Ziya Gökalp’in İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları Üzerine Akademik İnceleme
İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları
Ziya Gökalp’in İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları Üzerine Akademik İnceleme
Giriş
Ziya Gökalp (1876–1924), Osmanlı’nın son döneminde toplumsal değişim süreçlerini yorumlayan ve Türk milliyetçiliği ile İslamcılığı sentezlemeye çalışan önde gelen düşünürlerden biridir. Gökalp’in İslam Mecmuası (1914–1918) ve Muallim Mecmuası (1914–1918) dergilerinde yayımladığı yazılar, dönemin din ve eğitim tartışmalarının en önemli belgelerini oluşturur. Bu çalışmada Gökalp’in bu yazılarında ele aldığı din-modernleşme ilişkisi, İslam’ın toplumsal rolü, eğitim politikaları ve toplumsal terbiye gibi temalar detaylı olarak incelenecektir. Elde edilen bulgular, aynı dönemde etkin olan Mehmet Akif Ersoy, Said Halim Paşa ve Mustafa Sâtı Bey’in (Sâtı el-Husrî) ilgili konulardaki görüşleriyle karşılaştırmalı bir bakış açısıyla değerlendirilecektir. Böylece II. Meşrutiyet döneminde eğitim ve din kavramlarının millî kimlik ve modernleşme bağlamında nasıl şekillendiği ortaya konmaya çalışılacaktır. Makale giriş, düşünsel çerçeve, tematik çözümleme, karşılaştırmalı tartışma ve sonuç bölümlerinden oluşmakta olup, kaynakçalar ile desteklenmiştir.
Düşünsel Çerçeve
Gökalp’in düşünce sistemi, Türkçülük ve İslamcılığı bir araya getiren bir sentez olarak öne çıkar. II. Meşrutiyet’te Osmanlı entelektüelleri arasında Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımları birbirleriyle rekabet etmiş; Gökalp ise Türk milletinin yeniden inşası için millî kültür ve İslam’ı birlikte ele alan bir perspektif geliştirmiştir (Günay, 2016). Bu çerçevede din; sadece bireysel inanç bağlamından çıkarılarak millî hayatın temel değerlerinden biri olarak görülür. Gökalp’in eserlerinde dinin sosyal işlevi, ahlâkî birliktelik ve millî vicdân bağlamında ele alınır. Örneğin “Dinli bir hayat, hayatlı bir din” şiarını taşıyan İslam Mecmuası, İttihat ve Terakki’nin desteğiyle çıkmış ve İslamiyet’in sosyal yönünü vurgulamıştı. Gökalp’in dergilerindeki yazılarının çoğu, dinle modern sosyal bilimler arasında uyum arayışını yansıtır. Bu anlamda, din-modernleşme ilişkisi Gökalp’in düşünsel çerçevesinin merkezinde yer alır; Gökalp din ile fen (ilim) arasında bir çatışma olmadığını, bilakis birbirini tamamlaması gerektiğini savunur. Bu çerçevede, eğitim ve toplumsal terbiye konuları da Gökalp için millî bütünleşme aracı olarak görülür. II. Meşrutiyet döneminde eğitim tartışmalarında, eğitim-öğretim ayrımı ve millî terbiye vurgusu önemliydi ve Gökalp’in bu tartışmalardaki yeri hayli belirgindi (Karaburgu, 2018).
Tematik Çözümleme
Din ve Modernleşme İlişkisi
Gökalp’in İslam Mecmuası’nda yayımladığı yazılar, dinin toplumsal işlevine dair yeni bir bakış getirir. Gökalp, İslam’ı sosyal bir kurum olarak ele alarak, “içtimâî usûl-i fıkıh” (sosyolojik fıkıh) adını verdiği bir yöntem geliştirmeye çalışmıştır. Bu yaklaşımla dinî hukuku ve ahlâkı sosyolojik açıdan değerlendirerek, fıkıh ile sosyolojinin birbirini dışlamadığını savunur. Örneğin, İslam Mecmuası’nda yayımladığı ilk makalesi İslam Terbiyesinin Mahiyeti’nde, Tanzimat öncesi dönemde çocukların İslam terbiyesiyle yetiştirildiğini; Tanzimat sonrasında ise Batı tarzı “asrî terbiye”nin sisteme girmeye başladığını vurgular. Gökalp, bu sürecin sonucunda geleneksel din eğitiminin içinin boşaldığını ve Din derslerinin hâlâ ilmî gerçeklere karşı “bid’at” şeklinde olumsuz bir tavırla okutulmasının öğrenci güvenini kaybettirdiğini gözlemler. Bu tespitlerden hareketle din ile modern bilimsel akıl arasında temel bir çatışma olmadığını, aksine modernleşmenin de İslam ile bağdaşacak bir şekilde yürütülmesi gerektiğini ileri sürer. Dolayısıyla Gökalp’e göre modernleşme sürecinde İslam, hurafe ve tedrisat kalıpları dışına çıkarılıp yeniden yorumlanmalı; bilimsel yöntemlerle desteklenen bir din eğitimi toplumsal dayanışmayı güçlendirecek şekilde kurgulanmalıdır.
