Doğu Anadolu Türk Devletleri Üzerine Akademik İnceleme


Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi


Stok Kodu
:
9789754374797
Boyut
:
16,5x23,5
Sayfa Sayısı
:
296
Basım Yeri
:
İstanbul
Baskı
:
13
Basım Tarihi
:
Ağustos 2022
Kapak Türü
:
Karton Kapak
Kağıt Türü
:
70 gr. Ivory
Dili
:
Türkçe


Doğu Anadolu Türk Devletleri Üzerine Akademik İnceleme

Giriş

11–13. yüzyıllarda Doğu Anadolu’da kurulan Saltuklu, Mengücekliler, Artuklular ve Danişmentliler beyliği, Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde köklü rol oynamıştır. Bu beylikler, Malazgirt Zaferi (1071) sonrasında Selçuklu Sultanları’nın yönlendirmesiyle veya bizzat Türkmen komutanların öncülüğünde ortaya çıkmış; kendilerine tanınan iktâlar çevresinde güçlenerek gittikçe özerk hâle gelmişlerdir. Anadolu’nun doğusunda yer alan Diyarbekir, Mardin, Erzurum, Ahlat ve çevresi Bizans hâkimiyetinde kalmamış, işgal altındaki Orta-Garbî Anadolu’ya kıyasla İslâm dünyasıyla daha yakın bir coğrafyada bulunmuştur. Osman Turan’a göre bu durum, Doğu Anadolu’yu dönemin “en ileri bölgesi” yapmış ve bölgedeki ilk Türk beyliklerinin kurulacağı zemin oluşturmuştur. Kılıç Arslan döneminde (1092–1107) Saltuklular ile Sökmenliler dışında bölgedeki diğer beylikler kısa süreli de olsa Selçuklu egemenliğinde toparlanmış, ancak 12. yüzyılın başından itibaren Selçuklu iç karışıklıkları, Haçlı ve Bizans savaşları bu beyliklerin izlediği yolu merkezî iktidardan koparmıştır. Bu incelemede Osman Turan’ın Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi adlı eserinden hareketle, bu beyliklerin kuruluş süreçleri, siyasal yapıları, kültürel-mimari katkıları ve İslamlaşma yönünden rolleri ele alınacak; Turan’ın görüşleri İbrahim Kafesoğlu, Faruk Sümer ve Claude Cahen gibi tarihçilerin yaklaşımlarıyla karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir.

Tarihî Arka Plan

Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’ya yönelen Selçuklu hâkimiyeti, 11. yüzyıl sonlarında Batı’daki Bizans sınırı ile Doğu’daki İslam dünyası arasında yeni dengeler oluşturmuştur. Özellikle Erzurum, Diyarbakır, Ahlat ve çevresi, Türk ordularınca daha önce fethedilmeyip İslâm medeniyetinin sahasına dâhil kalmıştır. Bu nedenle Doğu Anadolu, Anadolu Selçuklu Sultanları’nın fethettiği ilk topraklar arasına girmiştir. Selçuklu ordusuna katılan Türkmen emîrlerden Danişmend Gazi, Malazgirt zaferine katıldıktan sonra 1071’de Sivas’ı ele geçirerek Danişmendliler’in temellerini atmıştır. Benzer biçimde, Saltuk Bey de Malazgirt’ten sonra Erzurum bölgesine iktâ verilmiş; Kars, Pasinler, Oltu, Tortum, Tercan, İspir, Bayburt, Şebinkarahisar gibi kentleri de içine alan Saltuklu Beyliği’ni kurmuştur. Artuk Bey’in soyundan gelen Artuklular ise 12. yüzyılda Diyarbekir, Mardin ve Harput çevresinde güçlenmiş, Saltuklu ve Danişmend bölgelerinin güneyinde hâkimiyet sağlamışlardır. Mengücekliler ise Saltuklu merkezine yakın Erzincan ile Divriği’yi merkez edinmiş, iki ana kola ayrılarak bölge hâkimiyetine çıkmışlardır. Turan, bu beyliklerin ilk dönemde Selçuklu Sultanları’na biat ettiklerini ancak 12. yüzyıldan itibaren Selçuklu iç krizi, Haçlı Seferleri ve Moğol istilası gibi iç-dış etkenlerin etkisiyle bağımsızlık yönünde adımlar attıklarını vurgular. Gerçekten de II. Kılıç Arslan’ın doğuya yönelmesiyle (1100’ler) Saltuklu ve Sökmenli beylikleri dışında kalan diğer Doğu Anadolu beylikleri (Danişmendli, Mengüceklik vb.) kısa süreli de olsa Selçukluya bağlanmış; ancak Selçuklu’da süren taht mücadeleleri nedeniyle her biri giderek kendine yeter hâle gelmiştir. Bu süreç içinde bölgedeki Türk hâkimiyeti, Anadolu’daki diğer beyliklerden nispeten erken Türk nüfusu ve İslam medeniyeti altyapısıyla gelişmiştir.

