İbrahim Kafesoğlu’nun Türk-İslam Sentezi Anlayışı Üzerine Akademik İnceleme


 

 

Türk İslam Sentezi

Stok Kodu
:
9789754372908
Boyut
:
12 cm x 19,5 cm
Sayfa Sayısı
:
200
Basım Yeri
:
İstanbul
Baskı
:
9
Basım Tarihi
:
Aralık 2024
Kapak Türü
:
Karton Kapak
Kağıt Türü
:
60 gr Holmen
Dili
:
Türkçe


İbrahim Kafesoğlu’nun Türk-İslam Sentezi Anlayışı Üzerine Akademik İnceleme

İbrahim Kafesoğlu ve “Türk-İslam Sentezi” Üzerine İnceleme

Giriş

Türk-İslam sentezi, Türklük ile İslamlık arasındaki uyumlu birlikteliği vurgulayan bir düşünce sistemidir. Kadıoğlu’na göre Türk-İslam sentezi, Türklerin İslam’a girmesiyle oluşmaya başlayan ve özellikle Selçuklu ile Osmanlı dönemlerinde olgunlaşarak Müslüman-Türk kimliğine dönüşen bir olgudur. Başka bir deyişle, sentezciler bu iki unsurun tarih boyunca birbiriyle çatışmadan, uyum içinde geliştiğini ileri sürer ve Türkleri İslam’ın en kudretli savunucuları, İslam dinini ise Türk kimliğinin koruyucusu olarak görür. Bu bağlamda İbrahim Kafesoğlu, Türk-İslam sentezi düşüncesinin öncü ideologlarından biri olarak kabul edilir. Kafesoğlu, Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği “Milli Kültürümüz” seminerinde yaptığı konuşmayı (1989) kitaplaştırarak “Türk-İslam Sentezi” başlığı altında yayımlamıştır. Kafesoğlu bu eserde, Türk milletinin köklerinin Asya steplerindeki eski medeniyetlere dayandığını ve İslam’ın kabulü ile yeni bir kimliğe büründüğünü vurgulamıştır. Türk-İslam sentezini milliyetçi-muhafazakâr çevrelerin resmi ideolojisi sayan çalışmalar da mevcuttur. Özellikle 1970’lerde Aydınlar Ocağı’nın etkisiyle bu görüş, 1980 sonrası devlet politikalarına da nüfuz etmiş, günümüzde ise Cumhur İttifakı kapsamında farklı bir tezahürü olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmada, Türk-İslam sentezinin tanımı ve tarihî bağlamı ele alınacak, Türkiye Türklerinin İslam öncesi kültürü ile İslam’ı kabul süreçleri incelenecek, Selçuklu ve Osmanlı’da şekillenen Türk-İslam kimliği değerlendirilecek, ardından Kafesoğlu’nun milliyetçilik, kültür ve din anlayışında bu senteze nasıl yer verdiği tartışılacak ve günümüz Türkiye’sinde bu fikrin etkileri ile tartışmalarına değinilecektir.

Türklerin İslamiyet Öncesi Kültürel Değerleri ve Medeniyet Yapısı

İslamiyet öncesinde Türkler, Orta Asya bozkırlarında göçebe devletler kurmuş, Tengricilik (Gök Tanrı İnancı) eksenli tektanrılı bir inanç sistemine sahip olmuştur. Bu inançta “Gök” (mavi gök) en yüce varlık olarak kabul edilir; Orhun Yazıtları’nda geçen ifadeye göre “üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış”tır. Kafesoğlu da Gök-Tanrı kavramını Türklerde tektanrılığa yakın bir anlayış olarak görür; tanrı-kavramı zamanla soyutlanarak evreni yaratan bir varlığa dönüşmüştür. Sonuçta Türklerin İslamiyet öncesi inançları, her şeyi yöneten tek bir ilahi güç fikri etrafında şekillenmiş, bütün varlıkların ve insan iradesinin bu üstün gücün hükmüyle bağlı olduğu kabul edilmiştir. Kafesoğlu, Türklerin İslam’a geçişini de bu köklü tektanrılı inançla uyumlu bir gelişme olarak yorumlar; ona göre Türklerin kadim Gök-Tanrı anlayışı, İslam’ın getirdiği daha sağlam ve inandırıcı bir tektanrılı sistemle örtüşmüştür. Örneğin Kafesoğlu, “Türklerin bütün varlıkların yaratıcısı olarak gördükleri göğün (Gök-Tanrı) soyut bir Tanrı algısının doğuşuyla benzerlik gösterdiğini” yazarak, Türklerin İslamiyet’i kabullerini eski inançlarının güçlendirilmesi olarak görür.