Mehmet Akif Ersoy ve Said Halim Paşa da benzer bir çizgide din-modernleşme ilişkisinden söz eder. Mehmet Akif, özellikle Asım adlı eserinde, Batı’nın yalnızca fen ve bilim alanındaki ilerlemelerinin alınmasını; İslam ahlâkı ve millî değerlerden kopulmamasını önerir (Arslan & Ibrić, 2024). Yani Akif, modern eğitimin bilimsel yönünü desteklerken, genç neslin manevi ve millî öğretilerle yoğrulmasını savunur. Said Halim Paşa ise modernleşme yolunda Batı medeniyetinin imkânlarından büyük ölçüde yararlanmayı zorunlu görür. Alperen’in çalışmasına göre, Paşa İslam dünyasının modernleşme hamlesinin mutlaka Batı’ya yüzünü dönmesi gerektiğini vurgular; ilerlemenin önünde engele dönüşmemesi için Batı’nın teknik ve fikrî mirasına açık olunmasını savunur. Buna karşılık, Satı Bey (Sâtı el-Husrî) dönemin aydınlanmacı eğitim reformistlerinden biri olarak dinî dogmalar yerine bilimsel metotları benimser; din konusundaki yazılarında modern eğitim sistemini öne çıkarır. Satı Bey, eğitim yöneticiliğinde bulunduğu dönemde disiplinli çalışmayı ve ahlâkî kararlılığı vurgulamış; bunun temelinde milli kimlik bilincinin değil, evrensel eğitim normlarının yerleşmesi gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda, Gökalp’ten Akif ve Said Halim’e kadar tüm bu düşünürler modernleşmeyi bütünüyle Batılılaşma olarak görmez; ancak modern bilim ile millî/İslâmî değerlerin nasıl uyumlu hale getirileceği konusunda farklı noktalar öne çıkarırlar.
İslam’ın Toplumsal Rolü
Gökalp’in İslam Mecmuası yazılarında İslam, millî hayatın bir parçası ve toplumsal terbiye aracı olarak değerlendirilir. Gökalp’e göre İslam, Türk kültürüyle kaynaştırılmalı, böylece toplumun ortak vicdanı güçlenecektir. Dergide yazdığı makalelerde İslam’ın sosyal yönünü ele alırken, İslam hukukunu da sosyal olgu şeklinde yorumlama çabasına girer. Yani İslam’ı sadece ibadetler bütünü değil, ahlâk, eğitim ve hukukun bir toplumsal çatı oluşturduğu bir yapı olarak görür. Örneğin Gökalp, ilim ile din arasındaki uyumun altını çizer ve “sosyolojik fıkıh” kavramıyla İslam’ın, zamana göre gelişebilen sosyal bir nitelik taşıdığını ileri sürer. Bu görüş, İslam’ın sosyal rolünü modernizmle karşıt değil, tamamlayıcı bir çerçevede konumlandırır.
Mehmet Akif de İslam’ı toplumsal hayatın merkezi sayar. Akif’in ideallediği “Asım nesli”, inançlı, vatansever ve ahlâklıdır; eğitim alan gençlikte İslamî değerlerin korunması esas hedeflerdendir. Akif’in metinlerinde ilim önemli olmakla birlikte, bu bilimin ancak İslâm ahlâkı ile uyumlu olması gerektiği vurgulanır. Dolayısıyla hem Gökalp hem Akif, İslam’ın toplumu ahlâk ve birlik içinde tutan bir temel unsur olduğunu kabul eder. Said Halim Paşa ise İslam’ın birleştirici özelliğine odaklanarak, Osmanlı ya da İslam birliğini siyasi kurtuluşun anahtarı saymıştır; onun bakışında İslam, bir medeniyet çatısı olarak yeniden diriltilmelidir. Satı Bey ise İslam yerine daha çok millî eğitim içinde ahlâk ve medeniyet değerlerini esas alır; dinin doğrudan toplumsal rolüne atıf yerine eğitimin genel disiplini üzerine yoğunlaşmıştır.
