Anthony Storr’un 'Freud: Kısa Bir Giriş' Adlı Eseri Üzerine Akademik İnceleme


Kitabın Adı:
Freud Kısa Bir Giriş  
Yazar             :
Anthony Storr  

Çevirmen:
Sayfa:
192 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
13,5 X 19,5 
Son Baskı:
27 Haziran, 2019 
İlk Baskı:
27 Haziran, 2019 
Barkod:
9786050380217 
Kapak Tsr.:
Editör:
Yayına Hzr.:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
 
   
 
 
 
Orijinal Dili:
İngilizce
Orijinal Adı:
Freud: A Very Short Introduction  



Anthony Storr’un 'Freud: Kısa Bir Giriş' Adlı Eseri Üzerine Akademik İnceleme

Giriş

Sigmund Freud, 19. yüzyıl sonu – 20. yüzyıl başı Viyana’sında, bilimsel bir zihinle nöroloji ve psikiyatri alanında çalışan bir bilim insanıdır. Darwinci düşüncenin etkisiyle, insan davranışını doğal bir düzen içerisinde ele almış; Charcot ve Breuer gibi öncülerle çalışarak nevrozların altında yatan bilinçdışı süreçlere yönelmiştir. Anthony Storr ise Freud: Kısa Bir Giriş adlı eserinde Freud’un teorilerini nesnel ve akıcı bir dille ele alır. Storr, Freud’un kuramlarını “açık ve objektif” bir bakışla inceleyerek, bunların zamanın sınavından geçip geçemediğini değerlendirir. Kitabın amacı, Freud’un bilinçdışı, cinsellik, ego-id-süperego gibi temel kavramlarını anlaşılır biçimde tanıtmak ve eleştirel bir değerlendirme sunmaktır. Bu çerçevede eser, hem Freud’un kişiliğine hem de kuramsal mirasına kısa ve yoğun bir giriş niteliğindedir.

Bilinçdışı, bastırma ve rüya kuramı

Freud’un zihni modellemesi, topografik model (bilinç/bilinçaltı/bilinçdışı) ve yapısal model (id, ego, süperego) olmak üzere iki temel kavramsallaştırma içerir. Ona göre zihni buzdağı metaforuyla anlamak mümkündür: Bilinç görünen ucu, tüm içeriğin küçük bir kısmını oluştururken; çoğu zihinsel olay bilinçdışında, ucu olmayan büyük kütle olarak yatar. Ünlü metafora uygun olarak, Freud bilinçdışını insan psikolojisinin esas belirleyicisi sayar; çünkü bireyin istemediği istek ve anılar burada “bastırılarak” gizlenir. Bastırma (repression), Ego’nun benimsediği en temel savunma mekanizmasıdır: Suprapsişik normlara (örneğin ahlak veya toplumsal kurallara) aykırı kabul ettiği dürtü veya anıları bilince sokmayıp bilinçdışına iter. Bu bilerek silme değil, yöneltilmiş itme işlemi enerji kaybına uğramaz; bastırılan içerik bilinçdışında varlığını korur ve zaman zaman davranışlarımızı etkiler. Örneğin Freud’a göre neurotik rahatsızlıklar, erken çocuklukta bastırılmış cinsel içerikli travmaların bir sonucudur ve enerji fiziksel olarak yok olmadığından, bir şekilde dışavurur.

Freud için rüyalar, bilinçdışını çözümlemenin “kraliyet yolu” olarak görülür. Çünkü uykuda Ego’nun denetimi zayıflar ve bastırılmış içerikler sembolik yollarla yüzeye çıkabiliri. Rüyanın örtülü içerikte gizli, kabul edilemez istekleri simgesel imgeler olarak sunduğunu ileri sürer. Bu görüşe göre rüyalar, bilinçdışındaki dürtülerin deyim yerindeyse “temizlenmiş” halleriyle gündeme gelir; analizci, rüyanın örtülü içeriğini çözerek, gerçek istekleri ortaya çıkarabilir. Kısacası, Freud’a göre rüyalar bilinçdışı arzuların açığa çıkan ifade biçimleridir. Rüyaların yorumlanması bu yüzden psikanalitik terapide temel bir yöntemdir.

