Empati Kavramının Derinlemesine İncelenmesi: David Howe’un Kuramsal Çerçevesi
Kitabın Adı:Feminizm Hayırseverlik ve Vatanseverlik Osmanlı İmparatorluğunda Kadınların Örgütlü Yaşamı Yazar :Nicole A. N. M. van OsÇevirmen:Sayfa:616 Cilt:Ciltsiz Boyut:13,5 X 21 Son Baskı:11 Mayıs, 2023 İlk Baskı:11 Mayıs, 2023 Barkod:9786254497193 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:İngilizce Orijinal Adı:Feminism, Philanthropy and Patriotism: Female Associational Life in the Ottoman Empire
Empati Kavramının Derinlemesine İncelenmesi: David Howe’un Kuramsal Çerçevesi
Empati Kavramına Genel Bakış
Empati, bir bireyin başkasının duygu ve düşünce dünyasını anlaması ve paylaşması olarak tanımlanan çok boyutlu bir olgudur. Bu kavram, kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun hissettiklerini ve düşüncelerini anlaması yeteneğini içerir. Araştırmalar, sağlıklı sosyal ilişkilerde empatinin temel bir rol oynadığını gösterir; empati yokluğunda bireylerin davranışları şaşırtıcı ve tehlikeli hâle gelebilmektedir. David Howe’a göre de empati, “iyi ilişkilerin anahtarıdır” ve onu yoksun bırakmak, ilişkileri çözülemez sorunlar dizisine dönüştürebilir. Empati, sosyal varlığımızın ve dayanışmanın temeli olduğu için, hem bireysel hem de toplumsal hayatın sağlıklı işlemesi açısından kritik öneme sahiptir.
Kuramsal Arka Plan
Empati araştırmalarında biyolojik, psikolojik, toplumsal ve gelişimsel yaklaşımlar bir arada ele alınır. Bu çok boyutlu yaklaşımda empati, duyuşsal (affektif) ve bilişsel süreçlerin bir bileşkesi olarak görülür. Pek çok yazar, empatiyi duygusal ve bilişsel bileşenlere ayırmıştır. Duyuşsal empati, başkasının duygularını fiziksel veya duygusal düzeyde hissetme becerisidir; örneğin birinin acısını gördüğümüzde bedenimizde hissedilen bir tepkidir. Bilişsel empati ise diğerinin bakış açısını kavrayarak onun duygularını anlamaya çalışmaktır (diğerinin durumunu akıl yürüterek içselleştirme). Her ikisini bir arada en iyi biçimde kullanabilen birey, empatik iletişimde etkili olur.
Empatinin psikolojik boyutu, çocukluktaki gelişimle yakından ilişkilidir. David Howe’ye göre çocuklar empatiyi çevrelerindeki empatik deneyimlerle öğrenirler. Çocuklar kendi duygularını ve başkalarının duygularını anlamaya çalışırken, yetişkinlerin onlarla kurduğu etkileşim modeli önemlidir. Howe, “Özetle, çocuklar empatik, sosyal olarak zeki ve zihinselleştirici varlıklar hâline gelmeden önce empatik deneyimlerin muhatabı olmalıdırlar” ifadesiyle, empati gelişiminin ancak empati gösteren bireylerle kurulan ilişkiler aracılığıyla mümkün olabileceğini vurgular. Bu yaklaşıma göre çocukların empatik kapasitesi, anne-baba ve öğretmen gibi onlara yakın ve empati kurabilen kişilerin tutumlarından beslenir. Ayrıca ebeveynlerin çocuklara yönelik “zihinsel tutumlu” yaklaşımı (mind-mindedness), onların empati ve sosyal anlayış düzeyini belirler. Çocuklar empati tecrübesi yaşayarak büyüdükçe duygularını düzenleme becerilerini geliştirir ve kendilerini daha iyi ifade edebilirler.
