Mehmet Fuad Köprülü’nün 'Anadolu’da İslamiyet' Eseri Üzerine Tarihsel ve Sosyolojik Bir İnceleme


 

Kitabın Adı:
Mehmet Fuad Köprülü Külliyat 9 Anadolu'da İslamiyet   

Yazar             :
Mehmet Fuad Köprülü  

Sayfa:
144 
Cilt:
Ciltsiz 
Boyut:
14 X 21 
Son Baskı:
27 Temmuz, 2022 
İlk Baskı:
02 Mart, 2017 
Barkod:
9786051713816 
Kapak Tsr.:
Editör:
Hasan Aksakal  
Kapak Türü:
Karton 
Yayın Dili:
Türkçe 
 
 
 
 
 
 
   
 
 
 
Orijinal Dili:

Orijinal Adı:
  


Mehmet Fuad Köprülü’nün 'Anadolu’da İslamiyet' Eseri Üzerine Tarihsel ve Sosyolojik Bir İnceleme

Anadolu’da İslamiyet’in Tarihî ve Sosyolojik Bağlamı

Mehmed Fuad Köprülü’nün Anadolu’da İslamiyet adlı eseri, Anadolu’nun Türk istilasından sonra geçirdiği dinî dönüşümleri inceler. Çalışma, zamanında klasikleşmiş bir makale olarak Türk tarihçiliğinde metodolojik bir dönüm noktası sayılmaktadır. Köprülü, bu makalesini özellikle Berlinli oryantalist Franz Babinger’in tezlerine bir cevap olarak kaleme almış; Babinger’in “Anadolu Selçuklularının ekseriyetinin Şii olduğu” iddiasına karşı çıkarak, farklı kanıları titizlikle tartışmıştır. Metodolojik açıdan Köprülü, Anadolu’daki İslamlaşmanın içinden çıkartılabilecek tekil bir ana hikâye olmadığını vurgular; coğrafi olarak Suriye, Irak, Azerbaycan, Horasan gibi yakın bölge tarihîyle ilişkili bir çerçevede ele almanın gerekliliğini savunur. Bu bakımdan Köprülü, Anadolu’nun dinî tarihini “müstakil bir küll halinde” değil, geniş bir bölgesel bağlamda değerlendirir. Eser, zengin kaynak tanıtımları ve eleştirel dipnotlar yoluyla dönemin pek çok yabancı ve yerli kaynağını ilk defa Türkçeleştirerek literatüre kazandırması bakımından da önem taşır. Nitekim Ahmet Yaşar Ocak’a göre Köprülü bu makalesiyle henüz çalışmalar tamamlanmamış olsa da Anadolu İslam tarihi için “çok mümbit ve önemli bir araştırma sahası” olduğunu göstermiş ve gelecek araştırmacıların işini kolaylaştırmıştır.

Tarihî süreç: Köprülü’nün çalışması, esas olarak 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yerleşen Türkmen-Türk topluluklarının İslamlaşma sürecini ele alır. Bu süreçte Selçuklu İmparatorluğu’nun kurulmasından Osmanlı beyliklerine dek uzanan dönemde, Anadolu’daki dinî yapılanma hem dönemin siyasî güçleri hem de halk katmanları açısından incelenir. Köprülü, dönemin siyâsetini ve Sünni-Şii ekseni üzerindeki çekişmeleri değerlendirirken, toplumsal tabakalar arasında farklılaşmalara dikkat çeker. Örneğin, Anadolu’da göçebe Türkmen boyları ile kentli halk arasında tarikat ve inanç pratiklerinin farklılaştığını belirtir. Ayrıca Osmanlı öncesi İran’daki İlhanlı yönetiminin resmî Sünnî politikalarına rağmen, Nizari İsmailî propagandasının özellikle Hasan Cevri gibi liderlerle etkin olduğunu vurgular. Bu açıdan Köprülü, Anadolu’nun İslamî dönüşümünü yalnızca yerel şartlar değil, İran ve Orta Asya’daki dinî akımların etkileşimi içinde görür.

