Ziya Gökalp’in Çınaraltı Yazıları Üzerine Akademik İnceleme


Çınaraltı Yazıları


Stok Kodu
:
9786051554952
Boyut
:
12 cm x 19,5 cm
Sayfa Sayısı
:
160
Basım Yeri
:
İstanbul
Baskı
:
3
Basım Tarihi
:
Ağustos 2025
Kapak Türü
:
Karton Kapak
Kağıt Türü
:
55 Gr. Enso Creamy
Dili
:
Türkçe


 Ziya Gökalp’in Çınaraltı Yazıları Üzerine Akademik İnceleme

Ziya Gökalp ve Çınaraltı Yazıları Üzerine İnceleme

Giriş. Ziya Gökalp (1876–1924), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinin en etkili düşünürlerinden biri olarak kabul edilir. Gökalp’in fikirleri, Türk toplumunun modernleşme sürecine ışık tutmuş; özellikle kültür ve milliyetçilik konularındaki yaklaşımları Cumhuriyet ideolojisinin temellerini şekillendirmiştir. Çınaraltı Yazıları ise Gökalp’in ölümünden kısa süre önce, Mayıs 1924’ten itibaren Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan son köşe yazılarını içerir. Bu yazılarda Gökalp, Cumhuriyet’in yeni toplumsal ve kültürel düzenini yorumlamış, halkçılık, milliyetçilik, eğitim ve devlet-toplum ilişkileri üzerine görüşlerini aktararak Cumhuriyet inkılâbını teorik olarak desteklemiştir. Yazılardaki “Çınaraltı” başlığı, Gökalp’in daha önceki bir metaforunu anımsatır: 1922’de Küçük Mecmua’da yayımlanan “Çınar Altı” başlıklı yazısında yazar, huzur bulduğu bir çınar ağacını kültürel milliyetçilik idealiyle özdeşleştirmiştir. Bu bağlamda Çınaraltı Yazıları, Gökalp’in kültürel Türkçülüğünü vurguladığı bir toplu yayın olarak önemli bir belgedir. Bu makalede Gökalp’in Çınaraltı metinleri temel alınarak halkçılık, milliyetçilik, kültür ve medeniyet anlayışı, eğitim görüşleri, toplum-devlet ilişkisi konularındaki fikirleri ele alınacak; ayrıca Çınaraltı sembolizmi üzerinden Türk kültür hayatına dair yorum ve bu yazıların Cumhuriyet ideolojisiyle ilişkisi tartışılacak; sonuçta Gökalp’in düşüncelerine açık ve eleştirel bir değerlendirme getirilecektir.

Gökalp’in Halkçılık ve Milliyetçilik Anlayışı

Ziya Gökalp’in düşünce dünyasında halk ve milliyetçilik kavramları merkezî yer tutar. Gökalp, Osmanlı aydını için önceleri ayrıcalıklı bir grup anlamında kullanılan “halk” sözcüğünü, Türk toplumunu tümüyle niteleyen bir ulus kavramıyla eşanlamlı kullanmıştır. Nitekim Mehmet Oflaz’a göre, “‘Halk’ sözcüğünün Türk Milleti’ni ifade ettiği” anlayışı ilk kez Gökalp’te ortaya çıkmış, Atatürk ile birlikte ulusal bilinçte yerleşmiştir. Yani Gökalp’e göre Cumhuriyet sonrası “Türk halkı” tabiri, dil, din, mezhep ayrımı gözetmeksizin bu topraklarda yaşayan herkesi kapsar ve Türk milleti ile eşdeğerdir.

Gökalp’in milliyetçilik (Türkçülük) anlayışı da küresel ırksal yaklaşımlardan ziyade kültürel temellidir. Gökalp, milletin özünü “dil, tarih ve kültür birliği”nin oluşturduğunu savunur. Ziya Gürbüz’ün belirttiği gibi, Gökalp milliyetçiliği “ırkçı olmaktan ziyade kültürel temellidir” ve devletler arası medeniyetleri bütün milletlerin ortak malı, kültürü ise her milletin kendine özgü kimlik kazandıran unsuru sayar. Bu nedenle Gökalp’a göre Türk milletini bir arada tutan asıl bağ, ortak kültür ve “hars”tır; paylaşılmış medeniyet unsurları ise tüm insanlığın mirasıdır. Dolayısıyla Gökalp’te milliyetçilik, kan bağına değil kültür birliğine dayanır. Bu yaklaşımla, Osmanlı’nın çok uluslu yapısından ayrışarak tek uluslu bir Türkiye kurma fikrine öncülük etmiştir.

