Jean-Paul Roux'nun Türklerin Tarihi Eseri Üzerine Akademik İnceleme


Türklerin TarihiJean- Paul Roux
  • Seri:Tarih
  • Ebat:13,5 x 21
  • Sayfa Sayısı:543
  • ISBN:978-625-7005-37-1
  • Basım Yılı:Haziran 2020
  • 2. Baskı -Mart 2024
  • Çevirmen:Aykut Kazancıgil,Lale Özcan

 













Jean-Paul Roux'nun Türklerin Tarihi Eseri Üzerine Akademik İnceleme

Türk Tarihinin Genel Gelişimi: Jean-Paul Roux’nun Türklerin Tarihi Üzerinden Bir İnceleme

Giriş

Jean-Paul Roux (1925–2009) çağdaş Türkoloji alanında önemli bir isimdir. Fransız bir oryantalist ve Türkolog olan Roux, İstanbul Üniversitesi’ndeki hocalarından sonra kendi kariyerini Türk ve Moğol halkları tarihi ile İslam sanatları üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bir anlamda “ansiklopedik” bir araştırmacı olarak nitelenen Roux, geniş çalışma alanları içinde en önemli payı Türk dünyası tarihine ayırmıştır. Türklerin Tarihi: Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl adlı eseri (1984’te Fransızca, 2004’te Türkçeye çevrilmiştir) bu kapsamlı çalışmasının en önemli ürünüdür. Roux, bu kitabın önsözünde yöntemi ve kapsamından söz ederek, “Türklerin insanlık serüvenindeki rolü”nü anlatmayı amaçladığını belirtmiştir. Kitap, Atalay’dan Anadolu’ya geniş bir coğrafyayı ve bin yılı aşkın bir dönemi kapsamaktadır. Türkiye’de 2004’te yayımlanan Türkçe çevirisi büyük ilgi görmüş ve Roux’un popülerliğini artırmıştır. Bu çalışmada Jean-Paul Roux’nun Türklerin Tarihi adlı eserinin temel temaları –Türklerin kökeni, göçebe yapıları, İslam öncesi ve sonrası siyasal örgütlenmeler, dinî-kültürel dönüşüm– çerçevesinde ele alınıp Roux’nun tarihsel yaklaşımı değerlendirilerek analiz edilecektir. Yaklaşımımız akademik bir üslupla gerçekleşecek, iddialar Roux’nun eserinden ve ilgili ikincil kaynaklardan yapılan alıntılarla desteklenecektir (bkz. Alan Kavas 2009; Karacakaya 2022).

Türklerin Kökeni ve Göçebe Toplum Yapıları

Roux’ya göre “Türk” kimliği esasen dilbilimsel bir olgudur: “Türk, Türkçe konuşandır”. Yani Türk adını taşıyan eski topluluklar belli bir ırksal kökenden ziyade Türkçeyi konuşan göçebe veya yarı-göçebe gruplardır. Roux, mesela Altay Dağları eteklerinde demircilikle uğraşan bir halkın zamanla Türk adını benimsediğini belirtir. Tarih boyunca bu kavram genişlemiş, farklı bölgelerdeki Türkçe konuşan toplulukları kapsayacak şekilde evrilmiştir. Bu nedenle Roux, Türklüğü etnik bir kategori yerine, bir dil-toplum gerçekliği olarak görür.

Türk toplulukları tarih boyunca göçebe yaşam biçimlerine hakim olmuşlardır. Roux’ya göre Türkler sonsuz denebilecek geniş bozkırlar ve dağlık alanlarda sürekli olarak yer değiştirme eğilimindedir. Ancak bu göçebelik, rastgele dolaşma demek değil; her topluluğun yazlık ve kışlık otlakları, belirli göç yolları mevcuttur. Hiçbir Türk boyu komşularının sürülerini aynı anda kullanmaya kalkmaz; yüzyıllarca aynı mevsimsel çadır kampları paylaşılmıştır. Sözgelimi, Roux “göçebelik sanıldığı gibi düzensiz bir dolaşma değil, her topluluğun kendine ait bir rota ve konaklama yeri olduğunu” vurgular.