Kültürel anlamda, İslam öncesi Türk topluluklarında boy birliği, töre geleneği ve göçebe hayat tarzı belirgindir. Devlet kurma geleneği göçebe yapılanmanın ötesine geçmiştir; Ziya Gökalp’ün deyişiyle “Türk, devlet teşkilatından mahrum kalınca mahvolur” anlayışı bu topluluklarda geçerliliğini korumuştur. Kafesoğlu’na göre bu tarihî devlet anlayışı, Türk-İslam sentezinin de temelini oluşturur. Aynı zamanda Kafesoğlu, Türk milleti tarih boyunca birçok medeniyetlerle etkileşime girmiş olsa da öz kültürünü koruyabildiğini vurgular. Salim Koca’nın belirttiği üzere, Türkler İslamiyet’e girdikten sonra bile Arap ve Fars kültürlerinin egemenliği altında asimile olmamış, milli kültür ve kimliklerini koruyarak günümüze ulaştırmışlardır. Bu değerlendirme, Kafesoğlu’nun Türk kültürünü üstün bir konuma yerleştiren milliyetçi görüşleriyle örtüşür. Nitekim Kafesoğlu, cumhuriyetin ilk yıllarında Batılılaşma yerine “medeniyet yolunun milli kültürden geçtiği” gerçeğini benimsemiş, eğitim politikalarını Türk tarihi ve kültürünün güçlendirilmesine göre şekillendirilmiş bir süreç olarak anlatır. Bu bağlamda İslamiyet öncesi kültürel değerler arasında devletçilik anlayışı, töre ve törelere bağlılık ile Gök-Tanrı inancı gibi unsurlar öne çıkmaktadır.

İslam’ın Türkler Tarafından Benimsenme Süreci ve Dönüştürücü Etkisi

Türklerin İslam’la ilk temasları Emevî ve Abbâsî dönemlerinde Orta Asya’nın fethine kadar uzanır. Ancak asıl dönüştürücü süreç Karahanlılar ve Selçuklular aracılığıyla gerçekleşmiştir. Kafesoğlu’na göre Türklerin İslamiyet’i kitlesel biçimde kabul etmesiyle Türk-İslam sentezi sahnesine çıkmıştır. Örneğin 10. yüzyılda Satuk Buğra Han gibi Karahanlı hükümdarlarının Müslüman olması, sonra onun ardından gelen Oğuz beylerinin de yavaş yavaş İslam’ı benimsemeleri bu süreci hızlandırmıştır. Birleştirici bir kimlik oluşumu açısından, Arslan Han’ın oğlu Satuq Buğra Han’ın Müslüman oluşu ve İslam’ı Karahanlılar’da resmî din kabulü önemlidir (Şeşen, 1985). Selçuk Bey’in bağımsızlığını kazanırken İslam’ı kabul ederek Oğuz kütlesini müslümanlara kazandırması da bu süreçte dönüm noktalarındandır. Selçuk Bey, Türk boyunu İslam dünyasına kattıktan sonra beyliğinde İslam dininin yükümlülüklerini uygulamış, cihada katılarak Türk kitlesini Müslümanlaştırmıştır.

