Muazzam Dünya Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
Muazzam Dünya: Beş Duyunun Ötesine Yolculuk
Editör: Algan Sezgintüredi
Son Okuma: Ecem Yıldız
Bilimsel Danışmanlar: Emrah Çoraman, Fatih Dikmen, Kadir Boğaç Kunt, Kerem Ali Boyla
Kapak Tasarım: Zoe Keller
Kapak ve Sayfa Uygulama: Özkan Köse
Özellikler: 14 x 21 cm, 520 sayfa, karton kapak
İlk Baskı: Eylül 2025 ISBN: 978-605-198-381-3
Muazzam Dünya Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
An Immense World (Muazzam Dünya: Beş Duyunun Ötesinde Bir Dünya) – Akademik İnceleme
Giriş: Ed Yong’un An Immense World (2022) adlı eseri, hayvanların sahip olduğu alışılmışın dışındaki duyulara ve bu duyularla inşa ettikleri benzersiz “duyusal dünyalara” odaklanır. Bilim yazarı olan Yong, bir yandan farklı türlerin algılarının bizden ne kadar farklı olduğunu örneklerle gösterirken, diğer yandan insan bakış açısının sınırlılıklarına dikkat çeker. Kitabın yapısı temelde her bir duyuyu ele alan on üç bölümden oluşur; örneğin koku ve tat, renk görüşü, acı ve sıcaklık duyusu, dokunma ve titreşim, işitme ve ekolokasyon, elektrik ve manyetik duyular ayrı ayrı incelenir. Yong’un amacı, bilimsel araştırma verilerini canlı anekdotlar, fenomenlere ilişkin benzetmeler ve zengin detaylarla harmanlayarak, okuru insan merkezli bakışın ötesine taşımaktır. Bu yönüyle eser, çağdaş bilim yazarlığında örnek gösterilen metinlerden biridir; The Guardian da Yong’u “kıtasının en kaliteli popüler bilimcilerinden” ilan ederek kitabın çarpıcılığını över. Yong’un geçmişte I Contain Multitudes (mikrobiyom kitabı) ile gösterdiği gibi, karmaşık biyoloji konularını anlaşılır ve sürükleyici bir dille sunma yeteneği bu yapıtında da sürmektedir. Kitap, kavramsal olarak Jakob von Uexküll’ün Umwelt teorisini temel alır ve “her canlının algıladığı dünya” vurgusuyla okuyucuya farklı varlıkların dünyalarına bakış açısı kazandırmayı amaçlar. Bu bağlamda Yong’un eseri, sadece hayvan algısını anlatan bir popüler bilim kitabı olmanın ötesine geçer; biyoloji, ekoloji, nörobilim ve etik gibi disiplinleri içeren geniş bir “düşünsel seyahat” sunar.
Duyuların Evrimi – Beş Duyunun Ötesi: Geleneksel insan beş duyusunun ötesinde pek çok algılama biçimi evrime paralel olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin elektroresepsiyon (elektrik alan algısı), sucul ortamlarda yaygındır ve köpekbalığı gibi eklemgillilerde Ampullae of Lorenzini adı verilen alıcılarla küçük elektrik potansiyel farklarını bile tespit eder. Aktif elektroresepsiyon yeteneği bazı tatlı su balıklarında (örn. Mormyridae elephant fish, Gymnotiformes) ve ornitorenkste görülür; bu balıklar zayıf elektrik alanları üreterek çevresindeki nesnelerin neden olduğu bozulmaları algılar. Manyetoresepsiyon ise pek çok omurgalı (balıklar, sürüngenler, kuşlar, memeliler) ve bazı eklembacaklılarda görülen bir algıdır. Bu duyuyla canlılar Dünya’nın manyetik alanını navigasyon ve yön bulma amacıyla kullanabilirler. Örneğin göçmen kuşlar ve deniz kaplumbağaları manyetik alanı “harita” gibi okuyarak uzun mesafeleri kateder. Yong’un da vurguladığı gibi, bu yeti tüm canlı türleri tarafından