Eğitim Politikaları ve Toplumsal Terbiye
Eğitim Gökalp’in düşünce dünyasında dinle birlikte en fazla ele aldığı konulardan biridir. Gökalp, Muallim Mecmuası’nda yayımladığı yazılarında (özellikle “Millî Terbiye” ve “Maarif Meselesi” başlıklı makalelerinde) eğitimin millîleştirilmesini, öğretim yöntemlerinin yenilenmesini, öğretmen statüsünün yükseltilmesini savunur (Karaburgu, 2018; Satılmış, 2016). Gökalp’e göre toplumun “vicdanını oluşturan değer yargıları” (hars, kültür) millî olmalı, bu kültür milli terbiye aracılığıyla çocukların ruhuna aşılanmalıdır. Buna karşılık fen ve teknik bilgi evrenseldir; fenniyat ise ulusötesidir. Bu nedenle Gökalp, eğitimin millî, öğretimin ise lâmillî (ulusötesi) olması gerektiğini belirtir. Örneğin, Gökalp “Kıymet hükümleri her toplumda başka türlü olduğu için millîdir; şeniyet hükümleri ise evrenseldir” der ve eğitimin özünü oluşturan millî kültürün gençlere öğretilmesi gerektiğini vurgular. Bu yaklaşımı, eğitimimizin kısa vadede doğurduğu aksak sonuçların sebebinin uluslararası medeniyetler karşısında hâlâ yerli ve millî bir temel oluşturamamış olması olarak görmesine de yol açar. Gerçekten Gökalp, öğretim programlarının üç ayrı eğitim sistemi (medrese, yabancı mektep, Tanzimat okulu) yaratarak çelişkili sonuçlara neden olduğunu gözlemler ve en büyük sorunun "iç içe ve anlaşamayan farklı zihniyetlerin toplumda etkin oluşu ve bunların hiçbirinde sağlam ahlâk unsurlarının bulunmaması" olduğunu belirtir.
Gökalp’in eğitim politikalarına ilişkin önerileri, modern ve dinî eğitimin bir arada düzenlenmesi gerekliliğine işaret eder. Muallim Mecmuası’nda yazdığı makalelerde Tanzimat sonrası dönemde çoğalan laik (asrî) ve din derslerinin yan yana nasıl dengeleneceği meselelerini tartışır. Din derslerinin niteliksel olarak canlandırılması, bilimsel içeriklerle desteklenmesi ve pedagojik yöntemlerin yenilenmesi gerektiğini savunur. Sonuçta Gökalp, “İslam, Türk ve asrî terbiyelerin birbirine yardımcı ve tamamlayıcı olması” gerektiğini savunur. Yani millî kültürle şekillenmiş terbiye, Türk millî karakterini oluştururken; modern fenniyat bilgisi de evrensel ölçüde müfredata girmelidir. Bu duruş, Gökalp’in eğitime dair özgün “milli terbiye” anlayışının temelini oluşturur.
Diğer yandan Mehmet Akif, eğitim politikalarında da millî ve dinî unsurları önceler. O da benzer şekilde, eğitimin millî olması gerektiğini vurgulamış; bu hususta Gökalp’la örtüşen görüşler ileri sürmüştür (Arslan & Ibrić, 2024). Akif’in Asım eserinde gençlik eğitimindeki temel amaçlardan biri “milli vicdan” oluşturmaktır. Bir öğretmen olarak kendi öğrencilerinin eğitimiyle de yakından ilgilenen Akif, din eğitiminden laik eğitime kayışın toplumun çözülmesine yol açtığını düşünür. Benzer bir şekilde Said Halim Paşa da, Osmanlı eğitim sisteminin koordinasyonsuz yapısına işaret etmiş; medreselerin eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve öğretimin modern ilimlerle uyumlu hale getirilmesi gerektiğini savunmuştur. Satı Bey ise dönemin Maarif Nazırı olarak moderne, yani Batı’da gelişen pedagojik metotlara dayalı bir eğitim reformunu desteklemiş, öğretmen yetiştirmenin sistematikleşmesini teşvik etmiştir. Gökalp’in aksine Satı Bey’in eğitim anlayışında dinî içerikten çok millî ve bilimsel normlar ön plandadır. Örneğin Satı Bey yazılarında dinî eğitimi de eleştirmiş, modern bilimsel yöntemi önermiştir. Aynı dönemde Satı Bey ve Gökalp arasındaki eğitim tartışmalarında, Gökalp eğitimin millî köklere ve İslam ahlâkına dayandırılması gerektiğini söylerken, Satı Bey daha seküler bir çerçevede reformları savunmuştur.
