George Monbiot’nun 'Yeniden Doğuş' Eseri Üzerine Akademik İnceleme
Yeniden Doğuş – Gezegeni Mideye İndirmeden Tüm Dünyayı Besleyebiliriz
Çevirmen: Asude Küçük
Orijinal Adı: How to Feed the World Without Devouring the Planet
Yayın Tarihi: Eylül 2025
ISBN: 9786256461420
Sayfa Sayısı: 408
Ölçüleri: 13,5 x 21 cm
Çıkış Tarihi: 04 Eylül 2025
Kapak Tipi: Karton Kapak
George Monbiot’nun 'Yeniden Doğuş' Eseri Üzerine Akademik İnceleme
George Monbiot’un Yeniden Doğuş Kitabına Dayalı Gıda Sistemleri İncelemesi
Endüstriyel Tarımın Çevresel ve İklimsel Etkileri
Çağımızda sanayi tipi tarımın çevre üzerindeki etkileri çok boyutludur. Örneğin veriler, dünya üzerindeki yaşanabilir arazinin yarıdan fazlasının halihazırda tarım için kullanıldığını gösteriyor. O kadar ki, bir zamanlar ormanlar ve doğal habitatlarla kaplı alanlar çiftçiliğe açılmış ve bu da biyoçeşitlilik kaybının başlıca nedeni haline gelmiştir. Toprak açısından bakıldığında ise FAO’ya göre tarımda kullanılan arazinin %52’si orta veya ileri düzeyde bozulmuş durumdadır; yaklaşık 2 milyar hektar arazi ciddi şekilde bozulmuş, bazı alanlarda düzeltilmesi neredeyse imkansız bir hal almıştır. Toprak bozulması; verimliliği düşürür, ekosistem hizmetlerini bozar, biyolojik çeşitliliği azaltır ve topraktaki karbon miktarını olumsuz etkileyerek iklim değişikliğine katkı sağlar.
Su kullanımı ve kirliliği açısından da tarım baskındır. Küresel tatlı su çekilişinin %70’i tarımda kullanılır. Bu yoğun kullanım, kuraklık risklerini artırırken aynı zamanda tarımsal gübre ve pestisit atıkları tatlı su ve deniz suyu ekosistemlerinde ötrofikasyona (besin tuzları aşırı birikimi) yol açar; gıda üretimi, dünya genelinde su ekosistemlerindeki ötrofikasyonun yaklaşık %78’inden sorumludur. Hayvansal üretim özellikle su kullanımında çok yüksek paya sahiptir (örneğin et üretiminin su ayak izi bitkisel proteinlere göre çok yüksektir) ve geniş mera alanları gerektirir. Bu, doğal sulak alanların kurutulmasına, nehirlerin ve göllerin tarımsal kirleticilerle dolmasına sebep olmaktadır.
Sanayi tipi tarım ayrıca iklim değişikliğini derinden etkilemektedir. Tarımsal üretim ve ilgili faaliyetler, küresel sera gazı salımlarının yaklaşık %26–30’unu oluşturur. Örneğin FAO’nun raporuna göre, 2022’de tarım ve gıda sistemleri 16,2 milyar ton CO₂-e eşdeğeri sera gazı salımı yaptı ve bu, insan kaynaklı toplam salımların yaklaşık %30’una denk geliyordu. Bu salımların dağılımı da kritiktir: Çiftlikten kapıya gelen üretimde (hayvan besleme, kimyasal kullanımı) %48, arazi kullanım değişikliklerinden (ormanların tarıma dönüştürülmesi gibi) %19, geri kalan %33 ise lojistik, işleme ve tüketim sonrası aşamalardan kaynaklanmaktadır. Hayvancılık başta olmak üzere gıda üretimi kaynaklı metan ve azot oksit salımları iklimi güçlü biçimde etkilemektedir. Örneğin dünya çapında gıda kaynaklı emisyonların %30’u doğrudan çiftlik hayvanlarından ve balıkçılıktan (büyük ölçüde sığır metanı, gübre yönetimi vb.) gelmektedir.
