Çılgın Türkler Kıbrıs Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
Çılgın Türkler Kıbrıs
Çılgın Türkler Kıbrıs Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
Giriş
Turgut Özakman’ın Çılgın Türkler: Kıbrıs adlı eseri, Kıbrıs adasında Türklerin son yüz yılını merkeze alarak kaleme alınmış kapsamlı bir belge romanıdır. Özakman, daha önceki Şu Çılgın Türkler vb. yapıtlarında olduğu gibi bu eserinde de çok sayıda kaynak tarayıp bir roman üslûbuyla kurgulanmış kronolojik bir anlatı sunar. 2012 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan bu kitap, yazarın ölümünden önceki son eserlerinden biridir. Özakman’ın amacı, Kıbrıs’taki Türk varlığının korunması için verilen mücadelenin tarihini yeniden canlandırmak ve genç kuşaklara aktarmaktır. Kitabın kendi girişinde de belirtildiği gibi, Kıbrıslı Türklerin “varlığını, kimliğini, onurunu, yaşama hakkını savunmak uğruna verdiği mücadele insanlık tarihinin yüz akıdır” ve bu nedenle kitabın hedef kitlesi “insan”dır. Özakman çalışmanın başında kitabı bir belge roman olarak nitelendirir; okuyucularından metni belgesel karakteriyle kabul etmelerini ister.
Özakman’ın yazdığı bütün tarihi romanlar gibi Çılgın Türkler: Kıbrıs da yoğun bir ön araştırma ve belge taraması sonucunda oluşturulmuştur. Yazar, deneyimlerini ve birikimini sahaya yansıtarak, her bölümü kronolojik sırayla düzenlemiş; kroniksel bir üslupla okuyucuyu 1878’den 1974’e uzanan Kıbrıs tarihinde bir yolculuğa çıkarır. Kitap altı ana bölümden oluşur ve olayları yıllar ve dönemeçlere göre ayırarak anlatır. Özakman’ın bu üslubu, okuru detaylı belge citelerine boğmak yerine akıcı bir hikâye formatında bilgilendirir; böylece tarih bilincini canlı tutmayı hedefler.
Kıbrıs Meselesinin Arka Planı (1878–1974)
Kıbrıs, Osmanlı döneminde 1571’de fethedilmiş, 1878’de İngiltere’ye bağlanmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı’nın zor durumda kalması üzerine İngiltere ile imzalanan 1 Temmuz 1878 tarihli gizli antlaşmayla adanın yönetimi İngilizlere devredilmiştir. 1914’te Birinci Dünya Savaşı bahanesiyle İngiltere adayı tek taraflı ilhak etmiş, bu fiili durum Lozan Antlaşması (1923) ile Türkiye tarafından da kabul edilmiştir. Lozan’a göre Kıbrıslı Türkler, isterlerse Türk ya da İngiliz uyruğunu seçebileceklerdi; Türk uyrukluları adayı on iki ay içinde terk etmeye başladı ve Türkiye’ye göçler 1940’lara kadar sürdü. Böylece 20. yüzyıl ortalarında ada demografisi önemli ölçüde değişmiş; Rum çoğunluğu giderek artmıştır.
Çılgın Türkler: Kıbrıs da bu dönemdeki dönüşümü belgeler. Özakman, Kıbrıs Osmanlı’dan İngiliz egemenliğine geçişini anlatırken ada içindeki etnik dengedeki değişimlere dikkat çeker. İngiliz yönetimi, özellikle 1930’lu yıllardan itibaren adada Kıbrıslı Rum elitleriyle daha fazla işbirliği yapmaya başlamış, bu süreçte Kıbrıslı Türklere yönelik siyasi ve kültürel kısıtlamalar artmıştır. Örneğin 1925’te Kraliyet kararnamesiyle Kıbrıs Kraliyet Semenderi (Kraliçe) yürürlüğe girmiş, 1928’den itibaren İtalyanca ve Rumca resmi dili sayılmıştır. Bu dönemde adadan göç eden Türk köyleri olmuştur. Aynı yüzyılın ortalarında, II. Dünya Savaşı sonrasında, dünya politikasının değişimiyle birlikte bir federasyon ya da ortak yönetim yönünde bazı öneriler ortaya atılsa da (Özarslan 2006, s. 26-29; Toluner 2001, s. 14-16) Kıbrıslı Rumların en nihai hedefi “Enosis”, yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması fikriydi.