paylaşılan değil, ancak çok çeşitli canlı grubunda tekrar tekrar evrilmiş bir duyudur. Görüntü algısında insan görüş açısının ötesinde de birçok renk aralığı vardır. Çoğu böcek ve kuş gibi hayvanlar ultraviyole (UV) ışığı görebilir. Yong, “Ultraviolet vision is so ubiquitous that much of nature must look different to most other animals” (Ultraviyole görüş o kadar yaygın ki, çoğu canlı dünyası bize tamamen farklı görünüyor) diyerek bu algının insanlardan ne denli farklı olduğunu vurgular. Memeli farelerin ve kuşların tüy desenleri UV ile farklı desenler oluşturur, örneğin mavi başlı baştankaraları (blue tit) hem insan gözünde hem de kelebek ve kuşlar tarafından görülür; kitaptan alıntılandığı üzere “Blue tits are ultraviolet tits”. İnsan için duyulmaz olan alçak frekans (infrasonik) sesler de özellikle filler ve balinalar tarafından kullanılır. Filler birkaç Hz’e kadar inen uğultular (örneğin 14–24 Hz) çıkararak kilometrelerce öteden haberleşirler; bu sinyaller biz insan kulağına hiç gelmese de, filler grup davranışlarını koordine eder. Yong ayrıca kızılötesi algı kapasitesine dikkat çeker: Pit vipera yılanları yüzlerindeki özel sıcaklık alıcılarıyla sıcak kanlı avlarını karanlıkta bile tespit eder; bir çalışmada kör bir yılandan farklı olarak sıcaklığın yerini bile bildiği gösterilmiştir. Bu örneklerin her biri, yaşam alanlarına uyum sağlamak amacıyla evrilmiş eşsiz duyulardır. Kitapta ayrıca titreşim algısı, elektrik alanı algısı ve deniz omurgalılarındaki yan çizgi sistemi gibi konulara da değinilir. Özetle, yeryüzünde yaşayan organizmaların duyuları, beş duyu ile sınırlı olmadığımızı gösteren özel evrimsel adaptasyonlarla çeşitlenmiştir.
Umwelt Kavramı: Jakob von Uexküll (1864–1944), her canlının kendi algı sistemine bağlı olarak özgün bir “umwelt” (Çevre/Çevrelen) oluşturduğunu öne sürmüştür. Uexküll’a göre bir hayvanın umwelt’i, o canlının duyuları aracılığıyla erişebildiği dünyadır; yani canlı adeta bir ev, duyuları ise evin dış dünyaya açılan pencereleri gibidir. Uexküll, “hayvanın çevresini değil, onun algılayabildiği çevreyi” tanımlamak için bu terimi kullanır. Yong da eserinde bu kavramı temel alır; her türün kendine özgü bir algı balonuna sahip olduğunu ve biz insanların kendi umwelt’imizin ötesini hayal etmekte ne kadar güçlük çektiğimizi vurgular. Örneğin bilimsel anlatıda sıklıkla vurgulanan kör nokta kavramı, uexküll’ün yaklaşımı ile genişletilir: Bir köpeğin dünyası, bizim görmediğimiz koku ve titreşimlerle şekillenir, bir yarasanın dünyası ise duyabildiğimizin çok ötesinde ultrasonik yankılar içerir. Bu nedenle Yong, okuyucuyu kendi duyularıyla sınırlı bir bakış açısını aşmaya davet eder. Bir yoruma göre, kitap “yaratıcı bir hayal gücü gösterisi” ile desteklenen metaforik bir dünya sunar; bir başka ifadeyle, “bizim dünyamızın sadece bir versiyonu olan çeşitli evrenler”in varlığını ortaya koyar (yakın tarihli bir blog yazarı ifadesiyle). Kitapta da vurgulandığı üzere, insan-merkezci zihniyetten kaçınmak için öncelikle “başka bir canlının umwelt’ini anlamanın ilk adımının, onun duyularını ne için kullandığını kavramak” olduğu belirtilir.