Gökalp’in toplumsal terbiye anlayışı da eğitimin genel felsefesiyle iç içedir. Ona göre bir toplumun disiplini, eğitim yoluyla inşa edilen millî ahlâk anlayışı ile belirlenir. Din, bu süreçte biçimlendirici bir güç olarak görülür; ancak yerli dinî kültürün gençlere nasıl aktarılacağı konusunda da yenilikçi çözümler öne sürer. Gökalp, dinî terbiyenin nitelik olarak güçlü olması, bilimsel yaklaşımla verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Mehmet Akif de toplumsal terbiye açısından dinî değerlere sıkı sıkıya bağlı bir nesil yetiştirmenin gerekliliğini savunur. O, ideal gencin bilimle yoğrulmuş ama İslam ahlâkına uygun olması gerektiğini belirtir. Özetle Gökalp, eğitim ve terbiye araçlarının hem millî hem de ahlâkî temele dayanması gerektiği noktasında çağdaşlarıyla örtüşür; farklılıkları ise seküler-medeniyetçi ve dinî vurgulu yaklaşımları arasında şekillenir.
Karşılaştırmalı Tartışma
Gökalp’in görüşleri, döneminin öteki önemli aydınlarıyla karşılaştırıldığında hem paralellikler hem ayrışan noktalar gösterir.
- Mehmet Akif Ersoy: Akif ile Gökalp arasında dinî değerlere bağlılık konusunda büyük bir uyum vardır. Her ikisi de gençlik eğitiminde İslam ahlâkının korunmasını ve millî kültürün güçlendirilmesini savunur. Arslan ve İbrić’in vurguladığı gibi, Akif Asım’da Batı’dan yalnızca bilimin alınmasını; ahlâkî ve millî değerlerin ise korunmasını salık vermiştir. Bu, Gökalp’in “dinli hayat, hayatlı din” anlayışıyla örtüşür. Ancak modernleşme stratejilerinde farklılık görülür: Akif doğrudan Batı karşıtlığına düşmeden bilimsel ilerlemeleri olumlar, Gökalp ise daha sistematik olarak sosyolojiyi ve modern sosyal bilimleri İslam hukuku ile bütünleştirmeye çalışır. Öte yandan Akif, sosyal reform yerine neslin karakteriyle ilgilenirken, Gökalp örgütlü eğitim politikalarına odaklanmıştır. Her ikisi de toplumsal terbiye açısından disiplinli, ahlâklı bireyler yetiştirmeyi hedeflese de, Akif’in yaklaşımı daha çok şiir ve nutuklarda ifade edilen idealizme dayalıdır.
- Said Halim Paşa: Gökalp’e kıyasla Said Halim daha doğrudan Batı’nın teknik üstünlüğünü kabul etmiş bir tavır içindedir. Görüşlerinin Ötüken Ansiklopedisi’nde belirtildiği gibi, Paşa Osmanlı’nın kurtuluşunun önünde İslam birliği idealini tutar; modernleşme planını ise Batı medeniyetinden öğrenerek yürütme gerektiğini öngörür (Alperen, t.y.). Yani Said Halim, “her millet kendi kültürünü yenileyerek modernleşmeli” prensibini savunurken; Batı’dan çok geniş bir alanda faydalanmayı şart koşar. Bu, Gökalp’in “sosyolojik fıkıh” yaklaşımıyla mesafeli bir farklılıktır. Gökalp, Batı ilimlerini millî bağlama uyarlamayı amaçlarken, Said Halim daha çok doğrudan Batılılaşma yanlısıdır. Diğer taraftan dinin toplumsal rolü konusunda benzer düşünür; her ikisi de İslam’ın birleştirici özelliğini öne çıkarır. Ancak Paşa’nın yakın çevresinde İslamcılık-Türkçülük geriliminde milli vurgu epey zayıftır, dolayısıyla millî eğitim yerine İslam birliği idealini ön plana alması Gökalp’ten ayrıştığı bir noktadır.
