Evren Bize Ne Söyler: Kuantum Fiziği Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
Çevirmen Adı: Mustafa Bayrak
Orijinal Adı: Quantum Physics: Knowledge in a Nutshell
Orijinal Dil: İngilizce
İlk Basım Tarihi: 01.09.2025
Baskı Sayısı: 1
Türü: Bilim
Sayfa Sayısı: 280
Boyut: 13,5x21 cm
Kapak Bilgisi: Amerikan Cilt Bristol Kapak
Cilt Bilgisi: Ciltsiz
Kağıt Bilgisi: Kitap Kağıdı
ISBN: 978-625-5888-70-9
Yayınevi: Ketebe
Yayın No: 1520
Evren Bize Ne Söyler: Kuantum Fiziği Üzerine Yüksek Lisans Seviyesinde Akademik İnceleme
Giriş
Sten Odenwald’ın Kuantum Fiziği: Evren Bize Ne Söyler adlı popüler bilim kitabı, kuantum fiziğinin temel kavramlarını uzman olmayan okuyuculara erişilebilir biçimde aktarmayı amaçlamaktadır. Ketebe Yayınları’nın tanıtımına göre Odenwald, “atomaltı parçacıkların rastgele davranışlarından gözlemin maddeyi değiştirmesine kadar kuantum fiziği, gerçekliğin bildiğimiz tüm tanımlarını altüst ediyor” şeklinde giriş yapar ve bu karmaşık konuyu “herkesin anlayabileceği bir dille” ele alır. Kitabın hedef kitlesini lise ve üniversite öğrencileri, bilim meraklıları ile fizik dışı alanlardan gelen geniş bir okur kitlesi oluşturur. Odenwald’ın bir NASA bilim insanı ve eğitimci olması, konulara bilimsel bir titizlikle yaklaşmasını sağlar. Kitapta çeşitli kuantum olguları, Schrödinger’in kedisi, dalga-parçacık ikiliği, Planck’tan Feynman’a kadar ünlü bilim insanlarının katkıları anlatılır; okuyucuya formüllere başvurmadan kuantum dünyasına giriş yaptıracak bölüm sonu özetleri, açıklayıcı diyagramlar ve görseller kullanılır.
Kuantum fiziğinin tarihsel gelişimi
Kuantum fiziği 20. yüzyılın başında klasik fiziğin açıklayamadığı deneysel sonuçlara cevap arayışıyla doğdu. Süreçteki başlıca adımlar şöyledir:
- 1900 – Max Planck: Siyah cisim radyasyonu problemi (ultraviyole faciası) klasik fizikle açıklanamıyordu. Planck, 1900’de enerjinin paketçikler (kuantumlar) halinde yayıldığını varsaydığı E=hν ilişkisini önerdi. Bu sayede siyah cisim spekturumuna uygun sonuç alındı. Planck’ın önerdiği kuantum hipotezi, ışığın enerji alışverişinin kesikli olduğunu ve Planck sabitinin fiziksel önemini ortaya koydu.
- 1905 – Albert Einstein: Fotoelektrik etkiyi açıklarken ışığın da kuantum parçacık (foton) olduğunu öne sürdü. Einstein’a göre ışık, enerjisini bir foton şeklinde ve miktarının yine E=hν ile belirlendiği paketler halinde taşır. Bu önerme fotoelektrik olgularını başarılı biçimde açıkladı ve Einstein’a Nobel Ödülü kazandırdı.
- 1913 – Niels Bohr: Bohr, hidrojen atomunun çizgi-spektrumunu açıklamak üzere atom modelinde elektronların yalnızca belirli yörüngelerde bulunduğunu, bu yörüngeler arasında atlamalar sırasında ışık yaydığını varsaydığı kuantumlu bir model geliştirdi. Bohr atom modeli ile Rydberg formülü teorik bir dayanak kazanırken, kuantize açısal momentum postülatı getirilerek elektron yörüngeleri belirgin bir anlam kazandı. Ancak bu yarı-klasik model çok elektronlu atomları açıklamada ve yörünge geçişlerinin detayında yeterli değildi.