Bu çevresel yüklemeler, arazi kullanımıyla iç içedir: Tarıma açılan meralar ve ekili alanlar, dünyadaki habitat kayıplarının temel sebebidir. Özetle, sanayi tipi tarım toprak bozulmasına, biyoçeşitlilik kaybına, su kıtlığına/kirliliğine ve sera gazı salımlarına yol açarak hem ekosistemleri hem de iklimi tehlikeye sokmaktadır. Bu veriler, küresel gıda üretiminde esasen arazi verimliliği odaklı bir çözüm yerine, farklı stratejilerin zaruretini ortaya koymaktadır.
Alternatif Gıda Üretim Sistemleri
Monbiot’un “Yeniden Doğuş” kitabı alternatif üretim yöntemlerini geniş biçimde ele alır. Bunlardan ilki rejeneratif tarımdır. Rejeneratif tarım; toprak örtüsünün korunması, nadas yerine çeşitlendirilmiş ekim nöbeti, minimal sürüm, organik gübre kullanımı ve arazi bütünleşik üretim (örneğin hayvan-bitki entegrasyonu) gibi yöntemlerle toprak sağlığını ve biyoçeşitliliği iyileştirmeyi amaçlar. Literatürde rejeneratif uygulamalar için genelde iki temel avantaj vurgulanır: toprakta karbon tutumunun artması ve toprak mikro-biyolojisinin güçlenmesi. Gerçekten de son çalışmalar, biyokömür uygulaması, organik gübre, yeşil gübre gibi yöntemlerin topraktaki organik karbonu belirgin şekilde artırdığını; konservasyon sürümünün ve artıkları toprağa geri vermenin de (iklim bölgesine bağlı olarak) fayda sağladığını ortaya koymuştur. Uzun vadede uygun biçimde uygulandığında rejeneratif tarım, ekosistem sağlığını artırarak iklim değişikliğine karşı direnci güçlendirir. Ancak bu pratiklerin her coğrafyada aynı etkiyi vermeyebileceği, bilim insanları tarafından da vurgulanmaktadır.
Mikrobiyal protein üretimi (tek hücreli proteinler) ve fermantasyon bazlı çözümler Monbiot’un ön plana çıkardığı başka bir alternatif üretim biçimidir. Örneğin Monbiot, Solar Foods gibi şirketlerin hidrojenotroflar aracılığıyla havadan CO₂ ve sudan elde edilen hidrojeni kullanarak zengin protein içeriği ürettiklerini anlatır. Böyle bir fermantasyonla üretilen protein, tohum bazlı ürünlere göre çok daha az arazi gerektirir; Monbiot’un verdiği bir örnekte bu yöntem, soya tarımına kıyasla yaklaşık 1700 kat daha az arazi kullanımı gerektirmektedir. Solar Foods’un verilerine göre, bu yöntem geleneksel sığırlı beslenmeye kıyasla su tüketimini 600 kat, arazi kullanımını 200 kat azaltabilmektedir. Mikrobiyal üretim yöntemlerinin en büyük avantajı, dikey olarak tesis kurmaya elverişli ve saatlik devamlılıkta çalışabilen sistemler olmasıdır; bu yöntemlerde ürün antibiyotik ve parazit riski olmaksızın yüksek verimle elde edilebilir. Monbiot, bu teknolojilerin ölçeklenmesiyle küresel gıda üretimine ihtiyaç duyulan arazi miktarının ciddi oranda azalacağını öne sürer; yaptıkları hesaplamalara göre %15 oranında arazi tasarrufu, yaban hayatı için kayda değer koruma sağlarken on yıllara yayılan karbon salımlarının %30’unu gömerek küresel ısınmaya karşı büyük avantaj sağlayabilir.