Siyasi Yapılanma

Bu beylikler, esasen birer hanedan hükûmeti olarak örgütlenmiştir. Osmanlı öncesi Türk yönetim geleneğinde görülen ülüş (taşra taksimatı) geleneğini sürdüren bu beylikler, devleti hanedanın müşterek mülkü saymış ve merkeziyetçi bir yapı kuramamıştır. Örneğin Artuklular’da her kol kendi beyi çevresinde yarı-bağımsız kalmış, üç kol (Hısnıkeyfa, Mardin, Harput) ayrı hanedana dönüşmüştür. Saltuklular’da da hanedan üyeleri iktidarı sırayla devralmış (ali b. Saltuk, sonra Ziyâeddin Gazi ve II. İzzeddin Saltuk) ve hanedan içinde bölünme olmamıştır; ancak diplomatik evliliklerle yakın çevresiyle ittifak sağlamaya çalışmıştır. Örneğin II. Saltuk’un çocukları Ahlat Beyi II. Sökmen ve Erzen Beyi Togan Arslan’ın oğullarıyla evlendirilerek bu iki beylikle yakınlık kurulmuştur. Danişmendliler’de hânedanın kurucusu Danişmend Gazi’den sonra oğulları arasında iktidar paylaşımı olmuş, Amasya, Sivas, Tokat gibi yerler şubeler şeklinde yönetilmiştir. Mengücekliler de Süleyman Şah (Erzincan kolu) ile Divriği kolu (Ahmed Şah) olarak devleti taksim etmiş, her kol kendi başına beyliği idare etmiştir. Bu beyliklerin çoğu başlangıçta Büyük Selçuklu Sultanlığı’nın tâbi teşkilâtı içinde yer almıştır; Turan’a göre Türkî beylikler, Saltuklular ve Sökmenliler istisna tutularak Selçukluların egemenliğini tanımışlar ve Sultan’ın “İslâm sultanlığı” sıfatını kabul etmişlerdir. Ancak Selçuklu yönetiminin uygulamalarını eleştiren Claude Cahen, Anadolu’daki bu idari tarzı “aşirî feodalite” (kabilevi feodalite) olarak tanımlamıştır. Yine Cahen’in vurguladığı gibi, Selçuklu hanedan üyeleri ülkeyi paylaştırıp her birini yarı-bağımsız yönetici kılmakta, elde edilen iktâ ve fetih hakkını boyunlarına alarak ayrı iktidarlar oluşturmaktadır. İşte bu noktada Saltuklular ve arkadaş beylikleri de Orta Çağ Türk devlet geleneği içinde feodal birer atabeylik olarak değerlendirilebilir.