- 1925 – Werner Heisenberg ve Matris Mekaniği: Bohr modelinin yetersizliklerini aşma çabaları Heisenberg, Born ve Jordan tarafından matris mekaniği formülasyonu ile sonuçlandı. Heisenberg aynı yıl belirsizlik ilkesinin temellerini attı; konum-momentum gibi tamamlayıcı gözlemlenebilirler arasındaki ölçüm hatasının sınırını ortaya koydu.
- 1926 – Erwin Schrödinger ve Dalga Mekaniği: Erwin Schrödinger, 1926’da de Broglie’nin parçacık-dalga fikrinden yola çıkarak Schrödinger denklemini geliştirdi. Bu dalga denklemi ile hidrojen atomunun enerji seviyeleri başarıyla hesaplandı. Schrödinger, dalga mekaniği ile matris mekaniğinin özdeki eşdeğerliğini gösterdi. Ayrıca Schrödinger, dalga fonksiyonunun olasılıksal yorumunu savunarak elektron sıçrayışları düşüncesine karşı çıkmıştır.
Bu dönemde kvantum kuramı, belirsizlik, dalga-parçacık ikiliği ve süperpozisyon gibi yeni kavramları bir araya getirerek fizik anlayışını kökten değiştirmiştir. Özetle, Planck’ın kuantumları, Einstein’ın foton fikri, Bohr’un kuantize yörüngeleri, Heisenberg’in belirsizlik ilkesini ve Schrödinger’in dalga denklemini içeren aşamalar, kuantum fiziğinin temellerini atmıştır.
Temel ilkeler
Kuantum fiziğinin ayırt edici özellikleri şu temel kavramlar etrafında toplanır:
- Süperpozisyon: Bir parçacığın aynı anda birden fazla kuantum durumunda bulunabilme halidir. Klasik bir bit 0 veya 1 durumu alırken, kuantum bit (kubit) hem 0 hem de 1 durumlarının süperpozisyonunda olabilir. Örneğin çift yarık deneyinde tek bir elektron, kuantum süperpozisyon halinde iki yarıktan aynı anda geçmiş gibi davranır. Ancak yapılan bir ölçüm bu süperpozisyonu bozar; ölçüm sonucunda sistem tek bir duruma “çöker” ve rasgele (olasılıksal) bir sonuç verir.
- Belirsizlik İlkesi (Heisenberg): Werner Heisenberg’in 1927’de formüle ettiği bu ilke, konum ve momentum gibi tamamlayıcı büyüklüklerin aynı anda kesin olarak bilinemeyeceğini söyler. Bir özelliğin kesin ölçümü, diğerinin belirsizliğini artırır. Başka bir deyişle, bir parçacığın konumu ne kadar kesin ölçülürse, momentumunu o kadar belirsizleştirir. Bu ilke, kuantum dünyasının kendisinde bir sınır koyar ve klasik deterministik düşüncenin ötesine geçer.
- Kuantum Tünelleme: Klasik mekaniğe göre bir enerji bariyerini aşacak enerjisi olmayan bir parçacık bariyerin ötesine geçemez. Oysa kuantum mekaniğinde, dalga özelliğinden ötürü parçacıklar düşük olasılıkla bariyeri “tünel”leyebilirler. Yani, enerji yetersiz olsa bile, Schrödinger dalga fonksiyonunun kuyruk kısmı bariyerin ötesine geçip parçacığın bariyerin öbür tarafında belirip madde gibi davranmasına izin verir. Bu olgu, nükleer füzyon ve radyoaktif bozunum gibi doğa olaylarında etkili olup mikroskobik cihazlarda (örneğin taramalı tünelleme mikroskobu) kullanılır.
