Klasik Filoloji Seminerleri 4 Kitabının Akademik İncelemesi
Kitabın Adı:Klasik Filoloji Seminerleri 4 Yazar :
Çevirmen:Sayfa:160 Cilt:Ciltsiz Boyut:13,5 X 21 Son Baskı:15 Aralık, 2022 İlk Baskı:15 Aralık, 2022 Barkod:9786254496974 Kapak Tsr.:Editör:Kapak Türü:Karton Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:
Orijinal Adı:
Klasik Filoloji Seminerleri 4 Kitabının Akademik İncelemesi
Klasik Filoloji Seminerleri 4 – Konu Başlıkları ve İnceleme
Klasik Filoloji Seminerleri 4 kitabında, antik kültür ve edebiyatın farklı boyutlarını irdeleyen beş ayrı makale yer almaktadır. Bu incelemede her bir makalenin ana konuları detaylandırılacak, ilgili araştırma bulguları ve yorumlar tartışılacak, APA stilinde kaynaklarla destek sağlanacaktır.
Sinemada Quo Vadis (1912, 1925, 1951, 2001): Antikçağın Pek Çok Yüzü
Henryk Sienkiewicz’in ünlü romanı Quo Vadis? beş kez beyaz perdeye uyarlanmıştır. Bu filmler (1912 İtalya, 1925 İtalya/Almanya, 1951 ABD, 1985 İtalya-TV, 2001 Polonya) her defasında farklı politik ve kültürel bağlamlarda çekilmiş, izleyiciye antik dünyayı değişik yüzleriyle sunmuştur. Ewa Skwara’nın analizine göre, her uyarlama kendi dönemin ideolojisini yansıtır; örneğin 1951 Amerikan yapımı filmde Nero karakteri Hitler’e benzetilerek II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş sonrası dönemin toplumsal travmaları vurgulanır.
- Quo Vadis (1912, sessiz, İtalya) – Sienkiewicz’in temel senaryosunu sadık kalarak gerçekleştiren ilk uyarlama.
- Quo Vadis (1925, sessiz, İtalya-Almanya) – Erken dönem faşizmin propaganda söylemi ile örtüşür. Saldırıcılık vurgusu dikkat çeker; Nero’nun “şehri günah ve kötülükten temizlemek” vaadi, Mussolini ve Nazi liderlerinin “temizleme” retoriğine paralellik gösterir. Filmin her sahnesinde Roma selamı (yükseltilmiş kol) kullanılması, dönemin faşist simgelerine gönderme yapar.
- Quo Vadis (1951, renkli, ABD) – Altın çağı Hollywood stüdyosunda yapılan bu versiyon, İkinci Dünya Savaşı sonrası hikâyeyi yorumlar. Nero karakteri, Hitler benzeri bir diktatörü simgeleyerek Hristiyanlara yönelik zulüm “Yahudilere yönelik soykırımı” çağrıştırır. Büyük Roma modeli önünde Nazi Almanyası liderleri Albert Speer ve Hitler’in maketleri yer alır; Nero’nun selamı Führer’in “Heil” selamını andırır.
- Quo Vadis (1985, mini-dizi, İtalya) – Bu televizyon uyarlaması, İtalya’nın Katolik toplumuna hitap eder. İtalya’ya özgü tarih algıları yansır; Papa II. Jean Paul’ün Macar Kralı isteğiyle çekilen bu yapım, İtalya’da 2001’de gösterime girmiştir.
- Quo Vadis (2001, Polonya) – Polonya’da ilk kez Vatikan’da prömiyer yapılan bu film, ülkenin Katolik kimliğine referanslarla doludur. Ancak 1951 yapımı Amerikan filmine Polonya’da geç ulaşıldığından, Polonyalı izleyiciler Nero metaforunu güncel bulmamış; onlar için asıl ilgi erken Hristiyanlığın yönetim anlayışında olmuştur.