Kültürel ve Mimarî Katkılar

Doğu Anadolu beylikleri, hüküm sürdükleri bölgelerde önemli mimarî eserler bırakmışlardır. Saltuklular döneminden günümüze ulaşan en meşhur yapılar Erzurum’daki Saltuklu Ulu Camii (575/1179) ve Mama Hatun Külliyesi (Bayburt) ile beylik şehri kalesidir. Ali Dülkerim Özaydın’ın belirttiği üzere, Saltuklu hükümdarlar varlığını pek çok cami, türbe, hamam ve kervansaray inşa ederek göstermiş; özellikle Erzurum, Tortum, İspir, Oltu, Kars ve Bayburt kalelerinde onarımlar yapmışlardır. Erzurum Ulu Camii, İzzeddin Saltuk’un oğlu Melik Nasırüddin Muhammed tarafından 1179’da yaptırılmış olup döneminin en önemli anıtıdır. Mengücekliler ise başkent Erzincan ile Divriği’yi merkez edinmiş, özellikle Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası külliyesi ile tanınırlar. UNESCO’nun da tanımladığı gibi, Ahmet Şah tarafından 1228–1229 yıllarında inşa edilen Divriği Camii, tek nefli özel bir planlı cami ile ona bitişik darüşşifadan müteşekkildir; üç kapısı ve kubbe çatılı taç odasıyla İslam mimarisinin eşsiz örneklerinden biridir. Bu yapı, Selçuklu ve Mengücek zanaatkârlarının yaratıcılığını gösteren taş oymalarıyla dikkat çeker.

Artuklular, Diyarbakır, Mardin ve Hasankeyf merkezli hizmetler üretmişlerdir. Mardin Ulu Camii (1160), Diyarbakır Ulu Camii (1155) gibi camiler bu dönemde inşa edilmiştir. Ayrıca Artuklu kaynakları bir dizi han ve kervansaray inşa ettiklerini, fakat ticaret yollarının güvenliği için özellikle köprü yapımına önem verdiklerini belirtir. Örneğin Hasankeyf’teki Dicle Köprüsü ve Diyarbakır surlarındaki Ulu Beden ile Yedi Kardeş burçları, Artuklu döneminden kalan önemli eserlerdir. Artuklu mimarîsini Selçuklu ve Zengi etkileriyle barındıran bu eserler, Anadolu’daki Türk mimarisinin öncü anıtları olarak kabul edilir.

Danişmendliler de Amasya, Tokat, Niksar ve çevresinde birçok yapı inşa etmişlerdir. Bunlar genelde sade, sağlam taş işçiliğiyle tasarlanmış olsa da, sonraki Osmanlı dönemi yapılara örnek oluşturmuşlardır. En önemli Danişmend eseri, Yağıbasan Medresesi’dir (Tokat-Niksar) ve Medrese ayrıca pek çok kümbet, cami ve köprü bu dönemde yapılmıştır. Dönemin kayıp eserleri arasında Kayseri Melik Gazi Medresesi ve Sivas Darüşşifası gibi yapılar sayılır. Danişmend dönemi eserlerinden biri de Amasya yakınındaki Çağlayan Köprüsü’dür (XII. yy başı); bu taştan kemer köprü, Osmanlı dönemi köprülerinde de popüler olan karma taş örgü (almasık örgü) tekniğinin erken bir örneğidir. Genel olarak, tüm bu beylikler mimarîde hem Selçuklu geleneklerini sürdürmüş hem de bölgesel özgünlükler katmışlardır; Anadolu’nun doğusunda miras kalan cami, türbe, han, köprü ve kale yapıları bunu kanıtlar.