Oidipus Kompleksi ve Psikoseksüel Gelişim

Freud’un kişilik gelişim kuramı, psikoseksüel evreler üzerinden tanımlanır. Bebeklikten ergenliğe beş temel aşama öngörülmüştür:

  1. Oral Dönem (0–1 yaş): Zevk merkezi ağızdır; emme, ısırma gibi eylemlerden zevk alınır. Bu dönemdeki tatminsizlik veya aşırı doyum, yetişkinlikte kaygı ve kişilik belirtileriyle ilişkili görülmüştür.
  2. Anal Dönem (1–3 yaş): Zevk kaynağı dışkılamadır; tuvalet eğitimiyle ilgili iktidar ve kontrol temaları ön plana çıkar. Zorlayıcı tuvalet eğitimi anal-retansif (aşırı düzenli) ya da anal-ekspulsif (düzensiz) karaktere yol açabilir.
  3. Fallik Dönem (3–6 yaş): Zevk bölgesi cinsel organlardır; çocuk ilk defa cinsel kimlik ve ebeveyn ilişkileriyle ilgili karmaşık duygular deneyimler. Bu dönemde ortaya çıkan en bilinen kavram, Oidipus Kompleksi’dir: Erkek çocuk için annesine karşı bilinçdışı bir çekim ve babasından kıskançlık (çekişme), kız çocuk içinse benzer bir Elektra kompleksi durumu söz konusudur. Freud’a göre erkek çocuk, annesini libido (cinsel enerji) nesnesi olarak görmekte; aynı zamanda babasını tehdit olarak algılayıp ona karşı düşmanca duygular geliştirmektedir. Oidipus çatışması çözülmeden kişilik gelişimi tamamlanmaz; çözüm süreci, çocuğun anneye yönelik cinsel tutkusunu bastırıp aynı cinsiyetteki ebeveyne özdeşim geliştirmesini gerektirir. Burada erkek çocuk babayı kendine benzer görmek için babanın rollerini ve değerlerini benimser; bu da süperegonun (vicdan) temellerini atar. Kız çocukta ise benzer şekilde babaya yönelik duygular bastırılarak anneyle özdeşim kurulur. Oidipus kompleksinin sağlıklı çözümü, katı muhafazakarlığa düşmeden toplumsal normlara uyan bir kişilik geliştirmenin ön koşuludur.
  4. Gizil (Laten) Dönem (6 yaş–ergenlik): Psikoseksüel enerji büyük ölçüde bastırılır, cinsellik geri planda kalır; çocuk okul, arkadaşlıklar ve beceri edinimi gibi sosyal aktivitelerle meşgul olur. Bu süreçte cinselliğin kimlik kazanımı sabitlenir.
  5. Genital Dönem (Ergenlik): Ergenlikte libido yeniden ortaya çıkar, yetişkin cinsel kimlik gelişir. Sağlam çözülmüş evreler ise olgun sevgi ilişkilerine zemin hazırlar.

Freud’a göre tüm bu evrelerde yaşanan çatışma ve bastırmalar, bireyin ileriki yaşamındaki kişiliğini belirler. Örneğin, fallik dönemde Oidipus kompleksinin doğru çözülememesi, ileride cinsel kimlik karmaşalarına veya psikopatolojik belirtilere neden olabiliri. Storr’un anlatımıyla da Freud, çocukluktaki “çoklu cinsel deneyimi” (bebeklikten itibaren cinsel zevkin varlığı) vurgular; çocukların doğuştan cinsel varlıklar olduğunu ve bu enerjinin düzgün yönlendirilmemesinin ruhsal sorunları artırdığını ileri sürer.

Ego, İd ve Süperego Yapısı

Freud’un kuramsal yapısında zihnin üçlü bölümlenmesi önemlidir. İd (altbenlik), doğuştan gelen ilkel dürtülerin, özellikle yaşam ve ölüm içgüdülerinin kaynağıdır. İd tamamen bilinçdışı çalışır ve haz ilkesine göre hareket eder; “anında tatmin” arar. Süperego (üstbenlik) ise içselleştirilmiş ahlak ve toplum normlarını temsil eder. Anne-baba gibi otoritelerden alınan değerleri ve yasakları içerir; suçluluk duygusu ve utanç burada oluşur. Ego (benlik) ise gerçeğin etkisiyle hem id ile dış dünya arasında arabuluculuk yapar, hem de süperegonun isteklerini dengeler. Ego, bir bakıma hem id’in ilkel arzularını hem de süperegonun kuralcılığını yöneterek gerçeklikle uyumlu davranmaya çalışıri. Bu üç öğe arasındaki çatışma, Freud’a göre ruhsal yaşamın temel dinamiğidir. Örneğin id, açlık veya cinsellik gibi dürtüleri tatmin etmeyi isterken; süperego bunları ahlaki veya toplumsal olarak reddeder; ego ise ikisinin arasında denge kurar. Aşağıda bu yapılar özetlenmiştir:

