Theda Skocpol’un Tarihsel Sosyoloji Kitabı Üzerine Tez Düzeyinde İnceleme
Kitabın Adı:Tarihsel Sosyoloji Bloch’tan Wallerstein’a Görüşler ve Yöntemler Yazar :Theda SkocpolÇevirmen:Sayfa:512 Cilt:Ciltsiz Boyut:13,5 X 21 Son Baskı:26 Nisan, 2022 İlk Baskı:26 Nisan, 2022 Barkod:9786254495656 Kapak Tsr.:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:Vision and Method in Historical Sociology
Theda Skocpol’un Tarihsel Sosyoloji Kitabı Üzerine Tez Düzeyinde İnceleme
Giriş
Tarihsel sosyoloji, toplumların uzun dönemli yapıları ve değişim süreçlerinin ortak benzerlik ve farklılıklarını inceleyen disiplinler arası bir alandır. Bu alanda, tarih ve sosyolojiyi birleştiren çalışmalarda, büyük ölçekli yapılar ve bunların dönüşüm dinamikleri temel odak noktasıdır. Theda Skocpol, tarihsel sosyolojiyi “büyük ölçekli yapıların ve temel değişim süreçlerinin doğasını ve etkilerini anlamaya adanmış, sürekli ve yenilenen bir araştırma geleneği” olarak tanımlar. Bu tanıma göre tarihsel sosyolojinin sorusu şudur: Diğer uygarlıklarla kıyaslandığında neden belirli bölgeler (örneğin Batı Avrupa) daha dinamik ve dönüşüme yatkındır?.
Bu yazıda, Skocpol’un editörlüğündeki Vision and Method in Historical Sociology: Bloch’tan Wallerstein’a Görüşler ve Yöntemler kitabı temel alınarak tarihsel sosyolojinin gelişim süreci ve kurucu düşünürlerinin kuramsal perspektifleri ile yöntemsel farklılıkları ele alınacaktır. Marc Bloch, Charles Tilly, Barrington Moore, Immanuel Wallerstein ve Theda Skocpol gibi öncü isimlerin tarihsel olayları anlama yolları karşılaştırmalı olarak incelenecek; kitabın temel metodolojik tartışmalarından karşılaştırmalı tarihsel analiz, yapısal nedensellik, aktör-yapı ilişkisi ve örüntüsel açıklama konularına değinilecektir. Son olarak tarihsel sosyolojinin güncel araştırmalara katkıları ve eleştirileri tartışılarak sonuçlandırılacaktır. Yazı, bölümlere ayrılmış ve akademik üslupla kaleme alınmıştır.
Tarihsel Sosyolojinin Kuramsal Çerçevesi
Tarihsel sosyolojinin kökleri Fransız tarihçilerin geliştirdiği Annales okuluna uzanır. Annales’in kurucularından Marc Bloch, karşılaştırmalı tarih çalışmalarıyla bilinir. Özellikle Feodal Toplum adlı eserinde, Feodal Dönem’e özgü kurumları Alman, Fransız, İngiliz, İtalyan ve İspanyol örneklerini karşılaştırmalı ele alarak incelemiştir. Bloch’un yöntemi, soruları sorun odaklı formüle etmektir; örneğin Feodal Toplum’da “geçmişin hangi özellikleri bu dönemi diğerlerinden ayrıcalıklı kılar?” sorusunu sorar. Bu yaklaşım, tarihsel sosyolojinin yapısal ve zamansal bağlamları birlikte dikkate alarak geniş çaplı karşılaştırmalar yapması gerektiğini vurgular.
20. yüzyılda bu gelenek Amerikan sosyolojisi içinde geliştirildi. Theda Skocpol’un States and Social Revolutions (1979) adlı eseri, devletlerin yapısal özelliklerini karşılaştırmalı yöntemle inceleyerek toplumsal devrimleri açıklamaya çalışır. Skocpol, toplumsal devrimlerin aktör iradesinden çok yapısal koşullar tarafından belirlendiğini savunur. Bunu devrim kuramını üç ana kavram etrafında yapılandırarak açıklar: birincisi, devrimlerin iradeci değil yapısal nedenlerle anlaşılması gerektiğidir. Skocpol’e göre dönemin sosyal yapısı, devrim öncesi aktörlerin iradelerini aşıp olayları belirler (örneğin Fransız, Rus ve Çin devrimlerindeki toplumsal çelişkiler). Bu bakış, tarihsel sosyolojide yapısal nedenselliği öne çıkaran bir yaklaşımdır.
