Yusuf Akçura’nın Muasır Avrupa Fikir Hareketlerine Yaklaşımı
Muasır Avrupa'da Siyasi ve İctimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar
Yusuf Akçura’nın Muasır Avrupa Fikir Hareketlerine Yaklaşımı
Giriş
Yusuf Akçura (1876–1935), Kırım Tatar kökenli bir Osmanlı aydınıdır. 1876’da Rusya’nın Simbir (Ulyanovsk) kentinde doğdu; babasının ölümü üzerine annesiyle birlikte 1883’te İstanbul’a göç etti. İstanbul’da ilk öğrenimini tamamladıktan sonra 1899’da Avrupa’ya çıkarak siyaset eğitimi görmek üzere Paris’e gitti. Paris’te Siyasî Bilgiler Okulu’nda (École Libre des Sciences Politiques) eğitimini tamamladığı (1903) dönem, Türk milliyetçiliği düşüncesinin olgunlaştığı bir süreç oldu. Avrupa’da aldığı eğitimin etkisiyle milliyetçilik ve Türkçülük fikirlerini benimsemiş; genel olarak Türk ve Osmanlı tarihinin yanı sıra Yakınçağ Avrupa tarihinin siyasal, sosyal ve ekonomik meseleleriyle de yakından ilgilenmiştir. Bu dönemde Ahmet Rıza, Sadri Maksudi Arsal gibi Jön Türk liderleriyle tanışması ve İsmail Gaspıralı gibi öncü aydınların geniş çevresi, Akçura’nın düşünsel altyapısını zenginleştirmiştir. Kısacası Akçura, Osmanlı’nın son yıllarında Avrupa eğitim ve fikirlerinden beslenerek Türk milliyetçiliği ve Cumhuriyetçilik akımının öncü isimlerinden biri hâline gelmiştir.
Aydınlanma Sonrası Avrupa’da Gelişen Temel Fikri Akımlar
Fransız İhtilâli (1789) ve Aydınlanma Çağı’nın hemen ardından Avrupa’da öne çıkan dört büyük fikir akımı liberalizm, sosyalizm, milliyetçilik ve pozitivizm olmuştur. Liberalizm, bireyin özgürlüğünü, kanun önünde eşitliğini ve sınırlı devleti vurgulayan bir siyaset felsefesidir. Liberalizm terimi 19. yüzyılda ortaya çıkmış olup, klasik liberalizm dönemi insan hakları, negatif özgürlük (mecburiyetten kurtuluş), adalet ve barışı temel değerler olarak benimsemiştir. Batı’da 17.-18. yüzyılda yükselen akılcı Aydınlanma düşünürleri (Locke, Montesquieu, Voltaire vb.) liberal fikirlerin ilk tohumlarını atmıştır. Sosyalizm ise özellikle 19. yüzyılın ilk yarısında sanayi devriminin yarattığı eşitsizliklere tepki olarak doğmuştur. Sosyalist düşünce, özel mülkiyetin yol açtığı yoksulluk ve çalışma koşullarına karşı dayanışmayı ve kolektif mülkiyeti savunur. Sosyalist fikirlerin kökleri daha eskilere uzansa da, “sosyalizm” kavramı 1827’de İngiltere’de ilk kez kullanılmıştır ve özellikle Marksist sosyalizm 19. yüzyılın ortalarında teorik olgunluğa erişmiştir. Milliyetçilik ise ulusu politik öneme koyan bir ideolojidir; kavramsal olarak 18. yüzyıl sonlarından itibaren şekillenmiş, özellikle Fransız İhtilâli ile Avrupa’nın siyaset sahnesine hakim olmuştur. Milliyetçilik, “politik örgütlenmenin temel odağına millet mefhumunun yerleştirilmesi” olarak tanımlanabilir. Andrew Heywood’un da belirttiği gibi “nation” (ulus) kavramı ancak 18. yüzyıl sonlarında politik bir içerik kazanmış ve modern devlet anlayışıyla birlikte yükselmiştir. Pozitivizm ise Auguste Comte tarafından bir felsefi sistem olarak kurulmuş, bilginin yalnızca gözleme dayalı bilimsel yöntemle elde edilebileceğini savunan akımdır. Pozitivizm terimini ilk olarak Saint-Simon kullandı, Comte ise bunu sistematize ederek 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da yaygınlaştırdı. Pozitivizmin toplumsal işleyişi esas alan sosyal kolu ile doğayı esas alan evrimci kolu vardır; bu akımın fikrî temelleri ise Bacon, Hume ve Aydınlanma dönemindeki bilimsel ilerlemelerin getirdiği optimismedir.