Bir diğer önemli alternatif de laboratuvar yetiştirmeciliği (sentetik et) ve genel olarak kültür et teknolojileridir. Bu alanda yapılan hesaplamalara göre, yenilenebilir enerji kullanan bir tesisle üretilen kültür sığır eti, konvansiyonel sığır etine göre karbon ayak izini %92 oranında düşürebilir. Benzer biçimde, bitkisel bazlı et ikameleri ve fermante ürünler kullanıldığında gıda sistemimizin arazi ve su ihtiyaçları dramatik biçimde azalır. Örneğin Good Food Institute’un verilerine göre dünya çapında tarım alanlarının üçte ikisi hayvancılık için ayrılmıştır ve sadece bir kısmında bitkisel besin üretimi yapılmaktadır; tamemen bitkisel bir diyet, gerekli tarım alanını %75’e varan oranda azaltabilir. Grafiksel analizler de, bitkisel veya kültür et tüketiminin yoğun olduğu senaryolarda sığır eti üretimine kıyasla %60–90 oranında daha az arazi kullanıldığını göstermektedir.
Bu alternatif sistemlerin hepsi tek tek değerlendirildiğinde, geleneksel hayvancılık ve endüstriyel tarımın sürdürülemez yükünü hafifletebilecek potansiyele sahiptir. Özetle; rejeneratif tarım doğal süreçleri güçlendirip toprağa karbon depolarken, mikrobiyal-fermantasyon ve kültür et gibi teknolojiler toplam arazi ve su tüketimini köklü biçimde azaltabilir. Monbiot bu teknolojilere dayanarak “tarım yapılmayan” bir gelecek öngörür; örneğin menemen haline gelebilecek bakteri proteini ve bitkisel yağların 3D-print yöntemiyle steak ya da nugget biçiminde şekillendirilmesini tarif eder. Elbette bu alternatiflerin her biri henüz evrim aşamasındadır ve hayata geçişte teknik, kültürel ve ekonomik zorluklar barındırır. Ancak bu yaklaşımlar, mevcut üretim biçimlerine tamamlayıcı veya kısmi çözümler sunma açısından büyük umut vadetmektedir.
Gıda Güvencesi ve Küresel Adalet
Gıda üretimindeki eşitsizlik ve adaletsizlik, beslenme sorunlarını derinleştirmektedir. Bugün dünyada yaklaşık 673 milyon insan açlık çekmekte, yani küresel nüfusun %8,2’si yeterli gıdaya erişememektedir. Bu sayı, birçok düşük ve orta gelirli ülkede, özellikle Afrika ve Orta Doğu’nun büyük kesiminde daha da yüksektir. Öte yandan obezite ve aşırı beslenme sorunları zengin ülkelerde yaygındır; bu “çift yük” düzeyi, aynı sistemde hem açlığı hem aşırı tüketimi barındırmaktadır. Global bazda günlük ortalama kalori arzı 2900 kcal civarındadır (WHO tahmin), ancak dağılım adaletsizdir: örneğin Kuzey Amerika ve Avrupa’da kişi başına düşen protein arzı Afrika’nın birkaç katıdır.
Bir başka boyut ise gıda israfıdır. Dünya genelinde üretilen gıdaların yaklaşık üçte biri tarladan sofraya ulaşamadan kaybedilmekte veya çöpe gitmektedir. Bu, yıllık 1,3 milyar tonluk devasa bir kayıp demektir. İstatistikler; sanayileşmiş ülkelerin birlikte, Sahra-altı Afrika’nın ürettiği kadar gıdayı her yıl israf ettiğini; eğer bu israf önlense dünya genelinde 2 milyar kişiye yetecek kadar besin kurtarılabileceğini gösteriyor. Açlık ve yoksulluk içinde yaşayan topluluklar bu israf döngüsü karşısında korunmasız kalmaktadır. Oysa gıda üretimi konusunda adil politikalar geliştirilse, atıklar azaltılsa ve üretim-d tüketim zincirindeki kayıplar önlense; hem beslenme güvencesi artar hem de iklim-kirlilik üzerindeki yük hafifler.
