Klasik Filoloji Seminerleri 2 Kitabının Akademik İncelemesi


 

Kitabın Adı:
Klasik Filoloji Seminerleri 1 
Yazar             :
  

Çevirmen:
  
Sayfa:
246 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
13,5 X 21 
Son Baskı:
21 Ocak, 2016 
İlk Baskı:
21 Ocak, 2016 
Barkod:
9786051710907 
Kapak Tsr.:
Editör:
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
 
   
 
 
 
Orijinal Dili:

Orijinal Adı:
  



Klasik Filoloji Seminerleri 2 Kitabının Akademik İncelemesi

Klasik Filoloji Seminerleri 2 Üzerine Derinlemesine İnceleme

Klasik Filoloji Seminerleri 2 (Ed. Pelin Ataman-Erçelik, 2016) çeşitli mitolojik konuları ele alan bir makale derlemesidir. Bu çalışma, antik mitolojinin farklı yönlerine dair uzman yazıları içerir. Aşağıdaki bölümlerde kitapta yer alan başlıca temalar–örneğin Hades’in dünyası, Alkestis miti, omoplatoskopiya kehaneti, Yunan oyunlarının modern yorumları, 20. yüzyıl felsefesinin antik kökenleri, Gustave Moreau’nun “Jupiter ve Semele” tablosu, Avrupa resimlerinde müzik ve mitoloji, ritüel ile tiyatro ilişkisi–üstünde ayrıntılı biçimde durulacaktır. Her bölümde, ilgili mitolojik konu açıklanacak ve güncel araştırma ve yorumlarla birlikte APA stili kaynaklar sunulacaktır.

Ruhların Dünyası: Hades

Antik Yunan’da ölümden sonra yaşanacak dünya genel olarak Ölüler Diyarı ya da Hades olarak anılırdı. Bu yer, Yunan inanışına göre yeraltında, karanlık bir mekân olup, ölen ruhların gölgesiyle dolu idi. Çoğu antik Yunanlı, ölümden sonra ruhun bedenini terk ederek bir tür varoluş sürdüğüne inanırdı; ancak genel olarak bu hayat ne ceza ne de ödülle dopdoluydu. Örneğin, Getty Müzesi’ne göre “Hades’in evi” neredeyse herkes için kasvetli ve karanlıktı. Mitolojik metinlerde bir avuç aziz günahkâr için sonsuz işkence ve olağanüstü kahraman ruhlar için cennet gibi istisnalar olsa da, sıradan ölüler çoğunlukla ruh başı için donuk bir düzeyde kaldı.

Öte yandan ThoughtCo makalesi, Hades’in öbür dünya üzerindeki hâkimiyetini vurgular: “Yunan mitlerinde Hades, ölülerin ölümden sonra gittiği Yeraltı Dünyası’na hükmeder. Yeraltı Dünyası’nda kahramanlar için Elizyum Tarlaları, suçlular için Tartarus gibi bölgeler vardır”. Hades sadece kişinin adı değil, aynı zamanda bu karanlık dünyanın da adıdır. Tanrı Hades, diğer Olimpos tanrıları gibi mitolojide az tapınılan bir figür olmasına rağmen, Roma mitolojisinde Plüton (Plutus) olarak zenginliği simgelerd.

Bu inanışların bir sonucu olarak, Antik Yunan’da ölüm sonrası “mutlu bir hayat” beklentisi zayıftı. Hatta ölülerin ruhlarına düzgün gömülmeleri ve mezarlara adaklar konması yoluyla onların huzura kavuşması umut edilirdi. Gizemcilik akımlarına (Orfizm, Eleusis gibi) göre iyi bir hayat sürmüş bireyler, inisiyasyon törenleriyle Elizyum ya da Mutlular Adasına kavuşabilirdi. Örneğin Orfeus mistisizmi ve Dionysos kültü, inananlara daha iyi bir ahiret vaat ederdi. Ancak yaygın kültür açısından Hades’in diyarı büyük oranda kasvetliydi. Bu başlık altında yer alan Çiğdem Dürüşken’in çalışması da Hades’in öte dünya imgesini irdeler; kitapta “Ruhların Dünyası: Hades” başlığıyla sunulan yazıda bu karanlık âlemdeki inanç ve tasvirler ele alınmaktadır.