Diğer önemli kuramcılar da tarihsel olayları çeşitli ölçek ve düzeylerde yorumlamışlardır. Charles Tilly, kolektif eylem ve savaşlar gibi büyük ölçekli süreçlere odaklanarak modern devletin nasıl şekillendiğini göstermiştir. Tilly’e göre karşılaştırmalı tarihsel sosyoloji “büyük yapılar, geniş oluşumlar ve çok büyük karşılaştırmalar” bilmek demektir. Bu tanım, tarihsel sosyolojinin toplumsal olayları geniş perspektiften ve çok sayıda olay üzerinden ele almasını vurgular. Tilly’nin analizi, devletlerin kaynak toplama ve örgütlenme kapasiteleri ile kitlesel hareketlerin etkileşimini detaylandırır.
Barrington Moore ise sosyoekonomik sınıf ilişkilerinin siyasal sonuçlarını sorgulamıştır. Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri (1966; 2016 çeviri) adlı çalışmasında İngiltere, Fransa, ABD gibi ülkelere odaklanır. Moore’a göre, öncelikle hem aristokrat hem köylü sınıfının tasfiye edildiği bu ülkelerde (örneğin İngiltere, Fransa, ABD) liberal demokrasi gelişmiştir. Öte yandan Japonya ve Almanya’da sadece köylü sınıfının geriletilip soylular sınıfı kalınca demokratik dönüşüm engellenmiştir. Moore, toplumsal dönüşümleri sınıf ilişkileri ekseninde ele alarak bir tür tipolojik karşılaştırma yapar. Bu yaklaşım, tarihsel sosyolojide sınıfsal yapıları devrim ve reformlarla ilişkilendiren önemli bir perspektif sunar.
Immanuel Wallerstein, tarihsel sosyolojiyi küresel düzleme taşıyan bir düşünürdür. Modern Dünya Sistemi (1974 ve sonrası) eserlerinde dünya kapitalizminin tarihsel gelişimini, çekirdek-çevre ilişkileri çerçevesinde açıklar. Kendi tanımıyla Wallerstein “her şeyden önce bir tarihsel sosyal bilimcidir”. Onun yaklaşımı, ulus-devlet sınırlarını aşan ekonomik-sosyal sistemlerin tarihsel analizine odaklanır. Dünya-sistem teorisi, kapitalizmin sürekliliğini sağlayan temel yapı ve döngüleri ortaya koymaya çalışır. Wallerstein’in modeli, Amerikan sosyolojisi içinde büyük etki uyandırmış ve tarihsel sosyolojiyi disiplinlerarası bir mesele olarak yeniden konumlandırmıştır.
Bu kuramcıların yanı sıra Karl Polanyi (ekonomik kurumların toplumsal bağlamı), S. N. Eisenstadt (medeniyet modelleri), Reinhard Bendix (karşılaştırmalı sosyoloji teorisi) gibi isimler de tarihsel sosyolojinin entelektüel geleneğine katkıda bulunmuştur. Ancak bu yazıda özellikle Bloch, Tilly, Moore, Skocpol ve Wallerstein gibi Türkiye’de de bilinen kurucu figürlerin perspektifleri üzerine odaklanılacaktır.
Metodolojik Yaklaşımlar
Skocpol’un editörlüğündeki eserde öne çıkan metodolojik tartışmalar, tarihsel sosyolojiyi belirginleştiren dört ana kavram etrafında şekillenmektedir: Karşılaştırmalı tarihsel analiz, yapısal nedensellik, aktör-yapı ilişkisi ve örüntüsel açıklama.
- Karşılaştırmalı Tarihsel Analiz: Tarihsel sosyolojinin en temel yöntemlerinden biri, olayları farklı zaman ve mekânlarda karşılaştırarak genellemeler yapmaktır. Bu yöntemde asıl amaç, tek bir vakadan yola çıkmak yerine benzer süreçlerin farklı toplumlarda nasıl işlediğini görmek, benzerlikleri ve farklılıkları ortaya çıkarmaktır. Charles Tilly bu yöntemi “büyük yapılar, geniş oluşumlar ve çok büyük karşılaştırmalar” olarak özetlemiştir. Yani analiz biriminin büyük olması gerekmez; önemli olan çok sayıda vaka arasında derinlemesine mukayeseler yapmaktır. Karşılaştırmalı tarihsel analiz, toplumsal dönüşümlerin nedenlerinin genel ilkelerini bulmak için kullanılır. Örneğin Skocpol, Fransa, Rusya ve Çin devrimlerini karşılaştırarak ortak yapısal özelliklerini ve farklılıklarını belirlemiş; bu tip analiz yöntemi tarihsel olaylara nesnel bir bakış kazandırmıştır.