Skwara (2013) her uyarlamanın çekildiği dönemin “işaretlerini taşıdığını” vurgularscribd.com. Başka bir ifadeyle, bu filmler Antikçağ temasını kendi çağının politik ve ideolojik motiflerine göre yeniden üretir. Özellikle 1951 yapımında, Hristiyanlara yönelik zulüm ile Holokost arasında paralellik kurulması ve Nero’nun Hitler’e benzetilmesi (örneğin heykeller önündeki selam sahneleri) izleyicinin aklına yakın tarihte yaşanan travmaları getirir. Böylece Quo Vadis sinemadaki uyarlamaları, her yeni versiyonda antik dünyanın “farklı bir yüzünü” sunar.
Hannibal Ante Oculos! – Bir Düşmanın Komik İmgesi
Bu makalede Ewa Skwara, Plautus’un Poenulus oyununu inceleyerek kartacalı düşman imgesinin mizahi boyutuna odaklanır. Poenulus’ta Kartacalı esir Hanno karakteri vardır ve Skwara’ya göre Plautus, Roma izleyicisine karşıt kimlik yaratmak için Hanno’yu “sinsi, kültürel olarak farklı ve açıkça düşmanca” bir düşman olarak sunar. Başka bir deyişle, Hanno’nun olumsuz özellikleri, seyircinin kendini ölçüt alacağı bir grup kimliği inşa etmenin aracı olur.
Skwara’ya göre Hanno karakteri, yalnızca bir köle değil aynı zamanda tarihî ünlü Hannibal figürünü de çağrıştıracak şekilde kurgulanmıştır. Tıpkı başlıkta ima edildiği gibi, Hanno’nun korkulan Hannibal’ı hatırlatması, seyircinin düşman imgesini mizahi bir dille güçlendirir. Skwara’nın vurguladığı üzere, Plautus’un bu düşman imgesi eğlence amaçlı olsa da, dolaylı olarak Roma kimliğinin gerekçelendirilmesine hizmet etmektedir.
Geçmişe Açılan Kapı: Yenikapı Batıkları
İstanbul Yenikapı’da Marmaray-Metro inşaatları sırasında yapılan kurtarma kazılarında, 2004–2013 yılları arasında toplam 37 Bizans dönemi gemi batığı bulunmuştur. Bu sayı, tek bir kazı alanından çıkarılan dünyanın en geniş antik gemi koleksiyonlarından biri olarak dikkat çeker. Bulunan batıkların tamamı 5.-10. yüzyıllar arasına tarihlenmiş olup, erken ve orta Bizans dönemine aittir.
Bu kazılar, antik dönemde Theodosius Limanı olarak bilinen alanın derinlemesine incelenmesini sağladı. Yenikapı batıkları, bugüne kadar neredeyse bozulmadan korunmuş halde bulunmalarıyla da özel bir değere sahiptir; “neredeyse bozulmamış bir şekilde” günümüze ulaşmış olmaları keşfin önemini artırmıştır. Bulunan gemilerden bazıları özgün amfora yükleri ve kaptan eşyalarıyla ortaya çıkarılmıştır. Örneğin “Yenikapı 12” adı verilen küçük bir ticaret teknesi, 9. yüzyıla tarihlenmekte olup, batığında amforalara ve kişisel eşyalara rastlanmıştır (bulunan sikkeye göre MS 9. yy).
Yenikapı buluntuları, İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Projesi lideri Prof. Dr. Ufuk Kocabaş’ın ifadesiyle İstanbul tarihini çok eski dönemlere (MÖ 6200’lere) uzatmıştır. Arkeolojik ve mimari buluntular arasında ahşap kayıklar, gemi aksesuarları (çapa, halat makaraları), seramik levhalar, mermer iskelenin ayak parçaları ve çok sayıda günlük eşya yer almaktadır. Bu buluntular sayesinde, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’in liman ticareti, gemi inşa teknikleri ve liman hayatı hakkında önemli yeni bilgiler edinilmiştir.