  • İd (Bilimdışı Benlik): Doğuştan gelen içgüdüsel istekleri barındıran kısım, haz ilkesine göre çalışır.
  • Ego (Benlik): Bilinçli zihin ve gerçeklik ilkesiyle çalışan yön, id ile çevresel gerçeklik arasında aracı olur. İd’in dürtülerini sosyal olarak kabul edilebilir yollarla tatmin etmeye çalışır.
  • Süperego (Üstbenlik): İçselleştirilmiş aile ve toplum değerleri; ahlak ve vicdan katmanı. “Öğretilmiş yasakları” uygular ve ego’yu bu değerlerle gözetler.

Freud’un kuramsal zihin modeli genellikle bir buzdağı metaforuyla gösterilir: Bilinç, buzdağının görünen küçük ucu iken; id ve süperego gibi büyük miktar zihinsel içerik su altında saklıdır. Bu katmanlar arasındaki dinamik gerilim, Freud’a göre ruhsal sağlık ve hastalığın anahtarını oluşturur.

Freud’un Kültür, Din ve Medeniyet Eleştirileri

Freud, toplumu ve dini de psikanalitik bakış açısıyla incelemiştir. Medeniyet ve Hoşgörü (1930) adlı eserinde, toplumu insan içgüdülerinin baskılanmasına dayanan bir yapı olarak görür. Medeniyetin görevi, bireyleri doğanın yıkıcı güçlerinden korumaktır; bu da bireysel şiddet, saldırganlık gibi içgüdülerin bastırılmasıyla mümkündür. Freud’a göre “sevgi gibi insancıl duygular” medeniyeti ayakta tutarken, saldırganlık ve cinsel içgüdüler baskılanarak sosyal düzen korunur. Ancak bu baskılama bireyin mutsuzluk kaynağıdır: Bu yüzden Freud, medeniyetin bireye zarar veren bir uyumsuzluk yarattığını iddia eder.

Dine yaklaşımında Freud, doğal-dünyevi sebeplere dayalı bir çözümleme geliştirir. Geleceğin Tasarısı (1927) ve Medeniyet ve Hoşgörü gibi eserlerde, dinî inançları “ilkel işlevleri” yerine getiren birer ortak yanılsama olarak tanımlar. Din, kişinin çocukluğundaki baba imajının yüceltilmesiyle ortaya çıkan kolektif bir projeksiyon olarak görülür. Freud’a göre, insanların en derin arzuları huzur, güven ve ölümsüzlük özlemi gibi öğelerdir; din bu arzuların “buluşsal bir çözümlemesi” olarak işlev görür. Ancak bu çözüm, gerçekle bağdaşmaz bir duygu yanılsamasıdır. Nitekim Freud, Medeniyet ve Hoşgörü’nde dinî inanışları açıkça “kitle yanılsamaları” kategorisine sokar. Ona göre din, insanların en eski ve güçlü arzu ve korkularını –örneğin babaya olan bağımlılık– kolektif şekilde tatmin eden bir sistemdir, ama bilgi açısından gerçek dışıdır. Freud’un bakışına göre dinin etkisi en çok üstbilişte (süperego) görülür; vicdan kuralları dinin ahlaki çıktılarının mirasıdır. Kısaca, Freud kültürü ve dini, insan psikolojisiyle sıkı ilişkili ama “uyanmasın” denilen karanlık bir ceviz kabuğu olarak değerlendirir.

