İbrahim Kafesoğlu’nun Harezmşahlar Devleti Tarihi Eseri Üzerine Akademik İnceleme
İbrahim Kafesoğlu’nun Harezmşahlar Devleti Tarihi Eseri Üzerine Akademik İnceleme
Harezmşahlar Devleti’nin Kuruluş Süreci ve Siyasi Yapısı
Harezmşahlar Devleti, Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıfladığı dönemde 1097 yılında kurulmuş bir Türk-İslâm hanedanıdır. Sultan Melikşah’ın veziri Nizamülmülk’ün kardeşi Berkyaruğ devrinde Horasan sultanı Sultan Sencer, Taştdar Anuş Tegin Garceî’nin oğlu Qutbeddin Muhammed’i (Kutbüddin Muhammed) Harezm valisi tayin etmiş ve bu olay hanedanın kuruluşu sayılmıştır. Kutbüddin Muhammed (1097-1128), önceleri Selçuklu sultanlarına bağlı sadık bir valiydi; her yıl vergi ve hediyelerle sultanın huzuruna çıkmış, idareciliği sırasında otoritesini pekiştirmiştir. Oğlu Atsız (1128-1156) döneminde Harezmşahlar, Cend ve Mangışlak gibi stratejik bölgeleri ele geçirerek nüfuzlarını genişletmiş; ancak Sultan Sencer’in müdahalesiyle 1138’de ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. Atsız’ın ölümü üzerine küçük oğlu Sultan Şah (1172) tahta çıksa da, ağabeyi Alâeddin Tekiş aynı yıl Karahitaylarla işbirliği yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bu iktidar çatışmaları sırasında, Harezmşahlar giderek Selçuklular’dan bağımsız hareket etme eğilimine girmiştir. Özellikle İl-Arslan döneminde (1156-1172), Sultan Sencer’in ölümüyle bölgede en güçlü hükümdar konumuna gelinmiş; İl-Arslan hem doğuda Karahitay akınlarına karşı koymuş hem de batıda Irak Selçuklularıyla dostane ilişkiler kurmuştur. İl-Arslan’dan sonra hâkim olan Celaleddin Mahmud (1200-1220) ise “İkinci İskender” unvanıyla anılacak kadar iddiasını yükseltmiş; ancak 1219’da Utrar olayı sonrası Moğolların saldırısına uğrayarak devlet çöküş sürecine girmiştir.
Kafesoğlu da Harezmşahlar’ın kuruluşunu Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun parçalanma süreciyle bağlantılı olarak değerlendirir. O’na göre Harezmşahlar, Selçuklu modelini ve teşkilatını benimseyerek Selçuklu merkezî topraklarının birçoğunu ele geçirip onların varisi konumuna gelmiş; Atsız’dan itibaren sürekli Selçuklular’a karşı bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Sonuçta, İl-Arslan ve ardılları döneminde devasa bir sınır imparatorluğu hâline gelen Harezmşah Devleti, kuruluşundan itibaren hâkim olduğu coğrafyada önemli bir güç merkezi olmuştur.
Selçuklular, Karahitaylar, Gazneliler ve Moğollar ile İlişkiler
Harezmşahlar’ın dış ilişkilerinde öncelikle Selçuklular belirleyicidir. Devletin ilk yılları Büyük Selçuklu Sultanlığı’nın hâkimiyeti altında geçmiş, Kutbüddin ve Atsız gibi hükümdarlar Sencer gibi sultanların saltanatını resmen tanımışlardır. Buna karşılık, Selçuklular’ın çöküş döneminde (1157 sonrası) Harezmşahlar bağımsızlıklarını ilân etmiş ve “Selçuklu mirasının varisi” iddiasıyla bölgenin en önemli gücü olmuştur. Örneğin, İl-Arslan Sencer’in ölümüyle Doğu İran’ın en kudretli hükümdarı hâline gelmiş, 1194’te I. Tuğrul (Irak Selçukluları) ordusunu Rey yakınında yenerek Selçuklu iktidarına son vermiştir. Bu dönemde, Harezmşahlar kimi zaman Anadolu’daki ve Irak’taki Selçuklu beylikleri ile mücadele edip hattâ 1230’da Yassı Çimen’de Anadolu Selçukluları’na yenilmişlerdir (bu olay Celaleddîn döneminden hemen sonradır).
Gazneliler ile ilişkiler ise daha eski dönemi ilgilendirir. Hârizm, 1017-1041 arasında Gazneli egemenliğindeyken bölgeyi yöneten Altuntaşoğulları 1040’ta Dandanakan Savaşı’nda mağlûp olmuş, bu hanedan dağılmıştır. Selçuklular’ın bölgeye hâkim oluşuyla Harezm kısa süre sonra Gazneliler’in kenara itildiği bir coğrafya hâline gelmiştir. Selçuklular’dan ayrılan Harezmşahlar, Gazneliler ile zaman zaman ittifak ve çatışma hâline girmiştir; ancak Gazne Devleti 12. yüzyılda büyük ölçüde zayıfladığından, Harezmşahlar’ın asıl rakipleri Selçuklu beylikleri ve doğuda Karahitaylar olmuştur.