1950’lere gelindiğinde adada tatbik edilen bazı planlar (Winster, Jackson, Macmillan, vb.) İngiliz yönetiminin özerk bir düzen arayışını yansıtıyordu fakat Rum liderlik bunları “Enosis içermediği” gerekçesiyle reddediyordu. Ada genelinde Rum çoğunluk popülasyonu ve Enosis eğilimi pekişirken, Kıbrıs Türkleri de artan tehlike karşısında örgütlenme yoluna gitmişlerdir. 1955’te kurulan Rum silahlı örgütü EOKA, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı hedefiyle saldırılarına başlamıştı. Bu süreçte Kıbrıslı Türklerin savunmasını sağlamak üzere 1957’de Rauf Denktaş öncülüğünde Türk Mukavemet Teşkilâtı (TMT) kurulmuştur. Bu çatışmalı dönemin ardından 16 Ağustos 1960’ta Zürih–Londra antlaşmalarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin garantörlüğünde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, antlaşmayla her üç devlete özel yetki tanımış; özellikle Türkiye garantör ülke konumunda adaya asker bulundurma hakkı kazanmıştır. Bu yeni düzen başlangıçta geçici bir çözüm sağladı, ancak toplumlararası gerginlik giderilmedi. Rum tarafının anayasal hükümleri ertelemesi ve taraflar arası küçük çatışmalar, 1960’lardan itibaren Kıbrıs’ı yeniden bir krize sürükledi.
ENOSİS ve EOKA
Kıbrıs Rumları arasında Enosis ideali, 19. yüzyılın sonlarından itibaren zaman zaman dillendirilmişse de II. Dünya Savaşı sonrasında hız kazanmıştır. 1947’de Yunan Parlamentosu’nun Birleşmiş Milletler’e Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması önerisinde bulunması ve 1950’de Rumların adanın geleceği için düzenledikleri tek taraflı halkoylamasında (plebisitte) Enosis’in yüzde 95 destek görmesi, uluslararası konjonktürde adım adım gerilimi yükseltmiştir. İngilizlere sürekli Enosis talepleri iletilen bu dönemde, Kıbrıs Türkleri “taksim” çözümünü savunarak mukavemet göstermiştir. Türkiye de bu dönemde adaya müdahil olarak Kıbrıs Türklerini destekleme niyetini ortaya koymuştur.
1955’te General Grivas’ın liderliğinde EOKA kurulmuş; örgüt silahlı eylemlerine başlamıştır. Müge Vatansever’in belirttiği gibi, EOKA’nın kuruluş amaçları belgelere dayalı anlatıda şöyle özetlenmiştir: “EOKA, adayı Türklerden temizlemek ve Enosisi gerçekleştirmek için kurulmuştu”. Örgütün operasyonlarında hedef öncelikle Kıbrıs Türkleri olmuş, pek çok sivil saldırı ve katliam yaşanmıştır. Bu saldırılara karşılık, Kıbrıslı Türkler 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) hayata geçirmiştir. TMT, “Rumların ve EOKA’nın silahlı saldırılarına karşı ada Türkleri’nin korunmaları amacıyla” kurulmuş savunma amaçlı bir örgüttü.
Bu dönemdeki ikili gerilim, uluslararası planda da görüşmelere konu oldu. 1955’te Londra’da toplanan ilk Kıbrıs konferansında taraflar hem Enosis’i hem taksimi reddederek “Kıbrıs ortak vatan” çözümünü aramışsa da sonuç alınamamıştır. Rumların Enosis ısrarına karşılık Türklerin taksim tutumu, adada üçlü garantörlüğü (Türkiye, Yunanistan, İngiltere) öngören bir statü formülüne yol açmıştır. Dolayısıyla Enosis ve buna karşılık Türklerin bağımsızlık/ayrı devlet talepleri, 1960 Zürih-Londra düzeninin şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Bu gelişmeler, Özakman’ın anlatısında da yerini bulur: Yazar, Enosisçi girişimleri ve EOKA saldırılarını detaylı bir belge roman kurgusuyla okuyucuya aktarır.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı
1960 antlaşmalarından sonra da gerginlik çözülemeyince, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta Yunan cuntasının desteklediği bir darbe gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Makarios devrildi ve Nikos Sampson başa geçirildi. Bu gelişme, fiilen Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı anlamına geliyordu. Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması’nın kendisine tanıdığı müdahale hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te adaya müdahaleye başladı. İlk aşamada Türk kuvvetleri 22 Temmuz sabahı Girne (Kyrenia) bölgesinde kara harekâtını başlattı ve kısa sürede Girne’yi ele geçirdi. Ancak aynı akşam Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 353 sayılı ateşkes kararını ilan etti; buna bağlı olarak ilerleyiş durduruldu (Girne–Lefkoşa hattı birleştirildi). Operasyonun bu ilk safhası, Türk ordusunun adadaki garanti görevini yerine getirdiği gerekçesiyle meşru gösterildi.
