Cehennemdeki Cennet: Afetlerde Oluşan Olağanüstü Topluluklar Üzerine Tez Niteliğinde İnceleme
Kitabın Adı:Cehennemdeki Cennet Afetlerde Oluşan Olağanüstü Topluluklar Yazar :Rebecca SolnitÇevirmen:Sayfa:480 Cilt:Ciltsiz Boyut:13,5 X 21 Son Baskı:19 Mart, 2024 İlk Baskı:19 Mart, 2024 Barkod:9786254498817 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:A Paradise Built in Hell: The Extraordinary Communities That Arise in Disaster
Cehennemdeki Cennet: Afetlerde Oluşan Olağanüstü Topluluklar Üzerine Tez Niteliğinde İnceleme
Giriş
Rebecca Solnit’in Cehennemdeki Cennet: Afetlerde Oluşan Olağanüstü Topluluklar (2009) adlı yapıtı, felaket anlarında beklenmedik biçimde toplumsal dayanışma ve gönüllü yardımlaşma doğduğunu vurgular. Solnit’e göre afetler, Hobbes’un öne sürdüğü “herkesin herkese savaşı” varsayımının aksine, insanlar arasında sıkı bağların ve kolektif çabaların ortaya çıkmasına yol açar,. Kitapta incelenen başlıca tarihsel örnekler 1906 San Francisco depremi, 1917 Halifax patlaması, 1985 Meksiko Depremi, 2001 New York (11 Eylül) saldırıları ve 2005 New Orleans (Katrina) kasırgasıdır. Bu çalışmada Solnit’in bu örnekleri, afet sosyolojisi ve toplumsal psikoloji perspektiflerinden ele alınacak; devlet ile toplumun rolü, kriz anındaki karşılıklı yardımlaşma ve umut temaları tartışılacaktır. Ayrıca Solnit’in bulguları Naomi Klein’ın “şok doktrini” eleştirisi ve Ulrich Beck’in risk toplumu kuramıyla karşılaştırılarak, anarşist dayanışma ruhu bağlamında değerlendirilecektir.
Teorik Çerçeve
Afet sonrası dayanışma olgusunu anlamak için öncelikle farklı teorik yaklaşımlara bakmak gerekir. Thomas Hobbes’un Batı felsefesinde simgesel hale gelen savaş durumu tanımı, kriz anında kaos ve bencillik beklentisini yansıtır. Solnit bu geleneksel bakışı tersine çevirerek, altyapı çöktüğünde ve resmi kurumlar işlevsiz kaldığında bile insanların işbirliğine yöneldiğini gösterir. Öte yandan, Peter Kropotkin gibi anarşist sosyal teorisyenler, karşılıklı yardım (mutual aid) kavramıyla, zorlu koşulların işbirliğini teşvik ettiğini savunur. Solnit’in analizleri, kriz anlarında insan doğasının empatik ve yardımlaşmacı yönüne vurgu yapar; bu, Kropotkin’in evrimsel temelli dayanışma fikriyle paraleldir. Sosyal psikoloji açısından ise araştırmalar afetler sırasında empati duygusunun artarak yardım davranışlarını tetiklediğini ortaya koyar. Özellikle Kim ve ark. (2024) gibi çalışmalara göre, afet ortamında insanlar arasında algılanan ortak tehlike ve acı paylaşımı, güçlü grup bağlılığı ve dayanışma duygusu yaratır.
Bir diğer kavramsal çerçeve de Ulrich Beck’in risk toplumu kuramıdır. Beck’e göre modern toplumlar, nükleer kazalar, iklim değişikliği gibi küresel ölçekte riskler tarafından şekillenir ve bu durum yeni tür dayanışma biçimlerini zorunlu kılar. Örneğin, küresel riskler “biz” – “öteki” ayrımlarını işlevsiz kılarak, “ya birlikte çalış ya başarısız ol” ikilemini ortaya çıkarmıştır. Bu bakış, Solnit’in bulgularıyla örtüşür: Felaketler yerel ölçekli olsa da, bireyler arasında evrensel bir yardımlaşma ve dayanışma duygusunu uyandırır. Öte yandan Naomi Klein’in “Şok Doktrini” teorisi, felaketlerin politik-ekonomik açıdan neoliberal dönüşüm için bir fırsat olduğunu ileri sürer. Klein’a göre afetler, toplumun psikolojik şok içinde kaldığı anlarda sermaye çevrelerinin radikal politik reformları hayata geçirmesine zemin hazırlar. Solnit ise bu görüşü “çok karamsar” bulur ve çoğunluğun aksine toplumsal dayanışma eğilimine işaret eder. Bu sayede Solnit’in çalışması, toplumsal işbirliği üzerindeki iyimser insan modelini ve krizlerin geçici de olsa “ütopyacı” bir umut alanına dönüşebileceğini savunan tarihsel örnekleri üzerinden teorik tartışmaya katkı sağlar.