Karahitaylar (Kara-Kitaylar), Harezmşahlar’ın doğudaki ana rakibiydi. İl-Arslan döneminde Harezm, Kara-Kitay hâkimiyetini tanımak zorunda kalsa da bu ilişkiler büyük çatışmalarla seyretmiştir. Bosworth ve Sevim’in anlattığı gibi, İl-Arslan Karahitay ordularına karşı koymuş ancak vergi vermekten kurtulamamıştır. Tekiş döneminde ise Harezmşahlar, Karahitaylara düzenli vergi ödemeyi kabul etmekle bir yandan barış içinde varlığını sürdürürken, diğer yandan Transoksanya’da Karahanlı topraklarını kıskanmışlardır. Nitekim Karahitay sahasına bazı akınlar düzenlemiş; zaman zaman Kara-Kitayların desteğini alarak iç çekişmelerde avantaj sağlamaya çalışmıştır. Böylece, Karahitaylar’a tâbi bir konumda olmakla birlikte Sahra’nın ötesindeki Selçuklu düşmanlarına karşı askeri işbirliği de yapmıştır.
Moğollar ile ilişkiler ise devletin son dönemini belirlemiştir. 1218’de Harezmşah Celâleddîn tarafından bir Moğol elçisinin Otrar’da idam edilmesi, Cengiz Han’ın muazzam bir saldırı başlatmasına neden olmuştur. 1219–1221 yıllarında Moğol orduları Basra’dan Semerkant’a kadar geniş bir alanda Harezmşah şehirlerini yağmalamış, devlet fiilen çökmüştür. UNESCO kaynakları bu süreci, “Harezmşah’ın Utrar’da Cengiz’in elçilerini öldürmesi üzerine” başlayan ve “takip eden yıllarda devleti hızlıca dağıtan” bir yıkım olarak tanımlar. Celaleddîn Harezmşah, Moğollarla uzun süre direndiyse de yenilmekten kurtulamamış, 1221 yılında ailesiyle birlikte Afganistan’a kaçmıştır. Sonuçta Harezmşahlar Devleti, Orta Asya’daki Türk-İslâm dünya tarihi için büyük bir dönüm noktası yaratmış, Selçuklu sonrası dönemin doğrudan temsilcisi olarak varlığını sürdürürken Moğollar karşısında yok olmuştur.
İç İdari Teşkilat ve Askerî Yapı
Harezmşahlar Devleti, kuruluşundan itibaren Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun yönetim modelini esas alan merkezî bir yapı kurmuştur. Merkezde sultan ve onun baş veziri (veziriazam) ile vezin, defterdarlık gibi divan üyeleri bulunur; ayrıca atabey gibi görevlerle hükümdarın iktidarı desteklenirdi. Türkiye Selçukluları’nda olduğu gibi, Harezmşahlar döneminde de valilik ve naiplikler vardı. Her bir eyaletin yönetimi padişahın atadığı vali (örneğin veli veya naib) tarafından yürütülürdü. Bunun yanında şehir ve bölge güvenliğinden sorumlu komutanlara şihna adı veriliyordu. UNESCO’nun da aktardığı üzere, bu şihna’lar “şehrin veya bölgenin idari ve asayiş işlerinden” mesuldü.
Askerî açıdan, Harezmşah ordusu büyük oranda Türk ve diğer Müslüman kökenli memleketli süvarilerden oluşurdu. Komutanlar genellikle kendi bölgelerinden önemli aileler arasından seçilir veya padişahın atadığı görevliler olurdu. Örneğin, 12. yüzyılda merkezî hizmetliler içinde askerî işlerden sorumlu dîvân-ı hâsa (özel ordu dairesi) başkanı bulunurken, bölgesel hükümdarlarda ikta sistemi işlerdi. İlkin UNESCO kaynağında belirtildiği gibi, şehrin ve eyaletin idarî kontrolü sultanın tayin ettiği şihna tarafından sağlanırdı. Hem şihna hem de kadı, hatip gibi diğer idari, dini ve hukukî görevliler merkezi tayindi ve bunlara verilen gelirler (iktalar) özel bir sistemle karşılanırdı. Söz konusu kaynağa göre bu görevlilerin ve askeri komutanların giderleri, kendilerine tahsis edilmiş ikta arazileriyle karşılanırdı. Bu sistemde, her ikta sahibinin askerî hizmet yükümlülüğü vardı; bu sayede ordunun masrafları merkezi hazineye yük bindirmeden sağlanıyordu.
