Türk Milli Kültürü: Tarihsel Kökler, Kültürel Süreklilik ve Kimlik İnşası


Stok Kodu
:
Boyut
:
16,5 cm x 23,5 cm
Sayfa Sayısı
:
454
Basım Yeri
:
İstanbul
Baskı
:
49
Basım Tarihi
:
Kasım 2024
Kapak Türü
:
Karton Kapak
Kağıt Türü
:
60 gr. Holmen
Dili
:
Türkçe


Türk Milli Kültürü: Tarihsel Kökler, Kültürel Süreklilik ve Kimlik İnşası

Türk Millî Kültürünün Tarihsel Temelleri

Türk millî kültürü, tarihsel derinliği binlerce yıl öncesine uzanan, dil, din, töre, hukuk ve sanat gibi bir dizi ortak değer ve inanıştan oluşan dinamik bir bütündür. Kafesoğlu’na göre kültür, her milletin kendine özgü (hususi) karakter ve değerler bütünüdür; buna karşılık medeniyet, farklı kültürlerin ortak ürünü olan daha genel bir olgudur. Her millet, kendi dilini, töresini, dinini, hukukunu ve düşünce tarzını paylaşan bir topluluktur; Türk milletinin de yüzyıllardır yaşatarak aktardığı bu unsurlar bir millî kültürün varlığını ortaya koyar. Örneğin Kafesoğlu, Batı medeniyetine bağlı milletlerin ortak bilimsel anlayışla birlikte dahi farklı dil, folklor, destan ve sanat biçimleri olduğunu vurgulayarak “her topluluk bir kültür sahibidir” demiştir. Kültür, bir nesilden diğerine aktarılarak süreklilik kazanır; dil, din, gelenek ve davranış biçimleri gibi millî kültür unsurları nesilden nesile aktarılır.

Türk kültürünün bozkır (konar-göçer) dönemine dayanan ilk biçimi, tarihsel süreç içinde at ve demir temelli ekonomik yapıya sahipti. Kafesoğlu’nun ifadesiyle bozkır kültürü “at üzerine kurulmuş olmakla beraber, prensipleri yalnız at’tan ibaret değildir. Bunun yanında demir de vardır. At ve demir, bozkır kültürünün iki temel unsurudur”. Yine ona göre bozkır toplumunda farklı bir hukuk anlayışı vardı ve bu kültür din, düşünce ve ahlâk yönlerinden de eksiksiz bir manevi değerler birliği oluşturmuştu. Bu dönemde toplumsal yapı aileden başlayıp uruğ/boy, bodun (orda) ve nihayet millete kadar genişleyen bir hiyerarşiye sahiptir; Orhun kayıtları, Türklerin “sosyal yapısının aileden başlayıp millete doğru ilerlediğini” gösterir.

Eski Türklerde töre, yani “kanun” kavramı geniş anlamlı kullanılmıştır. Türkler arasında “kanun için töre ifadesi” kullanılmış ve töreye ilişkin esaslar adalet, iyilik, faydalılık, eşitlik, insanlık ve evrensellik gibi yüksek ilkeler üzerine kurulmuştur. Örneğin eski metinlerde töreyi açıklayan bu temel değerler, toplumun düzen ve refahını sağlayıcı nitelikte sayılmıştır. Egemenliğin kaynağında “kut” inancı (hükümdara uğurlu ilahi güç verilmesi) ile birlikte hakan (kağan) egemenliği de bulunur. Öte yandan bozkır Türk devletlerinde daimi bir danışma meclisi (toy) mevcuttu; toy, devlet yönetiminde önemli bir kurum olarak yer almıştır. Bu gelenekler, sonraki Türk devlet geleneğinde farklı biçimlerde devam etmiştir.

Bozkır kültürünün dinî inançları töreyle paralel olarak şekillenmiş; en yaygın inanç Göktanrı (çok eskiye dayanan tek tanrılı/semavî inanç) ve Şamanizm’dir. Kafesoğlu’nun ve araştırmacıların belirttiğine göre Göktanrı dini baskın olsa da eski Türklerde şamanik animizm, ateş, su, ağaç gibi doğa güçlerine inanışla birlikte atalara saygı gibi unsurlar da görülmektedir. Kafesoğlu’na göre eski Türk inançlarında totomişmin izleri tartışmalı, ancak şamanizmin izleri daha güvenilir kayıtlarla tespit edilmiştir. İslâmiyet öncesi Türklerde din terimi de “nom” sözcüğüyle anılırdı; bu dönemde çeşitli inanışlar (Manihaizm, Budizm, Hıristiyanlık, Yahudilik vb.) bir arada varlık göstermiştir. Türkistan bozkırlarında ve Orta Asya’da İslamiyet öncesi dönemde dinî yapı içinde en baskın unsur Göktanrı inancı olmakla beraber farklı dinî gruplar da yan yana yaşamıştırr.