Halkçılık ilkesi açısından ise Gökalp, halkçı bir toplum bilincinin oluşmasını milli birliği kurucu unsur saymıştır. O, toplumsal kalkınma ve ilerlemenin halkın bilinçlenmesi ile sağlanacağına inanmış; bu sebeple millî eğitimin ve millî kültürün önemini vurgulamıştır. Ancak özel olarak “halk” anlayışıyla ilgili en dikkat çekici ifade “fert yok, cemiyet var” sözüdür. Bu deyiş, Gökalp’in birey yerine toplumu ön plana alan yaklaşımını özetler. Reşit Galip gibi çağdaşları bu yaklaşımı “halkçılık” ideolojisinin bir parçası olarak yorumlamış, fakat liberal düşünen aydınlar Gökalp’i kolektivist yaklaşımlarından dolayı eleştirmiştir. Nitekim liberal aydınlar, “fert yok, cemiyet var” formülünü sorumluluk ve toplumsallık vurgusu olarak görse de, bu görüşün bireyciliği ihmal ettiği gerekçesiyle Gökalp’i eleştirip toplumsal özgürleşmenin önünde engel olarak değerlendirmişlerdir. Özetle Gökalp’in halkçılığı, Cumhuriyet’in laik, ulusal ve eşitlikçi toplum vizyonunu destekleyen bir fikir olarak öne çıkarken, eleştirel kesimlere göre bireysel hak ve özgürlüklerin ihmal edildiği bir yoruma yol açmıştır.

Kültür ve Medeniyet Anlayışı

Gökalp’in fikir dünyasının belki de en özgün yönlerinden biri kültür (hars) ile medeniyet (medeniyet) kavramlarına getirdiği ayrımdır. Kendisini sosyolog olarak tanımlayan Gökalp’e göre her toplumun yaşamını kültür ve medeniyet oluşturur; ancak bu ikisi arasında belirgin farklar vardır. Gökalp kültürü millî, medeniyeti ise uluslararası olarak tanımlar. O, kültürü “bir millete has ahlaki, dini, entelektüel, sanatsal, iktisadî ve dilsel hayatlar’ın uyumlu bileşimi” olarak görürken, medeniyeti bu unsurların tüm milletler arasında ortaklaşa gelişmiş ve insan iradesinin ürünü olarak ortaya konmuş bütünü sayar. Kısaca, kültür bir milleti millet yapan benzersiz değer ve duygu birikimiyken, medeniyet tüm insanlığın paylaşımına açık, dinamik bilgi ve tekniği kapsayan kollektif bir mirastır.

Bu ayrım Gökalp’in toplumsal ve siyasi düşünce sisteminin temelini oluşturur. Ona göre bir toplum önce kendi kültürünü geliştirir; bu yükseliş sağlandığında politik olarak da güçlenir ve bir devlet ortaya çıkar. Kültür yükseldikçe o toplum medeniyet düzeyine de erişir; ancak medeniyetin aşırı ilerlemesi kültürü dağıtabilir, bu nedenle her iki unsurun dengeli kucaklanması önemlidir. Bu anlayış içinde Gökalp, Türk toplumunun zengin tarihi, gelenekleri ve halk kültürü üzerinde durmuş; bunların batılılaşma sürecinde bile kaybolmaması gerektiğini savunmuştur. Dolayısıyla onun için Türk medeniyetinin yeni şartlarda inşası, batılı bilim ve teknikle, Türk kültürü değerleri arasında kurulan sentezle mümkün olacaktır. Örneğin bir makalesinde, “her milletin esas unsurunun kültür olduğunu, medeniyetin ise bütün milletlerin ortak malı” olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu görüşler, Cumhuriyet’in “medenileşme (batılılaşma)” hedefleri ile millî kültürü koruma dengesini formüle etmesinde de etkili olmuştur.

