Jack Goody’nin “Batıdaki Doğu” Eseri Üzerine İnceleme


 

Kitabın Adı:
Batıdaki Doğu 
Yazar             :
Jack Goody
Çevirmen:
Sayfa:
412 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
13,5 X 21 
Son Baskı:
07 Şubat, 2022 
İlk Baskı:
07 Şubat, 2022 
Barkod:
9786254495182 
Kapak Tsr.:
Kapak Türü:
Karton 
 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
Orijinal Dili:
İngilizce 
 
Orijinal Adı:
The East in the West



Jack Goody’nin “Batıdaki Doğu” Eseri Üzerine İnceleme

Giriş

Jack Goody (1919–2015), Cambridge Üniversitesi’nde uzun yıllar öğretim üyesi olarak çalışmış, 20. yüzyılın önde gelen sosyal antropolog ve karşılaştırmalı sosyologlarından biridir. Goody’nin üretken bir yazı hayatı vardır; çekirdek çalışmalarında akrabalık ve evlilik (örneğin Production and Reproduction, 1976), sözlü ve yazılı kültür ilişkileri (The Domestication of the Savage Mind, 1977; The Logic of Writing and the Organization of Society, 1986) ile teknoloji ve materyal kültür (örneğin Metals, Culture and Capitalism, 2012) temalarını ele almıştır. Goody, çalışmalarının tamamında Avrupa-merkezci anlatıları eleştirerek farklı toplumların karşılaştırmalı incelemesine ağırlık vermiştir. Batıdaki Doğu (1996) adlı bu kitabında da temel olarak Doğu–Batı ikiliğinin yanılgılarına odaklanır. Yayınevi tanıtımında belirtildiği üzere, Goody bu kitapta Asya’yla ilgili “Eurocentrik varsayımları, örneğin özel bir Batı rasyonalitesi fikri ve Batı ile Doğu arasındaki belirgin farklılıkları” sorgular. Nitekim bir incelemeci, Goody’nin “Doğu ve Batı arasındaki kabullü bölünmenin yanlış bir ikili olduğu”nu ve “Çin, Hindistan ve Doğu Asya’nın geri kalanının Avrupa ile aynı ortak kültürel mirası paylaştığını” vurguladığını yazarak kitabın ana tezini özetlemiştir. Goody’ye göre Avrupa’nın kalkınmadaki başarısı, uzun vadeli, Avrasya’ya yayılmış bir sürecin yalnızca bir anıdır; dolayısıyla Batı’ya özgü olduğu iddia edilen rasyonalitenin özel bir ayrıcalık olmadığı açıktır. Kısacası, Goody bu eserle Doğu’nun Batı tarihindeki rolünü yeniden düşünmeyi amaçlamaktadır.

Tarihsel Bağlam

Goody’nin ele aldığı sorunun anlaşılması için, öncelikle geleneksel Avrupamerkezci tarih yazımı ve Aydınlanma sonrası Doğu algısına bakmak gerekir. Geleneksel Avrupa tarih anlatıları Doğu’yu sıklıkla durağan ve geri kalmış olarak tanımlamıştır. Örneğin, tarihçi Frederick Cooper’ın belirttiği üzere, kolonyal döneme ilişkin birçok genel yazında “Avrupa dışındaki yerler statik ve geri kalmış” biçiminde yansıtılmıştır. 18. yüzyıl Aydınlanması’nın ilk evrelerinde Doğu’ya duyulan merak, Avrupa’daki toplumsal düzeni eleştirmek veya tarihselleştirmek için kullanılmıştır. Ancak yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’nın ticari ve siyasal üstünlüğünün pekişmesiyle birlikte Doğu’ya yönelik bir “üstünlük söylemi” ortaya çıkmıştır. Bu söylemde “durağan Doğu toplumları” karşısında “dinamik Avrupa” fikri öne çıkarılmış, coğrafi, iklimsel hatta ırksal farklılıklar Doğu’nun geri kalmışlığının gerekçesi olarak sunulmuştur. Bu yaklaşımlar 19. yüzyıl başlarında şarkiyatçılığın (Oryantalizm) doğuşuyla kurumsallaşmıştır. Genel hatlarıyla, Goody’nin kitabının girişi bu Arka planı vurgular: Batı’da çok yaygın olan bu düşmanca Doğu temsillerinin tarihsel bir geleneği vardır ve Batıdaki Doğu, bu geleneğe meydan okur.

