Ziya Gökalp'in Limni ve Malta Mektupları Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme
Limni ve Malta Mektupları
Ziya Gökalp'in Limni ve Malta Mektupları Üzerine Yüksek Lisans Düzeyinde İnceleme
Ziya Gökalp’in Limni ve Malta Mektupları: Tarihsel ve Düşünsel Bir İnceleme
Tarihsel Bağlam
-
yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başı Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı bir dönemidir. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı saflarında yer alan İttihat ve Terakki yönetimi yenilgiye uğradı. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin ardından İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etti. Bu dönemde özellikle İttihat ve Terakki cenahına mensup üst düzey siyasetçiler, ordu komutanları ve entelektüeller hedef alındı. İngilizler başta olmak üzere İtilaf Devletleri, bu kadroları gerek savaş suçu (Ermeni tehciri gibi) gerekse İstanbul’daki millî mücadeleyi zayıflatma amacıyla tutuklayıp hapse attılar. Mart 1919 ile Ekim 1920 arasında Malta sürgünleri olarak bilinen 145 Osmanlı paşası, bürokratı ve aydını İngilizlerin Malta adasına götürüldü. Seçilen bu sürgünlerin ortak özelliği İttihat ve Terakki’ye bağlı olmaları, Osmanlı vatanının geleceğine dair endişe duymaları ve millî direnişi temsil etmeleri idi. Yabancı güçlerin amacı, yeni kurulan Milli Mücadele’yi kadrosuz bırakmak ve suçlamalar öne sürerek eski iktidarı cezalandırmaktı. Bu bağlamda Ziya Gökalp de 26 Ocak 1919’da tutuklanarak önce İstanbul’da Bekirağa bölüğüne, ardından Limni (Lemnos) ve Malta sürgün kamplarına gönderildi.
-
Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) – Osmanlı Devleti yenilir.
-
İstanbul’un işgali (1919) – İngilizler Osmanlı aydın ve subaylarını hedef alır.
-
Malta sürgünleri (1919–1921) – İttihatçı ve üst düzey Osmanlı kadroları Malta’ya nakledilird.
Mektupların Yazıldığı Koşullar
Ziya Gökalp, 26 Ocak 1919’da Darülfünûn’da iken tutuklandı. Dört ay boyunca Beyazıt’taki Bekirağa Hapishanesi’nde diğer İttihatçı dostlarıyla tecritte kaldı. 27 Mayıs 1919 tarihinde Prenses İna vapuruyla İstanbul’dan ayrılarak Limni’ye (Lemnos) doğru yola çıktı. 29 Mayıs 1919’da Limni adasında bulunan Mondros kampına ulaştı. Sürgüncüler bu adada 18 Eylül 1919’a dek kaldı; ardından Ağustos 1919’da İngiliz gemileriyle Malta’ya nakledildi. Malta’da Polverista, Eskiverdala ve Yeniverdala kamplarında tutuldu ve Nisan 1921’e kadar orada yaşadı. Londra Konferansı kararlarıyla 19 Mayıs 1921’de serbest bırakıldı ve İtalya üzerinden İstanbul’a döndü. Gökalp’in esaret hayatı böylece tam iki buçuk yıl sürdü.
Bu süreçte sürgün ortamı zorluydu ancak dönemin şartlarına göre göreceli olarak idareliydi. Gökalp’in ailesi İstanbul’da sadece annesi Vecihe Hanım ve çocukları (Seniha, Hürriyet, Türkan) kalmıştı; onların savaş koşullarındaki yalnızlığı sürgün mektuplarının yazılma nedenlerinden biriydi.. Gökalp, sürgünde genellikle haftada iki kez ailesine mektup gönderdi. Bu mektupların 572’si (164’ü kartpostal) Türk Tarih Kurumu tarafından derlenip basılmıştır. Mektupların içeriğinde Limni ve Malta’nın günlük yaşamına dair gözlemler ile aile hasreti iç içe geçer.
Düşünsel İçerik: Milliyetçilik, Medeniyet, Kültür, İslamcılık ve Türkçülük
Limni ve Malta mektupları, Gökalp’in kişisel duygularını ortaya koyarken aynı zamanda fikir dünyasının önemli unsurlarını sergiler. Gökalp bu mektuplarda milliyetçilik temasını sıklıkla dile getirir. Örneğin bir mektupta “Milletimizle beraber biz de selâmete ereriz” ifadesiyle Türk milletinin geleceğine olan inancını belirtmiştir. Yine bu cümlede geçen “Türk Tanrısı öz ilini esirger” ifadeleri, ona göre imanın milletin umudu olduğu vurgusunu içerir (dini unsur). Mektuplarda vatan sevgisi, ulusal birlik ve umut öne çıkar; zorlukların gelip geçici olduğu, Sabır ve imanla her felâketin alt edileceği temaları iletilir. Dolayısıyla sürgün koşulları içinde bile Gökalp, Türk kimliği ve birlik duygusunu ailesine aşılamaya çalışmıştır.