Selçuklular, Bizans ve Gürcülerle İlişkiler

Doğu Anadolu beylikleri, kuruluş yıllarında Selçuklu Sultanları’yla karmaşık ilişkiler içindeydi. İlk saltuk beylerinin atalarının Alparslan’a hizmet etmesi gibi durumlar, başlangıçta Selçuklu hâkimiyetine biat edilmeye çalışıldığını gösterir. Öte yandan bölgedeki diğer Türk-İslam devletleriyle ittifaklar kurularak Bizans’a ve özellikle Gürcü Krallığı’na karşı seferler düzenlenmiştir. Saltuklular’ın dönüm noktası, II. David Gürcü Kralı’nın genişlemesi sırasında yaşanmıştır. Tuzluca (Rostov) kuşatması (1115) sonrası Gürcüler Erzurum bölgesine (Pasinler’e) girince Saltuklu Ali Bey, Artuklu İlgazi ile birlikte Anadolu Selçukluları’na destek verir. Ancak Gürcü Kral David, Tiflis’e girince bu birlik bozguna uğrar. Aynı dönemde Şeddâdîler’den Ebu’l-Esvar Ali Bey, 1123’te Ani’yi Saltuklular’a vererek kendini onların himayesine almış, ama Ani halkının David’e yardım etmesi üzerine şehir yeniden Gürcülerce ele geçirilmiştir. Ani’deki cami Gürcü egemenliğiyle tekrar kiliseye çevrilmiş, hilâlin yerine haç dikilmiştir.

Daha sonra Danişmend ve Artuklu beylikleri de Anadolu Selçukluları saflarında Haçlılara karşı savaşlara katıldı. Örneğin Danişmendli Gümüştegin, 1097 İznik Kuşatması’nda Selçuklu Sultanı’yla birlikte savaşmış, ardından Malatya’yı kuşatmıştır (uşağın kaybolması üzerine Osmanlı dan müthiş kalmadı). Saltuklu II. İzzeddin Saltuk Dönemi’nde (1150’ler) Gürcülerle mücadele yoğunlaşmış, başkent Ani’nin savunması çabalarında Gürcü karşısında kuşatma altına alınmıştır. Bu sırada Saltuk Bey esir düşmüş, fidye ödenerek kurtarılmıştır. Döneminde Artuklular da Haçlı ordularıyla diyebilir vs. Kısaca, bu beylikler “cihanda cihad” anlayışıyla hem kuzeyde Gürcüler hem batıda Bizans-haçlı ittifaklarına karşı cephe almış, gerekirse eşler arası evlilikler ve ittifaklarla kendilerini sağlamlaştırmaya çalışmışlardır.

İslamlaşma Sürecine Katkıları

Bu beylerin kurduğu düzenler, Anadolu’nun doğusunda Türk-İslam kimliğinin yerleşmesinde belirleyici olmuştur. Bölgedeki Müslüman yerleşimciler hem nüfus olarak çoğalmış, hem de ilmi faaliyetler teşvik edilmiştir. Örneğin Danişmendler döneminde Sivas’taki Darüşşifa ve medreseler önemli merkezler haline gelmiş, Saltuklu döneminde Erzurum gibi şehirlerde hanefi tarikatı gelişmiştir. Bununla birlikte, Bizans ve Gürcü işgalleri sırasında yapılan din değiştirmeler, İslamlaşmanın kesintiye uğramasından da söz eder. Saltuklu Ali Bey’in eline geçen Ani’deki büyük kilise-cami, Gürcü Krallığı’nın Ani’yi ele geçirmesiyle yeniden kiliseye dönüştürülmüş; bu durum bölgedeki Müslüman ve Hristiyan nüfus arasında fikir çatışmasının işaretidir. Genel olarak, bu beyliklerin yöneticilerinin Müslüman kimliği ve İslami hükümlerinin (şeriat) hâkimiyeti üzerine kurulan yönetimleri, yöredeki İslam kurumlarının gelişimini desteklemiş ve bölgeyi Hristiyanlığın etkisinden uzaklaştırmıştır.