Alkestis: Kadına Ölüm Yaraşır

Alkestis, Antik Yunan tragedya yazarı Euripides’in ölümsüz eseri Alkestis’in yanı sıra mitolojide de önemli bir kadın figürdür. Bu hikâyede Peleus’un oğlu Admetos, ölümün gelip kendisini alacağı anlaşılınca, tanrı Apollon’un yardımını alarak Kader Tanrıçaları’nın (Moira’ların) kendisine tanıdığı ömrü uzatır; ancak Fates, bir başkasının yerine ölmesini şart koşar. Admetos’un sadık eşi Alkestis, kocasının yerine ölümü kabul eder. Britannica’ya göre, “Fate’ler koşul koyunca Alkestis, sadık bir eş olarak kocasının yerine ölümü kabullenir”. Alkestis’in bu fedakârlığı, antik kaynaklarda “kadınların aşk ve aile uğruna feda edebileceği” en yüksek fedakârlık örneklerinden biri olarak gösterilir.

Euripides’in tragedya versiyonunda Alkestis hayatını kaybeder ancak Herakles (Heracles) onu Hades’ten kurtararak geri getirir. Romalı yazarlar ve sonradan edebiyat teorileri bu öyküyü kadının itaatkarlığı ve hatta ölümdeki yüceliği bağlamında tartışmışlardır. Özellikle Orta Çağ’dan itibaren kadının ideal fedakârlığı üzerinden yorumlanan Alkestis miti, “kadına ölüm yaraşır” gibi güçlü sözlerle yankı bulmuştur. Bu bölümde Sema Bulutsuz’un makalesinde, Alkestis’in hem mitolojik kökeni hem de Euripides tragedyasındaki tematik çözümlemeleri incelenir. Mitolojik açıdan Britannica’nın belirttiği gibi Alkestis, kocasını kurtarmak için kendi ölümü seçen bir “sadık eş”tir. Modern yorumlarda ise Alkestis’in bu hareketi kimi zaman aşkın yüceliği, kimi zaman ataerkil beklentilere boyun eğiş olarak ele alınır. Bu kısımda, hem mitin özü hem de çağdaş feminist-eleştirel yaklaşımlarla ilişkileri özetlenecektir.

Omoplatoskopia (Kürek Kemiği Kehaneti) ve Pelops

“Omoplatoskopia” veya “kürek kemiği kehaneti”, hayvan omuz bıçaklarından (scapula) kehanet çıkarma uygulamasıdır. Yani scapulamancy olarak da bilinir; Antik Yunan’da, antik Çin’de ve diğer kültürlerde bağımsız biçimlerde geliştirilmiş bir kehanet türüdür. Wikipedia’ya göre scapulamancy, “kürek kemikleri veya koltuk altındaki kemiklerden yararlanılarak kehanet yapma uygulamasıdır. Bu yöntem özellikle Çin’de ve Çin etkisindeki coğrafyalarda oracle bone (bilge taşa) biçiminde gelişmiştir, fakat Batı geleneğinde de ortaya çıkmıştır”. Bu uygulamada canlı hayvanın omuz kemiği pişirildikten sonra çatlakları yorumlanır ya da eti temizlenerek kemik işaretleri okunurdu.

Kitapta Elif Tül Tulunay’ın ele aldığı metinde, omoplatoskopik kehanet ile Pelops mitolojisi ilişkilendirilir. Pelops, Truva kahramanı Tantalos’un oğludur; Tantalos oğlunu tanrılara yemek olarak sunmuş, tanrılar Pelops’un sadece omuz kemiğini (kürek kemiğini) görerek iyiliği ölçeklemiştir. Sonradan Pelops geri canlandırılmış, kayıp omuzu tanrı Hephaistos tarafından fildişi ile tamamlanmıştır. Yani Pelops mitinde gerçek bir kürek kemiği efsanesi vardır: Pelops’un eksik kalmış omzunun yerine Hephaistos tarafından hazırlanmış fildişinden yeni bir omuz takılmıştır.