- Yapısal Nedensellik: Tarihsel sosyolojinin birçok kuramcısı, toplumsal olayların ardında yatan yapısal dinamiklerin vurgulanması gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, olayları bireylerin iradelerine atfetmek yerine, toplumsal yapının sunduğu koşulları nedensel etken kabul eder. Skocpol’un devrim kuramı bu noktayı açıkça ortaya koyar: O, devrimlerin “iradeci değil yapısal nedenlerle” açıklanabileceğini belirtir. Jacobinler veya Bolşevikler gibi önderlerin niyetleri ne olursa olsun, devrimin şekillenmesinde asıl belirleyici olan dönemin toplumsal yapısının sunduğu olanaklardır. Bu bakış açısı, devrim gibi büyük olaylarda bireylerin rolünü ikinci plâna alarak sınıf ilişkileri, devlet kapasiteleri, uluslararası baskılar gibi yapısal faktörlerin etkisini vurgular.
- Aktör–Yapı İlişkisi: Yapısalcı perspektifler yanında tarihsel sosyolojide aktörlerin ve yapıların etkileşimine de önem verilir. Skocpol’a göre, tarihsel analizin en az üç ayağından biri önemli eylemlerin ve yapısal bağlamların birbiriyle etkileşimidir. Yani tarihsel süreçler, ne tamamen bireysel tercihlerin ürünü ne de salt yapısal zorunluluğun parçasıdır; bunların etkileşimi olguları şekillendirir. Tarihsel olaylarda aktörler (siyasal liderler, toplumsal hareketler) ve yapılar (devlet kurumları, sınıf konfigürasyonları) birbirini dönüştürür. Örneğin Tilly’nin kolektif eylem analizi, toplumsal hareketlerin örgütlenmesinin devletin yapısal kapasiteleriyle nasıl kesiştiğini inceler. Bu yüzden aktör–yapı ilişkisini göz ardı etmek, tarihsel sosyolojik açıklamaların zayıf kalmasına yol açar.
- Örüntüsel (Desenli) Açıklama: Tarihsel sosyologlar, olayları yalnızca tekil vakalar olarak değil, belirli kalıplar veya eğilimler gösteren süreçler olarak da yorumlarlar. Skocpol’un tanımında belirtildiği gibi tarihsel sosyoloji, “özgül türden toplumsal yapıların ve değişim kalıplarının tikel ve değişik özelliklerini aydınlatmayı” amaçlar. Başka bir deyişle, tarihsel olaylar arasında görülebilecek tekrarlayan yapısal motifler ve süreçler arar. Bu, örneğin, yüzyıl başlarında gerçekleşen bir dizi devrimde benzer toplumsal koşulların (savaş sonrası ekonomik kriz, devlet baskısında zayıflama gibi) tekrar ortaya çıktığını gösterir. Böylece tarih sadece ardışık olaylar bütünü değil, altında yatan örüntülerle açıklanabilen bir bütün olarak ele alınır.
Bu dört kavram birbirini tamamlayarak tarihsel sosyolojinin metodolojik çerçevesini oluşturur. Karşılaştırmalı analiz, çok vaka ve büyük tarihsel ölçek gerektirirken, yapısal nedensellik ve aktör-yapı ilişkisi analizde kullanılacak değişkenleri belirler. Örüntüsel açıklama ise elde edilen bulguları daha genel teorik modellere dönüştürür. Aşağıda kuramcıların bu yaklaşımları nasıl benimsediği ve tarihsel olayları nasıl yorumladığı karşılaştırmalı olarak incelenecektir.