Hayvan Örnekleriyle Analiz: Yong’un kitabı, kavramsal anlatımı hayvan örnekleriyle zenginleştirir. Yarasalar: Thomas Nagel’in “yarasa olmak” örneğini anarak başlar. Yarasalar ses dalgalarıyla süzülen nesneleri algılayabilen ultrasonik ekolokasyon kullanır; bu sayede karanlıkta bile örümcek gibi küçük avları “görebilirler”. Yong, bir yarasa kaskatı uyurken bile havadaki ince hava basıncı değişikliklerini hissedebileceğini belirterek bu algının gücünü vurgular (örnek: Science Friday’de yayınlanan söyleşide). Filler: Dünyanın karada en büyük memelileri olan fillerin duyu dünyasında alt frekanslı sesler başlıca yer tutar. Fillerin çıkardığı infrasonik sesler yüzeye yaygın olarak uzanarak kilometrelerce öteden algılanabilir; hayvan grupları arasındaki koordinasyon, üreme çağındaki dişileri bulma gibi sosyal davranışlar bu sesler aracılığıyla sağlanır. Yong’a göre filler zayıf havayı koklayarak bile su kaynakları bulur ve yağmur kokusu alabilir; bu yetiler umweltlerinin temel parçalarındandır. Köpekler: Yunuslar ve yunuslar kadar olmasa da, evcil köpekler de nesnelerin yerini ve türünü öncelikle koku yoluyla belirler. Yong ilk bölümü köpeklerin koku duyusuna ayırmış, köpek sahiplerinin köpeklerini farklı bir yaratık olarak algılayışını örnek vererek bu alışılmış duyunun bizim için ne kadar “büyülü” hâle gelebileceğini gösterir. Balıklar: İki örnek öne çıkar. Elektrik alanı algısı sayesinde bazı balıklar, sualtında aktiftir: Örneğin, Mormyridae türü elephant fish hem çevresindeki elektrik alanı bozukluklarını hisseder hem de diğer balıklarla elektrik sinyalleriyle iletişim kurar. Ayrıca zıpzıp balıkları ve bazı tatlı su levrekleri aktif olarak düşük voltajlı elektrik alanları üreterek yönlerini bulurlar. Bir başka duyu mekanizması olarak balıkların yan çizgi sistemi (lateral line) suyun titreşimlerini algılar ve akıntıdaki nesneleri hisseder. Kuşlar: Birçok kuş türü manyetik alanı kullanarak göç eder; örneğin göçmen kuşlar beyinlerinde bulunan cryptochrome proteini aracılığıyla Dünya’nın manyetik alanını algılar. Yong, tavşanlarının kestirme yolları nasıl bulduğunu örnek vererek, aynı Dünya haritasını kaplumbağalar ve kuşların da magnetik pusula gibi kullandıklarını anlatır. Ayrıca kuşlar UV görüşe sahiptir: Örneğin karatavuşların tüylerindeki UV desenleri avcı ve çiftleşme sinyali taşır (Ed Yong’un yazısına göre, “blue tit” yani mavi başlı karatavuş, insan gözüyle bakıldığında tek renkli görünen tüyleriyle arıdan bile UV patikalarını ayrıştırabilir). Yılanlar: Crotaline familyasına ait yılanlarda bulunan termal pit organları kızılötesi ışınları algılar; bu sayede yılanlar avlarının sıcağını doğrudan “görebilir”. Örneğin kör bir çıngıraklı yılan bile, hiçbir ışık olmasa bile sıcak kanlı kemirgenleri hassasiyetle tespit edebilir. Köstebekler: Öne çıkan örnek, yüzünde yıldız biçiminde dokunaçlar taşıyan yıldız suratlı köstebek (star-nosed mole)tur. Bu küçük köstebeğin burnundaki 22 dokunaçta yaklaşık 25.000 adet Eimer orgânı adı verilen alıcı bulunur ve bu organlarla avının titreşimlerini santimcik hassasiyetle algılar. Bu mole görüş yetisini büyük oranda kaybettiği için yaşamını dokunma duyusuyla sürdürür; ten organsalar sayesinde sekans sinyallerinden yararlanarak solucan gibi ufak avlarını 200 milisaniyenin altında bir sürede tanır. Bu örneklerin her birinde gördüğümüz üzere, her türün duyuları yaşamsal görevlere uyum sağlayacak şekilde özelleşmiştir.