Sosyolojik bağlam: Köprülü’ye göre Anadolu, tarih boyunca birçok kavim ve dinî cemaatin “bir arada yaşadığı” bir coğrafyaydı. Dolayısıyla İslam’ın buraya girişi ve halk tarafından benimsenmesi, tekdüze bir süreç olmamıştır. Halkın İslam anlayışı, göçebe Türkmenler ile kentli sosyal tabakalar arasında farklılık göstermiştir. Örneğin [52]’de belirtildiği gibi, şehirlerdeki sofî akımlar ile “yabancı harslara lakayt olan” Türkmen toplulukları arasındaki tecelliyat farklıdır. Göçebe Türkmenler, hızlıca İslam’ı benimseseler de eski inanışların etkisi azalarak devam etmiş; buna karşılık şehirlerde hakim olan tasavvufî ekoller daha sistematik İslamî yorumlar taşımıştır. Köprülü bu ayrımı ortaya koyarak, “Anadolu halkı arasında İslâm anlayışındaki farklılaşma” üzerine eğilir.

Heterodoks ve ortodoks İslam anlayışları: Eserde “ortodoks” ve “heterodoks” terimleri yerine dönemin geleneğinde kullanılan Şii, Sünnî, Ehl-i sünnet, rafizî, mehdiî gibi ifadeler geçer. Köprülü, ilk Türklerin İslam’a geçişinde belirleyici olan etkenleri değerlendirirken, farklı inanç gruplarının Anadolu’da nasıl yer aldığını tartışır. Babinger’in aksine, Anadolu Selçukluları’nın topluca Şii olmadığını söyler; Selçuklu yönetiminin resmî mezhebinin Sünnî olduğunu vurgular. Ancak bu durumun, Anadolu toplumunda Şii etkilerin olmadığı anlamına gelmediğini de belirtir. Örneğin Köprülü, önceki dönemde İslamiyet içinde yaygın olan bazı sufî (İran kökenli) akımların, halk ve seçkinler arasında “Ali ruhunu” güçlü biçimde yaydığını not eder. Yani Orta Asya ve İran’da gelişen bazı tasavvufî meşrepler, Anadolu’ya taşındığında aşırı Sünnî formlar altında bile Şii yorumları barındırmış, sıradan halka nüfuz etmiştir.

Köprülü bu heterodoks-Sünnî gerilimini örneklerle açar: Bir yandan İlhanlı devletinin resmî Sünnî politikalarına rağmen Nizari İsmailî teşkilâtının faal kaldığına; Hasan Cevri gibi Şii liderlerin Anadolu’da taraftar topladığına dikkat çeker. Öte yandan Fazlullah-ı Hurûfî’nin öldürülmesinden sonra Anadolu’ya göç eden Hurûfîler’in, çeşitli tarikatların içine gizlice sızıp Hurûfî inançlarını yaydıklarını ve bunda başarılı olduklarını yazar. Dolayısıyla Köprülü, Anadolu’da ahl-i sünnet-dışı inanç unsurlarının varlığını kabul ederken, bunları İslamî bütünlüğe tam karşıt olarak değil, içinde gelişen ve bazen örtüşen durumlar olarak ele alır. Onun bakışına göre, Selçuklu idaresi resmî olarak Sünnî kalmakla birlikte, halk içinde Şii-esintili derviş hareketleri eksik olmamıştır (örneğin Bedreddin Horasanî dervişleri veya Hintli Hüriler gibi).

Bir başka açıdan Köprülü’nün “heterodoks” anlayışı, dönemin söyleminde geçen rafizî, zındık, mes’udî vb. terimlerde ifadesini bulur. Eserde bu grupları tanımlarken Türkiye’de henüz yaygınlaşmamış modern “Alevî, heterodoks” gibi kavramları kullanmak yerine, Osmanlı ve Orta Asya kaynaklarının deyimlerini aktarır. Ahmet Yaşar Ocak’ın analizinde belirtildiği gibi, Köprülü’ye göre Anadolu’da İslam’ın serpilip sindirilmesi esnasında, birçok tarikattan ve inanç alt kolundan mensup kişiler birbirine karışmış; “zındık” olarak adlandırılan bazı tekkeci akımlar bile halka yayılarak önemli konumlar kazanmıştır. Özellikle Hacı Halife gibi Osmanlı kaynaklarının belirttiğine göre, 17. yüzyıla dek Şii telakkilerin bile bazı gruplarda sürdüğü gözlemlenmiştir. Dolayısıyla Köprülü, heterodoks unsurları tarihsel bir anomali değil, Anadolu İslam tarihinin doğal bir parçası olarak sunar.