Kuramcıların Yaklaşımlarının Karşılaştırmalı Analizi
Marc Bloch (1886-1944), tarihsel sosyolojinin erken öncülerinden olup feodal toplum araştırmalarıyla tanınır. Bloch’a göre toplumu anlamak için geçmişin kurumlarını anlamak şarttır. Feodal Toplum adlı eserinde, belirli bir dönemin özelliklerini anlamak için böylesine kapsamlı karşılaştırmalar yapması gerektiğini belirtir: “geçmişin bu diliminin hangi özelliklerinden ötürü diğerlerinden ayrı olarak incelenmeyi hak ettiğini” ortaya çıkarmak eserinin amacıdır. Yöntem olarak Bloch, kıta genelindeki feodal kurumları (vassal-senyör ilişkileri, yönetim biçimleri, hukuk vs.) inceleyerek benzerlik ve farklılıkları tespit etmiştir. Onun çalışması, karşılaştırmalı tarih çalışmasının erken bir örneğidir. Bloch, toplumsal yapının bütüncül bir tasvirini ortaya koyarken aktörleri de göz önünde bulundurur; örneğin köylülerin isyan etme haklarının kökenlerini araştırarak sonraki yüzyıllardaki demokratikleşme süreçlerine işaret eder. Ancak genel olarak Bloch’un yaklaşımı daha çok tarihî yorumlayıcı (hermeneutik) bir yöntem kullanır; ampirik detaylara, arşiv belgelerine dayanarak örgütlenmiş anlatı sunar. Bu yönüyle tarih bilimine yakın durur.
Charles Tilly (1929-2008), Amerika’da tarihsel sosyolojinin kurucularından biri sayılır. O, özellikle devletin doğuşu, savaşlar ve toplumsal hareketler konularında büyüklere erişmiştir. Tilly’nin “kolektif eylem” kuramı, sosyal hareketlerin örgütlenmesini ve bunların devlet mekanizmalarıyla ilişkisini inceler. Tilly, tarihsel sosyolojiyi devasa toplumsal değişimleri açıklamaya aday bir disiplin olarak gördü Yöntemsel olarak, Tilly de karşılaştırmalara dayanır; örneğin Savaş ve Devlet (War and State) gibi çalışmalarında farklı dönemde ve bölgede savaş deneyimlerinin devlet kapasitesini nasıl etkilediğini analiz etmiştir. Tilly, aktör–yapı ilişkisi bağlamında “toplumsal hareketlerin stratejileri ile devletin güç yapıları arasındaki karşılıklı etkileşimi” vurgulamış; toplumsal çatışmaları açıklamak için geniş tarihsel perspektiften yararlanmıştır. Diğer yandan Tilly’nin yaklaşımında bir miktar yapılandırmacılık da vardır: yapı ve güç odaklı bir analiz benimser, ama bireyleri ve kolektif eylem örüntülerini de hesaba katar. Özetle, Tilly’nin çalışmaları örgütlenmiş karşılaştırmalı tarih ve devlet-savaş mekanizmalarını sentezleyen bir tarihsel sosyoloji modeli oluşturur.
Barrington Moore (1913-2005), tarihsel sosyolojinin önemli bir ismi olarak özellikle siyasal değişme süreçlerini anlamaya çalıştı. Moore’un yaklaşımı daha tipolojik ve yapısal-deterministtir. Moore, değişimi sınıf ilişkileri üzerinden ele alır. Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri adlı çalışmasında farklı ülkelerdeki dönüşüm yollarını karşılaştırmıştır. Örneğin, İngiltere, Fransa ve Amerika’da hem soylu sınıfı hem de büyük ölçüde köylü sınıfı tasfiye edilmiş; bu ülkelerde liberal demokrasiler kurulmuştur. Oysa Japonya’da köylülük zayıflatılmış, soylular kalmıştır; Almanya’da 1848 devrimi kaçırılmıştır. Moore bu farklılıkların, değişen sınıf yapıları ve devletin müdahale biçimleriyle ilişkili olduğu sonucuna ulaşır. Yöntem açısından Moore da karşılaştırmalı analiz yapar ancak daha sınıf temelli genellemelere yönelir. Çalışmalarında niceliksel veriden çok niteliksel tarihsel betimlemeyi kullanır; tipolojik çıkarımlar yaparken, belirli vakalar üzerinden genel kalıplar çıkarır. Moore’un bakışı, tarihsel sosyolojide modernleşme eleştirisi ve sınıfsal dönüşüm temalarına güçlü katkıda bulunmuştur.
