Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak Eseri Üzerine Kapsamlı Bir Analiz
Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak
Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak Eseri Üzerine Kapsamlı Bir Analiz
1. Giriş
Ziya Gökalp (1876–1924), Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet’in kuruluşu arasında geçen modernleşme tartışmalarının en önemli düşünürlerinden biridir. Diyarbakır’da medrese kökenli bir ailede doğan Gökalp, gençlik yıllarında Namık Kemal gibi Osmanlıcı milliyetçilerle, İslâmî düşünürlerle (Muhammed Abduh, Cevdet Paşa vb.) ve Batılı sosyologlarla (Durkheim, Bergson) tanışmıştır. Bu bağlamda Gökalp, Türkiye’de sosyolojinin temellerini atan ilk kuşaklardan sayılır. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı eseri, I. Dünya Savaşı öncesindeki çöküş döneminde Osmanlı tebaasını birleştirecek çözüm önerilerini içeren makalelerden oluşur. Türk Yurdu ve İslam dergilerinde 1911–12 yıllarında yayımlanan bu yazılar, 1918’de tek kitap hâline getirilmiştir. Eserin genel amacı, vatanın dağılmasıyla karşı karşıya kalan Osmanlı milletine, çöküşü önleyecek yol haritasını sunmaktır. Gökalp bu kitabında Osmanlı’nın yıkılışını engellemek için gündeme gelen üç büyük düşünce akımına ilişkin görüşlerini ortaya koymuştur. Milliyetçilik ile dindarlığı uzlaştırmaya çalışan eser, kavramsal açıdan Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak başlıkları altında millî kimlik, kültür, medeniyet ve inanç gibi konuları irdeler. Eser, Gökalp’ın sistematik düşünce birikiminin bir özeti niteliğinde olup, yüzyıl boyunca Türk modernleşmesi sorunlarına çözüm arayanlar tarafından başvurulan bir kaynak olmuştur.
2. Üç İlke: Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak
Gökalp, Tanzimat’tan itibaren Osmanlı toplumunda tartışılan Türkçülük, İslamcılık ve medeniyetçilik akımlarını bir arada ele almıştır. Türkleşmek, Gökalp’in ifadesiyle Türk ulusunun “yükseltilmesi”, yani dil, kültür ve tarihî değerlerin milletin temelini oluşturmasıdır. Ona göre, bir toplumun eğitiminden ve terbiyesinden milletin kendisi sorumludur: “Milletin terbiyesini yapan dersler değildir, millettir”. Bu bakımdan Türkleşmek, Türk kültürünü (hars’ını) güçlendirip yaygınlaştırma ideolojisidir. İslamlaşmak ise milleti ortak bir manevî temelde birleştiren, ahlâkî değerleri besleyen İslamiyet’in korunup millileştirilmesi demektir. Gökalp, İslamiyet’in tarih boyunca Türkleri “bozkırdan kurtararak medeni hale getirdiğini” vurgulamış; dinî kurumların reform yoluyla iyileştirilmesine, içtihat kapısının sürekli açık tutulmasına önem vermiştir. Bu anlamda İslamlaşmak, Türk milliyetçiliğine İslâmî ahlaki zemin sağlamayı ifade eder. Muasırlaşmak ise Batı’nın bilimsel ve teknolojik medeniyetine uyum sağlama, ülkeyi çağdaşlaştırma çabasıdır. Gökalp’e göre bu, sömürgeci bir taklit değil, millî kimliğe zarar vermeyen bir gelişmedir: “Kendi kültürümüzü koruyarak Batı medeniyetine dahil olabileceğimizi” savunur. Bu üç ilke arasında Gökalp en çok Türkçülüğü önceler; İslamcılığı ve muasırlaşmayı ise Türk milliyetçiliğini güçlendirici vasıtalar olarak görür. Sonuç olarak eser, Türklüğü, İslamiyeti ve çağdaşlaşmayı birbirini reddetmeyen unsurlar olarak ele alır.
