Türkçülüğün Tarihi Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme Yazısı



Türkçülüğün Tarihi

Stok Kodu
:
9786051552897
Boyut
:
12 cm x 19,5 cm
Sayfa Sayısı
:
272
Basım Yeri
:
İstanbul
Baskı
:
10
Basım Tarihi
:
Ağustos 2025
Kapak Türü
:
Karton
Kağıt Türü
:
52 Gr. Holmen
Dili
:
Türkçe


Türkçülüğün Tarihi Kitabı Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme Yazısı

Giriş

Yusuf Akçura (1876–1935), Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, milliyetçilik fikrini bilimsel temelde ele alarak Türkçülük akımını sistemleştiren önemli bir entelektüeldir. Tatar kökenli bir Osmanlı aydını olarak eğitimini Rusya ve Fransa’da tamamlayan Akçura, 1904 tarihli Üç Tarz-ı Siyaset makalesiyle Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük yaklaşımlarını tanımlamış; özellikle Üç Tarz-ı Siyaset’te ortaya koyduğu fikirlerle, Türkçülüğün manifestosunu kaleme alan kişi olarak kabul edilmiştir. Milliyetçilik hareketlerinin çalkantılı bir dönemde tanıştığı bu makalenin ardından Akçura, İstanbul’a dönüşüyle (1908) Genç Kalemler, Türk Ocağı gibi derneklerin kuruluşunda yer alarak millî fikrin örgütlenmesine katkı sunmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarih ve siyaset ortamında etkin bir rol oynayan Akçura, 1931’de Türk Tarih Kurumu başkanlığına atanmış; dönemin devlet adamlarından Mustafa Kemal Atatürk, onun tarihî çalışmalarına hayranlık duyduğunu ifade etmiştir. Akçura’nın Türkçülüğün Tarihi adlı eseri, 2025’te Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan bu yeni baskıda, Türk millet ve milliyet kavramlarının hem Türk halkları arasında hem de Batı dünyasında tarihî seyir içinde ele alındığı kapsamlı bir çalışmadır. Bu inceleme yazısı, eserin yayımlanma bağlamı, ideolojik arka planı ve içerdiği temel temalarını ele alarak Akçura’nın Türk siyasî düşüncesindeki yerine ışık tutmayı amaçlamaktadır.

Kuramsal Arka Plan

Türkçülük düşüncesinin ideolojik gelişimi. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun çokuluslu yapısının çözülme eğilimleri ve Batı’da yükselen milliyetçilik fikirleri, Osmanlı aydınları arasında yeni kimlik arayışlarına yol açmıştır. II. Abdülhamid döneminde hâkim olan İslamcılık akımı (Hilafet birliği) ve daha liberalleşme yanlısı Osmanlıcılık (millet-i hâkime anlayışı) gibi görüşler, imparatorluğun çözülme sürecinde yerlerini etnik temelli milliyetçi söylemlere bırakmıştır. Yusuf Akçura, Osmanlı devlet politikasını “Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük” yaklaşımı çerçevesinde sistematik biçimde analiz eden ilk aydın olarak öne çıkmıştır. O dönemde Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı makalesiyle, Osmanlı tebasını bir arada tutma (Osmanlılık), ümmet birliğini hâkim kılma (İslamcılık) ve etnik milliyetçiliği savunma (Türkçülük) seçeneklerini irdelemiştir. Akçura’ya göre Osmanlıcılık ve İslamcılık, imparatorluğu kurtarmakta yetersiz kalırken, Türkçülük en makul çıkış yolu olarak görünmektedir. Nitekim, Balkan Harbi yenilgisi ve Ortadoğu’daki gelişmeler imparatorluk bünyesinde Türk milliyetçilerinin sesini güçlendirmiştir. Akçura’nın bu tarihlendirmeleri, 19. yüzyıl geç Osmanlı modernleşmesinin kaçınılmaz sonucu olarak milliyetçiliğin yükselişine işaret eder; Türkçülük, diğer fikirlerden bağımsız olarak kamuoyunda tartışılan yeni bir milliyetçi ideoloji hâline gelmiştir.