Nörobilimsel Altyapı: Duyuların beyinde işlenişi temel biyolojik ilkelere dayanır. Temel olarak, dış uyaran (ışık, ses, koku molekülü vb.) reseptör hücrelerde elektriksel bir reseptör potansiyeli yaratır ve eğer eşik değere ulaşırsa aksiyon potansiyel (sinir sinyali) oluşturur. Yong’un da belirttiği gibi, her duyu türü farklı reseptörler kullanır ve bu reseptörler aldığı uyarıyı elektrik sinyaline çevirir. Örneğin işitmede kulağa gelen ses titreşimleri orta kulaktaki kemikçikler aracılığıyla kokleaya iletilir ve kokleadaki tüy hücreleri bu mekanik titreşimleri elektrokimyasal sinyallere dönüştürür. Her bir duyunun sinirsel yolu beyne ayrı bir kanal oluşturur; örneğin işitmeden gelen aksiyon potansiyelleri belirli işitsel nöronlara, görmeden gelenler ayrı görsel nöronlara gider. Böylece beyinde etiketlenmiş hatlar (labeled lines) aracılığıyla hangi duyunun aktarıldığı ayırt edilir. Uyarının şiddeti, sinyal hızı (ateşleme hızı) ve uyarıya katılan reseptör sayısıyla kodlanır. Beyin korteksinde ise ilgili bölgeler devreye girer: Örneğin görsel korteks ışık sinyallerini birleştirir, işitsel korteks ses frekanslarını ayırt eder, koku soğanı spesifik koku profilleri oluşturur. Yong’un kitabında da vurgulandığı üzere, dış dünyadan gelen veri bu nörolojik işleme sürecinden geçerek öznel algı olarak ortaya çıkar. Kısacası, bir uyaran → reseptör-potansiyel → nöral iletim → beyin işlem basamakları biçimindeki bir zincir, duyumumuzu oluşturur. Bu süreç karmaşık nörokimyasal mekanizmalar içerir; örneğin tat ve koku reseptörleri G-protein’i tetikleyip ikinci habercileri devreye sokarken, dokunma ve işitme reseptörleri iyon kanalları vasıtasıyla anında aksonlara sinyal yollar. Sonuçta, beyin duyusal yolağındaki sinyalleri birleştirip yorumlayarak fiziksel ve öznellikten oluşan algıyı oluşturur.
İnsan-Merkezcilikten Kaçınmak: Yong, hayvan algısını tartışırken insan merkezli bakış açısına dikkat çeker. Oksford Ünivertesi’nde metafizikçi Thomas Nagel’in “bir yarasa olmak ne demektir?” sorusuna atıfla başlayarak, “biz insanlar kendi duyusal perspektifimize o kadar alışmışız ki, diğer canlıların dünyasını onların penceresinden görmeyi zorlanıyoruz” der. Bu bağlamda kitabın ana mesajlarından biri, nörolojik – duyusal empati geliştirmektir: Bir hayvanı anlamanın yolu, duyularının hayata kattığı anlamı kavramaktan geçer. Yong, örneğin denemeye güzel bir örnek verir: Her canlı için kokunun önemi farklıdır; bu nedenle “bir hayvanın koku duyusu ne kadar keskindir” yerine “o hayvan için koku ne kadar hayati önem taşır” sorusu sorulmalıdır. Aynı kitabın eleştirmenlerinden David Herman da, Yong’un sonunda vurguladığı “sahip olduğumuz en büyük ayrıcalığın kendi umwelt’imizin sınırlarını aşabilme yetisi” görüşünü hatırlatır; bu, insan olmanın bize diğer canlıların duyularını ve dolayısıyla dünyalarını takdir etme görevi verdiğini gösterir. Özetle, Yong’un yaklaşımı insan-merkezci körlüğe karşıdır: Hayvan algısını “doğal bağlamlarında” anlamaya çalışarak, kendi duyularımıza indirgemeden değerlendirmek gerektiğini savunur.