- Kuantum Dolanıklık: İki veya daha fazla parçacık arasında oluşan özel bir bağlantıdır. Dolanık parçacıkların kuantum durumu, aralarındaki mesafeye bakılmaksızın ortak bir dalga fonksiyonu ile tanımlanır. Bir parçacığın durumu ölçüldüğünde, diğeri anında etkilendiği gibi “uzaktan etki” görünür; bu durum Einstein’ın “uzaktan acayip etki” olarak nitelendirdiği kuantum özelliklerdendir. Örneğin, entangled iki fotonun birinin kutuplaşmasını ölçmek, diğerinin kutuplaşmasını anında belirler. Space.com sitesinde belirtildiği gibi entanglement, “iki parçacık belli bir şekilde bağlı halde kalır, aralarındaki mesafe ne kadar olursa olsun; durumları aynı kalır”. John Bell’in teoremine göre bu etki, yerellik ilkesini zorlar ve kuantum kuramında temel bir paradoksu ortaya koyar.
- Ölçüm Problemi: Kuantum sistemlerinin süperpozisyon durumuna rağmen, yapılan her ölçümde tek bir sonuç elde edilmesidir. Ölçüm problemi, “kuantum sisteminde süperpozisyon hâlindeki durumlar nasıl olup da tek bir belirli sonuca indirgeniyor?” sorusundan kaynaklanır. Schrödinger’in ünlü kedisi düşünce deneyi bu problemi somutlaştırır: Bir atomik olayın süperpozisyonu, kedi için hem “yaşama” hem de “ölme” durumuna işaret ederken, kapı açıldığında kedi mutlaka ya yaşıyor ya da ölü çıkar. Ölçüm problemi, ölçüm anında neyin “dalga fonksiyon çöküşü” yaratıp belirsizliği yok ettiği sorusunu içerir. Kuantum yorumlarının önemli çatışma noktalarından biri de budur.
Kuantum yorumları
Kuantum mekaniğinin matematiksel formülasyonunu farklı ontolojik ve epistemolojik yaklaşımlarla anlamaya çalışan başlıca yorumlar şunlardır:
- Kopenhag Yorumu: Niels Bohr öncülüğünde geliştirilen klasik yorumdur. Dalga fonksiyonunun bir ölçümle çöktüğünü, sonuçların olasılıksal olduğunu savunur. Kopenhag’a göre gözlem akti, klasik dünyadan kavramları (konum, momentum gibi) kuantum sistemine uygulamayı zorunlu kılar ve belirsizlik ilkesine bağlı olarak bazı özellikler bir arada bilinemez. SEP makalesine göre “Kopenhag yorumu, atomların dünyasını anlamada ilk genel yaklaşımdı” ve Bohr, Heisenberg ve Born başta olmak üzere dönemin fizikçilerinin katkılarını içerir. Bu yorum, determinist olmayan bir doğaya işaret eder ve dalga fonksiyonunun fiziksel yorumunu (olasılık yorumu, tamamlayıcılık ilkesi) vurgular.
- Çoklu Evren (Many-Worlds) Yorumu: Hugh Everett’ın 1957’deki önerisine dayanan yaklaşımdır. Everett’a göre kuantum ölçümü sonucunda dalga fonksiyonu gerçekten çökmez, aksine her olası sonuç farklı bir “evrende” gerçekleşir. Yani evren sürekli dallanarak ayrışır; her ölçümde tüm sonuçlar gerçekleşir ancak biz sadece bir dünyayı deneyimleriz. SEP’ye göre bu yorum, “evrende bizim farkında olduğumuz dünya dışında birçok dünya olduğunu” varsayarak olasılıksallığı ve tekil sonuç sorununu ortadan kaldırır. Bu sayede kuantum mekanik dalga fonksiyonundaki rastlantısallık ve uzak etki yorumlanmadan çözülür, ancak çoklu paralel evren fikri ortaya çıkar.