Eğitim Görüşleri

Gökalp, eğitim ve terbiyeyi toplumsal dönüşümün en kritik aracı olarak görmüştür. Onun eğitime yaklaşımı, geçmiş reformların başarısızlığını analiz eden ve bunun için model öneren bir perspektif taşır. Gökalp’e göre Osmanlı’da Tanzimat’la başlayan eğitim reformları batılı ve yerel uygulamaları karıştırarak “talim” ile “terbiye”yi birbirine katmış, neticede her iki sistem aksaklıklar taşımıştır Bu durumda ortaya gelen medrese-mektep ayrılığı, bilgi ve ahlaki eğitim ikiliği oluşmuş; Gökalp, bunların birleştirilmesinde askeri okulları model olarak göstermiştir. Ona göre Harbiye ve Tıbbiyelere gelen modern bilim ve teknik, askeri disiplinle ustaca harmanlanmış; böylece “medeniyete dayalı talim” ile “millî (kültürel) terbiye” dengelenmiştir. Gökalp bu okullarda yetiştirilen “Avrupalı meslektaşları dengi mükemmel uzman”ların varlığını eğitim reformunun başarısının kanıtı olarak görmüş, genel eğitim sistemi için de bu modeli örnek almıştır.

Gökalp, geniş anlamda ulusal eğitim anlayışını savunmuş; talim yönüyle evrensel bilgi ve bilim öğretimini (medeni eğitim) benimserken, terbiye yönüyle Türk toplumu değerlerinin aktarılmasını (millî eğitim) vurgulamıştır. Bu ikisini dengeli bir şekilde bütünleştirmenin yollarını aramış, özellikle çağdaş eğitim sistemi içinde bilimsel/müşahhas bilgilerle birlikte ahlaki ve kültürel eğitim öğelerinin de işlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Özetle, Gökalp’in eğitim reformu şu noktalara yoğunlaşır:

  • Bilimsel Eğitim: Batılı fen ve teknolojinin eğitim programlarına girip Türk toplumuna uyarlanması (talim).
  • Millî Terbiye: Türk dilinin, tarihinin ve ahlaki değerlerinin eğitim sistemi aracılığıyla aktarılarak yeni nesillere benimsetilmesi (terbiye).
  • Kurumsal Örnekler: Harbiye ve Tıbbiye gibi askerî okulları batı eğitimi ile birlikte başarıyla yürüyen model kuruluşlar olarak görmesi.
  • Yaygın ve Örgün Eğitim: Yaygın eğitimle toplumun mevcut kültürel bilgilerini, örgün eğitimle geçmiş nesillerin birikimlerini aktarmanın ikisini bir arada kullanma gereği üzerinde durması.

  • Bu anlayışla Gökalp, eğitimden toplumsal dayanışmaya kadar millî bir bilinç geliştirmeyi hedefleyen bir ulus eğitimi modeli öngörmüştür. Bir yandan modern, seküler okulları desteklerken diğer yandan Türk kültürünün millî karakterini koruyan bir eğitim programının önemini vurgulamıştır.

Toplum ve Devlet İlişkisi

Gökalp’in sosyolojik bakışı, devlet ile toplum ilişkilerini organik bir bütün olarak ele alır. Ona göre toplumu meydana getiren kültür ve medeniyet, devletin doğuş sürecinin temel taşlarıdır. Bir toplumun ortak iradesinin iki ana kaynağı vardır: kültür ve siyaset. Gökalp devletin politik/iktidari kurumunu siyasetin parçası sayarken, toplumun ruhunu kültürün oluşturduğunu belirtir. Bu bakımdan devlet, toplumdan kopuk bir varlık değil, ancak toplumun gelişimiyle paralel olarak şekillenen bir yapıdır. Gökalp’e göre toplumsal gruplar devletin çekirdeğini oluşturur; aile, meslek ve siyasi oluşumlar bir araya gelerek devlet organizmasını kurar.

Gökalp’in toplumsal gruplar tasnifi şöyle özetlenebilir:

  • Ailevi gruplar: Toplumsal organizmanın hücrelerine benzer; temelde aile ve kabile gibi birincil bağlardan oluşur.
  • Siyasi gruplar: En önemli gruplardır; bağımsız ya da yarı bağımsız toplulukları (aşiretler, cemaatler) ifade eder ve devletin idaresini şekillendirir.
  • Mesleki gruplar: Organize meslek veya zanaat birimleri; toplumun organlarını oluşturur.

  • Gökalp’e göre, bu yapıların belli dönemlerde birleşmesiyle “millet” (cemiyet) aşamasına geçilir. Örneğin bağımsız camiaların bir araya gelip ortak dil ve kültür etrafında milli bir vicdan oluşturması, birleşik bir ulus devleti meydana getirir.