Empatinin biyolojik temellerine baktığımızda, sinirbilim araştırmaları önemli bulgular ortaya koymaktadır. Öne çıkan kavramlardan biri ayna nöronlardır. Bu özel nöronlar, yalnızca bir hareketi kendimiz yaparken değil, başkası benzer bir hareketi yaptığında da aktive olur; böylece karşımızdakinin hareketlerini ve duygularını içselleştirmemize yardımcı olur. Vilayanur Ramachandran, ayna nöronların “başka bir kişinin bakış açısını benimseyip onunla etkili bir şekilde empati kurmanızı sağladığını, yönelimlerini ve gerçek amaçlarını anlamanıza yardımcı olduğunu” vurgular. Bu şekilde beyin, gördüğümüz eylemleri ve durumları kendi içinde “sanal bir simülasyon”a dönüştürerek çalışır. Ayrıca araştırmalar, empati kurma sırasında beyin bölgelerinin (insula, ön singulat, inferior frontal korteks vb.) aktif olduğunu ve ayna nöron ağının ateşlendiğini göstermiştir. Dolayısıyla, empati duygusu sinir sistemi düzeyinde de karşılık bulur; sinirbilimsel açıdan empati kurmak, başkalarının duygularını kendi sinirsel ağımızda örneklemek anlamına gelir.
Toplumsal açıdan empati, insanların birlikte yaşamalarını kolaylaştıran bir mekanizmadır. Ahlaki gelişim teorileriyle de ilişkili olan empati, dayanışmayı ve hoşgörüyü güçlendirir. Yapılan araştırmalar, empati ve ahlaki yargı yetisi gelişmiş bireylerin sorunları şiddet yerine uzlaşma yoluyla çözme eğiliminde olduğunu gösterir. Gerçekten de demokrasi, hoşgörü ve sağlıklı toplumsal iletişimde empati yeteneği temel bir rol oynar; bireyin ruh sağlığı açısından da empatik anlayış önemlidir. Hoffman (2000) gibi kuramcılar, empatiyi olumlu sosyal davranışın birincil arabulucusu olarak tanımlar ve empati becerisinin ahlaki davranış üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu belirtir. Davis’e göre empati çok boyutlu bir kavramdır; duygusal empati, başkalarına yönelik duygusal bir tepkidir, bilişsel empati ise duygusal yaşantı olmadan başkasının sıkıntısını anlamaktır. Günümüzde genel görüş, empati sürecinin hem bilişsel hem de duyuşsal bileşenleri içerdiği; “ben-sen” ayrımının korunması ile duygusal yanıt verme becerisinin empati için şart olduğudur. Dolayısıyla empati, doğuştan gelen pasif bir özellikten çok, hem gelişimle artabilen hem de eğitilerek desteklenebilen dinamik bir yetenektir.
Tematik Analiz
Sosyal Hizmette Empati
Sosyal hizmet mesleğinde empati, danışan ile uzman arasındaki ilişkinin temelini oluşturur. Alan yazında sosyal hizmet uzmanının empati kurarak danışanının duygusal dünyasına nüfuz etmesi gerektiği vurgulanırajindex.com. Empatik yaklaşım, danışanın yaşadığı güçlüklerin anlaşılması ve ona uygun destek sağlanmasında kilit rol oynar. Örneğin empati gösteren bir sosyal hizmet uzmanı, danışanın duygularını “kontrollü duygusal katılım” ile paylaşır ve onun bakış açısından durumu yorumlamaya çalışır. Bu tutum, danışanın kendini anlaşıldığını hissetmesini sağlayarak terapötik ittifakı kuvvetlendirir. Tuncay & İl’e göre, empati sosyal hizmet uygulamalarında “etkileşimin düzenlenmesinde temel” rol oynar; uzman, danışanın duygusunu algılayıp ona uygun dönüt vermek suretiyle ilişkiyi ileri taşırajindex.com. Aksi halde yardım sürecindeki iletişim kopukluğu ortaya çıkar. Dolayısıyla sosyal hizmette, danışanın dünyasına içtenlikle girebilen, dinleme ve yansıtma becerileri gelişkin uzmanlar daha etkili olmaktadır. Empatiye kapalı veya yüzeysel yaklaşan uygulayıcılarda ise güven zedelenir ve müdahale yetersiz kalır. Genel olarak, sosyal hizmet uzmanı empati kurabilme yeteneği sayesinde toplumsal risk altındaki bireylere yardım sunmada ve sosyal adaleti gözetmede işlevsellik kazanır.