Medeniyet ve kültür açısından Gökalp, Batı medeniyetiyle yarışmanın önemini vurgular. Kızlarına yazdığı bir mektupta “Bugün her Türk’e Fransızca, İngilizce gibi lisanlardan birini bilmek lazımdır, çünkü ilme dair kitaplar henüz lisanımızda kâfi derecede yok” demiştir. Bu cümle, onun modernleşme idealini ve bilimsel bilginin Türkçeleştirilme çabalarını yansıtır. Böylece medeniyet yolunda eğitim ve farklı kültürlerle rekabet Gökalp’in düşüncelerinde yer bulur. Ayrıca aile ve kültürel normlar hakkındaki görüşleri de mektuplarında görünür: Örneğin, geleneksel aile modeline göre daha esnek bir “çekirdek aile” anlayışını benimsemiş, kadınlara eğitim ve sosyal haklar tanınmasını savunmuştur. Millî kültürün temel değerleri olarak ahlâk, eğitim ve inanç konularında öğütler verir; kızlarına sık sık iyi bir eğitimle ulus yararına katkıda bulunmaları gerektiğini anlatır.
İslamcılık-diğer bir deyişle dinde millî kimlik unsurlarına vurgu da mektuplarda vardır. Gökalp, dini öğretileri hem kişisel teselli kaynağı olarak kullanmış hem de bu öğretilerin Türk milleti için birleştirici değerler olduğuna inanmıştır. Yukarıdaki alıntıda görüldüğü gibi, ilahî iyimserlik vurgusu aileye ve okurlarına moral aşılar. Bu da mektuplarda dinin içten, samimi bir dille kullanıldığı örneklerden biridir. Gökalp, İslam’ı bir soyut ideolojiden ziyade ahlâkî bir rehber olarak görmüş, mektuplarında da imanla metaneti ve toplumsal dayanışmayı ilişkilendirmiştir. Sonuçta bu mektuplar, Gökalp’in Türkçülük ideolojisinin kişisel tezahürleri kadar millî bir dünya görüşü barındıran belgeler niteliğindedir.
Mektup Türü ve Anlatı Yapısı
Limni ve Malta mektupları, samimi özel mektup niteliğindedir. Özel mektuplarda doğal, içten bir dil kullanılır. Gökalp de eşine ve çocuklarına yazarken genellikle doğrudan hitap eder, güncellikten uzak mekan tasvirleri yerine duygusal ve öğretici anlatımı tercih eder. Öğretmen kimliğine uygun olarak mektuplarında çocuklarına eğitim vermekten çekinmez; eğitimle ilgili öğütler verir. Anlatımda içtenlik ön plandadır; duygularını açık yüreklilikle paylaşırken, edebî ve folklorik öğelere yer vermesi olağandır. Örneğin orada görüldüğü gibi, gündelik yaşam koşullarından çok çevresindeki güzellikleri (manzara, yemek, barınak) vurgulayarak eşini ve çocuklarını teselli etmeye çalışır. Böylece mektuplar hem haberleşme hem de duygusal destek işlevi görür. Türk edebiyatı geleneğinde mektup, yazarın iç dünyasını açığa vurduğu bir tür olarak değerlendirilir; Gökalp’in mektupları da bu özelliği taşır. Nitekim Saadettin Yıldız’ın belirttiği gibi, bu mektuplar “bir nevi iç dünya teşhiri” gibi okunmalıdır. Gökalp, sürgün sıkıntısını hissettirmemek için maddi şikayetlerden uzak durup içten bir dille manevî birliktelik sağlamaya çalışmıştır.
-
Mektup türü özellikleri: Samimi hitap, içten anlatım, duygusal-teşvik edici üslup.
-
Gökalp’in anlatımı: Zorlukları örtülü tutarak moral verici, rahatlatıcı ayrıntılar (iyi yemek, güzel bahçe, kuş sesleri) üzerine odaklanmış.