Devlet-toplum ilişkisinde Gökalp’in benimsediği bir diğer yaklaşım da korpokratik dayanışmadır. O, tarihsel olarak Türklerde toplumsal dayanışmanın güçlü olduğunu görmüş ve bu sebeple kooperatifçi, dayanışmacı bir devlet düzenini idealize etmiştir. Gökalp’in ifadesiyle, Türk toplumunda bireyci liberalizm veya iktisadi rekabet tam olarak benimsenemeyeceğinden, devletin siyasal ve ekonomik örgütlenmesinde sınıflar arası çatışmadan ziyade işbirliğini öngören korporatist bir yapı önerilmiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti için de önerdiği bu model, devletin toplumu örgütlemesinde üyelik ve dayanışma birliklerinin (esnaf odaları, işçi sendikaları gibi) güçlü olmasını; hürriyet ile devlet düzeni arasında millî bir ahlakın yerleşmesini savunur. Böylece Gökalp, toplumun kültürel yapısının korunmasıyla ekonomik kalkınma ve sosyal adaletin birlikte gerçekleştirilmesini amaçlayan bir devlet anlayışının altını çizmiştir.

Özetle, Gökalp’e göre devlet, toplumsal hayatın doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar; devletin kalitesi ise o toplumun kültürel ve siyasal olgunluğu ile ölçülür. Onun devlet felsefesinde halkın örgütlü bir “toplum” (cemiyet) haline gelmesi esastır. Devlet başlı başına bir muktedir değil, milleti oluşturan bir yönetim kurumudur. Bu bakımdan Gökalp, toplumu pasif kitle olarak değil, organizma gibi çalışan bir bütün olarak görmüş; kültürün dayanışma değerleriyle devlet mekanizmasının uyum içinde işlemesini amaçlamıştır.

Çınaraltı Sembolizmi ve Türk Kültür Hayatı Yorumu

Çınaraltı başlığı, Gökalp’in Türk kültür hayatına ilişkin özel bir metaforik anlam taşır. 1922’de Diyarbakır’da çıkarılan Küçük Mecmua dergisinde yayımlanan “Çınar Altı” adlı makalesinde Gökalp, huzur bulduğu bir çınar ağacının altını betimleyerek hem Yeni Mecmua dergisini hem de Türk kültürünün manevi mirasını sembolize etmiştir. Bu yazıda Gökalp, Yeni Mecmua’yı kendisine göre ruhani bir “çınar altı” gibi görünen bir sığınma yeri olarak tanımlamış; konuştuğu arkadaşını bu derginin “ferdî ihtiraslardan temizlenmiş ruhu” olarak nitelendirmiştir. Yani çınar ağacının gölgesi altında kasvet ve kibirden uzak, gizli güzellikleri ortaya çıkaran, teselli veren bir atmosfer canlandırmaktadır. Bu bağlamda “Çınaraltı” kavramı, Gökalp’ın kültürel milliyetçilik idealini dile getirdiği bir metafor haline gelmiştir.

Çınaraltı imgesini kullandığı son dönem yazılarında Gökalp, Türkiye’nin kurtuluş ve inkılâp sürecini kültür merkezli bir bakışla yorumlamıştır. Çınaraltı altı, dinginlik, irtibat, köklülük gibi Türk kültürünün temel değerleriyle özdeşleştiği kadar, geleceğe dönük bir umut mekanıdır. Gökalp Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte eski imparatorluğun kargaşasından hızla ilerlemeye çalışırken, “Çınaraltı”na sığınarak kültürel norm ve idealleri koruma ihtiyacını vurgulamıştır. Böylece çınaraltı sembolü, Türk toplumu için geçmişle gelecek arasında bağ kuran bir imge olmuştur.

Bu sembolizm, Gökalp’in düşünce mirasını takiben başka isimlerce de benimsenmiştir. Örneğin Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç, 1940’larda çıkardıkları milliyetçi edebiyat dergisini Gökalp’in Çınaraltı fikrinden esinlenerek “Çınaraltı Mecmuası” adıyla yayınlamışlardır. Bu derginin kapaklarında kullandıkları çınar ağacı resimleri, Gökalp’in Türk kültürüne atfettiği derin köklülük ve aydınlık simgesinin devam ettirildiğini gösterir. Dolayısıyla Gökalp’in Çınaraltı Yazılarında temsil ettiği, Türk kültür hayatının özünü oluşturan bağ-köken-duygu bütünlüğü, sonraki kuşak milliyetçilerce de sembolik bir şemsiye haline getirilmiştir.