Kuramın Eleştirileri ve Güncel Psikanaliz İçindeki Yeri

Freud’un kuramları yayınlandığı andan beri hem entelektüeller hem de bilim insanları tarafından yoğun tartışmaya açılmıştır. Pek çok eleştirmen, psikanaliz kavramlarının bilimsel sınanabilirlikten uzak olduğunu savunmuştur. Örneğin Karl Popper, Freudyen iddiaların yanlışlanamaz olduğunu öne sürmüştür: Teori, “her duruma uyum sağlayabildiği” için gerçekten önceden ortaya konacak bir gözlemle çürütülemez. Bu eleştiri, Freud’un kuramını bilimsel olmamakla itham etmiştir. Ayrıca feminist ve kültürel eleştiriler de Freud’u ataerkil bakış açısıyla, aşırı cinsellik vurgusuyla suçlamıştır. Freud’un teorileri, Darwin sonrası dünyada devrimsel görülmüş olsa da, bazıları tarafından “psikolojiyi yarım asır geriye iten” yanılgılar olarak tanımlanmıştır. Örneğin Eysenck gibi eleştirmenler, Freud’un yönteminin ampirik güvenilirlikten yoksun olduğunu savunmuştur.

Güncel literatürde Freud’un etkisi nispeten azalmış görünmektedir. Bibliyometrik bir çalışma, 1950’lerden günümüze psikoloji ve psikiyatri alanındaki yayınların Freud’u atıf listelerine girme oranının azaldığını, oysa psikanaliz özelinde atıf oranının arttığını göstermiştir. Buna göre, psikoloji makalelerinde Freud’a yapılan atıf yıllar içinde %3’ten %1’e düşerken; psikanaliz dergilerinde bu oran %20–%30’lar civarına yükselmiştir. Günümüzde klasik Freudyen analiz nadiren temel akım psikiyatri içinde uygulanırken; ego psikolojisi, nesne ilişkileri ve Lacan gibi yaklaşımlar psikanalizi zenginleştirmiştir. Bazı entelektüeller psikanalizi bir tür seküler din olarak görüp, onun ideolojik bir hareket olduğunu iddia eder; savunucuları ise psikanalizin kişiye özgü anlayış ve tedavi sağlamada yararlılığını vurgular. Freud’un mirası hâlâ psikoterapötik uygulamalarda ve kültürel eleştiri bağlamlarında değerlidir; ancak psikoloji bilimi içinde etkinliği tarihsel bağlamda sınırlıdır. Yine de tüm bu tartışmalar Freud’un düşüncesinin gücünü gösterir: Günümüzde bile kuramı sıklıkla eleştiri konusu yapılmakta, yeni veriler ışığında gözden geçirilmektedir.

Sonuç

Anthony Storr, Freud’u bir bütün olarak tanıtma biçiminde nesnelliği koruyan bir üslup benimser. Kısa hacmine rağmen, Storr kitabında Freud’un fikirlerini sade bir dille açıklar ve hem tarihsel bağlamını hem de bugünkü değerlendirilişini sunar. Kitabın akademik değeri, karmaşık konuları anlaşılır kılması ve okuyucuyu Freud’un orijinal eserlerine yönlendirmeye teşvik etmesindedir. Storr, Freud’un özdeyişlerini ve vakalarını dikkatle seçerek, okuyucunun çelişkilere dair bilgilendirilmesine odaklanır. Sonuç olarak Freud – Kısa Bir Giriş, Freud’un teorik gelişimini ana hatlarıyla kavramak isteyen yüksek lisans öğrencileri ve araştırmacılar için faydalı bir kaynak niteliğindedir. Eserde Freud’un bilimsel yaklaşımlarının hem değerleri hem eksikleri akademik bir üslupla ele alınır; bu da metni yalnızca giriş mahiyetinde değil, eleştirel bir perspektif geliştirmek isteyenler için de önemli kılar.

Kaynaklar (APA Stilinde)

  • Storr, A. (2019). Freud: Kısa Bir Giriş (N. Aydemir, Çev.). Alfa Yayınları.
  • Yeung, A. W. K. (2021). Is the influence of Freud declining in psychology and psychiatry? A bibliometric analysis. Frontiers in Psychology, 12, 638.
  • Lukes, S. (2002). Sigmund Freud. Internet Encyclopedia of Philosophy.
  • Windt, J. M. (2021). Dreams and Dreaming. In E. N. Zalta (Ed.), Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2021 Edition).

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.