.
Topsakal’ın Yöntemi
Topsakal’ın çalışması, birincil kaynakların titizlikle işlenmesine dayanır. Kitabında İdil Bulgar tarihine ışık tutan temel kaynakların X–XII. yüzyılda yaşamış Müslüman coğrafyacıların eserleri olduğunu vurgular. Örneğin, İbn Fadlan, İbn Ruste ve el-Mes‘ûdî gibi tarihî belgeleri kronolojik bir düzen içinde değerlendirmiştir. Bunun yanında, Rus kronikseleri ve seyahatnameleri de sahaya dair tamamlayıcı bilgi sunmaktadır. Yazar, “konunun sınırları ve metodunu esas alarak” çalıştığını belirterek, hem klasik yazılı kaynakların hem de çağdaş tarihçiler ve arkeologların ortaya koyduğu verilerin sentezine önem vermiştir.
Kitapta yer alan arkeolojik bulgulara yönelik bölümler de ilgi çekicidir. Topsakal, İdil bölgesinde yapılan kazılardan elde edilen mezar taşı kitabeleri ile mimari kalıntıları kaynaştırarak tarihî anlatıya zenginlik kazandırmıştır. Giriş bölümünde belirtilenlere göre, volga Bulgar tarihine ait ikinci tür kaynaklar, büyük ölçüde arkeolojik araştırmalarla ortaya çıkarılmış mezar taşları ve taş eserlerdir. Eserde, 12.–13. yüzyıl dönemine ait Arapça ve eski Tatarca mezar yazıtlarından örnekler verip çözümler ekleyerek somut bir kanıt seti sunulmuştur. Böylece Topsakal’ın yöntemi sadece metin incelemesi ile sınırlı kalmayıp, epigrafik ve maddî kültür verileriyle desteklenmiştir.
Sonuç
İdil Bulgarları’nın İslamiyeti kabulü, Türk-İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu devlet, X. yüzyılda İslam’ı resmî din olarak kabul eden ilk Türk devleti olarak tanınmıştır. İslamlaşma, Volga Bulgar hanlığını Doğu’daki Müslüman dünyaya entegre etmiş, Orta Asya ile Batı Avrupa arasında kültürel köprü kurmuştur. Bolgar ve Bilyar gibi şehirler, İslami ilimlerin, sanatın ve ticaretin kazançlı merkezlerine dönüşmüş; böylece volga Bulgar toplumu İslamlaşmanın yarattığı yeni dinî ve kültürel disiplin içinde şekillenmiştir. Uzun vadede bu değişim, Volga bölgesinin Türklük ve İslam ağırlıklı bir kültürel senteze evrilmesini sağlamış, Çağatay Hanlığı sonrası kurulan Kazan Hanlığı’na zemin hazırlamıştır. Toparlayacak olursak, Topsakal’ın çalışması İdil Bulgarları’nın İslamlaşmasını geniş kaynak taramasıyla ele alarak, Türk-İslam tarihinin bu önemli dönemini ayrıntılı ve derli toplu biçimde ortaya koymaktadır.
Kaynakça (APA):
- Topsakal, İ. (2017). İdil Bulgarları ve İslamiyet. İstanbul: Ötüken Neşriyat. Baba, Ş. M. (2014). Volga Bulghāria: The First Muslim State of Northern Eurasia (922–1236 CE).
- Insight Islamicus, 14, 99–132. Taşağıl, A. (2000). İd
- il Bulgar Hanlığı. İslâm Ansiklopedisi, 11, 548–557.

Leave a Comment