Ayrıca antik kaynaklarda Pelops’un yadigâr omuz kemiğine ilişkin ilginç bir anlatı vardır. Gezgin yazar Pausanias, Olympia’da Pelops’a ait olduğu söylenen büyük bir omuz kemiğinin tapınağı olduğunu yazar; ancak zamanla bu kemiğin kaybolduğunu belirtir. Örneğin Pausanias şöyle der: “Pelops’un bir kemiği, bir kürek kemiği, onlara getirildi… Pelops’un kürek kemiği benim zamanımda kaybolmuştu…”. Bu rivayet, Yunanlıların Pelops efsanesine olan inancını ve omuz kemiği motifinin önemini gösterir. Tulunay’ın yazısında, omoplatoskopia geleneği ve Pelops mitindeki bu kürek kemiği hikâyesi ayrıntılı şekilde analiz edilmektedir.

Antik Yunan Oyunlarının Çağdaş Yorumları

Modern dünyada Antik Yunan tiyatrosu metinleri sahnelere yeniden taşınmakta, pek çok yönetmen ve yazar bu eski metinleri güncellemekte ya da yorumlamaktadır. Walter Foley’nin incelemesine göre, güncel tiyatro grupları ve toplulukları Grek tragedya metinlerini yeniden yazmak üzere yeni senaryolar almaktadır: “Klasik Stage Company”… Yunan tragedyasını yeniden işleyen daha fazla metni diğer herhangi bir drama türünden almaktadır. Dünya ölçeğinde bakıldığında da Athina ve New York örneği yansıtır: Foley, New York’un bu akımın sadece bir yansıması olduğunu, İngiltere’den Japonya, Hindistan ve Afrika’ya kadar pek çok yerde Yunan draması uyarlamaları yapıldığını belirtir. Örneğin Londra tiyatroları mevsim boyunca Yunan oyunlarını sahnelemekte, Çin’de Sophokles çevirileri yapmakta, Japonya’da ve diğer ülkelerde de Antik trajedilerden esinlenen prodüksiyonlar gerçekleştirilmiştir.

Ayrıca bu uyarım dalgası arasında feminist ve toplumsal yeniden yorumlar da öne çıkmıştır. Foley’ye göre özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde feminist sanatçılar tarafından Mitoloji yorumlanmıştır: Örneğin Fransız yönetmen Ariane Mnouchkine’in Les Atrides (kadınların trajedide ön planda olduğu Oresteia yorumları içeren bir yapıt), Tony Harrison’ın Medea: A Sex War Opera veya Ellen McLaughlin’in Iphigeneia and Other Daughters gibi eserler Grek trajedisini farklı perspektiflerden sahnelemiştir. Bu bölümde Kerem Karaboğa’nın makalesi aracılığıyla, Antik Yunan oyunlarının bugün nasıl yeni içerik ve anlamlarla sahnede hayat bulduğu irdelenecektir. Modern tiyatroda Yunan draması genelde ilk halinde kullanılmaz; yönetmenler mitolojik öyküleri dönemin sorunları, sosyal meseleler veya çağdaş sorunlar bağlamında yeniden kurgular. Dolayısıyla antik oyunlar artık “ölü” metinler değil, farklı coğrafyalarda ve farklı bakış açılarıyla sürekli yeniden yorumlanan eserlermişçesine canlanmaktadır.

Yirminci Yüzyıl Felsefesinin Antikçağ Kökenleri

Antik Yunan ve Roma düşüncesi, 20. yüzyılın felsefi akımlarını şekillendirmede büyük rol oynamıştır. Batı felsefesi, büyük ölçüde sofistlerden Platon ve Aristoteles’e kadar uzanan geleneğin üzerine inşa edilmiştir. Aslında pek çok düşünür, felsefeyi “bilgelik sevgisi” olarak tanımlayan antik geleneğe sadık kalmış, diyalog ve mantık kuramlarını yeniden keşfetmiştir. Örneğin Alfred North Whitehead’in ünlü sözüne atıfta bulunulduğu kaynaklarda, “Bütün Avrupa felsefesi Platon üzerine bir dizi yan nottur” şeklinde bir espri bile vardır. Ancak daha ileri gidersek, fenomenoloji ve varoluşçuluk akımlarından analitik filozoflara kadar 20. yüzyılın önde gelen isimlerinin ortak bir kaynağı antik düşüncedir.