Bozkır Türklerinin toplumsal örgütü, kabilelerden oluşan geçici federasyonlara dayanır. Roux, Türk boylarının “dağınık” olduğunu; bazı durumlarda birkaç boyun bir araya gelip bir hanlık (kağanlık) kurduğunu, sonra dağılabildiklerini belirtir. Örneğin, biri öne çıkarak tüm birleşimi yönetir ve kendi adını koyar, ama zaaf halinde bu yapı hızla çözülür. Ardından başka bir boy önderliği ele alabilir. Böylece Altay-Oğuz boyları yüzyıllarca federasyonlar kurup dağıtmış, farklı yer ve zamanlarda “Kıpçak”, “Kuman”, “Kıpçaklar” gibi adlar altında anılmışlardır. Bu esneklik, Ortadoğu veya Asya’da geniş karışımlı imparatorluklar kurabilmelerine imkân tanımıştır.

Siyasal Örgütlenmeler: İslam Öncesi ve Sonrası

İslamiyet öncesi dönemde Türk toplulukları Hunlar’dan Göktürk ve Uygurlar’a dek çeşitli devlet biçimleri kurmuştur. Roux, kitabının ilk bölümlerinde Hunlar ve Çin kaynaklarında adı geçen AsyaTürkleri’ne (Hiong-nu, Tohar, JuanJuan gibi) yer verir. Bozkırlarda Hunlar’ın ortaya çıkışı ile Göktürk Kağanlığı’nın kuruluşunu anlatır. Göktürk kağanlarının Orhun Kitabeleri aracılığıyla oluşturduğu ilk büyük Türk-imparatorluğu, Türklerin siyasal kimliğini tarihe taşımıştır. Daha sonra 8.–9. yüzyıllarda Uygurlar ve Karluklar öne çıkmış, Karahanlı Türkleri Orta Asya’da İslamiyet’i ilk kitle hâlinde benimseyen devlet olmuşlardır. Roux, bu dönemin ayrıntılarını da ele alır.

İslamiyet sonrası dönemde siyasal yapılanma hızla değişim göstermiştir. Orta Asya’da Abbâsî egemenliği zayıflarken Karahanlı ve Gaznevi Türkleri, İslami hanedanlar kurdu. Bunlar Selçuklular’ın doğuşuna zemin hazırladı. Roux kitabının sonraki bölümlerinde Büyük Selçuklu Devleti’ni, Anadolu Selçuklularını ve Haçlı Seferleri’ni inceler. Daha sonra “Selçuklu Dünyası” adlı bölümde Anadolu Türk beylikleri ve Komnenoslar karşısında Selçuklu fetihleri anlatılır.

Moğol istilası ve Altın Orda devrinde Türklerin durumu Roux için bir başka önemli konudur. Devamında 14.–15. yüzyıllarda Timur İmparatorluğu ve ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu, yükselişi detaylandırılır. Roux, özellikle Osmanlı siyasal örgütünü ele alırken “bu imparatorluklarda halkları uyum içinde yaşatmaya çalıştıklarını” vurgular. Yine ona göre Osmanlı ve İran Safevî imparatorluklarında işgalciler, fethettikleri toplumların dillerini, dinî inançlarını ve kültürlerini koruma hakkını tanımıştır. Osmanlılarda fetih, zorunlu kültürel asimilasyon aracı olmamış, aksine yerleşilen coğrafyalarda Osmanlı-Türk kimliği yavaş yavaş oturmuştur. Bu çokuluslu imparatorluklar, fethettikleri halklara kimliklerini yaşatma izni vermişlerdir.

Kitabın son bölümleri, 16.–17. yüzyıl Safevî ve Babür imparatorlukları ile 18.–19. yüzyıl Kazan, Astrahan, Kırım gibi hanlıkları kapsar. Sonunda Osmanlı Devleti’nin çöküşü, Türk Kurtuluş Savaşı ve Sovyet dönemine giren Türk cumhuriyetlerinin kuruluşu incelenir. Roux, böylece İslâmiyet sonrası Türk siyasi örgütlenmelerinin bir süreklilik içinde anlatıldığı kapsamlı bir panoramayı okuyucuya sunar.