Birinci harekâtı müteakiben taraflar arasında 25–30 Temmuz 1974 tarihlerinde Cenevre’de Türkiye, İngiltere ve Yunanistan dışişleri bakanlarının katıldığı konferans toplandı. Bu toplantıda Türkiye’nin müdahalesinin garanti antlaşmalarına uygun olduğu kabul edildi; ayrıca Kıbrıs’ta kurulan “Özel Türk Yönetimi” uluslararası kuruluşlarca resmen tanındı ve ada genelinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığı resmen kayıtlara geçti. Buna karşın 8–12 Ağustos 1974 tarihli ikinci Cenevre Konferansı’nda taraflar bir anlaşmaya varamayınca, Türkiye 14 Ağustos’ta adaya ikinci kez müdahaleye geçti. İkinci harekâtla Kıbrıs’ın kuzey kesiminde Türk güçlerinin kontrolü sağlanmış, 16 Ağustos 1974’te yine BM gözetiminde karşılıklı ateşkes ilan edilmiştir. Bu müdahaleler sonucunda Ada fiilen ikiye bölünmüş, kuzeyde %35’lik bir alan Türk kontrolüne geçmiştir.
Kıbrıs’ın ikiye bölünmesi uluslararası ilişkilerde de yankı buldu. Dünya kamuoyu, Yunan cuntasının darbesini evrensel hukuka aykırı bularak Sampson yönetimini tanımama kararı aldı (ABD dışındaki bütün devletler yeni yönetimi gayrimeşru ilan etti). Türkiye ise müdahalesini, adadaki Türklere yönelik “acımasız kıyımlar” karşısında savunma ve barış sağlama amacıyla yaptığını vurguladı. Hukuken, Türkiye 1960 Garanti Antlaşması’nın 4. maddesine dayanarak hareket ettiğini ileri sürdü. İlgili kaynaklara göre bu antlaşmanın garantör güçlere tanıdığı müdahale yetkisi, Kıbrıs’ın anayasal düzenini yeniden tesis etme amacıyla kullanılmıştır.
Özakman’ın Anlatım Biçimi
Özakman, daha önceki tarihi romanlarındaki “belgesel roman” üslûbunu Kıbrıs anlatısında da sürdürür. Kitabın hemen başında kendisi de “Belge-Roman” olduğunu belirtir ve okuyucusundan bunu kabul etmesini ister. Eser, mülkiyet belgelerinden askerî raporlara, gazete haberlerinden tanıklık ifadelerine kadar geniş bir kaynak taramasına dayanır. Anlatımda belgeler ve tarihî veriler, yazarın sahnelediği diyaloglar, kahramanlar ve betimlemelerle harmanlanarak sunulur. Bu yaklaşım, tarihî olayları basit kronoloji yerine daha bütüncül bir hikâye içinde yaşatmayı amaçlar. Özakman’ın romanları genelinde görülen güçlü kurgulama ve sürükleyici anlatım, burada da göze çarpar; metin akıcı bir dille örgülenmiş, merak unsuru canlı tutulmuştur.