Bu kabul süreci sonunda, Türk-İslam sentezcilerine göre bir Müslüman-Türk kimliği oluşmuştur. Kadıoğlu’na göre Türk-İslam sentezi, Türklerin İslam’a girmesiyle başlayan ve Selçuklu–Osmanlı dönemiyle olgunlaşan bir sentezdir. Onlara göre Türkler, İslam dinine büyük hizmet etmiş, İslam da Türk kimliğinin korunmasını sağlamıştır. Salim Koca bu dönüşümü daha kapsamlı vurgular: “Türklerin İslam dinine girmesi, hiç şüphesiz Türk, İslam ve Dünya tarihinin en önemli olaylarından biridir” demiş; Türklerin çok geçmeden “İslam dininin en kudretli savunucuları ve İslam medeniyetinin de en büyük temsilcileri” haline geldiğini belirtmiştir. Ayrıca Koca, Türklerin Müslüman olduktan sonra Arap-Fars kültürlerinin etkisine direnerek kendi milli kimliklerini koruduklarını yazar. Bu ifade, İslam’ın kabulünün Türk toplumu için devleteş, medeniyetçe zenginleşmeyi de içerdiğinin altını çizer. Kafesoğlu ise İslam’ın Türklerin eski inanç sistemiyle barış içinde kaynaştığına işaret eder ve toplu İslam kabulünü Türklerin kadim inancının pekişmesi olarak yorumlar. Özetle, İslamiyetin benimsenmesi Türk toplumunda siyasal ve kültürel bir dönüşüme yol açmış; Türkler, daha büyük coğrafyalarda İslam medeniyetini yaymış, bünyelerinde hem İslam hem Türklük unsurlarını birlikte yaşamışlardır.

Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde Türk-İslam Kimliğinin İnşası

Selçuklu ve Osmanlı hükümdarlıkları, Türk-İslam sentezinin tarihsel temellerini kuran ve kurumsallaştıran evreler olmuştur. Kadıoğlu’nun ifadesiyle, bu sentez Selçuklu ve Osmanlı devletleriyle olgunlaşmış, neticede bir Müslüman-Türk kimliği ortaya çıkmıştır. Selçuklular döneminde egemen din İslam olmakla birlikte, yönetici kadroda Türk kültürü hâkimdir. Nizamülmülk gibi vezirler medrese ağını (Nizamiye medreseleri) kurmuş, İslam hukuku temel alınırken yönetimde Türk töresiyle uyumlu sistemler benimsenmiştir. Selçuklular’da “kut” anlayışı ve beylerin cihada önderlik etmeleri, İslam ile Türk devlet geleneğinin kaynaştığının göstergesidir. Kafesoğlu’na göre bu dönem, Türklerin “İslam dininin bayraktarlığını” üstlenmeye başladığı, Türk-İslam sentezinin ilk kurumsal örneklerinin çıktığı bir çağı işaret eder.

Osmanlılar ise Türk-İslam sentezinin başka bir boyutunu geliştirmiştir. Osmanlı hanedanı sultan-ı iklim (diyarlar hükümdarı) ünvanını taşırken aynı zamanda caliph olarak İslam dünyasının liderliğini üstlenmiştir. Türk teşkilat yapısı (devşirme sistemi, tımar), Şeriat ve örfi hukukun bir arada kullanımı Osmanlı’nın hem İslamî hem de Türk yönlerini birlikte yaşattığını gösterir. Örneğin Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinde “tarih oldu zalimlerin saltanatı, Allah’ın ayak izleri” demesi, dinî cihadı millî bir hedefle özdeşleştirmesinin göstergesidir. Aynı zamanda Osmanlı’da gayrimuslim tebaya yönelik “millet sistemi” ile din değiştirmeye zorlama olmadığı gibi kendi dini özgürce yaşama imkanı verilmiştir. Bu da “Türk-İslam sentezinin” kabullenici bir boyutunun örneğidir.