İnternetten derlenen genel bilgilere göre, antik Yunan filozofları Batı düşüncesinin temellerini oluşturmuştur: “Antik Yunan felsefesi, Batı düşüncesi için temel altyapıyı hazırlamış, etik, siyaset, mantık ve bilgi kuramı gibi pek çok disiplini biçimlendirmiştir”. Bu bağlamda 20. yüzyıl filozofları da geçmişin bıraktığı bu mirastan faydalanmışlardır. Örneğin Heidegger gibi varlık (ontology) filozofları, Parmenides ve Heraklitos gibi presokratik düşünürlerle yeniden diyalog kurmuş, Antik Yunan’da oluşmuş “aristotelesçi mantık” günümüz mantık teorilerinin temel taşını teşkil etmiştir. Hatta analitik geleneğin önde gelen isimleri Bertrand Russell ve Ludwig Wittgenstein, mantığın ve matematiğin antik prensiplerini modern formülasyonlarıyla birleştirmiştir.

Sonuçta, antik Yunan felsefesinin “Batı entelektüel geleneğinin yolu”nu açtığı bir gerçektir. Bu ifade, 20. yüzyıl felsefesinin kökenlerinin aslında M.Ö. felsefeye dayandığını vurgular. Bu bölümde Sanem Yazıcıoğlu’nun makalesi, bu tarihî sürekliliği inceler; modern felsefenin temel sorunlarına eski filozofların yaklaşımlarını örnek vererek kökenini ortaya koyar. Örneğin Öklid’in geometri sistematiğinin Aristotelesçi düşünceden, insan hakları ve demokrasi kuramlarının Platon’dan ilham aldığı gibi karşılaştırmalar yapılabilir. Kısacası, 20. yüzyıl düşünürlerinin çoğu, sorularına cevap ararken Zeno paradoksları veya Sokratesçi sorgulamayı ve Aristotelesçi mantık ilkelerini yanlarında bulmuştur. Bu bağlamda antik felsefeye geri dönüş, modern düşüncenin arka planını anlamak için anahtar niteliktedir.

Gustave Moreau’da Mitoloji ve “Jupiter ve Semele”nin İkonografik Çözümlemesi

Gustave Moreau’nun 1895 tarihli “Jupiter ve Semele” tablosu, dönemin sembolist tarzının mitolojiye nasıl uygulandığını çarpıcı bir şekilde gösterir. Resimde tanrılar kralı Jupiter (Zeus) görkemli bir tahtta oturmakta, sağ dizine yorgun bir halde yaslanmış Semele ile birlikte yer almaktadır. Semele’nin karnından alınan bebeğe ait kan damarı, cesurca kanayan bir yarayı işaret ederken Cupid’in yanağını duvara yaslamış çaresiz bakışı trajik anı vurgular. Kompozisyon boyunca İncil’e ve farklı mitolojilere atıflar yapan birçok detay bulunur. Örneğin Jupiter’in sol kolu bir lir’e dayanır; bu da Apollo veya Orpheus’un simgesi olan müzik aletinin Jüpiter’le bağdaşmasını sağlar. Ayrıca Jupiter’in elindeki lotus çiçeği, yeniden doğuşu ve ruhun saflığını sembolize eder. Gökyüzünün ve bitkilerin içine serpiştirilen motifler, onun ilahi gücünü çevreler; arkasındaki kadın figürünün kimliği tartışmalıdır (muhtemelen karısı Juno’ya bir gönderme var).

Moreau’nun bu eseri, yalnızca mitolojik bir sahneyi aktarmakla kalmaz, aynı zamanda sembolik imgelerle doludur. Resmin sol alt köşesinde Pan figürü, sağ alt köşesinde Hristiyanlığın sembolleriyle karışmış alegoriler yer alır. Tablodaki zengin ayrıntılar, antik metne yeni bağlamlar katar. Zübre İndirkaş’ın çalışmasında, Moreau’nun mitolojik sahneleri sembollerle nasıl kaynaştırdığı ve “Jupiter ve Semele”de bu ikonografinin nasıl çözümlendiği ele alınır. Özellikle Jupiter’in geleneksel sakalsız betimlenişi ve elindeki lir detayı, Moreau’nun beklentilerin ötesinde bir yorum yaptığını gösterir. Bu bölümde, Moreau’nun mitlere özgün yaklaşımı ve “Jupiter ve Semele” tablosunun içerdikleri detaylar ayrıntılı biçimde analiz edilecektir.

