- Seri:Tarih
- Ebat:13,5 x 21 cm
- Sayfa Sayısı:320
- ISBN:978-625-6839-16-8
- Basım Yılı:Kasım 2023
- Çevirmen:Aykut Kazancıgil
Altay Türklerinde Ölüm
Giriş
Altay Türklerinde ölüm kavramı, onların kültürel-dini yapısının anlaşılmasında kilit bir öneme sahiptir. Bu çalışmada, Jean-Paul Roux’nun eserleri temel alınarak Altaylıların ölüm anlayışı derinlemesine incelenecektir. Araştırma, Roux’nun Türklerin ve Moğolların Eski Dini ve Orta Asya: Tarih ve Mitoloji kitaplarındaki bölümler ile ilgili akademik kaynakların taranmasına dayanacaktır. Amaç, Altay inanç sistemindeki ölüm tasavvurunu ortaya koymak, bu bağlamda önemli kavram ve ritüelleri analiz ederek soruyu yanıtlamaktır. Roux’nun yaklaşımı doğrultusunda, ölümün tin (ruh) ve kut gibi kavramlarla ilişkisi, törenler ile şaman pratiği ve mitolojik anlatılardaki yansımaları ele alınacaktır. Jean-Paul Roux’nun da vurguladığı gibi, doğum, yaşam ve ölüm karşısında insanın manevi yapısı farklı boyutlarda olsa da birbirine bağlıdır. Bu bütüncül bakış, çalışmanın metodolojik zeminini oluşturacaktır.
Altay Türklerinde Ölüm Anlayışı
Altay Türkleri arasında ölüm, hayatın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiş; insan fanî, Tanrı ise ebedî görülmüştür. Eski Göktürk Yazıtları’nda “Öd Tengri yasar, kişi oğlu hep ölmek için türemiştir” denilerek bu anlayış vurgulanır. Yani Tanrı zamanı belirlerken insan kaçınılmaz olarak ölümlüdür. Bu perspektif, Altaylıların ölümü doğal karşılamasında etkili olmuştur. Ayrıca ölüm, eski Türk kültüründe bedenden ayrılan tin’in serbest kalışı olarak algılanmıştır. Tin, tüm canlılarda bulunan bir ruh enerjisi; kut ise canlı-cansız varlıklara kutsallık kazandıran ilahi bir güçtür. Altay ve Yakut Türkleri bu kavramları “tin, süne ve kut” olarak tanımlamış; tin’in bedenden ayrılmasıyla ölüm anı gerçekleşirken, kut’un ayrılması ise bireyin kutsallığının kalkıp sıradanlaşması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ölüm, Tanrı’nın iradesiyle insanın kaderindeki doğal bir süreç olarak görülmüş, ruhun öteki dünyaya geçişiyle sonuçlanan dini bir olgu olarak kabul edilmiştir.
Ruh ve Öteki Dünya İnancı
Altay inancında öteki dünya (Cennet, Yarlık Ülke veya Öge gibi adlarla da anılır) ruhun gideceği yerdir ve ölüm sonrasında ruhsal bir yolculuk başlar. Ölüm anında tin bedeni terk eder; bu ayrılmanın hemen ardından beden ölür. Tin’in kopuşuyla bedensel hayat sona ererken, ruhun sonraki varlığına hazırlık başlamış olur. Buna göre kut bedende kaldığı sürece birey kutsal ve canlı sayılır; kut ayrıldığında ise insan ölümlü konumuna düşer. Roux’a göre kut, çadırdan süzülen jelatinimsi madde, zihin-ruh-hayat gücü, şans ve sürü koruyucu muska gibi anlamlar taşır. Bu çok boyutlu tanım, kut’un mutluluk ötesi bir manevi güç olduğunu gösterir. Altay Türk kültüründe kemikler kutsal addedilir; ölümden sonra geriye kalan beden parçalarının tek işlevi ölümsüzlüğe uzanan köprü olmaktır. Eski Türk inancına göre iskelet, ölümden sonra bedende kalan tek saf parça olduğundan yok edilmesi hayatı ve nesli ortadan kaldırmaya eşdeğerdir. Kemikleri bir arada tutup gömmek, ölümden sonra yeniden dirilmeye, yani varlığın öte dünyada sürmesine imkân verir. Sonuç olarak Altay mitolojisinde ölüm, tin-kut ayrışması olarak somutlaşmış; ruhun Göğe (Tengri’ye) veya yüksek ruhsal düzeye yükselişi inancı ön plandadır.