3. Kültür ve Medeniyet Teorisi
Gökalp’ın teorisinin merkezinde “kültür-medeniyet” ayrımı vardır. Ona göre hars (kültür), toplumun tarih boyunca geliştirdiği ortak değer ve inançlar bütününü; medeniyet ise Batılılaşma, ilerleme ve uygarlık projelerini ifade eder. Hars, geçmişten gelen örf-adet, dil ve ahlâk unsurlarını kapsarken; medeniyet, bilimsel teknik bilgileri ve evrensel uygarlık kazanımlarını içerir. Bu ayrım çerçevesinde Gökalp, kültürel unsurların temelini “Türkçülük” (millî kültür) oluşturmaktadır; ahlâkî ögenin kaynağı ise İslamiyet’tir. Başka bir deyişle, kültürün temel direği millî kimlik ve Türk geleneği, medeniyetin temel direği ise çağdaş uygarlık ilkeleridir. Bu sayede Gökalp, millî bir kültürü koruyarak Batı’nın bilim ve teknolojisine katılmanın mümkün olduğunu savunur. Tarihsel olarak Türk milleti de İslâm medeniyetine dâhil olarak kendi kültürünü muhafaza etmiş; şimdi benzer biçimde Batı medeniyetinin parçası olunabileceğini ileri sürer. Uygarlığı “teknoloji temelli, tüm insanlığa ait zenginlik” olarak tanımlar. Hars–medeniyet kuramı, Türk toplumunun köklerine bağlı kalıp aynı zamanda çağdaşlaşmasını sağlayacak bir yol önerir. Neticede Gökalp için kültürel bağlamda “Türkleşmek”, dinî/ahlâkî bağlamda “İslamlaşmak” ve siyasal/eğitim bağlamında “Muasırlaşmak” birbiriyle çatışmayan, aksine birbirini tamamlayan ilkeler olarak biçimlenir.
4. Modernleşme ve Toplum Mühendisliği
Gökalp, Osmanlı’nın dışa bağımlılıktan kurtulup kalkınması için Batılılaşmayı zorunlu görürken bunu “toplum mühendisliği” anlayışıyla ele almıştır. Yeni bir siyaset ve toplum düzeni geliştirmek gerektiğine inanmış; geleneksel kurumların bile ancak yeniden yorumlanarak çözüm sağlayabileceği fikrindedir. Osmanlı aydını, “Batılılaşma (kalkınma) taleplerine imkân verebilecek, geçmiş kimlik ile çatışmayacak bir çerçeve” ararken Gökalp bu sentezi kültür–medeniyet ayrımı ile kurmuştur. Modernleşme sürecinde “pozitif ilim” ve “pozitivist bakış açısı”nı benimser; bu amaçla Emile Durkheim’ın sosyolojik kuramını Türk toplumuna uyarlamıştır. Gökalp’in Durkheim’dan öğrettiği, toplumu bir organizma gibi kavrayarak eğitim, ahlâk ve kurumlar yoluyla örgütlemektir. Bu yaklaşım, Gökalp’ın sosyolojik projeksiyonunu da gösterir: Yeni Türk toplumunun inşasında bilinçli sosyal mühendislik yapılabileceğine inanır. Ayrıca II. Meşrutiyet yıllarında sosyal ve politik alanı yakından izleyen Gökalp, Osmanlı düzeninin yerine göreli olarak ulus devlet anlayışına dayalı çağdaş bir yapılanma öngörmüştür. Bu bağlamda Gökalp’in eserleri, Türk modernleşmesinin sorunlarına çözüm arayanlar tarafından hâlen “başvuru kaynakları” olarak görülmektedir. Özellikle sosyolog kimliğiyle Gökalp, Türk modernleşmesi üzerine güncel tartışmalarda “toplum mühendisliği” terimiyle anılan planlı dönüşüm projelerine örnek teşkil etmiştir.