Odysseus’un Adaları
Homer’in destanı Odysseia’da Odysseus’un on yıllık dönüş yolculuğunda uğradığı adaların coğrafi konumları, klasik coğrafyacılar arasında yüzyıllardır tartışma konusudur. Birçok bilgin farklı haritalamalar önermiş, ancak net bir uzlaşı sağlanamamıştır. E. Della Zazzera (2019) bile, bu coğrafi çözümlemelerin “tamamen zaman kaybı” olduğunu savunan görüşlere yer vererek, fiziksel coğrafya üzerinde anlaşamayanların “Odysseus’un hayali yolculuğunu kolayca izleyebilecekleri” yorumunu aktarır. Bu sözü edilen, Homer’in coğrafyası sabit bir haritaya oturtmanın güçlüğünü vurgular.
Örneğin Platon’un Odysseiasındaki pek çok olay geleneksel olarak Ege Denizi ve Akdeniz çerçevesinde ele alınmıştır: Sirenler Scylla ve Charybdis boğazı Sicilya kıyılarıyla ilişkilendirilir; Laestrygonlar, İskenderiye civarı; Kirke’nin adası Aiaia, muhtemelen Gaeta veya Atina açıklarındaki bir adadır. Antik yazar Polibius özellikle Scylla betimlemelerine dikkat çekerek, “Homer’in Scylla yakınındaki balıkçılık tasvirlerinin Sicilya balıkçılığı ile örtüştüğünü” belirtmiştir. Bu nedenle bazı bilginler Scylla ve Charybdis’i Sicilya açıklarına yerleştirmiştir. Diğer yandan bazı teoriler Ithaka’nın bir Ege adası değil, daha uzak bir yerde olduğunu, ölüler diyarına geçişin Karadeniz kıyısındaki bir mağara olduğunu öne sürer.
Kısacası, “Odysseus’un Adaları” konusu, Odysseia’daki adaların gerçek coğrafyayla karşılanıp karşılanamayacağı sorusunu gündeme getirir. Kanıtlar genellikle çelişkilidir: Örneğin Sicilya kıyılarında Scylla’nın betimlemeleri bulunmuş gibi görünse de, diğer adalar için onlarca farklı öneri mevcuttur. Bu belirsizlik, metnin hem kurgu hem de tarihsel bir seyahatname özelliği göstermesine bağlanır. Dolayısıyla bu alanda yapılan akademik çalışmalar, Homerik destanın mitolojik ögelerini ele alırken hem klasik kaynakları hem de arkeolojik bulguları titizle değerlendirir.
Lucretius: Atomculuğun Romalı Temsilcisi
Titus Lucretius Carus (MÖ 99–MÖ 55 civarı), Roma dünyasında Epikür felsefesini ilk kez destansı şiir halinde sunan önemli bir filozoftur. Onun altı kitaplık ünlü eseri De Rerum Natura (Eşyanın Doğası), genellikle Evren Bilimi veya Doğanın Yapısı başlıklarıyla anılır. Bu şiir, İtalyan topraklarında yazılmış olup Epicurus’un atomcu görüşlerini akıcı Latinceyle aktarır. Lucretius’un çalışması, Epikürcü atomculuğun günümüze ulaşan en ayrıntılı klasik kaynağıdır.
Lucretius eserinde, Evren’in sonsuz olduğunu, her şeyin görünmez atomlardan ve boşluktan oluştuğunu savunur. De Rerum Natura’da atomların görünür özelliklerinin neredeyse tamamen yok sayıldığı vurgulanır: Örneğin atomlar, ışık huzmasındaki toz zerrecikleri gibi hayal edilir ve “atomlara ait hiçbir ikincil nitelik –renk, koku, vs.– yoktur”. Bu, onun en dikkat çekici bilimsel imgelemelerindendir. Ayrıca atomların tamamen rastlantısal sapmalar (klinamen) yoluyla hareket etmesi ilkesi, yani özgür iradeyi açıklayan ünlü dürtü öğretisi de Lucretius’un bize verdiği tek kaynaktır.