Dil ve yazı açısından da bozkır kültürü kendine özgü bir miras bıraktı. Türk dili bu dönemde ağızdan ağıza sözlü olarak aktarılırken Göktürkler döneminde ise runik karakterli ilk Türk yazısı (Orhun alfabesi) ortaya çıktı. Orhun ve diğer Türk kitabeleri, Türk dilinin M.S. 6-8. yy’da yazıya geçmesinin göstergesidir. Batı’daki pek çok toplumda olduğu gibi, Türklerin de destanlar ve efsaneler yoluyla aktardıkları zengin bir edebî kültürü vardır. Göktürk ve Uygur alfabeleri, bu dönemin önemli yazılı kalıntılarını vermiştir. Örneğin Göktürk alfabesi 38 işaretliydi ve Göktürk kitabeleri günümüze ulaşan en eski Türk yazılı eserleri olarak kabul edilir. Uygurlar ise on sekiz harfli alfabe kullanmış ve yazı geleneklerini ilerletmişlerdir. Sözlü sanatın bir parçası olan destanlar (Örgenekon, Oğuz Kağan, Manas vb.) ve sözlü hikâye-anlatı gelenekleri bu dönemde gelişmiştir.

Toplumsal eğitim ve sanat anlayışı da göçebe yaşam koşullarıyla uyumludur. Araştırmalara göre İslâmiyet öncesi Türklerde eğitim daha çok günlük yaşamı sürdürmeye yönelik sözlü bilgi aktarımı ve askerî eğitim şekillerinde gelişmiştir. Göçebe kültür çevresinde hayatta kalmak ve otlak gözetmek için alınan beceriler, dönemin eğitim içeriğinin temelini oluşturmuştur. Bu yüzden “askerî eğitim” dönemin damgasını vuran bir öğrenme yöntemi olmuştur. Sözlü kültür, edebiyat ve sanat alanında kendini gösterirken, Göktürklerin yazıyı kullanması ve Uygurların bu süreci ilerletmesi bilginin nesilden nesile aktarımını sağlamıştır. Göktürk ve Uygur yazıtları, eski Türklerin sanat ve bilim anlayışının göstergeleri olarak önem taşımaktadır.

İslamiyet Dönemi ve Kültürel Süreklilik

X. yüzyıldan itibaren Türk boylarının topluca İslamiyet’i kabulü, yeni bir kültür dönemi başlatmıştır. Buna göre Türk kültür tarihi iki ana evreye ayrılabilir: Birincisi binlerce yıllık “Bozkır Kültürü”; ikincisi ise Selçuklu ve Osmanlı ile günümüze ulaşan “İslâm-Türk Kültürü” devresidir. Bu iki dönem arası dönüşüm sürecinde göçebe kurumlar yerini medrese eğitimine, toy meclisleri Osmanlı Divanına, eski Türk töresi olarak anılan nizamların bir kısmı ise şer’î hukuk sistemine bırakmıştır. Örneğin Anadolu’da Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı gibi devletler ortaya çıkarken Orta Asya’da Harezmi, Harezmşah, Altın Orda gibi beylik ve hanlıklar güç kazanmıştır. İslâmiyet öncesi kurumsal ve inanç temelleri, İslâm etkisiyle şekil değiştirse de birçok ortak unsur yaşatılmıştır.

Dil açısından İslâmiyet’le birlikte Arap alfabesi kullanılmaya başlanmış; fakat Türk dili konuşma ve yazı olarak güncel kalmıştır. Sanatta İslâmî mimari, hat sanatı, tezhip gibi yeni formlar gelişmiş; ancak motifler ve dildeki Türkçe kafiye, atasözü geleneği gibi unsurlarda bozkır kökenli zevk devam etmiştir. Hukukta ise eski törelerin bir kısmı İslâm hukuku içinde erirken, adalet ve eşitlik ilkeleri yeni kodlara da yansımıştır. Devlet geleneği bağlamında Türklerde hükümdar merkezîyetçi bir saltanat anlayışı olsa da toy meclisi yerini Osmanlı’da divanlara bırakarak süreklilik göstermiştir. Örneğin İslâm-Türk devrinde de vakayiname ve salnamelerde hakimin (kadı) adalete öncelik veren töresine sıklıkla vurgu yapılmıştır. Aile yapısında ise babanın nüfuz ve otoritesi ile geniş aile dayanışması görülmeye devam etmiş; İslâm’ın aile hukukunu (örfî gelenekle kaynaşan) benimsese de ataerkil temel korunmuştur. Özetle, İslâmiyet döneminde şekil değiştiren kurumlar ve inançlar, tarihî mirastaki ortak değerlerle harmanlanmıştır. Çağdaş Türk kimliği, bu tarihsel süreklilik üzerine inşa olmuştur.

