Eric H. Cline’ın Arkeoloji Anlatısı Üzerine Akademik Bir İnceleme
Kitabın Adı:Üç Taş Bir Duvar
Arkeolojinin Öyküsü Yazar :Eric H. ClineÇevirmen:Sayfa:525 Cilt:Ciltsiz Boyut:14 X 21 Son Baskı:05 Ağustos, 2019 İlk Baskı:05 Ağustos, 2019 Barkod:9786050380057 Kapak Tsr.:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:Three Stones Make a Wall: The Story of Archaeology
Eric H. Cline’ın Arkeoloji Anlatısı Üzerine Akademik Bir İnceleme
Giriş
Eric H. Cline, George Washington Üniversitesi’nde klasik ve antropoloji profesörü olarak görev yapan Amerikalı bir arkeolog, tarihçi ve yazardır,. Erken Yunanca bölümlerinden Doktora eğitimiyle biriktirdiği deneyimleri sahada kullanarak, 30’dan fazla kazı ve yüzey araştırmasında görev almıştır,. Cline, hem akademik camiada hem de popüler bilimde saygın bir isimdir; 20’den fazla kitabı 19 dile çevrilmiş ve arkeolojiye yönelik popüler eserleri Amerikan Okulları Arkeoloji Derneği (ASOR) ile İncil Arkeolojisi Topluluğu gibi kuruluşlardan ödüller almıştır.
Cline’ın Üç Taş Bir Duvar: Arkeolojinin Öyküsü adlı eseri (2017’de İngilizce, 2019’da Türkçe olarak yayınlanmıştır), arkeoloji biliminin tarihini ve temel kavramlarını geniş kitlelere anlatmayı amaçlar. Kitabın tanıtımında Howard Carter’ın 1922’de Tutankhamun’un mezarını keşfedişi ile başlar ve “dünyanın birçok ünlü antik kentini – Pompei, Petra, Truva, Mikene, Megiddo, Masada…” gezer. Cline bu yolculukta, Troya’yı “kazanan” Schliemann’dan insanın kökenine dair anlayışımızı genişleten Mary Leakey’e kadar, döneme damgasını vurmuş arkeologları da tanıtır. Kitap boyunca arkeologlar tarafından sık sorulan “Nerede kazacağız? Nasıl tarihleme yapıyoruz? Bulunan eser kime aittir?” gibi temel sorulara da yanıt verilir. Eser, bir profesörün öğretici üslubunu anımsatan “sıcak ve cömert bir” anlatımıyla takdir toplamış; aynı zamanda arkeolojinin en büyük isimlerini geniş bir panorama içinde özetleyerek “merakı olmayanların bile bitirmeden bırakamayacakları” bir anlatı sunduğu vurgulanmıştır. “Üç Taş Bir Duvar” aynı zamanda 2018 ASOR “Nancy Lapp En İyi Popüler Kitap” Ödülü’ne layık görülmüş bir çalışmadır.
Literatür Arka Planı
Arkeoloji, eski çağlardan beri antik eserleri toplayan veya kazı yapan kişilere kadar uzanan uzun bir geçmişi olan bir disiplindir. Modern arkeoloji, 19. yüzyılda Avrupalı gezginlerin ve kazıcıların sistematik çalışmalarıyla şekillendi. Örneğin Sir William Flinders Petrie, seriyasyon yöntemiyle kazılarda buluntuların kronolojisini düzenleme yoluyla arkeolojiye bilimsel yaklaşımı getiren öncülerdendir. Katılımcı bir arkeolog olan Petrie, eski Mısır mezarlarında çömlek figürlerinin stil değişimlerini ölçümleyerek gömülerin göreceli yaşını belirlemenin temelini atmıştır.
Şekil: Heinrich Schliemann (1822–1890). Alman tüccar kökenli Schliemann, kendi servetiyle Truva, Mikene ve Tiryns gibi antik şehirlerin kalıntılarını kazmış, özellikle Truva’nın varlığını kanıtladığı öne sürülen kazılarıyla tanınmıştır. Özellikle Heinrich Schliemann, 19. yüzyılın ortalarından itibaren ünlü efsanevi kentlere odaklanarak arkeolojinin tanınmasını sağlamıştır. Alman iş adamı Schliemann, Homeros’un Troya destanlarına olan inancıyla Hisarlık Tepesi’nde (antik Truva) kazılar yapmış, burada bulduğu hazinelerle 1880’lerde bilim dünyasını şaşırtmıştır. Schliemann, “batı uygarlığının beşiği” sayılan Truva, Mikene ve Tiryns kazıları ile, bazen sıradışı (ve eleştirilere konu olmuş) yöntemleriyle modern ön-arkeolojinin öncülerinden biri olarak görülür.