Kitapta kimi bölümlerde dramatizasyon ögeleri de dikkat çeker. Örneğin Kanlı Noel katliamı gibi hadiselere ayrıntılı anlatılar düşülmüş, saldırılar sahnelendikten sonra olayın dehşeti vurgulanır (Özakman’ın ifadesiyle “okuyucu tüylerini diken diken eden” sahnelerle okuyucuyu duygusal olarak etkiler). Yazar, kimi diyalog ve retorik vurgularıyla Türk kahramanlığını yüceltir. Özetle Özakman’ın üslûbunu, sağlam bir belge temeli üzerine kurulmuş kurgusal dramanın iç içe geçtiği bir anlatı sistemi olarak tanımlamak mümkündür.
Kitabın Akademik Değeri ve Kamuoyu Etkisi
Çılgın Türkler: Kıbrıs, akademik dünyada kaynakça gösterilerek ileri sürülen bir çalışma değil, daha çok geniş kitlelere yönelik bir popüler tarih anlatısı olarak değerlendirilebilir. Kitabın sonunda bir bibliyografi yer almakla birlikte (Bkz. Bilgi Yayınevi baskısı, s.457-460) eserin akademik bir monografi yerine belge-roman kimliğini koruduğu vurgulanmalıdır. Bu nedenle tarihçiler arasında eser, bazen “milliyetçi bir bakış açısıyla yazılmış” veya “destanlaştırılmış anlatı” olarak eleştirilmiştir. Öte yandan eserin geniş bir okur kitlesi tarafından benimsenmesi, konuyu merak edenlere ilk elden bir kaynak sunması açısından dikkat çekicidir.
Özakman’ın çalışması, tarih eğitiminde birinci el bilgi yerine tarihî hafızayı canlı tutan bir eser rolü üstlenebilir. TEIS kaynakları da belirttiği üzere, Özakman “Türk gençliği’nin kültürel belleğini canlı tutmaya çalışmıştır”. Gerçekten de Çılgın Türkler: Kıbrıs, kamuoyunda Kıbrıs mücadelesini hatırlatan bir bellek nesnesi haline gelmiştir. Türkiye’de özellikle tarih meraklıları ve genç okurlar arasında tavsiye edilen bir kitap olmuş, sosyal medyada ve forumlarda tartışmalar başlatmıştır. Ancak tarih disiplinindeki akademisyenlerin birçoğu, eserin güçlü duygusal anlatımına karşın taraflı olabileceği ve kaynak kullanımında eleştirel akademik titizliğin tam karşılığı olmadığı konusunda uyarıda bulunur. Sonuç olarak Çılgın Türkler: Kıbrıs, bilimsel bir ders kitabı olmasa da popüler tarih yazını içinde önemli bir yere sahip olmuş, Kıbrıs meselesine dair anlatıyı biçimlendiren ve geniş kitlelere ulaştıran bir eser olarak öne çıkmıştır.
Sonuç
Turgut Özakman, Çılgın Türkler: Kıbrıs ile Kıbrıslı Türklerin “milli mücadelesini” belge-roman formatında geniş kitlelere aktarmayı amaçlamıştır. 1878’den 1974’e kadar ada üzerindeki siyasi değişimler ile iki toplum arasındaki çatışmalar, dönemeçler kronolojik ve dramatik bir üslupla sunulmuştur. Özakman’ın anlatısı, Enosis ve EOKA dehşetini Türk tarafının direnişiyle bütünleştiren bir perspektif sunar. Akademik tarih çalışmalarının nüanslarını çoğunlukla aktaramasalar da kitap, Kıbrıs’a dair tarihî bilinçte geniş yankı uyandırmıştır. Sonuç olarak Özakman, Kıbrıs sorununa ilişkin tarihî anlatıyı yeniden şekillendirme çabasıyla, millî hafızada güçlü bir iz bırakmış; özellikle öğrenciler ve halk arasında Kıbrıs tarihine ilgi uyandıran bir rol üstlenmiştir.
Kaynakça (APA)
- Kannur, E. (2021, 13 Nisan). Çılgın Türkler Kıbrıs. Avrupa Gazete.
- Özakman, T. (2012). Çılgın Türkler: Kıbrıs (belge roman). Ankara: Bilgi Yayınevi.
- Turgut Özakman. (n.d.). Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ahmet Yesevi Üniversitesi. Erişim: https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/turgut-ozakman
- Vatansever, M. (2010). Kıbrıs Sorununun Tarihi Gelişimi (1487–1974). Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12(Özel Sayı), 1487–1530.

Leave a Comment