Avrupa Resminde Müzikli Mitolojik Figürler

Avrupa resim sanatında, mitolojik öykülerle müzik iç içe tasvir edilmiştir. Örneğin Apollo, Yunan-Roma mitolojisinde müziğin tanrısıdır ve genellikle bir lir (kithara) ile betimlenir. Wikipedia’ya göre, “Apollo müzik, şiir ve dansın tanrısıdır… Lir, Apollo’nun yaygın simgesidir”. Resim sanatında bu simge sıkça tekrarlanır: Dionizos veya Orfeus gibi müzikle ilişkilenen figürlerin yanı sıra, Apollo’nun tanrıça Memnon’a kızgın bir şekilde lir çalması gibi efsaneler pek çok resimde konu olmuştur.

Benzer şekilde Orfeus figürü de müzikli mitolojik sahnelerde öne çıkar. Antik mitlere göre Orfeus’un keman benzeri lir ile hayvanları büyülediği, ruhun huzurla buluşmasına aracılık ettiği anlatılır. Sanat tarihçisi Anna Ingram’a göre, “Yunan mitolojisinde Orfeus, şarkıcı, müzisyen ve şairdir. Bu yüzden genellikle Thrakya kıyafetiyle, lirini çalarken resmedilmiştir”. Gerçekten de barok ve romantik dönemde Orfeus’un cezası veya Orfeus-Euridike efsanesi konulu çok sayıda tablo yapılmıştır. Bu resimlerde Orfeus çoğu zaman lirini veya benzeri telli çalgıyı çalarken görülür. Örneğin Roelandt Savery’nin 1628 tarihli “Müzik ve Doğa” eserinde Orfeus kemanı andıran bir çalgı çalar; Rubens’in “Orfeus ve Eurydice” tablosunda ise ölü diyarına girerek eşini canlandırmaya çalışan Orfeus işlenir.

Bu çerçevede Dr. F. Deniz Özden’in makalesinde, mitolojinin Avrupa resminde müzikle buluştuğu sahneler incelenir. Apollo’nun lirsel betimlemeleri ve Orfeus’un müziğinin edebi olduğu gibi görsel sanatlarda da yansımaları örneklerle gösterilir. Müzikli figürlerin resimleri genellikle ruhÂnilik, coşku veya aşkı simgeler; Avrupa resimlerinde müzikli mitler, izleyiciye hem sanatçının ustalığını gösterme hem de izleyiciyi ahlaki ve duygusal derslere çarpıcı biçimde dâvet etme işlevi görmüştür. Örneğin Euterpe (müzik bilgesi Musa) veya Marsiyas figürleri de müzik-temalı mitlerde geçer. Sonuç olarak, bu bölümde Avrupa sanatında mitoloji ve müzik ilişkisi örnek tablolar üzerinden açıklanacak, Ozden’in çalışmasındaki görüşlerle desteklenecektir.

Ritüel ve Tiyatro

Antik Yunan tiyatrosunun kökenleri ritüel içeriklidir. Şehir devletlerinde düzenlenen büyük festivaller genellikle tanrıları onurlandıran dini törenlerle başlar, ardından dramatik etkinlikler gelir. Cambridge Üniversitesi yayımlandığı bir çalışmaya göre, Atina’da tiyatro başlangıçta Dionysos kültüne adanmış bir “koros”tu. Yazarlar, resmi metinlerde Atina trajedilerinin, komedilerin ve satir oyunlarının “Dionysos için bir koros” olarak tanımlandığını; bu oyunların festivalde tanrının idolü önünde adaklar ve dualarla birlikte gerçekleştirildiğini belirtirassets.cambridge.org. Yani drama, doğrudan dini bir bağlamda icra edilmiş; *“prayer and sacrifice”*den sonra sahnelenmiştirassets.cambridge.org. Örneğin Foley de, Yunan tragedyasının kutsal bayramların bir parçası olduğunu, tiyatronun tanrı Dionysos onuruna yapıldığını vurgular.

Bu açıdan tragedyalar genellikle mitolojik hikayeleri temel alır; Origins of Theater in Ancient Greece and Beyond adlı akademik çalışmada da belirtildiği üzere, Yunan tragedileri mitleri yaygınlaştıran birer araç olmuş, koroda ezgiler ve dualarla ritüel özellikleri taşımıştırassets.cambridge.org. Tragedya ve satir oynunda tanrılar ve kahramanlar şarkı söyler, tapınmalar edilir. Dolayısıyla sınır drama ile ritüel arasında silikleşmiş; tiyatro salonu ile tapınak arasındaki çizgi çoğu zaman flulaşmıştır. Yazarlara göre, antik dramadaki koroların toplumun bir parçası olması, izleyiciyle oyuncu arasındaki sınırı kaldırmış; seyirci de topluca ritüelde olduğu gibi oyuna katılmıştırassets.cambridge.org.