Şekil: Sir Leonard Woolley (1880–1960). Britanyalı arkeolog Woolley, 1922–1934 yılları arasında Irak’taki antik Sumer kenti Ur’u kazmıştır. Ur’daki kraliyet mezarları keşfi, Mezopotamya uygarlıklarının tarihine dair büyük içgörüler sağlamıştır. 20. yüzyılın başında Leonard Woolley, Sümer mezarlarını büyük bir titizlikle kazmış ve Ur’da bulunan 2700 civarına tarihlenen kraliyet mezarları sayesinde devrin günlük yaşamı, sanat, mimari ve dinine dair veriler toplamıştır. Woolley’nin Ur kazısı, önceki kazıların ötesinde jeoloji ve stratigrafi kayıtları tutması ve buluntuları sistematik incelemesi nedeniyle modern arkeolojinin kilometre taşlarındandır. Bu çalışmalar aynı zamanda, İncil’de anlatılan Nuh tufanı efsanesine karşılık gelebilecek antik bir sel katmanı bulmasıyla da popüler ilgi çekmiştir.
Mortimer Wheeler, 20. yüzyılın en etkili Britanyalı arkeologlarından biridir. Hem Britanya’da hem Hindistan’da birçok kazı yöneten Wheeler, Pitt Rivers’ın etkisiyle açtığı “Wheeler Metodu” ile stratigrafik katmanları dikkatlice kazıp kaydetmenin önemini vurgulamıştır. (Örnek: Wheeler döneminin kazı yöntemi ayrıntılı sözel kayıt tutmaya dayanan ilk yöntemlerdendi.) Çalışmalarıyla arkeoloji bilgisini hem İngiltere kamuoyuna sevdirmiş hem Hindistan arkeolojisinin temellerini atmıştır. Wheeler, aynı zamanda kısa popüler kitapları ve radyo-televizyon programları ile arkeolojinin geniş kitlelere ulaşmasını da sağlamıştır.
Şekil: Dame Kathleen Kenyon (1906–1978). Kenyon, Tell es-Sultan (antik Kerikho) kazılarıyla tanınan önemli bir arkeologtur. Bilhassa ayrıntılı stratigrafik kazı disiplinini uygulayarak Neolitik dönemin kalıntılarını gün yüzüne çıkarmıştır. Dame Kathleen Kenyon, 1950’lerde antik Kudüs yakınındaki Jericho (Tell es-Sultan) sitindeki kazıları yöneterek arkeoloji bilimine devrim niteliğinde katkılar sunmuştur. Profili, ayrıntılı stratigrafik kazı tekniklerine verdiği önemle öne çıkar; Kenyon’un titiz yöntemleri, kazıdan elde edilen buluntuların kronolojisinin daha kesin belirlenmesine imkan vermiştir. Alanındaki çalışmaları nedeniyle Kenyon, 20. yüzyılın en etkili arkeologlarından biri sayılmıştır.
1960’lar ve sonrasında arkeoloji kuramsal olarak da dönüşüme uğramıştır. Amerikalı Lewis Binford, “Yeni Arkeoloji” adıyla bilinen süreçsel yaklaşımı başlatarak arkeolojinin bilimsel bir disiplin olarak güçlenmesini savunmuştur. Binford, arkeolojiye nicel yöntemler, insan davranışına odaklı sorular ve deneysel modellemeyi sokarak alanı katı bir doğa bilimi paradigmalarıyla yeniden tanımlamıştır. Buna karşılık İngiltere’de Ian Hodder gibi araştırmacılar 1970’lerin sonlarında süreceleştirmenin sınırlarını sorgulayan yorumlayıcı (post-procesüel) arkeoloji hareketini öncülük etmişlerdir. Hodder ve arkadaşları, arkeolojik verilerin yoruma açık olduğunu, kültürel ve politik faktörlerin işin içinde olduğunu vurgulamış, süreceleştirmenin nesnelliğe fazla vurgu yaptığını eleştirmişlerdir. Böylece 20. yüzyıl boyunca arkeoloji, hem yöntem hem de kuram bazında bilim ve yorum arasında uzlaşmacı yaklaşımlar üretmiştir.
Ana Temaların İncelenmesi
- Arkeolojinin geçmişten günümüze evrimi: Arkeoloji başlangıçta daha çok hazine avcılığı veya sıradan antika toplayıcılığı şeklinde başladı; Antikçağ eserleri üzerine dikkatli, sistematik çalışmalar ise ancak 19. yüzyılda gelişti. Flinders Petrie gibi öncüler, stratigrafi ve seriyasyon gibi yöntemlerle kazılarda katman sıralarını ve buluntuların tarihlerini belirlemeye çalıştı. Zamanla fizik, kimya ve jeoloji gibi bilim dallarından teknikler kullanılmaya başlandı. Örneğin karbon-14 tarihleme, radyonüklid araştırmalarının sonucu olarak 20. yüzyıl ortalarında arkeolojik kronolojide devrim yarattı. Günümüzde ise uzaktan algılama teknikleri arkeolojiyi dönüştürüyor: GPS, insansız hava araçları ve LIDAR gibi araçlar sayesinde yüzey altındaki yapılar haritalanabiliyor. Genetik analizler de insan göçleri, hastalıkların tarihçesi gibi soruları aydınlatırken kullanılıyor. Böylece arkeoloji, geleneksel el kazısından bilimsel laboratuvar çalışmalarına ve bilgisayar destekli modellere doğru geniş bir yelpazede sistematikleşmiştir.