- Mustafa Sâtı Bey: Satı Bey eğitimin modernleşmesinde Gökalp’ten farklı bir çizgi takip etti. Dönemin Maarif Nazırı ve eğitimci olarak Batı usûllü pedagojiyi savunan Satı Bey, eğitimi millî kimlikten çok “profesyonel öğretmen yetiştirme” ve disiplin anlayışı üzerinden ele almıştır. Gökalp’in aksine dinî eğitim yerine laik ve ulusal bir eğitim sisteminin güçlendirilmesi Satı Bey’in önceliğidir. Örneğin Satı Bey, öğretmenlerin sosyoloji ve felsefe öğrenmesi gerektiğini, onların toplumsal statü ve gelirlerinin yükseltilmesinin eğitimde ilerleme için zorunlu olduğunu söyler. Ayrıca Satı Bey’in eğitim yazılarında “azim ve çalışkanlık” gibi evrensel ahlaki değerler öne çıkar; Gökalp ise aynı dönemde eğitimi toplumsal (Türk-İslam) değerlerle ilişkilendirir. Bu bağlamda Satı Bey, modern bir batılı eğitimci gibi görünürken, Gökalp daha milliyetçi ve İslâmcı bir yaklaşımdan yanadır. Aralarında, II. Meşrutiyet’te eğitim alanında yaşanan tartışmaların derin entelektüel kökenleri vardır; Gökalp millî-terbiyeye ağırlık verirken, Satı Bey eğitimde yenileşmenin önce üniversitelerden başlanması gerektiğini savunmuştur (Vak’anüvis, 1985). Her iki düşünür de eğitimin önemini kabul etmekle birlikte toplumsal terbiyeyi tanımlarken Gökalp din-ahlâk eksenli bir millî kimlik vurgusu yaparken, Satı Bey daha seküler ve profesyonel bir tutum sergilemiştir.
Sonuç
Bu makalede, Ziya Gökalp’in İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası’nda yayımladığı yazılar temel alınarak din-modernleşme ilişkisi, İslam’ın toplumsal rolü, eğitim politikaları ve toplumsal terbiye anlayışı ele alınmıştır. Gökalp’in İslam’ı sosyolojik bir olgu olarak yorumlamaya çalışması ve eğitimi millî-terbiye kuramı çerçevesinde yeniden yapılandırma çabası, dönemin entelektüel ortamına önemli katkılar sağlamıştır. Karşılaştırmalı analizde, Mehmet Akif Ersoy ile Gökalp’in her ikisi de gençliğin dinî ve millî değerlerle yoğrulmasını savunsa da Akif’in vurgu ve yöntem farklılığı (sanatçı duyarlılığı) ortaya çıkmıştır. Said Halim Paşa modernleşmede Batı’ya açılma gerektiğini söylerken, Satı Bey ise modern eğitim reformlarına odaklanmıştır. Genel olarak, Gökalp’in düşünce dünyası ile çağdaşlarınınkiler arasında hem örtüşen görüşler hem de farklı vurgular saptanmıştır. Bu çalışmanın gösterdiği gibi, II. Meşrutiyet döneminde din, eğitim ve modernleşme meseleleri birbirinden ayrı ele alınmamış; Türk millî kimliğinin inşası sürecinde ortak bir tartışma zemini oluşturmuştur.
Kaynakça (APA)
- Alperen, A. (t.y.). Said Halim Paşa’da İslam Dünyasında Geri Kalmışlık ve Geri Kalmışlıktan Çıkış Yolları Üzerine Bir Değerlendirme. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.
- Arslan, E., & İbrić, S. (2024). Modernleşme ve ahlak: Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy’un gençlik üzerine farklı yaklaşımları. Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 8(35), 672–683.
- Arslanbenzer, H. (2020, 20 Kasım). Satiʿ al-Husri: Ottoman educational reformist who converted to Arab nationalism. Daily Sabah.
- Gökalp, Z. (2019). İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları (S. Çonoğlu, Ed.). Ötüken Nesriyat.
- Karaburgu, O. (2018). Ziya Gökalp’ın Muallim Mecmuası’nda yayımlanan makalelerinde eğitim ve öğretim ile ilgili düşünceleri. International Turkic World Congress on Educational and Social Sciences.
- Vak’anüvis, H. (1985). II. Meşrutiyet Döneminde Türk Milli Eğitiminde Yenileşme Arayışları. TTK Yayınları.
Leave a Comment