Modernleşme bağlamında Osmanlıcılık-İslamcılık-Türkçülük ayrımı. Osmanlı modernleşmesinin ana ekseni, devleti ayakta tutma sorunsalına farklı çözüm öneren bu üç akım etrafında şekillenmiştir. Osmanlıcılık, tüm imparatorluğa ait fertleri din ve mezhep farkı gözetmeksizin ortak bir kimlik altında toplamayı hedeflerken, İslamcılık özellikle müslüman halkları Hilafet çatısı altında birleştirmeyi öne çıkarıyordu. Türkçülük ise Osmanlı anakarasında yaşayan Türk unsurların etnik-kültürel dayanışmasını savunur. Akçura, bu üç yaklaşım arasında Türkçülükten yana taraf olmuş ve millî birliğin ancak ortak etnik bağlarla sağlanabileceğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda Türkçülük ideolojisi, Osmanlı’nın Batılılaşma hamleleri (Tanzimat ve Meşrutiyet reformları) ile gelen yeni dünya düzeni ışığında gelişmiştir; milliyetçilik olgusu artık “ırk” ve “dil” temelli bir kimlik inşası öneriyordu. Akçura’nın çalışmaları, millî bilinç ve milliyetçilik kavramlarının dil ve eğitim başta olmak üzere sosyal kurumlarda nasıl şekillendiğini göstermiştir. Ayrıca o, tarih çalışmalarının bu bilinçlenmedeki rolünü vurgulamış ve millî tarih yazımının önemine dikkat çekmiştir. Kendisi tarihin halkın hizmetine sunulması gerektiğini savunmuş, “tarih soyut olaylar için değil, toplumun yararına olacak bilgi ve düşünceleri ortaya koymak için” yazılmalıdır demiştir. Böylece Akçura, millî tarih yazımında yaşamsal bir perspektif benimsemiş; geçmişten ders almayı, toplumsal faydayla ilişkilendirmeyi ön plana çıkarmıştır.

Kitabın Tematik Çözümlemesi

Türkçülüğün Tarihi’nde Akçura, Türk milliyetçiliğinin fikirsel kökenlerini sistematik biçimde ele alır. Eserin başlangıcında “Türk milliyeti fikri, Türkler arasında ne zaman ve nerede ortaya çıktı?” sorusunu sorarak kavramsal temeli oluşturur. Bu çerçevede “Türk” ve “milliyet” kavramlarının anlamlarını ayrıntılı biçimde tartışır; dönemin önemli yerli ve yabancı etnografik, filolojik ve tarihî kaynaklarına dayanarak millî bilinç oluşumunu inceler. Türk dünyasında farklı coğrafyalarda (örneğin Osmanlı anadolu coğrafyası, Kafkaslar, Orta Asya) Türklük bilincinin nasıl geliştiğini örneklerle anlatan Akçura, bu süreci Batı’daki milliyetçilik akımlarıyla karşılaştırmalı olarak ele alır. Kitabın ilk bölümünde milliyet ve milliyetçilik kavramının dil bilinciyle ilişkisini ortaya koyan Akçura, devam eden bölümlerde coğrafî bakış açısıyla Türkçülük fikrinin evrimini ayrıntılarıyla anlatır.