Afetlerde Gönüllü Topluluklar ve Dayanışma
Solnit’in ele aldığı örnek vakalar, afetlerde doğan gönüllü toplulukların niteliğini göstermesi bakımından önemlidir. Kitapta araştırılan başlıca felaketler şunlardır:
-
1906 San Francisco Depremi (ABD): Depremin hemen ardından orta sınıftan Amelia Hoshouser adındaki bir kadın “Mizpah Kafe” adlı geçici bir mutfak kurarak binlerce kişiye yemek dağıttı. Şehirde mahallelerden sivil toplum örgütlerine pek çok sokak mutfağı, barınak ve yardım merkezi gönüllüler tarafından hızla örgütlendi. William James gibi düşünürler bu dayanışmayı “savaşın ahlaki muadili” olarak gördü. Öte yandan askerler, “tüydüresiye edecek vurulacaklar” emriyle halkı bastırmak isterken, yerel halk kendi imkânlarıyla yardıma koştu. Dorothy Day gibi kişiler, bu dönemde gördükleri dayanışma örneklerinden etkilenerek ömür boyu sürecek sosyal hizmet hareketlerini başlattılar. Bu vaka, resmi otoritenin çöktüğü anda sıradan insanların yardımlaşmayla düzeni tekrar kurmaya çalıştığını gösterir.
-
1917 Halifax Patlaması (Kanada): İki geminin çarpışması sonucu meydana gelen devasa patlama sonrası, şehirdeki siviller enkaz altındakileri kurtarmak için düzenli ve gönüllü ekipler oluşturdu. Komşular birbirine yiyecek, su ve barınma sağladı. (Solnit bu olayla ilgili detayları özellikle vurgulasa da literatürde ortak dayanışma örneklerine işaret edilmişti)
-
1985 Meksiko Şehri Depremi (Meksika): Şehirde çöken binaların enkazından kurtarma çalışmaları büyük oranda sivillerin ve yerel gönüllülerin koordinasyonuyla yürütüldü. Pek çok mahalle sakini komşuların gıdasını, giysisini ve diğer ihtiyaçlarını sağlamaya odaklandı. (Solnit’in ifadeleri arasında bu örnek yer alsa da, genel eğilim diğer felaketlerdeki gibiydi.)
-
11 Eylül 2001 Saldırıları (New York, ABD): Dünya Ticaret Merkezi saldırısı sonrası acil durum ekiplerine ilk müdahaleyi itfaiyeciler üstlendi. Ayrıca günlük hayatına dönen New Yorklular, kriz masası kurarak bilgiyi paylaşma ve birbirini yardım etme çabaları gösterdi. New York’un sokaklarında yardıma koşan sıradan vatandaşlar, sivil toplum örgütlerine ve mahalle gruplarına katılarak enkaz altındakileri çıkarmaya çalıştı.
-
Hurricane Katrina (2005, New Orleans, ABD): Sel ve fırtına sonrası Lower Ninth Ward başta olmak üzere pek çok mahallede komşular birbirlerini boğulmaktan kurtardı ve gıda/temel ihtiyaç desteği sağladı. Örneğin, aşırı sel altında kalan bölgelerde kurtarıcı botlarını kullanan vatandaşlar bir araya gelip düşen evlerden ve araçlardan aileleri tahliye etti. Ne var ki bazı yetkililer “elite panic” denilen bir duyguyla hareket ederek sivillere karşı aşırı güç kullandı. New Orleans’ta Ulusal Muhafız birlikleri bile sivillere ateş açtı; medyada ise silahlı soygun veya linç gibi asılsız söylentiler hızla yayıldı. Solnit’e göre, bu dönemde de çoğunluğun kolektif insiyatifleri umut verici oldu, ancak “hükümetin ve medyanın” yarattığı korku iklimi gerçek dayanışmayı sekteye uğrattı.