Dinî Dönüşüm ve Kültürel Kimlik

Roux’nun anlatısına göre Türklerin İslamiyet’le ilk temasları 7. yüzyıla dayanır; Ancak asıl kitle hâlinde İslam’a geçiş, 10.–11. yüzyılda başlamıştır. İlkin Karahanlılar ve Gazneliler gibi Orta Asyalı Türk hanedanları Müslümanlığı kabul etmiş, Anadolu’da ise Oğuzlar Malazgirt’ten sonra toplu şekilde Sünnî İslam’a yönelmiştir. Roux, Türklerin yeni dini hızlıca benimsediğini değil, aksine İslam’ın etkisinin yavaş ve kademeli olduğunu vurgular. Orta Asya’nın geniş toplulukları ancak 17. yüzyılda İslamiyet’i büyük oranda kabul ederken, bazı Türk toplulukları hâlâ geleneksel inançlarını sürdürmüştür. Örneğin Kazan Hanlığı İslam’ı Benimserken, uzak Moğol bozkırlarındaki Yakut veya Tuva gibi topluluklar 20. yüzyıla değin şamanist kalmıştır.

Kültürel kimlik açısından Roux, İslamiyet’in yanında Tengricilik ve Şamanizm gibi eski inançların izlerinin uzun süre devam ettiğini belirtir. Eserinde, Orta Çağ’da Türk toplumlarının “maddi ve manevi sağlamlık, verilen söze sadık kalma, ırkçılıktan uzak olma, hoşgörü, tasavvufa merak” gibi tutumlarının korunduğunu vurgular. Özellikle tasavvuf ve hoşgörü, Roux’ya göre İslamlaşma sürecinden sonra bile Türk toplumlarında hâkim ruh hâllerinden biri olmuştur. Oysa klasik Orta Çağ İslâm dünyasında bu özellikler genellikle Batılı kaynaklarda abartılı bulunur; Roux, Türk toplumlarında bu geleneklerin İslam’ın ilk dönemlerinde bile sürdüğünü belirtir. Ayrıca, İslam öncesi dönemde kadınların toplum içindeki nispeten güçlü konumu, bazı bölgelerde daha geç ortadan kalkmış, İslam kültürüyle birlikte yeni toplumsal normlar zamanla yerleşmiştir.

Roux, dinî dönüşümün yanı sıra kültürel adaptasyon süreçlerine de dikkat çeker. Örneğin, Orhun Yazıtları gibi eski Türk alfabesi ve töre geleneklerinin bazı sembolleri, İslam dönemine ait metinlerde bile yankı bulur. O, dil-bilinci ve ortak tarih anlatılarına vurgu yaparak, “Türk olgusunun bir dil olgusu” olduğunu ileri sürer. Kültürel kimlik tanımında etnik kökenden ziyade ortak dil ve medeniyet birleştirici unsur kabul edilir. Bu perspektif, İslamiyet’in kabulünden sonra oluşan yeni kültürel kimlikleri yorumlarken de belirleyicidir. Bir başka deyişle, Türk kimliği dini değil, bugün de geçerli olduğu gibi, esasen dil ve ortak tarih etrafında şekillendirilmiştir.

Jean-Paul Roux’nun Yaklaşımı ve Metodolojisi

Roux’nun tarihsel yaklaşımı temelde kapsamlı ve sentezleyici bir anlatıya dayanır. Oryantalist geleneğin bir temsilcisi olarak, çok sayıda yazılı kaynaktan yararlanmıştır; Çin tarih kronikleri, Farsça eserler, Orhun kitabeleri, Arap ve Bizans kaynaklarını karşılaştırmıştır. Karacakaya’nın ifadesiyle Roux, *“ansiklopedik bir araştırmacı”*dır. Bu nedenle eserinde her bir konu, yayın yılından çok tematik bütünlük içinde işlenir. Roux, önyargılardan arınma çabasıyla Türklüğün tanımını dilbilimsel olarak ortaya koymuş, böylece geniş coğrafi yayılımdaki Türkçe konuşan toplulukları aynı tarihsel bağlam içinde ele alabilmiştir.

Metodolojik açıdan Roux, çok disiplinli bir bakış açısı kullanır. Örneğin, kitabın giriş bölümünde felsefî bir tartışmaya yer vererek Türk gerçekliğinin dilsel mi, ırksal mı olduğu sorusuna cevap arar. Kendisi de bir Türkolog ve dil bilimci olduğu için Türkçeyi bir medeniyet unsuru olarak öne çıkarır. Ayrıca, kişisel gözlemlerine ve Seyahatlarına atıfta bulunması dikkat çeker. Yazısında Afganistan, Anadolu, Sibirya gibi çeşitli coğrafyalarda gördüğü uygulamalar ve kültürel ritüellerden örnekler vererek tarihi verilerle birleştirir. Bu, akademik bir monografide nadir rastlanan bir stil olup, esere canlılık kazandırmıştır.