Goody’nin Ana Argümanları

Goody’nin temel argümanları, Batı-merkezci varsayımları sistematik biçimde çürütmeye odaklanır. Öncelikle, Batı’nın eşsiz bir rasyonalitesi ve sekülerleşmiş modernleşmesi fikrini reddeder. Goody, tüm kültürlerde akılcı düşünce ve mantığın ortak özellikler olduğunu vurgular: “Rasyonalitenin geniş anlamda ya da mantığın özelliklerinin tüm kültürlere ait olduğunu” belirterek, herhangi bir milletin özel bir ‘daha rasyonel’ olarak avantajlı sayılmasının tarihsel bakımdan yanılgılı olduğunu savunur. Bu bağlamda Goody, yazının gelişiminin mantıksal düşünceyi nasıl desteklediğine değinir; örneğin yazının ortaya çıkışıyla beraber sözlü iletişimin ötesine geçen karmaşık muhasebe kayıtları, kontratlar ve hukuki belgelerin temellerinin Doğu’da da atıldığını gösterir. Bu bulgu, kapitalizme özgü olduğu ileri sürülen defter tutma ve ticaret tekniklerinin aslında hem Doğu hem Batı toplumlarında 1400’lerden önce de var olduğunu gösterir.

Ayrıca Goody, Doğu’nun “Asyatik birliktelik” kalıbıyla çelişen ekonomik gelişmelerini örneklerle savunur. Caste sistemi, yerel dayanışma yapıları veya paylaşımlı çalışma biçimleri gibi unsurların, Batı’dakinden farklı olduğu gerekçesiyle Doğu’nun geri kaldığı argümanını çürüterek Doğu’da da çok eski zamanlardan itibaren girişimci tüccarlık ve uluslararası ticaret olduğunu vurgular. Örneğin, Jamani türü komünal toplulukların varlığı pazar ilişkilerine engel değildir; aksine antik dönemden beri Hint bankacılığı ve imalatı oldukça gelişmiştir. Benzer şekilde, geniş aile ilişkileri Batı’ya özgü bireyci kapitalizme engel değildir. Goody, hem Doğu’da hem Batı’da modern şirketlerin bile geniş aile ağlarıyla işleyebildiğini göstererek, kapitalizmin ortaya çıkışı için zorunlu görülen ‘yerleşik bireycilik’ mitini çürütür. Bu bağlamda, bağımsız ücretli işçi temelli üretim ilişkilerinin kapitalizm için tek belirleyici olmadığı; asıl dönüştürücü etkinin iletişim, bilgi sistemleri ve teknoloji alanlarındaki dönüşümlerle ilişkili olduğunu belirtir.

Goody’nin bunca veriyi karşılaştırmalı şekilde derlemesi sonucunda vardığı genel sonuç şudur: Avrupa’nın tarihsel farkı büyük oranda abartılmıştır ve Avrasyalı toplumların gelişimi birbirinden keskin çizgilerle ayrılmamıştır. Chris Hann’ın belirttiği gibi, Goody Avrupa’nın özgünlüğünün “çoğu durumda ya hiç var olmadığı ya da abartıldığı”nı gösterir; örneğin Japonya, Çin ve Hindistan’ın sanayileşme teknolojilerini Batı’dan benimseme hızı, Rönesans yeniliklerinin ırkçılık ve din savaşı içindeki Avrupa’da yayılma hızından çok daha hızlı gerçekleşmiştir. Yani günümüzde Orta Asya ve Uzakdoğu ekonomilerinin gösterdiği canlı performans, geçmişte Batı’ya atfedilen özel üstünlüklerin yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Goody, tarih boyunca Avrasya’yı tek bir bölge olarak değerlendirmenin daha anlamlı olduğunu savunur; zira belirli dönemlerde Batı’nın öne geçmesi gibi avantajlar, milenyumlar boyunca oldukça değişken olmuştur.