Yazarın Yöntemi: Ed Yong, kitabı yazarken kapsamlı bir araştırmaya dayanmış; 1000’den fazla kaynak taranmış ve çok sayıda bilim insanıyla görüşülmüştür. Akademik birincil kaynakları incelemekle kalmayıp, sahada gözlemler yapmış ve bilim insanlarının ifadelerine yer vermiştir. Ortaya çıkan eser gerek içerik gerek stil açısından zengindir: Bir akademik dergi makalesinden çok, canlı ve sürükleyici bir hikâye anlatımı sunar. Bir eleştiride belirtildiği üzere, kitap “iyi tasarlanmış, kapsamlı araştırmalarla desteklenmiş ve akıcı bir şekilde yazılmıştır”. Yong’un üslubunda, karmaşık bilimsel konuları basitleştirmek yerine detaylandırma ve somut örnek verme ön plandadır; kedilerde “patlamış mısır kokusu” gibi sıfatlarla benzetmeler yaparak okuyucunun dikkatini çekmeyi başarır (örn. “leopar faresi idrarı patlamış mısır kokar”). Kitapta çok sayıda anekdot, tarihçe ve metafor bulunur; örneğin güneş çiçeklerinin böceklere kapak desenleriyle ışık gösterdiği, mavişimtakanların ultraviyole çizgileriyle “gizli işaretler” taşıdığı açıklanır. Tüm bu bilgilere 1000’i aşkın dipnot ve referansla destek verilir; okuyucuyu okuyup merak etmeye iten ayrıntılar dipnotlarda eklenmiştir. Bazı eleştirmenler sık dipnot kullanımının okuma akışını böldüğünü belirtse de, Yong’un titiz kaynakçısı eserin bilimsel güvenilirliğini güçlendirir. Bilimsel gerçeği hikâye anlatımıyla harmanlayan bu yaklaşım, kitabı geniş kitleler için cazip kılar. Başka bir ifadeyle, anlatının çekiciliğiyle akademik derinliği aynı potada eritmesi, Yong’un yönteminin önemli bir özelliğidir.
Eleştirel Değerlendirme: An Immense World genel olarak olumlu karşılanmış, ancak bazı noktalarda eleştiri de almıştır. Kitabın en güçlü yanlarından biri zengin içerik ve erişilebilir anlatımıdır; karmaşık konuları sadeleştirmeden, bol detayla aktarması takdir edilmiştir. Hayvan duyu sistemleri hakkında okuyucuyu şaşırtan ve meraklandıran yüzlerce örnek sunması, “daha önce hiç fark etmediğimiz bir dünyayı gördürmesi” açısından övülmüştür. Ancak yapısal olarak bazı eleştiriler de vardır. Birkaç yorumda, kitabın kurgu’dan çok bilimsel derlemeye benzediği, uzmanların görüşlerinden oluşan bölümlerin bazen tekdüze hâle geldiği söylenir. Örneğin bir eleştirmen, kitabın “gazeteci üslubunda, bilim insanlarıyla görüşerek, onların araştırmalarını direkt aktarır nitelikte; bunun sonucu olarak daha özenli bir anlatıdan ziyade popüler bilim makaleleri dizisi gibi hissettirdiğini” belirtmiştir. Ayrıca bazı gözlemciler çok fazla dipnot ve ayrıntının okuma akışını bölüp dikkati dağıttığını düşünmüş, bu durumu “metindeki akıcılığın arada kesilmesi” olarak nitelendirmiştir. Kitabın insani bir mesele olan “acı hissetme” bölümüne de övgüyle bakılsa da, bazı eleştirmenler yazarın zaman zaman bilimsel tarafsızlığı koruma çabasının arka plandaki etik tartışmayı gölgelediğini öne sürer. Örneğin Herman (2023), kitabın sonundaki insan-dışı türlere saygı çağrısının samimi olmasına rağmen, yazarın laboratuvar çalışmalarında hayvanların ne kadar “fedakârlıkla” kullanıldığını nötr bir dille aktarmasını çelişkili bulmaktadır. Bununla birlikte, bu tür eleştiriler An Immense World’un genel başarısını gölgelemez. Kitap, bilime meraklı geniş bir kitleyi hedeflerken aynı zamanda eleştirel düşünmeye de davet eden zengin bir kaynak olmuştur.