Avrupa’daki Düşünce Sistemlerinin Doğuşu ve Tarihsel Bağlamı
Bu akımların tarihi gelişimi 18. ve 19. yüzyılın temel dönemeçleriyle iç içedir. Aydınlanma Çağı’nda aklın, eleştirel düşüncenin yükselmesi Avrupa’da toplumsal ve siyasal pek çok sorunun sorgulanmasını sağlamıştır. Karakuş’un vurguladığı gibi sosyalizm, milliyetçilik ve kapitalizm “hiç şüphesiz aydınlanma çağının ürünüdür”. 1789 Fransız İhtilâli, bir yandan monarşinin yıkılmasıyla milliyetçilik ve cumhuriyetçilik fikirlerini, diğer yandan evrensel haklar (özgürlük, eşitlik) söylemlerini yaygınlaştırarak modern siyasal dönemi başlatmıştır. Hakimiyet kavramının ulusa (nation) kayması, bu dönemde ivme kazanmıştır. 19. yüzyıl ise toplumsal dönüşümler çağı olarak nitelenebilir; bu dönemin “milliyetçilikler yüzyılı” olduğu, aynı zamanda aydınlanma mirasının devamı ve pozitivist-materyalist dünya görüşlerinin izlendiği bir dönem olduğu belirtilmektedir. Özellikle Sanayi İnkılabı ile ortaya çıkan ekonomik sorunlar, sosyalist ve demokratik hareketlerin doğmasına zemin hazırlamış; liberalizmin ise özgür birey fikri esas alınarak şekillendiği görülmüştür. Bir anlamda 19. yüzyılın büyük bir kısmı hem ulus-devletlerin yükselişi hem de bilimsel-toplumsal ilerleme tartışmalarının çarpıştığı bir çağ olarak yaşanmıştır.
Yusuf Akçura’nın Bu Akımlara Yaklaşımı ve Değerlendirmeleri
Yusuf Akçura, Muaṣır Avrupa adlı eserinde bu Avrupa fikri akımlarını sistemli biçimde incelemiştir. Eserde milliyet, hürriyet, müsavat (eşitlik), adalet, emek gibi kavramlar tek tek ele alınmakta ve her bir akımın tarihsel gelişimi sergilenmektedir. Örneğin sosyalizm, kitabın genişçe işlenen konularından biri olup “ilk, orta ve yeni çağlardaki benzeri hareketleri” kapsayan üç ana dönemde incelenmiştir. Akçura 20. yüzyılın “kitleler çağı” olacağını öngörmüş; bu nedenle kitleleri harekete geçiren büyük fikir hareketlerinin yeni Türk devletinin varlığına katkısını analiz etmiştir.
Milliyetçilik konusunda Akçura, Paris yıllarında tanıştığı Türk milliyetçisi fikirlerin etkisinde kalmış ve «tek kurtuluş yolunun Türk milliyetçiliği» olduğu kanaatine varmıştır. Şerafeddin Mağmûmî’nin Osmanlıcılık ve İslamcılık eleştirileri, Akçura’da milliyetçi fikirlerin daha da yerleşmesini sağlamıştır. Sosyalist akımlara yaklaşımında ise eleştirel ama ilginç bir resim görülür: Akçura sosyalizmi ayrıntılı biçimde tanıtmış, hatta İslâm dünyasındaki tezahürlerine de değinmiştir; ancak toplumsal mülkiyet fikrine önemli bir nüfusun ilgisi vurgulanırken, bu akımın Osmanlı için taşıdığı riskler de değerlendirilmiştir. Akçura, ideolojileri genellikle faydacı bir perspektifle ele almıştır. Onun analitik yönteminde yarar-zarar hesabı öne çıkar; tıpkı Üç Tarz-ı Siyaset’te Pantürkçülüğün avantaj ve risklerinin tartışıldığı gibi, Muasır Avrupa’da da her fikri akımın pratik sonuçları bu gözle irdelenmiştir.