- Pilot Dalga (de Broglie–Bohm) Teorisi: Louis de Broglie’nin 1920’lerde başlattığı, David Bohm’un 1952’de yeniden formüle ettiği yoruma göre parçacıklar kesin yörüngelerde hareket eder ve onlara bir “pilot dalga” yol gösterir. Dalga fonksiyonu bilinçli ölçüme ihtiyaç duymadan deterministik olarak gelişir ve parçacığın rastgeleliği bu dalganın yönlendirmesine bağlıdır. Bu yaklaşım deterministik bir gizli değişken teorisidir ve çöküş meselesine alışılmış “ölçüm” yerine kuantum potansiyeli gibi ilave bir değişkenle çözüm önerir. Wikipedia özetine göre pilot-dalga yorumu, kuantum mekaniğini deterministik bir teori olarak yorumlar, dalga fonksiyonu çöküşü ve Schrödinger’in kedi paradoksunu “yerel olmayan” (nonlocal) özellikler ekleyerek önler. Yani içkin belirsizlikten ziyade belirsizlik, gizli dalga dinamiklerinden kaynaklanır.
Yukarıdaki yorumlar fiziksel sonuçları değiştirmez fakat kuantum dünyasını anlamamızda farklı pencereler sunar. Örneğin Kopenhag yorumu ölçümle ilgili merkezi bir rol benimserken, Çoklu Evren yorumu bu rolü eleyen çoklu gerçeklikler sunar. Pilot dalga yorumu ise ölçüm sorununu kuantum potansiyeli gibi kavramlarla deterministic bir zemine oturtmaya çalışır. Her yorumun avantaj ve sorunları vardır; bu konudaki tartışma hala devam etmektedir.
Modern uygulamalar
Kuantum fiziğinin yenilikçi ilkeleri, günümüzde birçok teknoloji alanında devrim niteliğinde uygulamalara ilham vermektedir:
- Kuantum Bilgisayarlar: Geleneksel bilgisayarlar 0-1 bitlerini kullanırken, kuantum bilgisayarlar kubit adı verilen süperpozisyon durumundaki temel birimler üzerine kuruludur. Bu sayede bir kuantum bilgisayar, çok sayıda durumu aynı anda işlemeye olanak tanır. Örneğin bir kubit süperpozisyon durumunda hem 0 hem 1’i temsil edebilir, bu da paralel işlem gücünü artırır. NASA bilimci Sten Odenwald’ın anlattığı gibi, kuantum teknolojileri “süperpozisyon, dolanıklık gibi farklı özelliklere dayanır”. Bu özellikler, karmaşık optimizasyon, kırılgan maddelerin modellenmesi, ilaç keşfi gibi süper hesaplama gerektiren problemlerde klasik üst bilgisayarları aşan performans sağlayabilir. Google ve IBM gibi kurumların son yıllarda geliştirdiği entegre kuantum çipleriyle, faktörleme ve simülasyon gibi spesifik görevlerde klasik şifrecileri çözme potansiyeli gündeme gelmiştir. (Örneğin 2019’da Google’ın kuantum üstünlüğü iddiası bunun bir örneğidir.) Odenwald’ın kitabında da kuantum bilgisayarların gündeme getirdiği zorluklar ve fırsatlar ele alınmaktadır.