Tasavvufî yapıların rolü: Köprülü’nün çalışmasında tarikatlar ve sufîler ön plandadır. O, Anadolu İslam’ın şekillenmesinde tasavvufun oynadığı merkezi rolü vurgular ve eserinde başta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mevlevîliği olmak üzere birçok tarikatı ele alır. Eserde Melâmîlik, Melâmiyyet (Vahdet-i Vücud ile Hoşnutluğîyye veya Melâmetîyye iki ana ekol olarak), Kalenderîlik, Haydarîlik, Halvetîlik, Bektâşîlik gibi tarikatların Anadolu’daki gelişimi hakkında incelemeler vardır. Köprülü bu sufî yapıları “Ârî, Sâmî, Moğol” ırk kökenli sayfalara düzen getiren, kardeşlik (futuvvet, Ahîlik) ve erdemli zanaat toplumlarını şekillendiren unsurlar olarak görür. Ayrıca Ahi Evren gibi büyük sûfî-idari şahsiyetlerin Osmanlı’nın kuruluş dönemindeki etkinliklerini tartışır.

Köprülü, tasavvufi meşreplerin pragmatik işlevine de dikkat çeker. Örneğin tarihteki çeşitli başkaldırı hareketleri (Babailer, Sarı Saltık menkıbeleri, Türkmen babalar) bahsinde, sûfî şeyhlerin halk üzerindeki dinî-ahlakî nüfuzunu açıklar. Aynı dönemde büyücü/şifacı-sûfî tipi dergah şeyhlerinin halk dinî yaşantısındaki yerinden söz eder. Bu bağlamda, tarikatlar halinde örgütlenmiş Bektâşîlik, Halvetîlik, Rifâîlik gibi ekollerin Osmanlı zamanında Anadolu’ya kök salması, Köprülü’nün önem verdiği konulardandır. O, tasavvufun halkın günlük ibadetlerine getirdiği yoğun manevî atmosferi ve çok geniş kitlelere hitap eden sadelikteki türkü-ilahî geleneklerini de vurgular.

Halk dini sentezi: Köprülü’nün en orijinal yaklaşımlarından biri Anadolu’da gelişen İslam ile önceki inanışların nasıl kaynaştığına dair görüşüdür. Üslubunun en özlü ifadesini bulduğu pasajda Anadolu’yu “sayısız birtakım dinî cemaatlere muntesip” bir ülke olarak tanımlar ve bu sebeple incelenmesi gereken esas konunun “Anadolu halk dini” olduğunu belirtir. Yani Köprülü, Anadolu’daki dinî yapıların bütünü için bir sentez kavramı olarak halk dinini önceliklendirir. Ona göre dinî inanç ve ritüeller, tarihsel gelişim içinde çeşitli kültürlerin ve eski inanışların etkisiyle şekillenmiş bir “akaid manzumesi”dir. Bu bakışla Köprülü, güncel terimlerle söylersek “popüler İslâm”a yakın bir perspektiften hareket ederek, halk arasında süregelen eski töre, tabiatüstü inanış ve tarikat maneviyatı gibi unsurları İslam’ın evrilme sürecine dahil eder. Örneğin kitlesel yatırımlar, türbe adakları, mevlid musahabeleri gibi pratiklerin, eski Türk-türkî inanç elementleriyle (ağaç adama, adak-kurban geleneği vb.) kopmadan İslamî bir biçime kavuştuklarını gösterir. Köprülü’nün çalışmasında eski Türk Gök Tanrı kültü gibi doğrudan Şamanî unsurlardan bahsedilmez, ancak araştırma metinlerinden anlaşıldığına göre o, Eski Türk inanç mirasının Anadolu’da iz bıraktığını kabul eder. Kendisinin yazılarında yer yer Gök Tanrı dininden söz edildiği ve Alevî aşiretlerde eski töz kalıntılarına işaret edildiği görülür, fakat bu unsurları doğrudan Şamanizm’e indirgemez. Bunun yerine, yerel kültürün İslamlaşma sürecinde “Sünnîlik” altında eriyip biçim değiştiren geniş bir folk dinî yapıyı kavramsallaştırmaya çalışır.