Çınaraltı Yazıları ile Cumhuriyet İdeolojisi İlişkisi

Gökalp’in Çınaraltı köşe yazıları, yeni Türk Devleti’nin resmî ideolojisinin inşasında önemli bir referans teşkil etmiştir. Ötüken Neşriyat’ın belirttiği gibi, “Çınaraltı” başlığını taşıyan bu makaleler, Cumhuriyet ideolojisini siyasal, kültürel, içtimaî ve felsefî açıdan geliştiren ve şekillendiren kaynaklardan biri olarak görülür. İçerdikleri milliyetçi, halkçı ve çağdaşlaşmacı öğretiler, o dönemin devlet ve toplum liderleriyle entelektüelleri üzerinde derin izler bırakmıştır. Örneğin kültürel milliyetçilik vurgusu, Atatürk’ün devletçilik ve inkılâpçılık ilkelerinde Türk tarihine ve geleneğine yapılan vurguyu desteklemiş; halkçılık yönelimi ise eşitlikçi ve halk egemenliğine dayalı Cumhuriyet rejimini meşrulaştırmıştır.

Cumhuriyet’in kurucu kadroları, Gökalp’in Türk Ulusu’nun birlik ve bütünlüğünü ön plana alan fikirlerinden beslenmiştir. Örneğin Gökalp’in Türkçe öğretimine, millî eğitime verdiği önemi gören politika yapıcılar 1924 sonrası yeni eğitim reformlarını onun ulus eğitimi modeline uygun şekillendirmişlerdir. Siyasi hayatta ise Gökalp’in önerdiği ortak millî ideal etrafında birleşme (mefkûre birliği) arayışı, tek parti dönemi ideolojisinin fikrî altyapısını oluşturan halkçı-milliyetçi söylemi beslemiştir. Yine ekonomide, Gökalp’in sınıflar arasındaki iş birliğini ve kooperatifçiliği savunan korporatizm yaklaşımı, erken Cumhuriyet döneminde ıslah-hanevî aidiyetli kurumlar kurma çabalarının teorik dayanağı olmuştur.

Bir başka açıdan bakıldığında, Gökalp’in fikirleri Cumhuriyet ideolojisini eleştirel şekilde de şekillendirmiştir. Örneğin Gökalp’in dine bakışı ve “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” formülü, sonradan inkılâpçı laiklik anlayışıyla uyumlu hale getirilmiştir. Özetle, Çınaraltı Yazıları’ndaki düşünceler, cumhuriyetçi milliyetçilik inşa edilirken hem ilham kaynağı olmuş hem de zaman zaman tartışmalara zemin hazırlamıştır. Gökalp’in çok yönlü sosyal analizleri, Cumhuriyet ideolojisinin “halkçı, milliyetçi, çağdaşlaşmacı ve kültürcü” karakterinin oluşmasına önemli katkılar sağlamıştır.

Açık ve Eleştirel Değerlendirme

Ziya Gökalp’in Çınaraltı yazıları, genel olarak dönemin ulusal beklentileriyle örtüşmüş ve büyük beğeni toplamıştır. Fakat eleştirel bakışla bazı sınırlılıklar da görülebilir. Bir yönüyle, Gökalp’in toplumculuk vurgusu bazı aydınlarca eleştirilmiştir. Özellikle Reşit Galip gibi çağdaşları, Gökalp’in “hak yok, vazife var / fert yok, cemiyet var” özdeyişlerini yeterince açıklığa kavuşturmadığı gerekçesiyle tenkit etmiştir. Liberal aydınlar Gökalp’in bu anlayışını “liberal toplumsal oluşumun önündeki en önemli engel” olarak görmüş, bireysel özgürlükleri ikinci plana atmaktan şikâyet etmiştir. Benzer şekilde bazı eleştirmenler Gökalp’in önemli konulara aşırı yüzeysel baktığını, daha derin toplumsal dinamikleri ihmal ettiğini ileri sürmüştür. Öte yandan Gökalp’in İttihat ve Terakki geçmişi sebebiyle, onun milliyetçilik anlayışıyla milliyetçiler dışındaki siyasi gruplardan ve özellikle sol çevrelerden eleştiri alması muhtemeldir. Örneğin sosyalistler ve liberaller, onun dayanışmacı korporatizm fikrini sınıf uzlaşmacılığı olarak değerlendirerek eleştirmiştir.