Bu bölümde Hasibe Kocabay’ın makalesi, ritüel ile tiyatronun antik ilişkisini ele alır. Örneğin Atina’daki Büyük Dionysia Festivali’nde devlet tarafından seçilen vatandaş erkeklerden oluşan şarkıcı toplulukları (korolar) bizzat törenin bir parçası olarak görev yapardıassets.cambridge.org. Oyunlarda (tragedya, komedya) şarkılar ve dualar yer aldığı için bu yapıtlar aynen dinî ritüellerdeki gibi etkileyici (katharsis) niteliktedir. Kocabay’ın yazısında, antik Yunan’da drama ve ritüel arasındaki iç içe geçmişlik örneklerle gösterilir; tiyatronun ortaya çıkışının aslında topluluğun kolektif dinsel deneyimlerinin sanatsal bir yansıması olduğu savunulur. Bu çerçevede, tiyatronun antik kökenlerine dair modern teori ve kanıtlar, bu makalede özetlenecektirassets.cambridge.org.

Sonuç

Klasik Filoloji Seminerleri 2 kitabı, Yunan mitolojisinin derinlemesine incelenmesine olanak veren çok yönlü bir çalışmadır. Bu incelemede kitabın bölümlerine göre konular ele alınmış; her bir tema, ilgili mitolojinin temelleri, tarihsel yorumları ve çağdaş yansımaları ışığında tartışılmıştır. Örneğin Hades’in karanlık dünyası ve Antik Yunan’ın ölüm inancı, Alkestis’in fedakâr trajedisi, omoplatoskopik kehanetin Pelops efsanesindeki rolü, Yunan oyunlarının modern yorumları, felsefenin antik kökleri, Gustave Moreau’nun sembolist resminde mitolojik öykünün çözümlemesi, müzik temalı mitolojiler ile tiyatro-ritüel ilişkisi gibi başlıklar detaylı biçimde incelenmiştir. Her bölümde aktarılan bilgiler, Getty Müzesi sergileri akademik makalelercve ansiklopedik derlemeler gibi güvenilir kaynaklarla desteklenmiştir. Sonuç olarak, bu eser antik mitolojiyi günümüz perspektifiyle anlamak isteyen yüksek lisans öğrencileri ve araştırmacılar için zengin bir kaynak teşkil eder. Verilen APA biçimindeki kaynakçada ise kullanılan tüm kaynaklar listelenmiştir.

Kaynakça (APA formatında)

  • Apollo. (t.y.). In Wikipedia. Erişim adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Apollo
  • Ataman-Erçelik, P. (Ed.). (2016). Klasik Filoloji Seminerleri-2. İstanbul: Alfa Basım Yayım.
  • Britannica, T. (t.y.). Alcestis. Erişim adresi: https://www.britannica.com/topic/Alcestis-Greek-mythology
  • Foley, H. P. (1998). Modern performance and adaptation of Greek tragedy. American Philological Association.
  • Getty Museum. (t.y.). Underworld: Imagining the Afterlife (sanal sergi metni). Erişim adresi: https://www.getty.edu/art/exhibitions/ancient_underworld/inner.html.
  • Gill, N. S. (2025, 30 Nisan). The Ancient Greek Underworld and Hades. ThoughtCo. https://www.thoughtco.com/the-ancient-greek-underworld-118692.
  • Ingram, A. (2024, 4 Kasım). The Most Famous Bard in History: Orpheus in Paintings. DailyArt Magazine. https://www.dailyartmagazine.com/orpheus-in-paintings/.
  • Oakley, H. (2020, 30 Mart). Gustave Moreau and Symbolism: Jupiter and Semele. The Eclectic Light Company. https://eclecticlight.co/2020/03/30/gustave-moreau-and-symbolism-jupiter-and-semele/ .
  • Scapulimancy. (t.y.). In Wikipedia. Erişim adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Scapulimancy.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.