Her iki dönemde de Türklük ve İslamlık iç içe geçerek Osmanlı-Türk kimliği oluşturulmuştur. Bu dönemde Türk dili, İslam’ın taşıyıcısı konumuna yükselmiş; Türk edebiyatı İslamî motiflerle zenginleşmiş, ibadet ve törenlerde geleneksel Türk motifleriyle İslami simgeler bir arada kullanılmıştır. Özetle, Selçuklu ve Osmanlı devletleri Türk kültürünü İslam dini ile kaynaştırarak hem geniş coğrafyalarda hükmetmiş hem de Türk-İslam sentezini siyasal ve toplumsal hayatta işlemeli hale getirmiştir. Bu nedenle sentezciler bu dönemi, tarihsel bir “devlet ve medeniyet sentezi” olarak yorumlar.

Kafesoğlu’nun Milliyetçilik, Kültür, Din ve Tarih Anlayışında Türk-İslam Sentezinin Yeri

İbrahim Kafesoğlu’nun düşünce dünyasında milliyetçilik, kültür ve din birbiriyle sıkı biçimde iç içedir. Kafesoğlu, milli kültürü Türk varoluşunun temel direği sayar ve her türlü toplumsal ilerlemenin bu kültürün gelişmesiyle mümkün olacağını vurgular. Örneğin Kafesoğlu, Cumhuriyet’in erken döneminde “medeniyet yolunun millî kültürden geçtiği hakikatine erişildiği için, eğitim ve öğretim Türk tarih ve kültürüne yöneltilmiş” olduğunu belirtir. Ona göre bu dönemde devlete yön verenler, Türk tarihini ve kültürünü övünç kaynağı haline getirmek üzere müfredat düzenlemiştir. Bu yaklaşım, Kafesoğlu’nun milliyetçi görüşlerini yansıtır: Türk milletini tarihi ve kültürüyle yücelten bir ideal peşindedir. Bu çerçevede, Kafesoğlu Türkleri “ne geçip giden bir göçebe kavim ne de Anadolu’daki etnik karışımın uzantısı” olmayan, şanlı bir medeniyet inşa eden asil bir millet olarak tasvir eder. Yabancı araştırmacıların kaynaklarından alıntılarla Türklerin insanlık tarihindeki parlak yerini vurgulaması da bu milliyetçi duruşun bir ifadesidir.

Din açısından ise Kafesoğlu, İslamiyet’i Türk kültürünün doğal bir tamamlayıcısı olarak görür. Kafesoğlu’nun Türk-İslam sentezi anlayışında, İslam’a geçiş millî inanç sistemine bir kopuş değil, kadim Gök-Tanrı inancının daha güçlü hale gelmesidir. Bu bakış açısı Kafesoğlu’nun “Türk-İslam Sentezi” kitabında açıkça ortaya konur: O, Türklerin İslam’ı «gerçekçilik, akılcılık ve geliştiricilik» ilkeleri ışığında yorumladığını belirtir. Başka bir ifadeyle, Kafesoğlu için Türkler İslam’ı siyasal kurtuluşun ötesinde ilmî ve medenî bir dinamizmle zenginleştirmiştir. Özetle, Kafesoğlu’nun milliyetçilik anlayışı, Türk tarihinin sürekliliği ve kültürel üstünlüğü üzerine kuruludur; din anlayışı ise bu milli kimliği besleyen ruhî bir kaynaktır. Bu bütüncül perspektifte Türk-İslam sentezi, Türk tarihinin «İslam öncesi ile sonrası» kesimlere bölünemeyeceğini gösteren eksen olarak alınır. Kafesoğlu’nun millî tarih tezlerine göre, Türk ve İslam birlikteliği tarihi zorunluluktur ve Türk devletleri bu birliktelik içinde şekillenmiştir. Bu nedenle Kafesoğlu, sentezi hem tarihî bir olgu hem de günün şartlarına uyarlanmış bir ideoloji olarak yorumlamıştır.