- Cline’ın sunduğu önemli kazılar ve karakterler: Üç Taş Bir Duvar’da Cline, arkeolojik keşif tarihinin dönüm noktalarını yerinde anlatır. Örneğin Hertfordshire’da Truva efsanesini araştıran Heinrich Schliemann’dan başlar; bu kazının insanlığın erken evrimine dair anlayışımızı nasıl etkilediğini gösterir. Kitapta ayrıca Pompeii ve Herculaneum’un Batı uygarlığının mirası olarak anılması, 1920’lerde Tutankhamun’un mezarını bulan Howard Carter’ın hikâyesi gibi önemli olaylar yer alır. Schliemann ve Mary Leakey gibi önde gelen arkeologlar, antropologlar ile sahadaki maceraları anlatılarak okuyucu bu keşifleri yapan insanları tanır. Cline, aynı zamanda yüzey araştırmalarından denizaltı kazılarına, Batı Asya’dan Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada çeşitli kültürlerin kalıntılarına odaklanır. Dolayısıyla kitap, sadece arkeolojik bulguları değil, bu bulguları ortaya çıkaran kişileri ve onların insanlık tarihindeki rolünü öne çıkarır. (Bu kapsamda Schliemann, Woolley, Wheeler ve Kenyon gibi klasik figürlerin yanı sıra kitabın anlatımında Troya’yı “kazıp geçiren” Leekeyler, Carterlar gibi isimler de öne çıkar.)
- Arkeolojik yöntemlerin değişimi: Cline, arkeolojik yöntemlerin tarihsel gelişimine de dikkat çeker. Kitaptaki “Kazı Teknikleri” benzeri bölümler, radyo-karbon tarihlemeden uzaktan algılamaya uzanan süreci açıklar. Örneğin radyoaktif karbon tarihleme tekniği, arkeolojik katmanlardaki organik kalıntıların yaşını 20. yüzyıldan itibaren kesin olarak belirlemede çığır açmıştır. Coğrafi bilgi sistemleri ve hava fotoğrafları, bugüne kadar görünmeyen antik yapıların tespitini kolaylaştırmıştır. GPS destekli LiDAR haritalama ve yer altı radarları, toprağa dokunmadan antik yerleşim izlerini ortaya çıkarmakta kullanılır. Günümüz teknolojik gelişmeleri arasında DNA dizileme, arkeogenetik ve izotop analizleri de yer alır; bu sayede eski insanların beslenme biçimleri, hareket yolları, hatta soyağacı gibi bilgiler elde edilmektedir. Dolayısıyla Cline’ın anlattığı süreç, elle kazımdan ileri gelen bilimsel metotlara geçişin tarihçesini yansıtır.
- Popüler anlatı dili ile akademik derinlik arasındaki denge: Cline’ın üslubu, akademik terminolojiden çok hikâye anlatımına ağırlık verir. Kitap, okuyucuyu sıkmayan erişilebilir bir dille kaleme alınmıştır; Cline’ın “en iyi üniversite seminerlerini çağrıştıran sıcak ve cömert” bir üslubu olduğu vurgulanmıştır. Ancak bazı eleştirmenlere göre bu popüler üslup, eser üzerinde derin analiz yerine geniş bir panoramaya odaklanma eğilimindedir. Örneğin bir eleştiri, kitabın esas olarak arkeolojiye giriş düzeyinde bir çalışma olduğunu, akademik ayrıntıları kapsamaktan ziyade büyük resme ve hikâye anlatımına önem verdiğini belirtir. Cline, her konuyu kısa, anlaşılır bir anlatımla ele alırken bilgiyi akıcı tutmaya çalışır; bu bazen ilk bölümlerde iç içe geçen hikâyeler nedeniyle akıcılığı düşürebilir, ancak sonraki bölümlerde okuyucuya kazı teknikleri ve yöntemlerini öğreten bölümlerle güçlendirilmiştir.