Psikoterapide Empati
Psikolojik danışma ve psikoterapi sürecinde empati, danışan-terapist ilişkisinin merkezindedir. Carl Rogers’ın kuramından başlayarak, terapötik bağlamda empati “kişinin deneyimini kendi yaşamına alarak, yargılamadan anlaması” şeklinde tanımlanır. Terapist, danışanın duygusal deneyimlerini ona aynen hissettiriyormuş gibi anlamalıdır. Rogers’a göre danışan-danışman ilişkisinde üç temel öğe vardır ve bunlardan en önemli olanı “doğru empatik anlayıştır”. Tedavi başarısı, terapistin danışanın dünyasını kendi dünyasına alıp, koşulsuz kabul ve samimiyetle onun deneyimini duymasına bağlıdır. Bu bağlamda duygu odaklı terapilerde empati, danışanın bastırılmış duygularını yüzeye çıkarmasına yardımcı olur. Empatik yaklaşım, danışanın kendini güvende hissetmesini sağlayarak terapötik ilerlemeye olanak tanır; çünkü danışan, “anlaşıldığını hissettiğinde” açılıma geçer. DOT Türkiye sempozyumu duyurusunda belirtildiği gibi, empati “diğerinin duygularını anlayabilmek ve anlaşıldığını hissettirmek” olarak tanımlanmakta, terapist-danışan ilişkisinde güvene dayalı bağın kurulmasını kolaylaştırdığı vurgulanmaktadır. Empatik dinleyici olan terapist, danışanın sözlü ve sözsüz ifadelerine karşı duyarlıdır; aynalama ve yansıma teknikleriyle danışanın deneyimini ayna tutarak ortaya çıkarır. Bu süreçte, terapi eğitimlerinde empatik becerilerin (etkin dinleme, duyguları adlandırma gibi) öğretilebilir oluşu da ön plana çıkmıştır. Dolayısıyla psikoterapide empati, danışanın içsel dünyasını anlamaya ve tedavi sürecini etkin kılmaya yarayan fonksiyonel bir araçtır.
Ahlaki Gelişim ve Empati
Empati, bireylerin ahlaki gelişiminde de önemli bir faktördür. Bilişsel ahlak gelişimi kuramcıları, empatiyi başkalarının ihtiyaçlarını gözetme ve etik davranışları motive eden bir duygu olarak ele alırlar. Çalışmalar, empati duygusu gelişkin bireylerin başkalarıyla işbirliği, paylaşım ve toplumsal kurallara uyum konusunda daha istekli olduklarını gösterir. Özellikle Lind ve arkadaşlarının bulguları, empati yetisi gelişmiş kişilerin problemleri şiddete başvurmadan demokratik yollarla çözme eğiliminde olduğunu ortaya koymuştur. Başka bir deyişle, empati duyan bireyler hoşgörü ve insani değerlere bağlı kalma konusunda daha güçlüdür; toplumda barışçıl iletişim ve dayanışma empatik kapasiteleri yüksek bireylerle sağlanabilir. Ayrıca empati eğitimi, çocuklara işbirliği ve etik davranışları öğretmekte kullanılan bir yöntem olarak ön plana çıkmıştır. Hoffman’ın belirttiği gibi, empati olumlu sosyal davranışın temel arabulucusudur ve ahlaki eylemde de geniş bir rol oynar. Bu yaklaşım, empatiyi ahlaki gelişimin vazgeçilmez bir parçası olarak görür. Özetle, empati, başkalarının bakış açısını anlayarak adalet ve ahlak kurallarını içselleştirmeyi kolaylaştırır; böylece toplum içinde paylaşımcı ve sorumlu bireylerin yetişmesine katkıda bulunur.