Theda Skocpol (1947- ), tarihsel sosyolojinin kuramsal ve yöntemsel çerçevesini şekillendiren önemli bir kuramcıdır. Skocpol’a göre devletler ve devrimler hakkındaki soruların cevabı, bunların örgütlenme kapasitesindeki farklılıklarda aranmalıdır. States and Social Revolutions (1979) ile devletleri karşılaştırmalı çözümlemiştir. Skocpol, Fransız, Rus ve Çin devrimlerini karşılaştırırken üçlü bir analitik çerçeve kurmuştur: (1) yukarıda bahsedilen yapısal nedensellik, (2) uluslararası bağlamlar ve savaşlar, (3) devletin otonomisi. Bu yaklaşım, devletin yapısal kapasitesini ve uluslararası baskıları bir arada değerlendirerek devrimi açıklamaya çalışır. Dolayısıyla Skocpol yapısalcı karşılaştırmalı tarih yöntemini kullanır. Aktörler (devrimci liderler, hareketler) bağlam içinde değerlendirilir ancak onların iradelerinden çok içinde bulundukları yapı ön plana çıkar. Skocpol’ün tarihsel açıklaması, büyük çaplı yapısal eşitsizlik ve kriz ile kitlesel çatışmanın nasıl bir araya geldiğini vurgular. Yöntem olarak devrim vakalarını derinlemesine inceleyip ortak paydalarını belirler; bu da örüntüsel açıklamaya uygun bir yaklaşımdır. Ayrıca Skocpol, tarihsel sosyolojinin geniş kapsamını savunmuş ve sosyo-politik sorunların analizi için “büyük sorular” sormanın önemini vurgulamıştır.
Immanuel Wallerstein (1930-2019) ise tarihsel sosyolojiye küresel bir perspektif kazandırmıştır. Olayları ulus-devlet düzeyinde değil dünya-ekonomik sistemi düzeyinde ele alır. Wallerstein’e göre kapitalist dünya-sistemi tarihsel bir süreçtir; içinde dönemsel genişleme ve daralma döngüleri barındırır. Wallerstein, bu sistemi anlamak için çok disiplinli bir bakış açısı geliştirir, ancak özünde tarihsel sosyolojiyi merkeze koyar. Tarihsel olayları anlamada nüfus sayımları gibi nicel verilerden ziyade, dünya sistemi içindeki uzun vadeli dönüşümlere odaklanır. Kendi tanımıyla “tarihsel sosyal bilimci” kimliğiyle, ABD ve Avrupa tarihinin 18-20. yüzyıl tarihini dünya sistemi bağlamında yeniden yorumlamıştır. Onun yöntemi, hem etnografi hem anketten farklı olarak, “altı yüzyıllık bir dönemi” kapsayan büyük ölçekli anlatılarla çalışmaktır. Wallerstein’in tarihsel açıklaması, küresel süreklilikler ve kriz dönemleri örüntüsü üzerine kuruludur. Özellikle dünya-sistemin “merkez” ve “çevre” arasındaki iş bölümü, emperyalizm, iktisadi döngüler gibi unsurlar kritik önemdedir.
Yukarıda özetlenen beş düşünürün yaklaşımları şematik olarak şu şekilde karşılaştırılabilir:
- Ölçek ve Birim: Bloch ve Eisenstadt daha çok belirli toplum kesitlerine (örneğin ortaçağ Avrupa medeniyeti) odaklanırken; Tilly ve Skocpol ulus-devletlerin karşılaştırmalı analizine, Wallerstein ise bütün bir dünya-sistemine bakmıştır. Moore, ulusal örnekler üzerinden sınıfsal dönüşümü ele alır.
- Yapı–Aktör Dengesi: Bloch, topluluk ve birey ilişkilerine vurgu yapan tarihsel betimleme yaparken; Tilly ve Wallerstein ağırlıklı olarak yapısal analiz yapar, ancak toplumsal hareketler ya da küresel sistem dinamikleriyle aktörleri birleştirir. Moore, sınıf yapılarına bağlı iktisadi çıkar çatışmalarına odaklanır, aktörleri sınıfsal kategorilerle temsil eder. Skocpol’da aktörlerin (akımlar, liderler) niyetleri değil, içeride bulundukları toplumsal yapı önemlidir.
- Yöntem: Bloch ve Moore niteliksel tarih anlatılarına yaslanırken, Tilly bazı kavramsal modeller (örneğin “savaş-devlet” döngüsü) önerir. Skocpol karşılaştırmalı vaka analiziyle yapıları test etmeye çalışır. Wallerstein çokdisipliner bakar; onun yöntemi metotlar üstü (meta-teorik) bir çerçevedir.