Cenaze Ritüelleri ve Törenler
Altay Türklerinde cenaze törenleri toplumun inançlarıyla uyumlu ritüel süreçler içermiştir. Ölen kişi için düzenlenen törene yuğ denir; bu tören süresince topluluk çeşitli yas biçimleri sergiler (ağıt yakma, yüz yakma, sakal kesme vb.). Ölünün yolunu aydınlatmak için lambur yakılır ve ölüm öncesi istekleri yerine getirilmeye çalışılır. Kurgan tipindeki mezarlarda ölenin eşyalarıyla birlikte biniş eşyaları da gömülürdü; örneğin giysiler, silah ve bineği at da defnedilirdi. Arkeolojik bulgular, at kurbanının Altay mezar kültüründe önemini gösterir. Üzüür Gyalan kurganında yapılan incelemede, ölünün cenaze ritüelinde atın kurban edildiğine dair net kanıtlar bulunmuştur: Atın frontal kemiklerine öldürülmeden önce alnına sert bir darbe indirildiği saptanmıştır. Bu bulgu, Altaylıların ölüm törenlerinde atı kutsal bir canlı olarak kabul edip özel işlemlerle törene dahil ettiğine işaret eder. Tarihî kaynaklarda da büyük önem arz eden kişiler için dönen at törenleri görülür. Örneğin İbn Battuta, bir Moğol prensinin cenaze töreninde dört atın, gücü sonuna dek kullanılasıya kadar çadırın etrafında dairesel olarak koşturulduğunu bildirmiştir. Bu ritüelin amacı, at ile güneş arasındaki kadim bağı simgelemek ve ölünün ruhunun göğe yükselişini kolaylaştırmaktı. Mezar yapıları da bu inançlarla şekillenmiştir. Bir kurgan başına dikilen insan biçimli anıtlar (balbal) ölen kişinin hatırasına dikilirdi. Roux, bu balbalların “belki de ölünün kendisi” olduğunu öne sürer; balbal heykellerinin hem ölüle hem atalara ait bir bağlantıyı simgeleyebileceğini vurgular. Ölen kişi için mezar yakınına dikilen bu heykeller, cenaze töreninin ve sonraki anma törenlerinin bir parçasıydı. Ayrıca, kemiğin kutsallığı gereği mezardan çıkarılmış kemiklerin toplanıp gömülmesiyle ölüm sonrası diriliş umudu canlı tutulurdu. Yas törenlerinde ise yakınlar, ağıt ve feryatlar eşliğinde kaybı yaşarken, taburlar halinde at kesenler kurban adadılar. Özetle Altay cenaze ritüelleri, ölümle kutsal bağları pekiştiren sembolik eylemleri içerir: at kurbanı, balbal heykeller, mezar yapımı ve yas tutma bunların başlıca örnekleridir.
Şamanların Ölümle İlişkisi
Altaylıların ölüm ile ilişkili inançlarında şaman (kam) kutsal bir aracıdır. Şamanlar, kaybolduğu düşünülen ruhu tekrar toplamak veya ölülerin ruhunu öte dünyaya geçirme işlevi görürler. Örneğin kadim törenlerde, bir akçaağaç (kayan ağacı) etrafında yapılan döngüsel şaman seansları tanrıya yükselişi simgeler. Roux’un da aktardığına göre, geleneksel şaman ritüellerinde şamanlar kutsal bir ağacın etrafında döner; bu hareketin Güneş’in yolculuğunu taklit ettiği anlaşılmıştır. Şamanlar cenaze sırasında dualar okuyup tınılatarak (ruha hitap ederek), ölenin teninin tutulmasını sağlar; böylece ruhun Tanrı katına yükselmesi kolaylaşır. Anadolu Türklerinde ve Altay halklarında bugün bile şamanik etkiler taşıyan örfler görülür. Şamanın yaptığı bu ritüeller, bir yandan ölen kişinin ruhunun kaybolmasına engel olurken diğer yandan yaşayanların dünyasına temizlenme ve denge getirir. Bu bağlamda şamanlar hem geçiş kapısı hem de koruyucu rolündedir. Kanıt olarak, Altay metinlerinde şamanın ölüyle iletişim kurduğu ve ölüm olayını yönetmek için özel törenler düzenlediği not edilmiştir. Bu törenler ölümün ritüel sürecine dahil edilmesini sağlar.