-
Port-au-Prince Depremi (2010, Haiti): Yakıt, yiyecek ve su bulamayan Haitililer, sadece ellerini kullanarak yıkılan binaların altındaki komşularını kurtarmaya çalışt. Felaket sonrasında insanlar sokaklarda yiyecek dağıtarak ve kan bağış kampanyaları düzenleyerek birbirlerine destek verdiler. Bu örnekte, sadece paylaşılan tehlike ve mağduriyet bile acil bir topluluk bilinci oluşturdu.
Yukarıdaki örneklerin her birinde, hayatta kalanların deyimiyle “faaliyet halindeki bir geçici ütopya” ortaya çıkmıştır. Charles E. Fritz’in afet sosyolojisi araştırması da bu gözlemi doğrular: “Tehlikeyi, kayıpları ve yoksunluğu paylaşmak, hayatta kalanlar arasında yakın, birincil bir grup dayanışması doğurur”. Başka bir ifadeyle, afet anında insanlar genellikle zıt bir ifadeyle birbirine kenetlenir; normalde nadiren yakalanan bir birlik ve aidiyet duygusu yaşanır. Solnit’in tarihsel vakalar analizinde, kurumların çökmesiyle toplumun kendi kendini örgütleyerek hayati yardımları sağladığı vurgulanır.
Sosyal Psikoloji Açısından Dayanışma
Felaket anında bireylerin tutumlarını psikolojik açıdan ele alan çalışmalar, Solnit’in bulgularını destekler. Araştırmalar, afet sırasında empati düzeyinin yükseldiğini ve bu durumun özgeci davranışları tetiklediğini göstermektedir. Kim ve arkadaşlarının (2024) COVID-19 dönemi çalışması, online işbirliği ortamında bile afet senaryosuna karşı duyulan empati ile toplu işbirliği verimliliği arasında doğrudan bir ilişki tespit etmiştir. Yazarlar, “Empati, afet ve risk durumlarına karşı kritik duygusal tepkidir; önemli altruistik davranışların tetikleyicisidir” diye yazmıştır. Bu veriler, Solnit’in tarihsel örneklerini sosyal psikolojik bağlamda pekiştirir: İnsanlar kriz anında ötekine yardım ederek hem kendi travmalarını işlemekte hem de topluluk dayanışmasını güçlendirmektedir.
Ayrıca karşılıklı yardımlaşma (mutual aid) kavramı, psikolojide sıradan empatiden öte bir eylem biçimi olarak tanımlanır. Domínguez ve arkadaşları (2020), karşılıklı yardımlaşmayı “sadece empati göstermekten öte; dayanışma eylemleriyle bağlantılı yeni sosyal ilişkiler kurmak” şeklinde tanımlar. Yani karşılıklı yardımlaşma, insanların sadece duygusal olarak değil, fiilen birbirlerinin çıkarı için harekete geçtiği bir politik katılım formudur. Afetlerde görülen bu tür davranışlar, psikolojik teorilerin ötesine geçerek kolektif eylem ve adanmışlığı içerir. Sonuç olarak, afet sonrası dayanışma hem bireysel empatik tepkiye hem de örgütlü toplumsal harekete işaret eder.
Devlet–Toplum Dinamikleri ve “Elite Panic”
Felaket durumunda hükümetlerin ve resmi kurumların tutumu, toplumsal dayanışmanın şekillenmesinde belirleyici olur. Solnit’in örneklerinde sıklıkla görüldüğü üzere, yetkililer genelde panik beklentisiyle sahaya müdahale etmeye çalışır; oysa durumun asıl kahramanları sıradan halktır. “Elit paniği” kavramı bu durumu özetler: Yetkililer, felaket anında vatandaşların “avcı-avize” davranışlarına yöneleceğini varsayar ve böylece aşırı kontrol politikaları geliştirir. James Meigs’in çalışması, 1964 Alaska depreminde yetkililerin halkı kontrol etmeye odaklanmasının ve bilgi akışını kısıtlamasının toplumsal direnci azalttığını vurgulamaktadır. Keza Solnit, 1906 ve 2005 olayları üzerinden örnekleyerek, gücünü elinde tutan azınlığın panik duygusunun çoğunluğun özörgütlenmesini engellediğini gösterir. Örneğin, New Orleans’ta Katrina sırasında yetkililer, insanların birbirine yardım etmesinden çok “potansiyel isyanı” yönetmeye odaklanmış, bu da ek insan kayıplarına neden olmuştur.