Doğu’nun Katkıları

Goody’nin çalışması, Avrupalı tarih anlatılarının göz ardı ettiği Doğu katkılarını ön plana çıkarmayı amaçlar. Özellikle kitabın yayınevi açıklamasında belirtildiği üzere, Goody bu kapsamlı eseriyle hem Doğu’nun hem Batı’nın tarihinin yanlış anlaşılmasına yol açan varsayımları çürüterek “dengenin yeniden sağlanmaya” çalışıldığını vurgular. Bu bağlamda Doğu’nun bilim, sanat, tarım, yönetim ve ticaret gibi alanlara yaptığı katkılar kitapta ima edilmekle birlikte, aşağıdaki başlıklar halinde özetlenebilir:

  • Bilim ve Teknoloji: Hint matematiği (sıfır kavramı, cebir) ile Çin astronomisi, tıbbı ve fen bilimleri Avrupa’ya aktarılmıştır. Örneğin, ondalık sayı sisteminin Hindistan kökenli olması, Rönesans öncesi Avrupa matematiğini derinden etkilemiştir. Ayrıca Çin’in dört büyük icadı (kağıt yapımı, matbaa, pusula, barut) küresel teknolojik dönüşümlerde Batı’nın elindeki enstrümanlar olmuştur.
  • Sanat ve Kültür: İpek Yolu vasıtasıyla dokuma ve tekstil teknolojileri, porselen yapımı, minyatür sanatı gibi görsel sanatlarda Doğu örnek alınmıştır. Aynı şekilde müzik, edebiyat ve felsefi düşünce alanında (örneğin tasavvuf geleneği, Hint felsefeleri) zengin gelenekler Avrupa’nın ilham kaynakları arasında yer almıştır.
  • Tarım ve Gıda: Birçok tarım ürünü ve bitki türü (pirinç, şeker kamışı, baharatlar, çay gibi) Asya’dan batıya taşınarak yeni ürün ekimlerine ve mutfak kültürlerinin zenginleşmesine yol açmıştır. Örneğin, baharat ticareti Akdeniz dünyasını canlandırmış, yeni mahsuller (pamuk, çeltik vb.) Avrupa tarımına ek katkılar sağlamıştır.
  • Yönetim ve Toplum: Doğu kültürlerinin uzun soluklu imparatorluk deneyimleri ve bürokratik yönetim modelleri Batı’da örnek alınmıştır. Örneğin Bizans ve Osmanlı’da gelişen idari düzen ile İslam düşüncesindeki hukuk ve tıp birikimi, Orta Çağ Avrupa’sının üniversite ve hukuk sistemlerinin şekillenmesinde etkili olmuştur.
  • Ticaret ve Ekonomi: Doğu ile Akdeniz dünyası arasındaki ticaret ağları (İpekyolu, Hint Okyanusu Deniz Ticareti) Avrupa’nın ekonomik hayatını dönüştürmüştür. Sanayi öncesi dönemde Hint bankacılık geleneği, Uzakdoğu tekstil sanayi ve Baharat Adaları’nın zenginliği, Batı kapitalizminin köklerinin evrilmesinde önemli rol oynamıştır.

Goody’nin ifadesiyle bu katkılar, Batı merkezli tarih kitaplarında yeterince vurgulanmamış; Batıdaki Doğu, bu eksikliği “dengeyi yeniden kurmaya” çalışarak telafi etmeyi hedefler. Yani kitap, Doğu’nun bilimsel ve kültürel birikimini Batı gelişmelerinin bir parçası olarak yeniden düşünmeyi önerir.