Yöntem olarak Akçura tarihsel-materyalist bir tutum sergilemiştir. Yazın hayatının başında tarihsel-siyasal meselelere materyalist yaklaştığı; toplumsal mücadeleyi Spencer ve Taine’ın etkisiyle “yaşam mücadelesi” (sosyal Darwinizm) metaforu üzerinden yorumladığı belirtilir. Faydacılığı benimseyen Akçura, siyasal hareketleri akılcı ve pragmatik değerlendirme ile tartmıştır. Eser genel olarak geniş kapsamlı bir tanıtım/özet özelliği taşımaktadır; çağdaş bir incelemenin ihtiyaç duyduğu ayrıntılı akademik tartışmadan ziyade, okuyucuya konu başlıkları hakkında fikir vermeyi amaçladığı vurgulanmıştır.
Modern Türk Düşüncesine Etkileri: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Geçişte Avrupa Etkisi
Akçura’nın döneminde Osmanlı entelektüel çevreleri, Avrupa’nın fikir akımlarını yakından izlemektedir. Örneğin 19. yüzyılda Fransız Devrimi’nin etkisiyle Osmanlı aydınları milliyetçilik, hukuk devleti ve cumhuriyetçilik düşüncelerini tartışmaya açmış, II. Meşrûtiyet ilanıyla anayasal hayat bu fikirlerle şekillenmiştir. Yenileşme hareketleri içinde pozitivizm, özellikle dikkat çekmiştir. Osmanlı’da Batı’dan ilk alınan düşünce akımının Pozitivizm olduğu; yenilikçi aydınların ülke sorunlarının çözümünü bu programda aradığı bildirilmektedir. Bu eğilim Osmanlı aydınlarının bilime ve ilerlemeye büyük önem vermesine yol açmış, ancak aynı zamanda eleştirel akıl yerine Batı modellerini takip etme tutumunu beslemiştir.
Akçura gibi aydınlar, liberalizm ve milliyetçilikle İslamcılık-Osmanlıcılık tartışmalarını birleştirerek yeni bir ulusal kimlik vizyonu geliştirmişlerdir. Akçura’nın fikirleri, millî mücadele ve Cumhuriyet döneminde laik-modern bir Türk kimliği oluşturulurken referans alınmıştır. Nitekim Cumhuriyet’in entelektüel inşasında Akçura’nın düşünceleri de etkili olmuş; daha sonraki kuşaklar ona “Türk milliyetçiliğinin kurucusu” olarak atıfta bulunmuştur. Avrupa’daki fikir akımları Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte Türk düşünce hayatının ana kaynağını oluşturmuştur; Akçura da bu akımların aktarılması ve yorumlanmasında kilit rol oynamıştır.
Eleştirel Değerlendirme: Kavramsal Derinlik ve Yöntem
Akçura’nın Muaṣır Avrupa eserinin temel özelliği, Avrupa’da gelişen ideolojileri bir arada sunma çabasıdır. Başarılı bir ders kitabı veya tanıtım metni niteliğinde olan eser, kapsamlı bir literatür derlemesi sunmakla birlikte, her akımın derinlemesine teorik analizini yapmaktan öte, okuyucuya konu başlıkları hakkında fikir vermeyi amaçlamaktadır. Bir eleştirmen, eserin “amaç bu fikri akımları tanımak ve tanıtmaktır” diyerek sınırlı bir içerikten söz etmiş, daha ileri okumalar gerektiğini vurgulamıştır.