Sonuç: Ed Yong’un Muazzam Dünyasu, hayvanların duyu dünyalarını keşfetmenin bilimsel ve etik açıdan önemini güçlü biçimde vurgular. Öncelikle bilimsel açıdan, farklı algılamaların keşfi ekoloji, nöroloji ve evrimsel biyolojiye yeni ufuklar açar. Örneğin manyetoresepsiyonun mekanizması üzerindeki araştırmalar kuantum biyolojisi tartışmalarına ışık tutar. Kitap, insanın duyularının sınırlarının ötesinde de var olan gerçeklikleri göstererek biyolojide duyular arası karşılaştırmalı çalışmalara ilham verir. Çevresel açıdan, Yong’un altını çizdiği gibi hızla artan yapay ışık, gürültü ve elektromanyetik kirlilik pek çok canlının iletişim ve yön bulma sistemini bozar; bu nedenle “sessizliği ve karanlığı korumamız” gerektiğini vurgulamak hayati önemdedir. Ahlaki açıdan ise, diğer canlıların duyusal dünyasını anlamak empatiyi artırır ve onların haklarına saygıyı gerektirir. Yong’un kitabı, canlıların algısı üzerine düşünmenin bizi “başka birini anlamaya yönelik bir görev” üstlenmeye ittiğini gösterir. Sonuçta, An Immense World sadece hayvanların algısal zenginliğine dair bir keşif yolculuğu değil, aynı zamanda doğaya bakışımızı dönüştürmeye yönelik bir çağrıdır. Hayvan duyularının hak ettiği değeri görmesi, bilimde yeni bilgiler biriktirmemizi sağlarken, etik ve çevresel kararlarda daha duyarlı seçimler yapmamıza da zemin hazırlayacaktır.
Kaynaklar
- Beckett, H. (2022). An Immense World by Ed Yong review – the astonishing ways in which animals sense the world. The Guardian. (Erişim: Guardian)
- Cottam, B. (2022). How animal senses reveal different worlds (Book of the month: An Immense World by Ed Yong). Geographical Magazine. (Erişim: Geographical)
- Herman, D. (2023). Animal Worlds after Uexküll: Ed Yong, An Immense World: How Animal Senses Reveal the Hidden Realms Around Us. Animal Studies Journal, 12(3), 96–118.
- Science Friday. (2022). How Science Came to See Ultraviolet Light in Animals (Ed Yong’a ait bir bölümden alıntı). (Erişim: ScienceFriday)
- Science Friday. (2024). Expanding Our Umwelt: Understanding Animal Experiences. (Podcast ve transkript) (Erişim: ScienceFriday Book Club)
- Science Friday. (2023). An Immense World: How Animal Senses Reveal the Hidden Realms Around Us (Book Club Özeti). (Erişim: SciFri Book Club)
- Yong, E. (2022). An Immense World: How Animal Senses Reveal the Hidden Realms Around Us. New York: Random House.
- “Ampullae of Lorenzini.” (2024). Wikipedia. (Erişim: Wikipedia)
- “Electroreception and electrogenesis.” (2024). Wikipedia. (Erişim: Wikipedia)
- “Magnetoreception.” (2024). Wikipedia. (Erişim: Wikipedia)
- “Perception of infrasound.” (2024). Wikipedia. (Erişim: Wikipedia)
- “Sensory processes.” (2024). Lumen Biology II. (Erişim: Lumen Learning)
- “Star-nosed mole.” (2024). Wikipedia. (Erişim: Wikipedia)

Leave a Comment