Akçura’nın tarih anlatısının ayırıcı özelliklerinden biri, bu gelişimi entelektüel biyografi üslubuyla işlemesidir. Eserde Şinâsî, Ziya Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, İsmail Gaspıralı, Ziya Gökalp gibi dönemin önde gelen fikir adamları ile kendisi de dâhil Türkçülük hareketine katkı sağlamış onlarca şahsiyet yer alır. Bu kişiler, eserleri ve etrafında toplandıkları dergi, dernek gibi organizasyonlar bağlamında incelenerek milliyetçilik tarihine katkıları ortaya konur. Akçura, bu bağlamda hem kendi yaşadığı dönemi hem de önceki nesilleri değerlendiren bir perspektif sunar. Örneğin kitapyurdu’ndaki bir özet notuna göre, eserin ilk bölümünde milliyet bilinci ve dil ilişkisi kurulmuş; sonraki bölümlerde Osmanlı coğrafyasında Türklerin yaşadığı çeşitli bölgelerde Türkçülük fikrinin ortaya çıkışı ve gelişimi anlatılmıştır. Ayrıca yazar, incelenen kişilerin hayat hikâyelerini “entelektüel biyografi” tarzında ele almış, bu sayede akademik bir tarih anlatısını okur için daha ilgi çekici ve anlaşılır kılmıştır.

Akçura’ya göre Türkçülük, katı ırkçılıktan ziyade, kültürel yakınlaşma ve dayanışma temelli bir milliyetçilik anlayışıdır. Eserde “tevhid-i etrak” kavramına gönderme yaparak, Türklüğün kapsamını geniş tutar. Ona göre “esasen Türk olmadığı hâlde bir dereceye kadar Türkleşmiş” bazı Müslüman unsurlar da millî bilinç geliştirebilir; bu unsurlar ileride Türklüğün temsilcisi olabilirler. Öte yandan, Türkçülük fikrinin nihai hedefi olarak Türk milletine hizmet ve fayda sağlamak ön plandadır. Akçura bunu açıkça şu veciz ifadeyle dile getirir: “Türklüğe hizmet etmek, Türklere faide dokundurmak istiyoruz”. Bu görüşler, Akçura’nın millî kimlik anlayışının büyüteci halkçı ve toplumsal yarara dönüktür. Tarihsel anlatımında milletin kalkınmasına yol gösterici bir yaklaşımla hareket eden Akçura, Türkçülüğün yalnızca geçmişin bilgisel mirası değil, geleceğe yönelik bir kimlik projesi olduğunu vurgular.

Eleştirel Değerlendirme

Türkçülüğün Tarihi, kapsamlı kaynak taraması ve nesnel bir anlatımla öne çıkar. Akçura, döneminin hem yerli hem de yabancı etnografik ve filolojik kaynaklarını titizlikle kullanmış; Türklerin tarihî olaylarına geniş perspektiften bakmıştır. Kitap, konuyu ele alış biçimiyle çağdaşlarına göre ileri bir metodolojiye sahiptir. Aynı zamanda milliyetçilik hareketinin entelektüel aktörleriyle kurduğu bağlantılar eserin özgünlüğünü artırır. Örneğin eser, Şinâsî’den Ziya Gökalp’a kadar çok sayıda düşünürü aynı çatı altında toplayarak Türkçülük fikrinin sürekliliğini göstermiştir. Bu yönüyle kitap, Türk milliyetçiliğinin tarihi üzerine çalışan araştırmacılar için başvurulacak temel metinlerden biri olmuştur. Türkçülüğün Tarihi, yazılmasının üzerinden bir asır geçmesine rağmen hâlâ millî fikir hareketinin düşünsel boyutunu anlamak için en önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca yazarın tarih yazımına bakışı, esere bilimsel bir disiplin kazandırır; “tarih yaşamak içindir” prensibiyle gerçeği toplumsal fayda üzerinden değerlendirmesi, analizi güncel tutar.