Tarım politikaları da küresel adaleti derinden etkilemektedir. Zengin ülkelerin verdiği sübvansiyonlar ve iç piyasa korumaları, gelişmekte olan ülkelerin ürünlerinin dünya pazarına erişimini kısıtlamakta; bazen tarım ürünleri fiyatlarının yapay olarak düşük tutulması, yoksul çiftçilerin rekabet gücünü azaltmaktadır. Bu dönemde ayrıca biyoyakıt politikaları ve spekülatif emtia alım satımları da gıda arzına ekstra yük getirmektedir. Sonuçta zengin ülkeler hayvansal ürünlerde aşırı tüketim, gıda çeşitliliğinde bolluk yaşarken; yoksul ülkelerde yeterli protein ve mikronutriyent eksiklikleri hâkimdir. Örneğin gıda arzı verilerine göre Kuzey Amerika ve Avrupa hâlâ kişi başına düşen proteinde dünyanın en yüksek seviyelerine sahipken, Afrika’da nüfusun çoğunluğu temel tahıllarla beslenmekte ve protein alımı yetersiz kalmaktadır. Özetle, küresel gıda sisteminde hem üretim dağılımı hem tüketim tercihleri açısından ciddi adaletsizlikler mevcuttur ve bu durum, gıda güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir.
Monbiot’nun Etik, Bilimsel ve Politik Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi
George Monbiot’nun yaklaşımı esasen çevreci, hayvanları ve ekosistemleri merkeze alan etik bir bakışa dayanır. Kitabında, özellikle zengin ülkelerdeki yüksek et-kırmızı et tüketimini adeta “etik dışı” olarak nitelendirir. Örneğin Yeni Zelanda’da serbest dolaşımda yetişen sığır ve koyun eti tüketiminin, küresel kaynaklara oranla sürdürülebilir olmadığını vurgulayarak, “bu diyeti sürdürmeye hakkımız yok, etik değil” sözleriyle güçlü bir normatif tavır sergiler. Monbiot, gıda politikalarının ve tüketim alışkanlıklarının bireysel ahlak kadar kolektif değerler ve haklar meselesi olduğunu savunur.
Bilimsel açıdan Monbiot, literatür ve uzman görüşlerinden yararlansa da kimi eleştiriler bulunmaktadır. Guardian yazarı Gaia Vince, kitabı “derinlemesine araştırılmış ve karmaşık gerçeği göz önünde bulunduran” bir eser olarak överken, bazı tarım uzmanları ise onun çözüm önerilerini aşırı mutlakçı bulmaktadır. Sustainable Food Trust’tan uzmanlar, Monbiot’nun tarımsal sorun teşhisinde haklı olduğunu kabul etmekle birlikte, önerdiği çözümleri “kesin, mutlak” yaklaşımlar olarak görürler. Örneğin tamamen bitkisel tabanlı bir global diyet önerisinin, bazı akademik hesaplara göre daha fazla tarım arazisi gerektirebileceği işaret edilmiştir. Bu eleştirilerde Monbiot’nun verimlilikçi bakışının, organik ve agroekolojik sistemlerin toplumsal dönüştürülmesiyle nasıl bütünleştirileceği, veya kültürlerarası açıdan kabul edilebilirliğinin nasıl sağlanacağı gibi yönler sorgulanmaktadır. Bilim insanları ayrıca beslenme alışkanlıkları, gıda dağılımı ve ekonomik bağlamın da hesaba katılmasının önemine işaret eder; örneğin Monbiot organik tarımın yıldan yıla daha düşük verim getirdiğini söyleyerek eleştirirken, eleştirmenler diyor ki tohum seçimi, teknoloji paylaşımı ve beslenme düzeni değişiklikleriyle toplam verimlilik farklı hesaplanabilir.