Bu bağlamda Solnit’in analizleri, devletin baskın söylemleriyle toplumsal gerçekliği karşılaştırır. Çoğu kez basında “yağma” ya da “halk paniği” rivayetleri dolaşsa da saha gözlemleri tam tersini gösterir: Afet mağdurları el birliğiyle çalışırken, gerçek tehlike resmi otoritelerin aşırı güç kullanımında gizlidir. Bu dinamik, şehir fetişizmi değil “bireyler kendi hayatta kalma ve yaralı komşularını kurtarma içgüdüsüyle hareket eder” sonucunu doğurur. Solnit’in de işaret ettiği gibi, afet sonrası ortaya çıkan gönüllü dayanışma yeri geldiğinde devlet kurumlarının eylem kapasitesini aşar ve sivil toplum kendi iyileşme yollarını bulur.
Krizlerde Anarşizm ve Dayanışma Ruhu
Solnit, dayanışmayı açıklarken anarşist düşünce geleneğine de referans verir. Peter Kropotkin gibi anarşistler, zorlayıcı koşullarda bile hiyerarşi yerine yatay dayanışma mekanizmalarının beslendiğini savunur. Cehennemdeki Cennet’te, anarşist figürler ve katılımcı toplum modelleri sıkça anılır. Örneğin, Katolik İşçi hareketi kurucusu Dorothy Day 1906 depremi deneyimiyle tüm yaşamını yardıma adamıştır. Solnit’e göre Day gibi kişilerin öyküsü, felaket anlarında çiçek açan toplumsal duyarlılığın etkileyici bir örneğidir. Genel olarak, kitapta her vakada halkın örgütlü bir anarşist ruh haliyle hareket ettiği ve bürokratik sınırların hızla aşıldığı görülür. Bu perspektiften, felaket anları “merkezi otoritenin yokluğunda anarşik değil, tabandan tabana örgütlenmiş yeni bir düzen” doğurur. Sonuçta Solnit’in analizleri, anarşist düşünürlerin altını çizdiği gibi “dengeci bir anarşi”nin felaketlerde hayat bulduğunu ortaya koyar. Yani kriz, kaosu değil, toplumsal bir katılım ruhunu açığa çıkarır.
Naomi Klein ve Ulrich Beck ile Karşılaştırmalı Analiz
Solnit’in bulguları, çağdaş düşünürlerin afet analizleriyle karşılaştırıldığında ilginç bir diyaloğa işaret eder. Naomi Klein’ın Şok Doktrini (2007) adlı yapıtı, felaketleri neoliberal reformlara fırsat veren keskin kırılma anları olarak görür. Klein’a göre büyük krizler, kamu hafızasının sarsıldığı anlarda otoriter ve serbest piyasa yanlısı politikaların dayatılmasına zemin hazırlar. Solnit ise felaketleri tam tersi yönden ele alarak bu bakış açısını “oldukça umutsuz” olarak niteler; çoğunluğun toplumsal dayanışmadan yana pozisyon aldığını vurgular. Şöyle ki, Solnit’in ifadesiyle “felakette serbest kalan iki nüfus grubu” vardır: Bunların büyük çoğunluğu karşılıklılık ve yardım eğilimindeyken, azınlık yalnızca kendi çıkarını düşünür ve ikinci bir felakete yol açar. O azınlık çoğunlukla iktidar sahiplerinden oluşur. Bu tanımla, Klein’ın anlattığı “felaket kapitalizmi” tablosu, Solnit’in “gönüllü ütopik toplum” örnekleriyle bir tür karşıtlık içindedir. Sonuçta iki yaklaşım da krizin siyasal ekonomi boyutuna dikkat çeker; ancak Solnit büyük resmi değiştirecek asıl gücün halkta olduğunu savunur.