Karşılaştırmalı Tartışma

Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi eserinde bu beylikleri bütüncül bir Türk tarihi perspektifiyle ele alır. Turan’a göre Doğu Anadolu, “Anadolu’nun Türk vatanı olarak kuruluşunun tarihi”dir; yani bu beylikler Anadolu’nun Türkleşme sürecinde temel taşlar gibi görülür. Örneğin Turan, Kılıç Arslan’ın dönemi sonrası Doğu Anadolu’daki beyliklerin Selçuklulardan bağımsızlaştığını vurgulayarak onların önemini ortaya koyar. İbrahim Kafesoğlu ise Anadolu Selçuklu tarihi külliyatında daha geleneksel bir feodal anlatı sunmuştur. Kafesoğlu’nun çalışmaları geniş çerçevede Selçuklu hanedanlıklarını işlese de, Turan tarafından eleştirildiği üzere bazen metin temelliliği ve sıcağı sıcağına hazırlanmış olması iddiası da vardır. Örneğin Turan’ın ifadelerine göre Kafesoğlu, Selçuklu tarihini genellikle sadece politik olaylar üzerinden ve hızlıca kaleme almış, dolayısıyla veri inceleme bakımından eksikler yapmıştır. Faruk Sümer ise bu konuları araştırırken özellikle toplum, etnisite ve şecere konularına ağırlık vermiş; “Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri” gibi çalışmalarında bölgedeki Türkmen kökenli toplum yapısını incelemiştir (Sümer, 1990’dan örneklenir). Son olarak Claude Cahen, Fransız bir İslam tarihçisi olarak, bu beylikleri Doğu Anadolu’yu fetheden Selçuklu egemenliğinin yerel parçaları biçiminde görmüş; Selçuklu beylerinin toprak paylaşımlarını “aşirî feodalite” terimiyle açıklamıştır. Cahen’e göre bu beylerin idari düzeni tam anlamıyla Batı feodalizminden farklı olarak göçebe kabile içi bir hiyerarşi ile şekillenir. Özetle, Turan milliyetçi bir bakışla bu beyliklerin Anadolu’daki Türk-İslam kimliğinin inşâsındaki rolünü vurgularken, Cahen yapısal özelliklere dikkat çeker; Kafesoğlu ve Sümer’in bakış açıları ise kısmen bu iki uç arasında orta bir görüşe işaret eder.

Sonuç

11–13. yüzyılda Doğu Anadolu’da doğan Saltuklu, Mengücekliler, Artuklular ve Danişmentliler beylikleri, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında kritik köprü devletler olmuş; bölgenin siyasi, kültürel ve mimarî dokusunu kalıcı şekilde şekillendirmiştir. Osman Turan’ın çalışmalarında bu beylikler, “anadolu’nun kuruluş süreci” bağlamında ele alınarak ön plana çıkarılırken, diğer tarihçiler farklı kavramsal çerçevelerle (halk yapısı, feodal organizasyon, bölgesel güç dengeleri vb.) yorumlamışlardır. Saltuklular’ın Erzurum’da, Danişmendliler’in Sivas-Tokat’taki, Artuklular’ın Diyarbekir-Mardin’deki, Mengücekliler’in Erzincan-Divriği’deki siyasal ve kültürel faaliyetleri, sonraki dönemde Anadolu’da hâkim olacak Türk-İslam devletlerinin alt yapısını kurmuştur. Bu devletlerin tarih yazımında kaynakların azlığı büyük bir zorluk olsa da, Turan ve diğer tarihçilerin ortaya koyduğu veriler ışığında Doğu Anadolu’daki Türk beylikleri dönemi –önemsiz görülmekle beraber– Anadolu tarihinin anlaşılması için hayati bir aşamadır. 

Kaynakça: 

  • Osman Turan (1973). Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi. İstanbul; 
  • Ali Dülkerim Özaydın (1993). “Saltuklular” ve “Dânişmendliler”. TDV İslâm Ansiklopedisi
  • Coşkun Alptekin (1991). “Artuklular”. TDV İslâm Ansiklopedisi
  • UNESCO Dünya Miras Merkezi (n.d.). Great Mosque and Hospital of Divriği (Çevrimiçi). 
  • Claude Cahen (1977). La Turquie pré-ottomane
  • Faruk Sümer (1990). Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri.



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.