Üslup açısından Roux’un dili akıcı ve anlatımsaldır. Karacakaya’ya göre, Roux eserini hem akademik hem de genel okuyucu kitlesine hitap edecek şekilde kaleme almıştır. Uzun bir tarihsel sürekliliği 15 bölümde kapsayan kitap, akıcı üslubu sayesinde ders kitabından ziyade keyifle okunabilen bir monografi özelliği kazanmıştır. Örneğin Roux, önsözde belirttiği gibi Türk tarihi boyunca devam eden geleneklerden bahsederken, okuyucuya hitap eden bir samimiyetle “kuşkusuz Avrasya’nın bir ucundan diğerine sürüklenen iki bin yıllık bir macera” anlatısı çizer.

Türklerin Tarihi Kitabının Akademik Değerlendirilmesi

Roux’nun Türklerin Tarihi adlı eseri, Türkiye’de yayımlandığı günden itibaren büyük ilgi uyandırmıştır. Karacakaya’ya göre bu başarının temelinde, Osmanlılar’dan Babürler’e uzanan geniş coğrafya ve tarihsel periyodun bir bütünlük içinde sunulması ve Roux’un akıcı üslubu vardır. Öncül bir çalışma olarak kabul edilen eser, İslamiyet öncesi Türk dünyasından Osmanlı ve Cumhuriyet’e kadar geniş bir perspektif sunduğu için tarihçiler tarafından önemli bir kaynak olarak görülmüştür.

Akademik çevrelerde Roux genellikle nesnel bir anlatımla takdir edilir; özellikle erken dönem Türk tarihi ve bozkır uygarlıkları üzerine verdiği bilgiler, referans olarak gösterilir. Kitabın detaylı kronolojisi ve farklı coğrafyalara yayılmış Türk topluluklar arasındaki bağlantıları göstermesi övgüyle karşılanır. Öte yandan bazı eleştirmenler, Roux’un yaklaşımının yer yer öznel yorumlara açık olduğunu; örneğin, ruhban sınıfına yönelik yorumları veya milliyetçi söylemler içeren pasajları sorgular. Ancak bu tür tartışmalar Roux’un akademik önemini gölgelemez.

Sonuç olarak, Türklerin Tarihi genel tarih anlatısı bakımından Türkoloji literatüründe başucu eserlerinden biridir. Yazarın kapsamlı kaynak kullanımı ve sentez yeteneği sayesinde, okuyucuya on sekizinci yüzyıldan önceki Türk tarihinin ana çizgileriyle bir sentezi sunulmuştur. Kitap, yayınlandığı dönemdeki tarih anlayışını yansıtmakla birlikte sonraki araştırmalar için sağlam bir çerçeve oluşturmuştur. Yazımındaki anekdotlar ve geniş yorumlar, eseri tarih öğrencileri ve araştırmacılar için ilgi çekici kılmaktadır.

Sonuç

Jean-Paul Roux’nun Türklerin Tarihi adlı eseri, Türk tarihinin çok geniş bir zaman dilimi ve coğrafya çerçevesinde ele alındığı kapsamlı bir incelemedir. Roux, Türk kimliğini dil üzerinden tanımlayarak göçebe toplum yapılarından Osmanlı imparatorluğuna uzanan süreç boyunca süregelen unsurları vurgular. İslamiyet’in kabulünü tarihsel bir süreç olarak sunarken, eski dinî-geleneklerin etkilerini de göz önünde tutar. Kitabın yöntemi ansiklopedik bir senteze dayanır; okuyucuya akıcı bir dille aktarılacak şekilde derinlikli bilgi sunar. Akademik dünyada Türklerin Tarihi, hem detaylı içeriği hem de bütüncül yaklaşımıyla önemli bir başvuru kaynağı kabul edilmektedir. Roux’nun geniş perspektifinden hareketle, Türk tarihinin genel gelişimi hakkında zengin ve entegre bir bakış sağladığı söylenebilir.

Kaynakça:

  • Kavas, A. (2009). Türk Tarihçisi Jean-Paul Roux’un (1925–2009) Ardından. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19, 45-55.
  • Karacakaya, S. F. (2022). Türk Tarihi Üzerine Adanmış Bir Ömür: Jean-Paul Roux. Tarihçi, 2(1), 156-169.
  • Roux, J.-P. (2004). Türklerin Tarihi: Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl (A. Kazancıgil & L. Arslan-Özcan, Çev.). Kabalcı Yayıncılık.



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.