- Kuantum Kriptografi ve İletişim: Klasik şifreleme sistemleri, güçlü özel anahtarlar ve karmaşık hesaplamalar üzerine kuruludur. Ancak tam kuantum bilgisayarlar bu sistemleri kolayca kırabilir. Bunun sonucunda kuantum anahtar dağıtımı (QKD) gibi güvenli iletişim yöntemleri ortaya çıkmıştır. QKD, iki taraf arasında yalnızca kuantum fizik yasalarına dayalı anahtar dağıtımı yapar. TechTarget sitesinde belirtildiği üzere, kuantum anahtar dağıtımı “ancak kuantum fiziğinde bulunan özellikleri kullanarak şifreleme anahtarlarını değiş tokuş etmek için güvenli bir iletişim yöntemidir” Buradaki kilit nokta, ölçülememe ve kopyalanamama ilkeleri sayesinde dinlemenin anında fark edilebilmesidir (örneğin no-cloning teoremi ile bilinmeyen bir kuantum durumunun birebir kopyası oluşturulamaz). Bu sayede kuantum kriptografi, yüksek derecede güvenlik sağlar; kuantum anahtarla şifrelenen iletişim, herhangi bir gözlemcinin varlığını anında ifşa eder. Bu alanda ticari uygulamalar ve pilot projeler de mevcuttur.
- Kuantum Sensörler ve Metrologi: Kuantum süperpozisyon ve dolanıklık, ölçüm hassasiyetinde de avantaj sağlar. Örneğin atomik saatler, kuantum süreçlerle çalışan en doğru saatlerdir. Bir uluslararası tanıma göre, atom çekirdeği veya elektron geçişleri süper keskin frekanslarla salındığından, bu salınımların ölçülmesi zamanı olağanüstü hassasiyetle verir. Kuantum sensörler manyetik alan, elektrik alanı, ivme, basınç gibi fiziksel nicelikleri klassik sensörlerden çok daha yüksek duyarlılıkla ölçebilir. QTurkey yazısına göre kuantum sensörler, “frekans, elektrik/manyetik alan ve sıcaklık gibi fiziksel nicelikleri oldukça hassas şekilde ölçebilir”. Örneğin LIGO deneylerinde kullanılan ışık dalgalarının sıkıştırılmış (squeezed) kuantum durumları ile çekim dalgalarının ölçümü iyileştirilmiştir. Ayrıca tıbbi görüntülemede (örneğin MRI) ve navigasyon sistemlerinde kuantum esaslı teknolojilerin kullanımına yönelik araştırmalar ilerlemektedir.
Bu uygulamaların yanı sıra kuantum simülasyonları, malzeme bilimi tasarımları ve kuantum kimya hesaplamaları gibi alanlarda da hızla ilerlemeler yaşanmaktadır. Kısacası kuantum teknolojisi artık teorik değil, pratik hale gelmekte; savunma, finans, iletişim, enerji gibi birçok sektörde dönüşüm vadetmektedir.
Yazarın anlatım tarzı
Sten Odenwald, kitabında karmaşık teorileri günlük dile yakın metaforlar ve gerçek dünyadan benzetmelerle anlatır. Tanıtım metni kitapta “herkesin anlayabileceği bir dille” kuantumun garipliklerini aktarılacağını vurgular. Odenwald, teknik detayı azaltıp “diğer evrenler”, “kuantum tüneli” gibi konuları didaktik bir üslupla tartışır. Bölümlerde önermeler basit tutulmuş, sayısal formüllerden ziyade kavramsal anlatı öne çıkarılmıştır. Örneğin her bölüm sonunda özetler yer almakta; anlaşılmayı kolaylaştırmak için sık sık çizim, grafik ve şema kullanılmaktadır. Bu yönüyle kitap, popüler bilim düzeyinde okuyucuya kuantum fikirlerini tanıtırken; akademik derinlikten çok “anlatım netliği” ve görsel destek üzerine odaklanır.