Empatinin Nörobilimsel Temelleri
Nörobilim, empatinin altında yatan biyolojik süreçleri açığa çıkarmada son yıllarda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Daha önce söz edilen ayna nöronların yanı sıra, fonksiyonel görüntüleme çalışmaları da empatik etkileşim anında beyindeki spesifik bölgelerin aktifleştiğini göstermiştir. Başkalarının duygusal yüz ifadelerini veya acı deneyimlerini izlediğimizde anterior insula, anterior singulat ve inferior frontal korteks gibi alanlarda etkinlik artışı olur. Bu bulgular, empatik hissedişin doğrudan sinirsel bir yansıması olduğuna işaret eder. Örneğin, başka bir kişinin eline fiziksel olarak dokunulduğunu görmenin, kişinin kendi “hayalet eli”nde dokunma hissi uyandırması fenomeni gibi, ayna nöron sisteminin empati mekanizması pratik bir göstergesidir. Kısaca, nörobilim alanındaki kanıtlar, empatinin basitçe bir “sevme” değil; karmaşık, evrimsel olarak şekillenmiş bir beyin fonksiyonu olduğunu ortaya koyar. Bu sayede empati hem teorik olarak açıklığa kavuşur hem de çeşitli nörobiyolojik bozukluklarda (örneğin ön korteks lezyonlarında) empati yetisinin azalması gibi klinik sonuçlar anlaşılabilir hale gelir.
Empati Eksikliğinin Bireysel ve Toplumsal Sonuçları
Empati yetisinin zayıf olması, hem bireyin kendisi hem de içinde yaşadığı toplum için olumsuz sonuçlar doğurur. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde empatiden yoksunluk, çocuğun duygusal ve sosyal zekâsının gelişmesini aksatır. Howe’un belirttiği üzere, empati gösterilmeyen ortamlarda büyüyen çocuklar “sosyal ilişkilerde başarısızdır; ruh sağlığı sorunları ve işlev bozuklukları riski yüksektir; stresi yönetemezler”. Bu durum, ilerleyen yaşlarda da sürer; yetişkinlerde düşük empati düzeyi, ilişkileri sürekli stresli algılamaya, dışsal koşullarla baş etmede güçlüğe yol açar. Örneğin, empati yoksunu bireyler yoksulluk ya da güvensiz barınma gibi zorlayıcı durumlarla başa çıkmakta yetersiz kalır; sosyal destek ağlarından ve kolektif çözümlerden yararlanamazlar. Toplumsal ölçekte ise yaygın empati eksikliği şiddet, saldırganlık ve hoşgörüsüzlüğün artmasıyla ilişkilidir. Empati yoksunu toplumlarda başka insanların acısına duyarsızlık, dışlama ve kutuplaşma gibi patolojik sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle empati kapasitesinin güçlendirilmesi, kişisel travmaların önlenmesi ve toplumsal uyumun sağlanması açısından hayati bir gerekliliktir.
Sonuç
Sonuç olarak, empati insan doğasının ve toplum yaşamının temel taşlarından biridir. Biyolojik, psikolojik, toplumsal ve gelişimsel açılardan ele alındığında empati; hem duygusal hem bilişsel süreçleri birleştiren karmaşık bir yeti olarak tanımlanır. David Howe’un vurguladığı gibi empati, çocuklukta yaşanan deneyimlerle öğrenilir; empatiyle büyümüş bireyler toplumsal uyum ve ahlaki davranışta ileri düzeye ulaşır. Sosyal hizmet ve psikoterapi gibi yardım mesleklerinde ise empati, mesleki etkinliği sağlayan araçtır; danışanla güvenilir bir bağ kurmayı ve onun dönüşümünü desteklemeyi mümkün kılar. Empati eksikliği ise bireysel patolojilerin yanı sıra toplumsal sorunları da beraberinde getirir. Tüm bu nedenlerle empati eğitimi ve geliştirme programları büyük önem taşır; eğitim kurumlarından sosyal politikalara kadar empatiyi destekleyen yaklaşımlar benimsenmelidir. Empatinin biyolojik ve psikososyal temellerinin anlaşılması, bu yönde stratejiler geliştirmede rehberlik eder. Kısaca, empati yalnızca kişisel bir erdem değil, toplumsal refahın ve insanî ilişkilerin sağlığı için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır
Leave a Comment