Mitolojik ve Edebi Yansımalar
Altay mitolojisi ile halk anlatılarında ölüm teması sıkça işlenen bir konudur. Eski destanlarda, ölümler genellikle şanlı bir geçiş veya büyük bir fedakârlık biçiminde sunulur. Örneğin Alp Er Tunga ve Korkut Ata destanlarında ölüm, göçebe kahramanların yurdunu ve soyunu koruma vazifesinin bir parçası olarak betimlenir. Kuşkusuz bu töreler, öteki dünyaya geçişi simgeleyen zengin sembollerle doludur. Edebî ürünlerde de ölüm pek çok mecazla dile getirilir. Altay Türkçesinde yazılmış destan ve romanlarda “öl-” fiili ve türevleri sıkça kullanılır. Bu durum, ölümün hem doğrudan hem de örtülü olarak anlatılma geleneğinin bir uzantısıdır. Örneğin bir destanda kahramanın öleceği kaderi bilmesi, yaşadığı sürece yapılması gerekenleri planlaması motifine rastlanır; halk hikâyelerinde ise ölümden sonraki huzur vaadi veya ölümüne rağmen isim bırakma gibi temalar anlatılır. Genel olarak, Altay mitleri ölüm ve diriliş, ruhun ölmezliği ve ataların yaşamla bağının kopmaması gibi inançları yansıtır. Bu anlatılarda şamanların, ejderlerin veya kutlu hayvanların ölüm sonrası yolculuğa rehberlik ettiği görülür. Özetle, destan ve halk edebiyatı ölüm temasını hem toplumsal bir tören olarak hem de kişinin sonsuzluk yolundaki serüveni olarak işlemiştir.
Jean-Paul Roux’nun Yorumu
Roux, Altay ölüm inancını yorumlarken sembolik ve yapısal bir bakış açısı sunar. Ölümle ilgili kavramları kültürel arka plan içinde ele alır. Örneğin Roux, kut kavramını sadece “mutluluk” değil, bireyin yaşamsal gücü ve kutsal enerjisi olarak değerlendirir; bu enerjinin kaybı kişinin sıradanlaşmasını ifade eder. Ayrıca Roux, mezar anıtları (balbal) üzerine düşündüğümüzde bunların ölüye dair derin bir temsil taşıdığını belirtir. Ona göre balbal heykelleri, belki de “ölünün kendisiydi”; bu betimlemeler şamanik tutumları ve atalara tapınmayı destekler. Roux, ölüm kavramını yalnızca ritüeller olarak değil, insanın ölümle olan zihinsel-sosyal ilişkisi bağlamında inceler. Altaylıların ölümünü tin ve can üzerinden yorumlayarak, ölümden sonra ruhun göğe yükselmesine odaklanmıştır. Örneğin eski kaynaklarda adı geçen törelerde, kemiklerin bir araya getirilmesiyle (kökten ölüm ritüeli) “yeniden diriliş” sağlandığına değinir. Bu tür analizler Roux’nun çalışmasında öne çıkar. Sonuç olarak, Roux’ca ölüm, toplumun evrensel kaderi içinde kutsal düzenin bir parçasıdır. O, Anadolu ve Sibirya kaynaklarını birleştirerek Altaylıların ölüm şenliklerini diğer kültürlerle karşılaştırır ve bunun Türklerin manevi bütünlüğünü aydınlatan hayati bir unsur olduğunu vurgular.
Sonuç
Altay Türklerinde ölüm anlayışı, tin-kut inancı ve şamanik pratiklerle derinden iç içe geçmiştir. Araştırmamız, bu kavram ve ritüellerin hem tarihsel hem de mitolojik boyutlarını ortaya koymuştur. Ölüm, Altaylılarca kaçınılmaz bir son değil, ruhun Öteki Dünya’ya yolculuğu olarak kabul edilmiştir. Yüksek ruhsal enerji (kut) öldükten sonra kaybolurken, tin yükselir ve atların, ağaçların sembolik rolü pekişir. Cenaze törenlerinde at kurbanı, balbal dikilmesi ve kemiğin korunması gibi uygulamalar, ölüye yolculukta eşlik etmeyi amaçlar. Şamanlar bu süreci kutsal ritüellerle yönetirken, destanlarda ölüm kahramanca bir kader ve devam eden varlık olarak betimlenir. Jean-Paul Roux’nun çalışmaları bu motifleri kavramsal bir çerçevede anlamamıza yardımcı olmuştur. Roux’ya göre Altay ölüm inancı, Türklerin genel inanç yapısının ayrılmaz bir parçasıdır ve bu yapının çözümlemesi, kültürel ve antropolojik bakımdan büyük önem taşır. Gelecekte yapılacak çalışmaların, yeni arkeolojik bulgular ve folklorik kaynaklarla bu analizleri zenginleştirmesi beklenir.
Kaynaklar (APA)
- Onar, V., Küçük, S., Erdikmen, D. O., Galbadrakh, E., & Taşağıl, A. (2019). Horse sacrifice in the Üzüür Gyalan Tomb: An Altai Mountain Kurgan. Art-Sanat, 11, 275–298.
- Roux, J.-P. (1989). Türklerin ve Moğolların Eski Dini (A. Kazancıgil, Çev.). Dergah Yayınları.
- Roux, J.-P. (1992). Orta Asya: Tarih ve Mitoloji (A. Kazancıgil, Çev.). Kabalcı Yayınları.
- Roux, J.-P. (1999). Altay Türklerinde Ölüm. Paris: Institut des Hautes Études. (Çev. A. Kazancıgil, Kabalcı Yayınları).
Leave a Comment