Günümüz Türkiye’sinde Türk-İslam Sentezi Fikrinin Etkileri ve Tartışmaları

Günümüz Türkiye’sinde Türk-İslam sentezi fikri özellikle milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerde canlıdır. Bu görüş, Cumhur İttifakı gibi siyasi işbirliklerine yansımış, liderler tarafından “Türk tarihinin varoluş refleksi” şeklinde vurgulanmıştır (Bahçeli, 2023). Kadıoğlu’na göre Cumhur İttifakı, Türk-İslam sentezi teorisinin farklı ve güncel bir örneği olarak gösterilebilir. Diğer yandan, akademik camiada sentez eleştirilere de maruz kalmaktadır. Ali Çağlar ve Mustafa Uluçakar’ın analizine göre Türk-İslam sentezi, sağın geleneksel kanatlarını birleştirme değil; Türk, Kürt gibi etnik kimlikleri İslam potasında eritme ve toplumsal dünyayı yeniden şekillendirme projesi olarak yorumlanmıştır. Yani bu eleştiriye göre sentez, millî birlik söylemi altında farklı etnik toplulukların kimliksel özerkliklerini yok sayan hegemonik bir yaklaşım içermektedir.

Ayrıca, laiklik bağlamında da tartışmalar sürmektedir. Laik bilim çevreleri Türk-İslam sentezini modernleşme karşıtlığı olarak değerlendirirken, savunucuları geleneksel değerlere dönmenin gerekliliğini öne sürer. Örneğin Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim sloganlarında “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman” ifadelerini kullanması, Cumhuriyet’in “din-devlet ayrılığı” fikrine karşı alternatif bir söylem olarak görülebilir (Yaşlı, 2017). Bu gibi tartışmalar, Türkiye’de millî kimlik inşasıyla din politikaları arasındaki gerilimin hala güncel olduğuna işaret eder. Sonuçta günümüzde Türk-İslam sentezi, milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin tarih yorumlarında ve siyaset dilinde etkili bir paradigmayı oluşturmaya devam etmektedir.

Sonuç

İbrahim Kafesoğlu’nun Türk-İslam sentezi yaklaşımı, Türk düşünce hayatında milliyetçilikle İslamcılığı birleştiren önemli bir sentez olarak yer etmiştir. Kafesoğlu, Türk tarihini İslam öncesi ve sonrası gibi bölmemiş, bu ikisini tarihî süreklilik içerisinde görmüştür. Onun eserleri, millî kültürün korunması ve İslam’ın bu kültüre katkısı üzerinde durur; bu bakımdan Aydınlar Ocağı ve 1980 sonrası politikalarda vurgulanan paradigmanın temel taşlarından biri olmuştur. Türk-İslam sentezi tartışmaları günümüzde de devam etmektedir: Cumhur İttifakı gibi siyasal oluşumların söyleminde yaşanan canlanma, Kafesoğlu ve onun ekolünün etkilerinin sürdüğünü gösterir. Öte yandan bu düşünce, farklı görüşlerden eleştirilere de uğramaktadır; ancak Kafesoğlu’nun sentez yaklaşımı, Türkiye’de milliyetçilik, din ve tarih ilişkilerinde köklü bir konum kazanmış olup hâlâ tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

Kaynakça (APA stilinde):

  • Çağlar, A. & Uluçakar, M. (2017). Günümüz Türkçülüğünün İslamla İmtihanı: Türk-İslam Sentezi ve Aydınlar Ocağı. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 26, 119–139.
  • Kadıoğlu, A. S. (2020). Türk-İslam Sentezi’nin Oluşum ve Gelişim Süreci. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 16(27), 813–834.
  • Kafesoğlu, İ. (1985). Türk-İslam Sentezi. İstanbul: Aydınlar Ocağı.
  • Kafesoğlu, İ. (1999). Türk-İslam Sentezi (3. basım). İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Kafesoğlu, İ. (2021). Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri (7. basım). İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Koca, S. (1996). Türkler ve İslamiyet. Erdem, 8(22), 263–286.
  • Not: Bu çalışmada yer alan bilgiler, ilgili kaynakların içeriklerinden derlenerek sunulmuşturdergipark.org.tr


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.