Odenwald’un dili genel Türkçe’de akıcı ve samimidir; Amerikan bilim kültüründen gelen mizah anlayışı serpiştirilmiştir. Yazar, Amerikalı bir bilgin olarak örnekleri uzay ve evren metaforlarıyla süsler (örneğin kuantum kedi, kuantum tüneli). Bu üslup, konunun soyutluğunu gidermeye yöneliktir. Bununla birlikte, matematiksel formalizmden mümkün olduğunca kaçınılması, konunun derinlikten çok sezgisel kavramlar düzeyinde ele alınmasına neden olmuştur. Odenwald’ın anlatımı “Popüler bilim kitabı” kategorisine uygun biçimde olguları içselleştirilebilir hale getirirken, uzman okuyucuya teknik yenilik veya tartışmayı derinlemesine inceleme imkânı sunmaz. Örneğin belirsizlik ilkesi ve ölçüm problemi ortaya konurken formülsel ayrıntı yerine olguların anlamı üzerinde durulur. Bu yönleriyle yazar, Odenwald’ın çevresindeki diğer popüler bilimcilerle benzer bir yaklaşıma sahiptir. Öte yandan kitabın 2025 basımı olması sayesinde güncel kuantum teorilerinden (örneğin bazı kuantum yerçekimi modelleri gibi spekülatif konular) de bahsedilmiş; böylece okuyucu çağdaş konulara da kısmi bir bakış kazanır.
Eleştirel değerlendirme
Odenwald’ın Kuantum Fiziği kitabı, kuantum mekaniğini teknik altyapıdan ziyade kavramsal düzeyde kavrama açısından güçlüdür. Güçlü yönleri şunlardır:
- Erişilebilirlik: Karmaşık matematiği uzak tutarak, çok geniş bir okuyucu kitlesine kuantum konusunu açar. Herkesin anlayabileceği örnekler ve metaforlar kullanması, öğrenmeyi teşvik eder.
- Görsel destek: Bölüm içindeki grafikler, diyagramlar ve özet tablolar, soyut fikirleri somutlaştırır. Bu sayede örneğin dalga fonksiyonu veya kuantum dalga dağılımı görsellerle desteklenir.
- Tarihçe ve bağlam: Kitap kuantum kuramının tarihine yeterince yer vererek gelişimi kronolojik anlatır; bu, okuyucunun kavramları ortaya çıkaran deneyleri ve fikirleri takip etmesine olanak tanır.
- Çağdaş referanslar: Yeni kuantum teknolojilerine dair örnekler ve güncel bilimsel gelişmeler de eklenmiştir; bu, kitabı klasik popüler bilim kaynaklarından farklı kılar.
- Ancak sınırlı yönleri de mevcuttur:
- Matematiksel derinlik eksikliği: Teoride sık sık anılan belirsizlik formülü gibi ifadelere gerekli açıklama verilse de matematiksel argümanlara az eğilimlidir. Dolayısıyla kitabı okuyan bir fizik yüksek lisans öğrencisi daha fazla teknik içeriğe ihtiyaç duyabilir.
- Basitleştirmeler: Popüler üslup gereği bazı kavramlar sıradan benzetmelerle özetlenir; bu da zaman zaman yanılgılara yol açabilir (örneğin süperpozisyon benzerliklerinde yazı-tura örneği gibi). Bu basitleştirmeler, akademik kesinlik düzeyinde açıklık sağlamaz.
- Kaynak kullanımı: Kitapta konular destekleyici akademik kaynaklardan ziyade Odenwald’ın yorumları ve popüler literatür ağırlıklıdır. Bu nedenle daha derinlemesine öğrenme için bibliyografya kısıtlı kalır.
- Eleştirel yaklaşımdan uzaklık: Yorumlar kısmında, farklı kuantum yorumlarını dengeli bir biçimde sunmasına rağmen, Odenwald net bir tutum belirtmemiş, okuyucuya sorgulama alanı bırakmıştır. Bu durum akademik bir tartışma eksikliğine neden olabilir.
Genel olarak Odenwald, popüler bilim yazarı kimliğiyle başarılı bir giriş kitabı ortaya koymuştur. Kitap, meraklılara kuantum kavramlarını hatasız ve akıcı biçimde sunar; fakat teknik ayrıntı arayan bir uzman için yetersiz kalır. Derinlik açısından kısıtlı olsa da, doğruluk bakımından özellikle tarihi ve kavramsal anlatımları genel kabul görmüş bilgilerle uyumludur. Sonuç olarak, kitap “kuantum fiziğinin harika fikirlerini özetleyen bir giriş rehberi” niteliğindedir.