Köprülü’nün Yaklaşımının Değerlendirmesi ve Etkileri

Köprülü’nün yaklaşımı, hem çok disiplinli hem de dönemin milliyetçi perspektiflerinden beslenmiştir. Eser, folklor, literatür tarihi ve sosyoloji ile tarih yazımını bütünleştiren öncü bir çabadır. Ankara Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi döneminde tarihi biricik bir sektör olarak değil kültür-sanat beşiği olarak gören yeni nesil akademisyenlerden biridir. Köprülü, Anadolu İslam tarihine dair çok sayıda kaynak keşfederek araştırmacılara verimli bir zemin hazırlamıştır. Yazısını yayımladığı 1922’de Türkiye’de genç bir dinler tarihi bilimi henüz oluşmaktaydı; ilerde onun çizdiği rota doğrultusunda Abdülbâkî Gölpınarlı’dan Ahmet Yaşar Ocak’a, Suraiya Faroqhi’den Ahmet Karamustafa’ya dek pek çok bilim insanı farklı yönlerden bu konuyu inceledi. Örneğin Ocak, Köprülü’nün tespit ve sonuçlarının günümüzde “daha da kuvvetli biçimde teyid” edildiğini belirtir; bu makalenin metodolojik örnekliği, sonraki kuşak tarihçilere yol göstermiştir. Kısacası aradan geçen yüzyılda Gölpınarlı’dan Ocak’a, Faroqhi’den Karamustafa’ya birçok araştırmacı Köprülü’yü “tekrar tekrar yorumlamış, günümüze dek zenginleşerek gelen literatürü şekillendirmiştir”.

Dinler tarihi ve kültür tarihi yazımı açısından Köprülü’nün mirası iki yönlüdür. Bir yandan ulus-devletçi tarih anlayışı içinde eski Türk ve İslam kültürünü birleştiren bir sentez geliştirip Türkiye’de millî tarih anlatısının temellerine katkıda bulunmuştur. Öte yandan Batı merkezli oryantalizme karşı çıkıp Türk tarihini (özellikle Anadolu İslamını) bağımsız bir çalışma sahası olarak ele almıştır. Halil Berktay’ın da vurguladığı gibi, Köprülü Osmanlı-Türk tarihini sömürgeci yaklaşımlardan kurtarma çabası içindedir. Kendi zamanında ve daha sonraki yirmi yıl boyunca, Batılı bazı iddialara eleştirel cevaplar geliştirmiş; böylece Türkiye’de İslamiyat tarihinin ulusal bir versiyonunun inşa sürecine büyük katkı sunmuştur.

Bununla birlikte bazı yönleriyle Köprülü’nün yaklaşımı sonradan eleştirilmiştir. Özellikle ortodoks-heterodoks, yüksek İslam-popüler İslam, senkretizm gibi kavramları, metinlerinde modern anlamıyla kullanmaması eleştirilmiştir. Örneğin Stanford’dan Cemal Kafadar gibi akademisyenler, “Anadolu İslam’ını” açıklarken Köprülü’nün basit ortodoksi-heterodoksi ayrımına itiraz etmişlerdir. Ancak Köprülü çağının birikimiyle bu terimleri kullanmamış, kendi bulduğu adları (örneğin “zındık”, “rafizî”) tercih etmiştir. Her halükârda Ocak’ın belirttiği gibi, eserin verdiği teşhislerin çoğu zaman içinde nihai halini bulmuş ve bugün de doğrulanmıştır. Ayrıca bazı araştırmacılar, Köprülü’nün eserlerinde milliyetçi motivasyonların izlerini gördükleri noktalar olduğunu ileri sürseler de, Köprülü genellikle misyonunu nesnel kaynak sunmak olarak belirtmiştir.

Özetle, Anadolu’da İslamiyet Köprülü’nün sosyal tarih ve din tarihine getirdiği sentezci bakışın ürünü olarak, Anadolu’nun İslamlaşma sürecini tarihi, sosyolojik ve kültürel açılardan ele alır. Heterodoks ile ortodoks akımların birlikteliklerini, tasavvufî kurumların toplumsal rolünü ve göçebe yerli halkla yerleşik İslam kültürü arasındaki bağları ayrıntılı biçimde inceler. Bu çalışma, Türkiye’de dinler tarihi ve kültür tarihi yazımında bir kilometre taşı olarak kabul edilir; Köprülü’nün yöntemi, sonraki kuşakların Anadolu İslam çalışmaları için hâlâ temel bir referans noktasıdır.


Kaynakça 

  • Köprülü, M. F. (1922/1996). Anadolu’da İslamiyet (M. Kanar, Haz.). İstanbul: İnsan Yayınevi. (Orijinal eser 1922 yılında yayınlanmıştır)
  • Ocak, A. Y. (2006). Anadolu’da İslamiyet, Fuat Köprülü ve sonrası. Muhafazakâr Düşünce, 2(8), 9–18.
  • Dost Kitabevi. (2017). Anadolu’da İslamiyet [Kitap tanıtımı]. Erişim adresi: https://dostkitabevi.com/anadoluda-İslamiyet .

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.