Ekonomik ve Kültürel Gelişmeler
Harezmşahlar Devleti, zengin bir tarım ve ticaret altyapısı üzerine inşa edilmiştir. Amu Derya’nın suladığı verimli delta topraklarında pamuk, tahıl ve bahçe bitkileri yetiştirilirken, bölge İpek Yolu güzergâhları üzerindeki konumuyla doğu-batı ticaretinin önemli merkezlerinden birini oluşturmuştur. UNESCO’nun bildirdiğine göre Khwarezm bölgesi tüccarları Orta Asya ticaret hayatında kilit rol oynamışlardır; Çin kaynaklarında Khwarezmli tüccarların öküz arabalarıyla uzak diyarlara yolculuk ettiği belirtilir. Bu denli hareketli ticaret, Khwarezm’in ekonomik refahını sağlamanın yanında kültürü de etkilemiştir: Ceyhun Havzası, Hazar ve Volga havzası ile ticaret ilişkileri sanatı beslemiş, örneğin ev iç dekorasyonu ve çanak-çömlek biçimleri üzerinde Karadeniz ötesi motifler görülmüştür.
Kültürel açıdan, Khwarezm bölgesi zaten eski devirlerden beri bilginler yetiştiren bir merkezdi. Matematik ve astronomi alanında Babiller’e kadar uzanan bir gelenekle öne çıkan bu bölgede, Hârizmî ve Bîrûnî gibi ilim adamları yetişmiştir. Harezmşah döneminde ise medreseler ve camiler inşa edilmiş, İslamî bilimler ile İslâm öncesi Türk-Moğol kültür öğeleri kaynaşmıştır. Harezmşah saraylarında bilim adamlarına tahsisler yapılmış, medrese dersleri verilmiş; mimarîde Selçuklu-İrani üslupları benimsenerek şehrin taş ve tuğla eserleri yükselmiştir. Bu süreçte Farsça eserlerin yanı sıra zaman zaman Türkçe kitabeler de yazıldığı görülür. Özetle, Harezmşahlar döneminde hem tarım ve ticaret ekonomisi canlı kalmış hem de zengin kültürel miras, hem İslami ilimlerde hem de mimaride kendisini hissettirmiştir.
Devletin Yıkılış Süreci ve Tarihî Önemi
Harezmşahlar Devleti’nin yıkılışı, aslında Moğol istilâsının bir parçasıdır. 1219’da Sultan Celâleddîn’in bir Moğol elçisini Utrar’da öldürmesi, Cengiz Han’ın tüm gücünü harekete geçirmesine yol açtı. Çok geçmeden İran’dan Orta Asya’ya kadar geniş topraklar hızla kaybedildi ve kent kent ele geçirildi. UNESCO kaynakları da bu süreci “Utrar olayı üzerine Moğol saldırısının başlaması” ve “takip eden yıllarda devletin hızla dağılması” olarak özetlemektedir. Celâleddîn Harezmşah, “Son Çabalar” başlıklı uçuşunda Afganistan üzerinden Hindistan’a, ardından Azerbaycan’a geçmeye çalışmış, nihayet 1231 yılında Suriye’de öldürülerek saltanat son bulmuştur. Osmanlı sonrası kaynakların belirttiği gibi Celâleddîn’in Kayseri yakınlarında Anafartalar yönünde Anadolu Selçukluları’na yenilmesi (Yassıçimen Savaşı, 1230) da imparatorluğun fiilen sona erdiğinin işaretidir.
Harezmşahlar Devleti, tarihî önemi bakımından “Selçuklu sonrası dönemin en kudretli Türk-İslâm devleti” olarak değerlendirilir. Selçuklu İmparatorluğu’nun çöküşüyle doğan otorite boşluğunu dolduran bu devlet, kısa süreli ama parlak bir yükselişe imza atmıştır. Ancak hırsları—örneğin Sultan Alaeddin Mahmud’un “İkinci İskender” unvanını benimsemesi—büyük güçlerle çatışmayı da göze aldığını gösterir. Sahada ise bu hırs, İslam dünyasının Moğol tehlikesine maruz kalmasına yol açmıştır. Sonuçta, Harezmşahlar’ın tarihi; İslam tarihinin dönüm noktalarından biri olmuş, yıkılışıyla birlikte Moğol İmparatorluğu’nun Orta Doğu ve Anadolu’yu fethetmesine zemin hazırlanmıştır. Bu bakımdan Harezmşahlar Devleti, sadece Çağatay Türkleri’nin değil, tüm Orta Çağ İslam tarihinin de önemli bir parçası olarak kabul edilir.
Kaynakça :
- İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi (485-618 / 1092-1221),
- İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi (485-618 / 1092-1221),
- Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992. Aydın Taner, “Hârizmşahlar”, TDV İslâm Ansiklopedisi (1997), çevrimiçi: https://islamansiklopedisi.org.tr/harizmsahlar. Günler, M. & Sülük, M. (2024). “Hârizmşahlar Devleti – Irak Selçuklu Devleti İlişkilerine Dair Bir Değerlendirme”, Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 7(1), 103–124.
- Bosworth, C. E. & Sevim, A. (1998). “The Seljuqs and the Khwarazm Shahs”, in History of Civilizations of Central Asia, Vol. 4, UNESCO Yayınları.
- UNESCO Silk Roads Programme, Did you know?: Khwarazm Region and the Silk Roads (erişim 2025).
Leave a Comment