Eleştirel Değerlendirme
Üç Taş Bir Duvar birçok yönden eğitici ve bilgilendiricidir. Cline, saha deneyimiyle katmanların nasıl işlendiğini, arkeolojik soruların nasıl yöneltildiğini okuyucuya aktarmada ustadır. Örneğin kitapta sıkça yer alan “Nasıl kazı yapıyorsunuz?”, “Bir şeyin yaşını nereden biliyorsunuz?” gibi sorular, hem teorik hem pratik yanıtlarla açıkça ele alınır. Bu yönüyle eser, arkeolojiye yeni başlayanlar için bir rehber niteliğindedir. Cline’ın, örneğin Sutton Hoo hazinesi veya Akrotiri antik kenti gibi ünlü kazıları tarihî ve teknik boyutlarıyla anlatarak, hem arkeolojik sahnenin hem de tarihi dönemin atmosferini canlandırması takdir toplamıştır. Kitap ayrıca geniş yelpazedeki buluntulara ve onların insanlık tarihine etkilerine yer vererek, arkeolojinin ne kadar zengin bir alan olduğunu göstermeyi başarır. Örneğin Cline, Akdeniz arkeolojisinden Kızılderili kültürlerine kadar uzanan örneklerle arkeologların ne kadar çeşitli medeniyetlere değindiğini ortaya koyar.
Buna karşılık, eserin sınırlılıkları da eleştirilmiştir. Öncelikle, kitap kapsamlı bir akademik tarih veya tüm arkeolojik toplulukların panoraması değildir; daha çok popüler bir giriş kitabıdır. Bir eleştirmen, bu çalışmanın bir “arkeoloji tarihi” değil “arkeolojinin bir girişi” olduğunu vurgulamış, dolayısıyla derinlemesine analiz veya uzman tartışmalar beklenmemesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, kitabın coğrafi kapsamında Batı ve Akdeniz ağırlıklı bir perspektif sezilir; bazı okuyucular Hindistan, Çin, Doğu Asya gibi bölgelerin antik tarihine değinilmemesini bir eksiklik olarak görmüştür. Kuramsal açıdan ise Cline daha çok klasik bir anlatımcı olduğu için, modern arkeoloji felsefesindeki detaylı tartışmalara yer vermek yerine bilinen yöntem ve tarihçeyi özetlemeyi tercih eder. Bu nedenle akademik derinlik açısından eserde gözle görülür bir sınır vardır.
Anlatım dili genel olarak akıcı ve anlaşılır olmakla birlikte, bazen konusu geniş kapsamlı anlatılarda kronolojik atlamalar veya çoklu hikâye örgüsü okuyucuyu yavaşlatabilir. İlk bölümlerin yoğun bilgi yükü zaman zaman “zayıf” olarak nitelendirilse de, ilerleyen bölümlerde daha düzenli ve ilgi çekici bir anlatımla dikkat çeker. Kaynak kullanımı konusunda, Cline her bölümde ilgili çalışmalardan seçme referanslar sunar ancak kitap bütünsel bir bibliyografya sunmaktan uzaktır. Yani okuyucu, daha fazla derinlik veya akademik detaya ulaşmak isterse ek kaynaklar aramak durumunda kalabilir. Ancak kitabın hedef kitlesi düşünüldüğünde, referansların giriş düzeyinde tutulmuş olması anlaşılabilir bir seçimdir.
Sonuç
Eric H. Cline’ın Üç Taş Bir Duvar’ı, arkeoloji disiplininin popülerleştirilmesi açısından önemli bir çalışmadır. Kitap, arkeolojiye ilgi duyan geniş bir okuyucu kitlesine hitap ederken, okuyucuyu tarih boyunca epik keşiflere ortak etmeyi başarır. Arkeolojinin en önemli kazılarını ve bu kazıları yapan karakterleri bir araya getirerek, okuru adeta dünyayı dolaştırır. Eserin tanıtımında ve eleştirilerinde vurgulandığı gibi, Cline hem bilgilendirici bir rehber sunar hem de “arkeoloji dolu harika şeyler” ile dolu bir dünyayı keyifle aktarıcı bir dille anlatır. Örneğin James Romm gibi yorumcular Cline’ın sesini övgüyle tanımlamış, Sarah Parcak gibi uzmanlar eserin “alanın en büyüklerinden biri tarafından yazıldığını” ve önemli bir arkeoloji panoraması sunduğunu belirtmiştir.
Sonuç olarak Üç Taş Bir Duvar, arkeoloji tarihine dair zengin bir sunumla hem disiplin içindeki akademisyenler hem de genel ilgi duyan okuyucular için değer taşır. Arkeolojiyi bir bilim ve macera öyküsü olarak birleştirip okuyucuya aktarma çabası, kitabın yaygın kabul görmesinin ana nedenlerinden biridir. Bu yönleriyle Cline’ın eseri, arkeoloji biliminin gelişimini anlamak isteyenler için hem bir giriş kitabı hem de ilgi çekici bir anlatı sunarak alana katkıda bulunmaktadır.
Leave a Comment