- Açıklama Türü: Bloch yorumsal/diyalektik; Tilly kuramsal-anlatı; Moore yapısal-tipolojik; Skocpol yapısal-kuramsal; Wallerstein makro-tarihsel. Öte yandan, hepsi tarihsel verilerle doğrudan uğraşır, ampirikdayanır; ancak Skocpol ve Tilly bu yöntemi daha sistematik kullanıp genel teorilere bağlamaya çalışır.
- Karşılaştırmalı Yaklaşım: Hepsi bir şekilde karşılaştırma yapar ancak kapsamları değişir. Bloch örneğin Avrupa’daki feodal örüntüleri mukayese ederken, Skocpol benzer dönemdeki üç devrimi karşılaştırır. Moore, ülke tipleri arasında karşılaştırma yapar. Wallerstein ise çok sayıda ülkeyi içeren tek bir dünya-analizi üretir.
Bu karşılaştırmalı analiz, kuramcıların tarihsel açıklama biçimleri arasındaki farklılıkları ortaya koyar. Örneğin, tüm bu kuramcılar karşılaştırmayı bir yöntem olarak benimserler ancak karşılaştırmanın ölçeği ve temel ölçütleri değişkendir. Tilly ve Skocpol “büyük ölçekli karşılaştırmalar” peşindeyken, Bloch “dönemeç” kavramlarıyla belirli tarihî dönemlere odaklanır. Yapısal nedensellik açısından Skocpol çok belirginken, Tilly ile Moore da yapıya önem verse de aktörlerin rolünü görece daha fazla hesaba katar. Wallerstein’de ise yapı kavramı devasa dünya-ekonomisidir ve bireylerin rölü gayet ikincildir. Aktör–yapı ilişkisinde Skocpol “eylemler ile bağlam arasındaki etkileşimi” ön plana çıkarırken, Moore aktörleri sosyal sınıflar içinde kavrar. Sonuç olarak her bir kuramcı tarihsel olguları anlama yönteminde özgün yaklaşım sergiler; aralarındaki farklar yukarıdaki biçimde karşılaştırmalı olarak analiz edilmelidir.
Tarihsel Sosyolojinin Güncel Araştırmalara Katkıları ve Eleştiriler
Tarihsel sosyolojinin en önemli katkılarından biri sosyo-tarihsel bakışın ön plana çıkmasıdır. Skocpol’un deyişiyle, bu disiplin “büyük sorular” sorar; yani toplumların tarihsel dönüşümlerini anlamak için mikro analizden makro yapıya ve zamansal süreçlere uzanan geniş bir perspektif sunar. Bu yaklaşım, sadece sosyoloji değil iktisat, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler gibi alanlarda da yeni ufuklar açmıştır. Örneğin dünya-sistem analizi (Wallerstein) kalkınma çalışmalarına küresel bir perspektif kazandırmış; demokrasi ve otoriterlik çalışmaları (Moore) ise görece sınıfların ve siyasal kurumların tarihsel kökenlerini vurgulamıştır. Tarihsel sosyoloji metodolojisi, karşılaştırmalı siyaset ve tarih yazımına sayısız örnek sağlamış, nicel analizlerle ulaşılamayan derinlikli içgörüler sunmuştur. Ayrıca toplumsal cinsiyet, kültür veya ideoloji gibi olguların tarihsel boyutlarını inceleyen yeni alt disiplinlerin doğmasını teşvik etmiştir.
Ancak tarihsel sosyoloji eleştirilerin de hedefi olmuştur. Bir eleştiri, bu alanın aşırı yapılandırmacılık eğilimine sahip olduğu yönündedir. Skocpol’ün şablonuna göre aktörlerin (ideologlar, liderler, devrimciler) kendi iradeleri ikincil sayılır; bunun neticesinde eleştirmenler tarihsel analizin “seçiciliğinin” sosyal hareket liderlerinin rolünü gereğinden az vurguladığını savunur. Örneğin Dinç, Skocpol’ün analizini “aşırı yapısalcı” olarak değerlendirir ve iddiaların istisnai durumlarda çürüyebileceğini belirtir. Skocpol’ün “savaş-durum-uğrayan devrim” açıklamasının tarihsel sosyoloji normlarına zaman zaman ters düştüğü; siyasal ideoloji ve aktörlük unsurlarının ihmali eleştirilmiştir. Benzer şekilde, Wallerstein eleştirmenleri dünya-sistem teorisinin ekonomik-determinist yaklaşımlarını vurgular; bu eleştiriye göre model, uluslararası siyaseti veya yerel aktör etkinliğini yeterince hesaba katmayabilir. Tilly’ye yönelik eleştiriler ise daha çok, tarihçilere göre onun modelci açıklamalarının vakalara tam uymadığı veya Weberci eleştirmenlere göre bireysel motivasyonlara fazla atıf yapmadığı yönündedir.