Politik açıdan Monbiot, köklü değişim gerektiğini savunan oldukça aktivist bir tavır içindedir. Kitabında ve söyleşilerinde, gıda endüstrisinde kurumsal güç ve tekelleşmeye karşı sert önlemler alınmasını önerir. Örneğin telif hakları ve patentlerin kısıtlanarak yeni tarımsal teknolojilerin demokratikleşmesi ve tekellerin pazar paylarının sınırlandırılması gerektiğini belirtir. Monbiot, ayrıca tarım sübvansiyonlarının çevreye vereceği zarar üzerine radikal revizyonlar öngörür. Ancak SFT gibi analizler, bu önerilerin mevcut ekonomik aktörlerle çatıştığını, büyük şirketlerin güçlü lobi ve patent koruması nedeniyle uygulanmasının zor olduğunu vurgulamaktadır. Monbiot aynı zamanda yeniden doğaya alan açmak adına mera ve ekili alanların azaltılmasını, geleneksel çiftlik sistemlerinden çıkılarak diğer sektörlere adil geçiş yapılmasını savunur. O, çiftçilerin geçim alternatifleri bulması gerektiğini kabul eder fakat bu dönüşümün yoksul toplumlarda sosyo-ekonomik bedelleri olacağını da itiraf eder.
Sonuç olarak, Monbiot’nun yaklaşımları etik olarak insan-merkezli değil (ekosistem-merkezli) bir perspektif sunar, bu da tartışmayı yeni ahlaki çerçevelere taşımıştır. Bilimsel olarak bir yandan “küresel veri”ye dayalı analizler içerirken, diğer yandan bazı geçiş stratejileri konusunda sorgulanabilir abartılar barındırdığı eleştirileri vardır. Politik olarak ise radikal ve idealist görünen öneriler getirir; bunlar çoğu uzman tarafından “gerçekçi ama gerekli” bulunurken uygulama zorluklarına da dikkat çekilir. Örneğin Guardian incelemesi, Monbiot’nun sorunları karmaşık sistem teorisi çerçevesinde başarıyla kavradığını yazar; buna karşın eleştirmenler, onun “ya hep ya hiç” tarzını tartışmaya açar. Bu bakımdan Monbiot’nun çalışması, toplumsal duyarlılığı artıran, cesur ve kapsamlı bir manifesto olarak görülürken; içindeki varsayımlar ve pratik adımlar akademik çevrelerde eleştiri konusu olmaktadır.
Kaynakça (APA 7):
- Food and Agriculture Organization (FAO). (2024). Greenhouse gas emissions from agrifood systems: Global, regional and country trends, 2000–2022 [Report Highlights]. FAO.
- Food and Agriculture Organization (FAO). (2025). Land assessment & impacts. FAO Land & Water Reports.
- Ritchie, H., & Roser, M. (2024). Environmental impacts of food production. Our World in Data.
- Ritchie, H., & Roser, M. (2024). Food supply. Our World in Data.
- Ritchie, H., & Roser, M. (2024). Water use and stress. Our World in Data.
- Good Food Institute. (n.d.). Environmental benefits of alternative proteins. GFI Initiative (Erişim: 2024).
- Vinot, N. (2024). How Monbiot thinks microbes will save the planet. Microbial Instincts (Medium).
- World Food Program USA. (2022, July 8). How food waste affects world hunger. WFP USA News.
- World Health Organization (WHO). (2025, 28 Temmuz). Global hunger declines, but rises in Africa and western Asia: UN report. WHO News Release.
- Vince, G. (2022, 5 Haziran). Regenesis by George Monbiot review – hungry for real change. The Observer (Guardian).
- Sustainable Food Trust (Cook, T. vd.). (2023). Considering Regenesis: A perspective from the Sustainable Food Trust. SFT News & Views.
- Patil, M., Perumal, C., Choudhari, P., Pasumarthi, R., Sawargaonkar, G., & Singh, R. (2025). Differential impacts of regenerative agriculture practices on soil organic carbon: a meta-analysis of studies from India. Scientific Reports, 15, Article 33470. doi:10.1038/s41598-025-12149-6
- Khangura, R., Ferris, D., Wagg, C., & Bowyer, J. (2023). Regenerative agriculture—A literature review on the practices and mechanisms used to improve soil health. Sustainability, 15(3), 2338. doi:10.3390/su15032338
- RNZ (New Zealand Herald). (2022, 3 Eylül). George Monbiot: Presenting alternatives to farming. NZHerald.com.

Leave a Comment