Gökalp’in Düşünce Dünyasında Mektupların Yeri
Limni ve Malta mektupları, Gökalp’in genel ideolojisiyle kişisel hayatını birbirine bağlar. Gökalp bir sosyolog ve milliyetçi ideolog olarak milletin temelini ailede görürdü. Mektuplarındaki pek çok öğüt ve gözlem, bu toplumsal vizyonun yansımasıdır. Örneğin mektubunda “Aile cemiyeti, milli cemiyetin temelidir” diyerek aile biriminin toplumun yapıtaşı olduğunu vurgular. Bu ifade, onun milletin geleceğinin güçlü ailelerden geçtiğine dair inancını ortaya koyar. Aynı zamanda mektuplarında sıkça görülen “çocuk eğitimi” ve “aynı çatı altında geçirilen birliktelik” temaları, Gökalp’in toplumu dönüştürme idealine paraleldir. Yıldız’ın ifadesiyle, bu mektupların arkasında “fikrî-felsefî meseleleri günlük hayatının da meselesi hâline getiren bir mefkûre adamı” bulunmaktadır. Yani Gökalp, sürgünde bile sosyalist, milliyetçi, çağdaşlaşmacı fikirlerini sistemli biçimde hayatına yansıtmaya devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki Türk milliyetçiliği anlayışı nın şekillenmesinde Gökalp’in katkısı bilindiği üzere büyüktür. Limni ve Malta mektupları, onun o dönemdeki psikolojisini ve dünyaya bakışını belgelemesi bakımından, düşünce tarihimizde bir köprü işlevi görür. Sürgünde yazdığı mektuplar, ideolojik fikirlerle içtenlik arasında kurulan bu köprünün eşsiz belgeleridir.
Eserin Günümüzdeki Önemi ve Etkisi
Limni ve Malta Mektupları, modern Türkiye’nin siyasal ve kültürel düşünce mirası içinde önemli bir kaynak olarak kabul edilir. Türk Tarih Kurumu Külliyatı’nın II. cildi olarak basılan bu derleme, Gökalp’in sürgün yaşamını, iç dünyasını ve fikirlerini ilke veya ideolog kimliğinin ötesinde anlatır. Akademik çalışmalar, mektupları hem Cumhuriyet öncesi toplumsal dönüşümü anlamak hem de Gökalp’in bireysel yönünü kavramak için kullanmaktadır. Örneğin Durakbaşa’nın ve Çınar’ın analizleri, bu metinlerin aile, kadın ve eğitim gibi temalarını inceleyerek Gökalp’in düşünce sistematiğindeki geniş kapsamı ortaya koymuştur. Sürgün anıları olarak belge değerinin yanı sıra, mektuplar halk nazarında da Gökalp imajının duygusal boyutunu zenginleştirmiştir. Sonuç olarak, Limni ve Malta Mektupları hem Türkiye’nin erken Cumhuriyet fikrî kodlarının kökeni hem de bireysel milliyetçilik tecrübesi bağlamında hâlen referans verilen bir eserdir. Siyaset bilimcilerden tarihçilere pek çok araştırmacı, Osmanlı’nın son dönemindeki entelektüel atmosferin ipuçlarını bu mektuplarda arar. Bu açıdan eser, Türkiye düşünce dünyası için hâlâ önemli bir başvuru kaynağıdır.
Kaynakça (APA)
- Bal, M. A. (2022). İşgalcilerin Milli Mücadele’yi Kadrosuz Bırakma Çabası: Malta Sürgünleri (1919–1921). Türk Dünyası Araştırmaları, 132(261), 327–368.
- Çınar, T. (2022). From Intellectual to Love Life: Ziya Gökalp as a Father and Husband in Letters from Malta and Lemnos. Journal of Turkish Research Institute, (73), 19–36.
- Duygulu, F., & İnce, F. (2024). Ziya Gökalp’in Mektuplarında Kuşak İnşası ve Gençliğe Öğütler. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 26(özel), 397–411.
- Durakbaşa, A. (2005). Ziya Gökalp’in Limni ve Malta Mektupları’nda Yeni Hayat ve Yeni Aile. Türkiye’de Sosyoloji – Ziya Gökalp Sempozyumu Bildirileri (s. 123–136). İstanbul: İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
- Gökalp, Z. (1965/1989). Limni ve Malta Mektupları (F. A. Tansel, Haz.). Ankara: Türk Tarih Kurumu.
- Yıldız, S. (2018). Sürgün Mektuplarındaki Ziya Gökalp. Siyaset ve Kültür, (132), 37–60.
Leave a Comment