Batı’nın Doğu’yu İnşası

Batı’nın Doğu’yu nasıl kurguladığı konusu, özellikle oryantalizm tartışmalarında ele alınır. Edward Said’in tanımladığı oryantalizm, Batı’nın Doğu’yu nesneleştirip güç ilişkileri üzerinden tanımlayan entelektüel bir diskurudur. Bu kavrama göre Oryantalizm, Batı’nın Doğu üzerindeki “üstünlüğünü devam ettirme ve otorite kurma girişimidir”. Yani Batı, Doğu’yu sabit, tehlikeli veya mistik bir ‘öteki’ olarak sunarak kendi modern/uygar imajını pekiştirmiştir. Bu anlatıda Aydınlanma düşünürleri ve politikacılar, Batı’daki laikleşme ve bilimsel rasyonaliteyi öne çıkarırken, Doğu’yu “durağan” ve dogmatik olarak tasvir etmişlerdir. Örneğin Weber’in ünlü sorusu da bu perspektife örnektir: “Çin ve Hindistan’daki ekonomik gelişme, neden Batı’ya özgü rasyonalizasyon yoluna girmedi?”. Benzer biçimde, 18. yüzyılda “stagnant East” – “dynamic Europe” dikotomisi, Doğu’yu Batı’nın başarısını açıklamak için kullanılmıştır.

Goody, bu Batılı inşa sürecini eleştirirken, bilinçli bilgi tahakkümüne de dikkat çeker. Oryantalist söylem, Doğu’yu kendi kontrolü altında tutmak üzere bilgi üretmiş ve yaymıştır. Goody’nin de işaret ettiği gibi, bu yaklaşım çoğu zaman Avrupa dışı literatür ve tarih yazımını geri plana atmıştır. Daha spesifik eleştiriler de yapılmıştır. Örneğin Lindholm, Goody’nin Doğu–Batı karşılaştırmasında bazı farklılıklara yeterince dikkat etmediğini belirtir: Her yazı sistemi aynı etkiyi yapmazken (örneğin Sumer çivi yazısı ile Çin ideografileri çok farklıdır), Goody bu ayrım sorulmadan geçilmekte, Avrupa’daki güçlü merkezi devlet ile loncaların bağımsızlığına dair faktörlere çok az değinilmektedir. Ayrıca Goody, Avrupa’da bilimsel devrim ve modern ulus devlet söylemi gibi modernleşme temalarını ayrıntılı incelememektedir; benzer şekilde, Maya, İnka ve Aztek gibi Amerika kıtasının eski okuryazarlık geleneğine sahip kültürleri ve Afrika’nın tarihi neredeyse kapsam dışı kalmaktadır. Özetle, Goody Batı’nın Doğu’yu nasıl ‘öteki’ olarak inşa ettiğini vurgularken, entelektüel tahakküm mekanizmalarına (bilgi kontrolü, ideolojik temsiller) de dikkat çeker.

Yöntem ve Eleştirel Değerlendirme

Goody’nin çalışması antropolojik karşılaştırmalı yöntemin bir ürünü olarak tanımlanabilir. Kendisi, V. Gordon Childe’ın “Üretim Devrimleri” tarihini ve L. H. Morgan’ın toplumsal evrim fikirlerini temel alan bir materyalist çerçeveyi benimsemiştir. Bu doğrultuda Batıdaki Doğu, çok geniş bir veri yelpazesi üzerinde durur; onlarca yıllık yazılı belgeler, etnografik kayıtlar ve ekonomik tarih verileri arasından örnekler seçilerek Avrupalı varsayımların test edilmesi hedeflenmiştir. Lindholm’un ifadesiyle Goody’nin “bilimselliği nefes kesicidir, ancak parçalı bir şekilde” derlenmiştir. Bu, derinlemesine yeni saha çalışması yerine, var olan literatürü sentezleyerek argüman kurduğunu gösterir. Hann (2011, 2015) gibi çağdaş akademisyenler de Goody’nin bu geniş çaplı, Eurocentrizm karşıtı vizyonunu değerli bulmuştur. Örneğin Hann, Goody’nin Avrupa merkezli anlatıya yaptığı eleştiriyi “ölçülemez derecede önemli” olarak değerlendirir.