Buna karşılık Gökalp’in eserleri destekçileri tarafından coşku ile savunulmuş; onu töreci bir milliyetçi görmek yerine, Türk milletini geleceğe taşıyacak “idealist bir sosyolog” olarak değerlendirmişlerdir. Örneğin başta M. Zekeriya ve N. Sadık gibi isimler, Gökalp’in sosyal analizlerini övgüyle karşılamış; Rousseau ve Comte’dan örnekler veren Gökalp’in modernleşme sürecine kattığı öngörüleri takdir etmiştir. Sonuçta Gökalp’in fikirleri ya tamamen benimsenmiş ya tamamen reddedilmiştir; tam bir sentez ortaya konulamamıştır. Yine de günümüzde bile Gökalp’in Türkçülük ve halkçılık üzerine ileri sürdüğü bazı kavramlar tartışılmış, tarihsel bağlamı içinde değerlendirilmiştir. Çınaraltı Yazıları özelinde, yeni kurulmakta olan Cumhuriyet’i yorumlama tarzı bakımından Gökalp’in tavrı bazen geleneksel Osmanlıcılığın gölgesinde bulunmakla eleştirilmiş; zira o, laik devletleşmeyi daha belirgin ifade etmek yerine “millet-devlet kaynaşması” vurgusunu korumuştur. Bu anlamda, Cumhuriyet’in sosyolojik yapısını analiz ederken Gökalp’in perspektifindeki sınırlamalara da dikkat edilmelidir.

Sonuç

Ziya Gökalp’in Çınaraltı Yazıları, Türk düşünce tarihinde milliyetçi ve halkçı görüşlerin temelini oluşturan değerli bir kaynaktır. Bu yazılarda Gökalp, halkçılık, milliyetçilik, kültür, eğitim, toplum-devlet ilişkisi gibi konularda kapsamlı fikirler sunmuş; yeni Türkiye’nin kurucu ideallerine entelektüel bir zemin hazırlamıştır. Özellikle kültür–medeniyet ayrımına dayalı milliyetçilik anlayışı, eğitimde talim-terbiye ilkesine dair tespitleri, toplumsal örgütlenme ve dayanışmaya dair kooperatifçi önerileri, Cumhuriyet’in sosyal politikalarına katkı sağlama potansiyeli taşır. Aynı zamanda, Gökalp’in çözümlerinde ve kullandığı metaforlarda (örneğin Çınaraltı) Türk kültürel hayatının özünden beslenen derinlikli semboller görülür. Bununla birlikte, Gökalp’in bazı genel kabulleri – özellikle bireyin toplum içindeki yeri ve özgürlüğe yaklaşımı– eleştiriye açıktır.

Sonuç olarak Çınaraltı Yazıları, hem Gökalp’in entelektüel mirasını anlamak hem de erken Cumhuriyet ideolojisinin kaynaklarını keşfetmek açısından zengin içerikli bir koleksiyondur. Gökalp’in bu son dönem yazılarında dile getirdiği pek çok fikir, o dönemdeki Türk milliyetçiliğinin izlerini taşırken bugün de düşünsel bir miras olarak değerlendirilmeyi sürdürmektedir. Onun düşüncelerinin olumlanan ve eleştirilen yönleriyle birlikte analiz edilmesi, Türk modernleşme sürecinde ideolojik tartışmaların daha sağlıklı anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.

Kaynakça :

  • Adanalı, A. (t.y.). Ziya Gökalp’in eğitim felsefesi ve yüksek eğitim hakkındaki görüşleri. (Eğitim ve Yükseköğretim Örneği).
  • Altan, İ. (2024). Ziya Gökalp’in devlet anlayışı. Memleket Siyaset Yönetim, 19(Özel), 5–27.
  • Gürbüz, Z. (2023). Naif Bir Milliyetçi: Ziya Gökalp. International Journal of Management and Social Researches, 10(20), 87–98.
  • Gökalp, Z. (2016). Çınaraltı Yazıları. Ankara: Ötüken Neşriyat.
  • Oflaz, M. (t.y.). Atatürk ve halkçılık. Erişim adresi: https://www.mehmetoflaz.com.tr/halkcilik
  • Oral, M. (2006). Çağdaşları tarafından Ziya Gökalp’in eleştirisi. Çağdaş Türk Düşüncesi Araştırmaları, 5(2), 21–34.
  • Türk, H. (2008). Çınaraltı Mecmuası. Karadeniz Araştırmaları, 2008, s. 143–157.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.