5. Din ve Milliyetçilik
Gökalp, dinî kimlik ile millî kimliği uzlaştırmaya çalışan nadir düşünürlerden biridir. İslamiyet’in Türk kültüründeki yeri konusunda Gökalp, dinin Türk milletinin tarihî deneyimlerinin bir parçası olduğunu savunur. Ona göre İslamiyet, Türkleri bozkırdan kurtarıp medeni hâle getirmiştir. Bu nedenle din, Türk ulusunun gönül birliğinde önemli bir rol oynar. Gökalp aynı zamanda İslam’ın çağdaşlaştırılması gerektiğini, yanlış yorumlamalardan arındırılarak akılcı bir biçime kavuşturulmasını vurgulamıştır. Türkiye’de din–devlet ilişkisi bağlamında ise Gökalp, laikliği destekler; dinin alenî siyaset yerine inanç ve ibadet alanında kalmasını savunur. Dinî Türkçülük dediği yaklaşımında, dinî kitap ve hutbelerin Türkçe okunması gerektiğini söyler; böylece millî kimlikle din dilleri arasında köprü kurmayı amaçlar. Bu tutumuyla Gökalp, Cumhuriyet sonrası laik inkılâpların fikirsel öncülerinden sayılır. Milliyetçilik açısından Gökalp, Türkçülüğü ulusun yükseltilmesi olarak tanımlar; bunu İslamcılık ve Batıcılık ile uzlaştırarak gerçekleştirmeyi arzular. Bu çerçevede, dinin millî kimlikle örtüşmesi için onun millîleştirilmesi (dini reformlarla uyumlu hale getirilmesi) gerektiğini savunur. Özetle Gökalp’a göre İslam milletin birleştirici manevi zeminidir ancak devlet işlerinde laik anlayış hâkim olmalıdır.
6. Eğitim, Ahlak ve Kurumsal Reformlar
Gökalp, “yeni Türk toplumu” yaratmak için eğitim ve ahlak alanında kapsamlı öneriler geliştirmiştir. Eğitim açısından, çocukların küçük yaşta çok yönlü eğitilmesini savunur. Özellikle dinî ve fen bilgisi eğitimini birlikte vermeyi önerir: “Din eğitimi çocukluktan itibaren verilmeli; bu süreçte tarih, kültür, din esasları ve fen ilimleri bir arada öğretilmelidir.”. Eğitimin amacı ulusal birey yetiştirmektir. Bu doğrultuda eğitim programlarında Türk dili, tarihi ve millî kültür öncelikli yer alır. Ahlâk eğitiminde Gökalp, değerlerin kaynağı olarak milletin ortak kültürünü görür. O, ahlâkı “millî kültürün bir yansıması” kabul eder ve ortak kültüre dayalı değerlerin toplumsal dayanışmayı güçlendireceğine inanır. “Toplumcu ahlâk” adı verilen bu anlayışla Gökalp, Türk milletini ahlâkî eğitimle bir arada tutacak milli bir etik sistemi vurgular. Burada en önemli nokta, toplumun ahlaki eğitiminden yürürlükteki kanunlar değil, milletin kendisi sorumludur.
Kurumsal reform önerileri ise toplum mühendisliği yaklaşımının uzantısıdır. Hukukî alanda aile yapısının modernize edilmesi dikkati çeker. Gökalp’in katkılarıyla çıkarılan 1917 Aile Kanunu Kararnamesi ile evlilik, artık sadece dinî bir usul olmaktan çıkarılmıştır. Kadın hakları konusunda da yenilikçidir: Kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunur, kadınların eğitimini toplumun kalkınması için gerekli görür. Aile ahlâkı konusundaki yazılarında ise Türk ailesinin Batılı ailelerin taklidi olmayıp modernleşmeyi kendi kültürel köklerinden güç alarak sağlayacağını belirtir. Bu öneriler gerçeklenen ulusal eğitim sistemleri, tekke-medrese kapatılması, Medeni Kanun’un hazırlanması gibi Cumhuriyet reformlarına ilham vermiştir. Özetle Gökalp, Türk ulusunu ahlâklı ve nitelikli bireylerden oluşan bir topluma dönüştürmek için eğitimin millîleştirilmesi, kadının konumunun güçlendirilmesi ve yeni kurumsal düzenlemeler yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
7. Eleştiriler ve Etkiler
Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak çağdaşları arasında çeşitli eleştiriler almıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde (1918–1919) solcu ve milliyetçi çevrelerden Reşit Galip, Nüzhet Sabit, Zekeriya Sertel gibi aydınlar Gökalp’in tutarsız ve yüzeysel olduğunu ileri sürmüşlerdir. N. Sabit, Gökalp’ı Durkheim’cı olduğunu söylemesine rağmen bu kuramı tam uygulayamamakla suçlamış, ülkenin millî konularına yüzeysel yaklaştığını belirtmiştir. Daha sonra Anadolu kökenli, Türkçülüğün sosyolojik temellerini önceliklendiren yazarlar (örneğin Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Mehmet Emin Yurdakul) da benzer eleştiriler yöneltmiştir. Bu eleştirilerin ortak yönü, Gökalp’in kaynaklarına (özellikle Batılı sosyoloji yazarlarına) tam sadık kalmadığını, milli ülkücülüğe fazla yaslanarak yöntemsel açıdan eksiklikler taşıdığını savunmalarıdır. Buna karşılık Gökalp’in fikirleri, Cumhuriyet’in ideolojik yapısında büyük bir etki yaratmıştır. Atatürk, Gökalp’i “fikirlerinin babası” olarak anmış, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sloganı gibi milliyetçilik vurgularının zihnî altyapısında Gökalp’ın etkisi kabul edilmiştir. Eserin ideolojik önemi o kadar büyüktür ki Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak İttihat ve Terakki dönemi ideolojisinin başyapıtı; onu izleyen Türkçülüğün Esasları (1923) ise Cumhuriyet dönemi ideolojisinin temel eseri sayılır. Gökalp, ayrıca Cumhuriyet’in ilk meclis çalışmalarına, dil ve tarih tezi gibi millî politikaların oluşturulmasına doğrudan katkıda bulunmuştur. Kısacası, Gökalp’in Türkleşmek… kitabı ağır eleştirilere rağmen yeni Türkiye’nin millî siyasetinin kurucu belgesi haline gelmiş; yalnızca fikir dünyasında değil, pratik reformlarda da yankı bulmuştur.
8. Sonuç
Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak eseri, yayınlandığı dönemden beri Türk düşüncesinin temel taşlarından biri olarak kalmıştır. Gökalp’ın kültür–medeniyet ayrımı ve üç ilkesi, cumhuriyet sonrasında da yeniden yorumlanarak Türkiye’nin modernleşme, milliyetçilik ve laiklik meselelerinde referans gösterilmiştir. Günümüze gelindiğinde bile bu eser, Türk toplumsal dönüşüm sorunlarını irdelerken önemli bir kaynak kabul edilmektedir. Günerigök’ün belirttiği gibi Gökalp, yüz yıl geçse de hâlâ canlı şekilde tartışılmakta ve modernleşme krizlerinin çözümünde başvurulan bir otorite olarak değerlendirilmektedir. Çalışmamızda ele alınan görüşleri ışığında, benzer yapısal sorunlarla karşılaşan günümüz Türkiyesi’nde Gökalp’ın çözüm önerileri yeniden gündeme getirilebilir. Dolayısıyla Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak eseri, çağdaş Türk fikrinin tarihinde kalıcı bir yer edinmiş ve yararlı bir düşünce haritası sağlamaya devam etmektedir.
Kaynakça (APA Formatında)
Bulut, Y. (2015). Sosyal ve siyasal arasına sıkışmış bir düşünür: Ziya Gökalp ve hars-medeniyet kuramı. Sosyoloji Konferansları, (52), 79–110.
Duymaz, A., & Özsarı, M. (2014). Ön söz. In Z. Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (s. vii–xvii). Ötüken Yay.
Güngör, E. (1977). Ziya Gökalp ve Türkçülükte din meselesi. Sosyoloji Konferansları, (8), 297–317.
Gökalp, Z. (1976). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. (Orijinal eser 1918).
Günerigök, M. (2024). Ziya Gökalp düşüncesinde parçalanan ve yenilenen sistemin örme biçimleri: Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20, 145–156.
Işıkg, D. (2022). Ziya Gökalp’in din ve dini terbiye anlayışı. Hafizu’l İlm Araştırma Dergisi, 27(4), 379–404.
Konuk Kandemir, N., & Aksu, M. (2024). Ziya Gökalp ve Emile Durkheim’da ahlak eğitimi: Toplumsal düzen ve kimlik inşası. Sosyologca, 28, 131–140.
Oral, M. (2006). Çağdaşları tarafından Ziya Gökalp’in eleştirisi. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 5(12), 1–33.
(Dipnotlarla verilen sayfa referansları metin içinden alınan bilgilere dayanmaktadır.)

Leave a Comment