Türk Kültürünün Ortak Değerleri ve Kafesoğlu’nun Tanımları

Türk milletinin ortak kültürel unsurlarına genel olarak bakıldığında dil, din, sanat, hukuk, devlet ve aile geleneği, eğitim anlayışı gibi temel boyutlar öne çıkar. Kafesoğlu’nun da vurguladığı gibi, bir milleti millet yapan bu ortak değerler kümesi millî kültürü oluşturur. Dil birleştirici unsur olarak millet varlığının göstergesidir; tarihsel olarak Türkçe, Orta Asya’dan Balkanlar’a uzanan geniş coğrafyada konuşulmuş ve günümüzde modern Türkçeye dönüşmüştür. Dinî inanışta Göktanrı’dan İslam’a kesintisiz bir geçiş mevcuttur; eski inançlardan birçok motif tasavvufa, halk müziği öğelerine ve atasözlerine yansımıştır. Geleneksel sanat ve edebiyat da destanlardan halk hikâyelerine, divan şiirinden Türkü ve minyatür sanatına dek kesintisiz bir kültür hattı oluşturur.

Aile yapısı ve sosyal organizasyonda da süreklilik görülür. Bozkır aile şefleri ile Osmanlı zaviye-köy erkânı arasındaki hiyerarşi farkı, aslında geniş aile-din birliği geleneğinin farklı yansımalarıdır. Kadın-erkek rollerine ilişkin Kafesoğlu’nun çalışmalarında aile ve oymak bağları güçlü vurgulanır; bugün bile Türk toplumunda ev içi bağların ve cenaze törenleri gibi ortak törenlerin devam etmesi bu sürekliliğin ifadesidir. Eğitim açısından, medreseler ve kâtip geleneğiyle şekillenen Osmanlı-Türk eğitimi bile, bozkırın sözlü edebiyatı ve halka dayalı eğitimi mirasını “mekâleb ve seyahatnâmeler” gibi eserlerde yaşatmıştır.

Tüm bu boyutlara bakıldığında, çağdaş Türk kimliği tarihten gelen bir kültür birikimi üzerine kuruludur. Kafesoğlu’nun milliyetçilik tanımı da bu anlayışı yansıtır: Ona göre “milliyetçilik”, kişinin milletine karşı duyduğu sevgi ve saygı bağıdır. Bu bağlılık içinde “ne şahsi menfaat endişesi, ne de kin, nefret, kıskançlık” bulunmaz; tam tersine milliyetçi duygu, “ahlâkın en yüksek zirvesinde” fedakârlık gerektiren bir ruh hâlidir. Başka bir ifadeyle, milliyetçilik kültürel aidiyet ve sorumluluk duygusundan doğar. Kafesoğlu’na göre Türk millî kültürü, sadakat ve fedakârlık gerektiren yüksek bir değer sistemidir. Bu anlayışta, modern Türk kimliği geçmişin kültürel mirasını koruyarak –dilini, dinini, töresini, sanatını yaşatarak– kendini inşa etmiştir.

Sonuç olarak, Türk millî kültürünün temel değerleri dil birliği, ortak inanç ve töre mirası, zengin sanat ve edebiyat geleneği, adalet ve eşitliği önceleyen hukuk anlayışı, güçlü devlet ve aile geleneği ile bu değerlerin asırlar boyunca aktarılmış olması olarak özetlenebilir. İbrahim Kafesoğlu bu değerleri tarihsel sürece oturtmuş; millî kültürü, milliyetçiliği ve modern kimliğin temellerini bu ortak miras üzerinden tanımlamıştır.

Kaynaklar

  • Deveci Bozkuş, Y. (2022). İslamiyet öncesi dönemin Türk kültür ve uygarlığına genel bir bakış. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 24(1), 335-349.
  • Kafesoğlu, İ. (1977). Türk Millî Kültürü. Ötüken Yayınları.
  • Kafesoğlu, İ. (2003). Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri. Devlet Kitapları.


 

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.