Yöntem açısından da tartışmalar vardır. Tarihsel sosyoloji genellikle az sayıda vakayı derinlemesine inceler; bu durum, bulguların genellenebilirliğine dair soru işaretleri doğurmuştur. Kantitatif sosyolojinin savunucuları, tarihsel sosyolojiyi “örneklem eksikliği” nedeniyle eleştirebilir. Ayrıca tarihsel verilerin yorumlanmasında araştırmacı öznel analizleri devreye girmekte; bu da alanda “objektiflik” tartışmaları yaratmaktadır. Öte yandan, tarihsel sosyolojiye yönelik feminist ve postkolonyal eleştiriler de vardır: Disiplinin ağırlıklı olarak Batı Avrupa ve Kuzey Amerika tarihine odaklanması eleştirilmiş, daha fazla küresel ve yerel perspektifin eklenmesi gerektiği savunulmuştur.
Sonuç olarak, tarihsel sosyolojinin hem teorik hem de yöntemsel kazanımları büyüktür. Skocpol ve diğer kuramcıların yaptığı gibi geniş çaplı toplumsal dönüşümleri analiz etme çabası, sosyal bilimlerde yeni araştırma sorularının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bununla birlikte bu yaklaşım, yukarıda sözü edilen biçimde yapısalcılık ve seçici aktör ele alış gibi sınırlılıklar da taşımaktadır. Günümüzde, tarihsel sosyoloji bu eleştirileri göz önünde bulundurarak daha bütüncül modeller geliştirmekte, mikro-analizler ile makro-tarihsel şemalar arasında yeni sentezler kurmaya çalışmaktadır. Örneğin bazı çalışmalar aktörlerin kimlik, kültür ve ideolojilerini de tarihsel analiz içine entegre etmeyi, diğerleri kantitatif veri kaynaklarını daha fazla kullanmayı hedefler. Bu bakımdan tarihsel sosyoloji hâlâ dinamik bir tartışma ve gelişim alanıdır.
Sonuç
Tarihsel sosyoloji, tarih ve sosyolojiyi harmanlayarak toplumları zaman içinde hareket halinde kavrayan bir disiplindir. Theda Skocpol’un Bloch’tan Wallerstein’a derlemesi, bu alanın kökenlerini ve yöntemsel tartışmalarını sistematik biçimde bir araya getirmiştir. Bu yazıda, Bloch’un geniş tarihsel karşılaştırmaları, Tilly’nin devlet ve savaş ilişkileri, Moore’un sınıfsal dönüşüm analizleri, Skocpol’un devlet ve devrim odaklı yaklaşımı ve Wallerstein’in dünya-sistem perspektifi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Her düşünürün tarihsel açıklama yöntemi farklıdır: Bloch yorumsal karşılaştırmalar yaparken, Tilly örgütlü eylem modelleri üretir; Moore tipolojik sınıf analizine, Skocpol yapısal karşılaştırmalı analize, Wallerstein ise makro-ekonomik tarih kuramına başvurur. Ortak nokta, büyük tarihî değişimleri araştırmak için geniş çaplı karşılaştırmalı ve ampirik yöntemlere yaslanmalarıdır.
Tarihsel sosyolojinin güncel araştırmalara katkısı, toplumu salt bugünüyle değil geçmişiyle bir bütün olarak anlama gerekliliğini ortaya koymasıdır. Bu sayede hem kuramsal zenginlik artmış hem de disiplinlerarası diyalog güçlenmiştir. Öte yandan, alan sürekli sorgulanan ve güncellenen bir sahadır; özellikle yapısal nedenselliğin sınırları, aktörlerin rolü, verilerin yorumu gibi sorunlar tartışılmaktadır. Yine de tarihsel sosyoloji, geniş ölçekli toplumsal değişim ve süreklilikleri anlamak için vazgeçilmez bir yöntem sunmaya devam etmektedir.
Leave a Comment