Bununla birlikte, eser dönemin milliyetçi bakış açısının sınırlamalarını da taşır. Akçura’nın değerlendirmelerinde zaman zaman Osmanlı Türkleri dışındaki grupları homojenleştirme eğilimi görülebilir. Örneğin “tevhid-i etrak” anlayışı, Türk kimliğini gevşek sınırlar içinde kabul etmekle birlikte, bu unsurların Türklüğe tamamen entegre olabileceği öngörüsüyle asimilasyoncu bir perspektifi yansıtır. Günümüz tarih ve siyaset bilimcileri bu tür milliyetçi-idelogik yorumu eleştirel bakışla inceleyebilir; zira modern çoğulcu yaklaşımlar çokkültürlülüğü daha fazla önceliklendirmektedir. Ayrıca eser, dönemine göre olumlu bir tarih anlatısı sunsa da, bazı akademisyenlere göre milliyetçi bir taraf tutma riski taşır. Türk Tarih Tezi’nin biçimlenmesinde etkili olmuş bu çalışma, Cumhuriyet ideolojisinin hazırlayıcılarından biri olarak görülse de, milliyetçilik tarihinin tarafsız değerlendirmesinde günümüz standartlarında yeniden ele alınma ihtiyacı hissedilir.

Günümüz Türk siyasal düşüncesi açısından bakıldığında, Türkçülüğün Tarihi aynı zamanda bir miras değerindedir. Akçura’nın Türkçü fikirleri, özellikle ulusalcı ve milliyetçi çevrelerde hâlen referans alınmakta; millî kimlik ve tarih tasavvuruna kaynaklık etmektedir. Cumhuriyet dönemi tarihçilerinin benimsediği Türk Tarih Tezi’ni hazırlayan entelektüeller arasında Akçura’nın katkısı vurgulanmaktadır. Ancak çağdaş siyaset ortamında milliyetçilik farklı boyutlarla tartışıldığı için, Akçura’nın çalışmalarını günümüz argümanlarına entegre ederken eleştirel bir mesafe korunmaktadır. Örneğin Türkiye’de güncel milliyetçi temayüller halen Osmanlıcılık ve İslamcılık mirasını da tartışsa da, Akçura’nın “Türk millî ruhu” vurgusu ile terakki yönetimini eleştiren sosyal değerlendirmeleri, bazı sağcı gruplarca sahiplendiği gibi liberal kesimlerce ideolojik fazlalık olarak görülebilir. Özetle, eser hem bir dönemin millî tarih yazımı örneği, hem de modern Türkiye’de milliyetçilik düşüncesinin izleri açısından okunmaya değerdir.

Sonuç

Yusuf Akçura’nın Türkçülüğün Tarihi adlı eseri, Türk milliyetçilik fikrinin kökenlerini akademik titizlikle inceleyen temel bir yapıt olarak öne çıkar. Kitap, millet ve milliyet kavramlarının tarihî serüvenini aydınlatırken, Osmanlı sonrası yeni kimlik arayışlarına da ışık tutmaktadır. Akçura’nın entelektüel katkısı, Üç Tarz-ı Siyaset’te belirlediği millî perspektifle Cumhuriyet ideolojisinin ve Türk Tarih Tezi’nin oluşumunu etkilemiştir. Eserin güçlü tarafı, zengin kaynak kullanımı ve tarihî örneklemeyi biografik anlatımla harmanlamasıdır; bu sayede Türkçülük düşüncesinin bir asır öncesine dek uzanan tarihî derinliği anlaşılır kılınmıştır. Öte yandan, kitap milliyetçi bakış açısının zaaflarını da taşır ve günümüz eleştiri kriterleriyle yeniden yorumlanabilir. Yine de Akçura, Türk siyasal düşüncesinin mihenk taşlarından biri olarak sayılmaya devam etmektedir. Türkçülüğün Tarihi eseri, Türkiye’nin millî kimlik ve tarih anlayışına yaptığı katkılarla, çağdaş tarihçilik ve milliyetçilik çalışmalarında hâlâ başvurulan temel bir kaynak özelliğindedir.

Kaynakça: 

Makalede yararlanılan bilgiler için gerekli görülen yerlerde ilgili satırlara ait kaynak gösterimi yapılmıştır. (Daha ayrıntılı kaynak bilgileri metin içinde verilen bağlantılardaki referanslardır.)


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.