Metodolojik olarak Akçura’nın yaklaşımı tarihsel ve materyalist bir temele dayanır. Fikir akımlarını tarih içinde konumlandırma çabası göze çarpar; siyasî meseleleri temelde güç mücadeleleri ve çıkar dengeleri üzerinden inceler. Burada üst akılcı bir eleştiri yerine, ampirik bilgi ve pragmatik değerlendirmeler öne çıkmıştır. Akçura, pozitivist etkilere uygun olarak sosyal bilimlerde nesnellik ve deneyciliği benimsemiş; analizlerinde bilginin ikincil değerini vurgulamış, metafizik veya dinî kriterlere başvurmamıştır. Öte yandan, eserin geneli, dönemin Batılı ansiklopedi anlayışına benzer şekilde, kavramları tanımlayıcı ve kronolojik bir sırayla ele alır. Bu bağlamda, eserdeki kavramsal derinlik sınırlı olup, daha çok literatür aktarma ve senteze odaklıdır.
Akçura’nın fikir tarzı, faydacı yönelimle beraber sosyal Darwinist bir dinamiğe de sahiptir. Tahlillerinde sürekli “yarar/kaybı” hesaplayan bir üslup göze çarpar. Örneğin Üç Tarz-ı Siyaset’te pantürkizm, avantajlar ve riskler bakımından bir iş olarak ele alınmıştır. Akçura’nın güç, etkinlik ve ilerleme kavramlarına verdiği önem, dönemin metodolojilerine uygun bir açıklayıcı yaklaşımdan öte, ideolojileri “etki-tepki” ilişkileri içinde görmesine imkân tanımıştır. Bu özellikler, eserin eleştirel açıdan zengin analizlerden ziyade, modernitenin büyük akımlarını sistematik biçimde tanıtma amacı güttüğünü göstermektedir.
Sonuç
Yusuf Akçura, Muaṣır Avrupa’da Siyasi ve İçtimâî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar adlı eseriyle, Avrupa’nın modern düşünce tarihini Türk okuyucusuna taşımış ve bunları yeni Türk devletinin ihtiyaçları perspektifinden değerlendirmiştir. Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’e geçerken Batı ideolojilerinin aktarımında Akçura’nın rolü büyüktür. O, bir yandan milliyetçi-Türkçü fikirleriyle Türk kimliği oluşumuna katkıda bulunurken, diğer yandan sosyalizm, pozitivizm gibi Batı akımlarını tanıtarak entelektüel ufuk açmıştır. Kavramsal derinlikten ziyade kapsayıcılık üzerine kurulu bu eser, dönemin Türk entelektüelleri arasında Avrupalı düşüncenin anlaşılması için önemli bir başvuru kitabı olmuş; dolayısıyla Akçura’nın Avrupa fikir tarihindeki yeri, hem bilgilendirici kaynak olması hem de milliyetçi paradigma içinde yorum yapan bir düşünür olarak öne çıkmaktadır.
Kaynakça (APA)
- Akçura, Y. (1923). Muaṣır Avrupa’da Siyasi ve İçtimâî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar. İstanbul: Maarif Vekâleti Neşriyatı.
- Karakuş, G. (2021). 18. Yüzyıl Aydınlanma Felsefesinin Tarihi Politik Depremi. AÜSBD, 4(7), 1–11.
- Kutluer, İ. (t.y.). Pozitivizm. TDV İslâm Ansiklopedisi. Erişim: https://islamansiklopedisi.org.tr/pozitivizm.
- Sarı, M. A. (2015). Türkiye’de Pozitivizm ve İlk Yansımaları. Journal of Turkish Studies, 10(14), 635–656.
- TÜBİTAK. (t.y.). Liberalizm. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Ansiklopedisi.
- TÜBİTAK. (t.y.). Milliyetçilik. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Ansiklopedisi.
- TÜBİTAK. (t.y.). Sosyalizm. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Ansiklopedisi.
- Yüce, N. (1989). Akçura, Yusuf. TDV İslâm Ansiklopedisi. Erişim: https://islamansiklopedisi.org.tr/akcura-yusuf.
Leave a Comment