Ulrich Beck’in risk toplumu perspektifi ise bu tartışmayı küresel düzleme taşır. Beck’e göre, iklim değişikliği, nükleer kaza vb. yeni riskler ulusötesi bir topluluk duygusu gerektirir. Beck “kooperasyon yoksa hepimiz batacağız” şeklinde özetlenen bir gerekliliğe vurgu yapar. Eserde aktarılan bir ifadeyle: “Artık ‘biz’ ve ‘öteki’ ayrımları işlemez; küresel riskler bizi ya birlikte çalışmaya ya da birlikte başarısız olmaya zorluyor”. Solnit’in tarihsel örnekleri, Beck’in bu teorisini somutlaştırır: Ulaşılması güçmiş gibi görünen küresel dayanışma, aslında en alt düzeyde bireyler arası yardımlaşma mekanizmasıyla ortaya çıkar. Daniel Levy (2018) da benzer biçimde yeni dünya risklerini kozmopolit dayanışmanın ön koşulu olarak görür. Böylece Beck’in “risk toplumu” vurgusu, Solnit’in gösterdiği topluluk örnekleriyle örtüşür; her ikisi de krizlerin, sınırların ve geleneksel düzenlerin ötesinde yeni işbirliklerine yol açabileceğini gösterir.
Sonuç
Sonuç olarak Rebecca Solnit’in Cehennemdeki Cennet kitabı, felaketlerin toplumsal düşüş değil “ürkütücü güzelliği” olduğunu öne sürer. Gerçekleşen tarihsel vakalar, insanların acı ve belirsizlik içinde bile birbirine yardım ettiğini, kendi aralarında dayanışma toplulukları kurduğunu gösterir. Sosyolojik ve psikolojik çalışmalar da bu fenomeni doğrulamaktadır: Afetler, toplumda nadiren görülen derin bir aidiyet duygusu yaratır ve bireyleri aktif rol almaya iter. Öte yandan devlet aktörlerinin aşırı korku ve kontrol politikası, bu tabandan yükselen dinamizmi sık sık sekteye uğratır. Solnit’e göre asıl ders, bu geçici ütopyacı toplulukların incelenmesi ve normal hayata uyarlanmasıdır. Gelecekte, afetlerde ortaya çıkan insani güçten ilham alarak, “katılım, ajans ve amaç” eksikliğini aşmak mümkündür.
Kaynakça (APA)
- Domínguez, D. G., García, D., Martínez, D. A., & Hernandez-Arriaga, B. (2020). Leveraging the power of mutual aid, coalitions, leadership, and advocacy during COVID-19. American Psychologist, Advance online publication. https://doi.org/10.1037/amp0000693
- Greenberg, J. D. (2010). Come on up to the rising: A Paradise Built in Hell. Stanford Social Innovation Review, 8(3), 18–20. https://doi.org/10.48558/M7EK-QY31
- Kim, S., Andrew, S., Feiock, R. C., & Stream, C. (2024). How collaborative, interpersonal, and disaster-responsive tendencies work together in non-face-to-face environments: Lessons from prolonged pandemic experiences. Frontiers in Psychology, 15, 1414235. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2024.1414235
- Klein, N. (2017, 6 Temmuz). How power profits from disaster. The Guardian. https://www.theguardian.com/us-news/2017/jul/06/naomi-klein-how-power-profits-from-disaster
- Kropotkin, P. (1902). Mutual Aid: A Factor of Evolution. (İng. özg. 1902)
- Levy, D. (2018). Risk and the cosmopolitanization of solidarities. Journal of Risk Research, 21(1), 56–67. https://doi.org/10.1080/13669877.2017.1359202
- Meigs, J. B. (2020, Mayıs). Elite panic vs. the resilient populace. Commentary Magazine. https://www.commentary.org/articles/james-meigs/elite-panic-vs-the-resilient-populace
- Solnit, R. (2009). A Paradise Built in Hell: The Extraordinary Communities that Arise in Disaster. Viking.
- Strand, G. (2010). A Paradise Built in Hell. Orion Magazine.
- Beck, U. (1992). Risk Society: Towards a New Modernity (M. Ritter, Çev.). Sage. (Yapıtın özgün Almanca baskısı 1986)
- Beck, U. (2007). World at Risk: Society, Politics and the Threat of Global Environmental Catastrophe. Polity Press.
Leave a Comment