Sonuç
Kuantum fiziği, 20. yüzyıl biliminin en devrimci gelişmelerinden biri olarak modern teknoloji ve bilimi derinden etkilemektedir. Odenwald’ın kitabında vurgulandığı gibi, kuantum kuramı klasik Dünya görüşünü altüst etmiş; süperpozisyon, dolanıklık ve belirsizlik gibi ilkeler hem mikroskobik hem de makroskobik dünyamıza dair anlayışımızı yeniden şekillendirmiştir. Günümüzün lazerleri, transistörleri ve yarı iletken cihazları kuantum prensipleri sayesinde çalışır; medikal görüntüleme sistemleri (MRI vb.) ve GPS gibi teknolojiler kuantum fiziğinin sonuçlarına dayanan uygulamalardır. Daha da önemlisi, kuantum bilgisayarlar, kuantum kriptografi ve kuantum sensörler gibi ileri teknoloji ürünleri geleceğin bilgi işlem, iletişim ve ölçüm kapasitesini köklü bir biçimde artırmaktadır.
Odenwald’ın Kuantum Fiziği kitabı, bu çağdaş katkıları geniş bir okuyucuya anlaşılır şekilde özetleyerek bilimin tabanını genişletir. Son tahlilde kuantum fiziği, hem teorik açıdan evrenin nasıl işlediğini anlamamıza hem de pratikte yenilikçi teknolojiler geliştirmemize olanak sağlamıştır. Kuantum bilgisayarların karmaşık problemlerin üstesinden gelebilmesi ve kuantum kriptografinin güvenliği artırması gibi avantajlar, bilimsel ilerlemelerin nüfusun hayatına doğrudan yansıdığı örneklerdir.
Kaynakça (APA stili):
- Ketebe. (2025). Sten Odenwald – Kuantum Fiziği. Ketebe Yayınları. (Kitap tanıtımı).
- Odenwald, S. (2025). Quantum Physics: Knowledge in a Nutshell. Arcturus Publishing. (Türkçe çeviri: Bayrak, M.)
- Wikipedia. (2025). History of quantum mechanics.
- QTurkey. (t.y.). Kuantum Mekaniğinin Kronolojisi. KuantumTürkiye. http://kuantumturkiye.org/kuantum-mekaniginin-kronolojisi/ ,.
- Wikipedia. (2025). Quantum mechanics – History. (Bulunan bilgiler üzerinden),.
- Wikipedia. (2025). Kuantum mekaniği – Tarihçe. (Türkçe),.
- Wikipedia. (2025). Superposition. (Bulunan bilgiler üzerinden).
- Wikipedia. (2025). Uncertainty principle. (Bulunan bilgiler üzerinden).
- Wikipedia. (2025). Quantum tunnelling. (Bulunan bilgiler üzerinden)e.
- Space.com. (2024). What is quantum entanglement? (Found at Space.com).
- Wikipedia. (2025). Measurement problem. (Bulunan bilgiler üzerinden).
- Stanford Encyclopedia of Philosophy. (2002/2024). Copenhagen Interpretation of Quantum Mechanics. (Revised 2024).
- Stanford Encyclopedia of Philosophy. (2002/2021). Many-Worlds Interpretation of Quantum Mechanics. (Revised 2021).
- Wikipedia. (2025). Pilot wave theory. (Bulunan bilgiler üzerinden).
- QTurkey. (2020). Zilan, R. Kuantum Teknolojiler ve Uygulama Alanları. Medium. (Erişim: https://medium.com/qturkey/kuantum-teknolojiler-ve-uygulama-alanlari-caaca0529242) .
- TechTarget. (2025). Barney, N. & Gillis, A. What is quantum key distribution (QKD)?.
Leave a Comment