Lucretius’un yapıtı sadece felsefi atomculuk açısından değil, antik dönemde materyalist bir dünya görüşünün kapsamlı anlatımı olmasıyla da eşsizdir. Epikürcü materyalizm, evrenin öngörüye bağlı bir düzeni değil, tamamen doğal yasalara göre işleyişini öne sürer; lucretius’un şiirinde bu anti-teleolojik bakış hakimdir. Bunun sonucunda Lucretius, ölüm korkusunu göze alan materyalist bir barış içinde yaşam savunucusu olarak karşımıza çıkar.
Başlıca vurguları şöyle özetlenebilir:
- Epikürcü Atom Teorisi: De Rerum Natura, Epikür’ün atomculuğunu eksiksizce aktarır. Lucretius bizlere atomculuğun temel öğretilerini en ayrıntılı biçimde sunar.
- Bilimsel Betimlemeler: Atomların, güneş ışığında görünen toz zerrecikleri olarak tasvir edilmesi ve atomlara ait hiçbir duyusal özelliğin varlığının reddedilmesi.
- Dört Nitelikten Arındırma: Günlük algıda gördüğümüz renk, koku gibi özelliklerin ruh veya algı sonucu oluştuğunu, atomların ta kendisinde bulunmadığını belirtir.
- Ölüm ve Ruh Konusu: Ölümden korkmanın yersiz olduğunu, ruhun da fiziksel maddeden ibaret olduğunu savunur (bkz. SEP vurguları).
- Evrenin Doğal İşleyişi: Tüm doğa olaylarının ve insan eylemlerinin amaçsız, rastlantısal atom hareketlerine dayandığını savunur; mitleri ve tanrısal tasarımları eleştirir.
Lucretius, bu özellikleriyle “Romalı atomculuğun temsilcisi” olarak anılır. Onun çalışması, dönemin materyalist anlayışını yansıtmış ve sonraki bilimsel düşünceye doğrudan veya dolaylı ilham kaynağı olmuştur. De Rerum Natura, antikçağdan günümüze ulaşan nadir materyalist epik eserlerden biridir ve Roma’ya özgü bir atomculuk yorumu olarak yüksek lisans düzeyinde bile sıklıkla incelenir.
Sonuç
Klasik Filoloji Seminerleri 4’teki bu beş makale, antik çağın kültürel mirasını sinema, edebiyat, arkeoloji ve felsefe eksenlerinde çok yönlü biçimde ele alır. Her konu –Quo Vadis filmleri, Plautus komedisi, Yenikapı batıkları, Odyssey’nin adaları, Lucretius’un atomculuğu– kendi disiplininin sınırlarında yeni sorular ve yorumlar sunar. Bu analizde, ilgili akademik kaynaklardan derlenen bilgilerin ışığında her makalenin temel bulguları özetlenmiş ve antikçağ araştırmalarının nasıl ilerlediği gösterilmiştir.
Kaynakça :
- Della Zazzera, E. (2019, February 27). The Geography of the Odyssey: Or how to map a myth. Lapham’s Quarterly. Erişim: https://www.laphamsquarterly.org/roundtable/geography-odyssey
- Skwara, E. (2013). Quo Vadis on Film (1912, 1925, 1951, 1985, 2001): The many faces of antiquity. Classica – Revista Brasileira de Estudos Clássicos, 26(2), 163–174. https://doi.org/10.14195/2176-6436_26-2_8
- Skwara, E. (2013). Hannibal ante oculos! A comic image of an enemy. In B. Alroth & M. Schaefer (Ed.), Attitudes Towards the Past in Antiquity: Creating Identities (pp. 267–271). Stockholm: Almqvist & Wiksell International.
- Trépanier, S. (2023). Lucretius. In E. N. Zalta (Ed.), The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2023 edition). Erişim: https://plato.stanford.edu/entries/lucretius/
- Wikipedia contributors. (2024, May 14). Yenikapı Batıkları. Wikipedia. Erişim: https://tr.wikipedia.org/wiki/Yenikap%C4%B1_Bat%C4%B1klar%C4%B1
Leave a Comment