Bununla birlikte, bazı eleştiriler de gündeme gelmiştir. Goody’nin Avrasya genişliği içindeki benzerliklere odaklanmasının, bölgesel farklılıkları bazen göz ardı ettiği ileri sürülmüştür. Lindholm’un belirttiği üzere, Goody bütün yazı sistemlerini denk tutarak kavramsal aşırılıklara düşmüş olabilir; ayrıca Avrupa’nın güçlü devlet yapısı, loncaların rolü veya sivil toplum gelenekleri gibi faktörleri yeterince değerlendirmemiştir. Benzer şekilde, tek bir kıtayı odak almadığı için Amerikalar ve Afrika başlıklarındaki benzer dönüşümler sorunsallaştırılmamıştır. Yöntembilimsel olarak Goody, uzun dönemli karşılaştırmalı tarih ve antropoloji geleneğine mensuptur; bu açıdan eleştirmenler, perspektifini ekonomi-antropolojisi ve uygarlık çalışmalarına odaklı çalışmalarla zenginleştirme önerisinde bulunmuştur. Örneğin Hann (2015), Goody’nin yayılmacı yaklaşımına ek olarak ‘uygarlık’ kavramını ve hatta Polanyi gibi iktisat sosyolojisi perspektiflerini de hesaba katmanın yararlı olacağını vurgular. Eser, akademik literatürde Batı-merkezci tarih anlatılarına karşı çıkan bir mihenk taşı olarak kabul edilir; pek çok sonraki çalışmada Goody’nin sağladığı “Avrasya bütünlüğü” vizyonu referans alınmıştır.

Sonuç

Jack Goody’nin Batıdaki Doğu adlı eseri, hem kuramsal hem ampirik açıdan Batı merkezli yaklaşımları sorgulayan kapsamlı bir çalışmadır. Goody, “Batı’nın gücü tarihsel olarak benzersiz değildir” iddiasını belgeleyerek Doğu’nun mirasının Batı’nın şekillenmesindeki rolünü vurgular. Kitap, Eurocentrik öğretilerin Doğu’yu “stagnant” bir diğer olarak göstererek hem Asya tarihini hem de Avrupa geçmişini yanlış yorumladığını gösterir. Bu sayede Doğu–Batı tartışmalarında yeni bir denge kurulması hedeflenir: Doğu’nun bilimsel, kültürel ve ekonomik katkıları yeniden tanınır.

Elbette Goody’nin çalışmasının bazı sınırlamaları da vardır. Lindholm’ün de işaret ettiği gibi, Amerika kıtasının (Maya, İnka, Aztek vb.) ve Afrika’nın eski medeniyetleri kapsama alınmamıştır; bu boşluklar gelecekteki karşılaştırmalı araştırmalar için fırsat sunar. Ayrıca Goody’nin yaklaşımları ekonomik ve sosyal tarihe yoğunlaştığından, ileride siyasal iktisat ve kültürler arası etkileşimler gibi farklı disiplinlerin iç içe geçmesi gerekli görülebilir. Örneğin Hann (2015), Goody’nin bulgularını uygarlıklar arası bir bağlamda genişletmenin yararlı olacağını belirtmiştir. Sonuç olarak, Batıdaki Doğu Avrupalı bilimsel geleneklere meydan okuyarak Doğu-Batı tartışmalarını derinleştirmiş; tarih yazımı ve sosyal teori literatürüne önemli katkılar getirmiştir. Gelecekteki çalışmalar, bu mirası sürdürerek diğer kıtaları ve daha fazla disiplinlerarası bakışı içeren çalışmalarla Doğu’nun dünya tarihindeki rolünü daha da aydınlatabilir.





Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.