- Seri:Tarih
- Ebat:13,5 x 21 cm
- Sayfa Sayısı:370
- ISBN:978-625-7660-99-0
- Basım Yılı:Ocak 2022
- 2. Baskı -Haziran 2024
- Çevirmen:Lale Özcan
Timurlenk'in Hayatı ve Mirası
Timurlenk’in Hayatı, Faaliyetleri ve Tarihsel Mirası
Giriş: Timurlenk (1336–1405) Orta Asya tarihinin en etkili hükümdarlarından biridir. Çağatay Hanlığı’nın dağılmasından sonra 1370’te Semerkand’da iktidarı ele geçirerek devasa bir imparatorluk kurmuş, Hindistan’dan Anadolu’ya kadar geniş toprakları fethetmiştir. Hayatı ve siyasal etkinlikleri, İslam dünyasını derinden etkilemiş; sanatsal, mimari ve bilimsel alanda bir “Timurlenk Rönesansı”na yol açmıştır. Jean-Paul Roux gibi çağdaş tarihçiler, yalnızca “kafatası kuleleri”yle anılan bir fatih yerine, entelektüelleri himaye etmiş, bilime-sanata verdiği destekle ülkesinde bir kültür merkezi yaratmış “Ulu Emir” portresini öne çıkarır. Bu çalışma, Timurlenk’in kökeni, askeri seferleri, devlet yönetimi, dinî politikaları ve kültürel etkileri ile birlikte Jean-Paul Roux’nun yorumunu ele alır. Kaynak olarak Roux’un “Timurlenk” adlı eseri başta olmak üzere akademik literatür ve ansiklopedik kaynaklar kullanılmıştır.
Timurlenk’in Kökeni ve Yükselişi
Timur, 12 Nisan 1336’da Semerkand yakınlarındaki Hoca Ilgar köyünde doğmuştur. Babası Turagay, Çağatay Hanlığı içindeki Barlas boyunun saygın beylerinden biridir ve Moğol efsanesi Alangoya’nın soyundan geldiği kabul edilmektedir. Annesi Tekira Hatun’dur. Barlaslar, etnik köken itibarıyla Türk-Moğol karışımı bir boy olup Çağatayca konuşmaktadır. Timur, genç yaşta bölgesel bir askerî güç olarak ortaya çıkmış, 1360’larda Belh (Belucistan) bölgesinde Azeri hükümdarı Emir Hüseyin (Hüseyn Baykara’nın atası) yanında görev yapmıştır. Bu dönemde Hüseyin’in kız kardeşi Aliye Türkan Ağa ile evlenerek siyasi bağlarını güçlendirmiştir. Ancak 1370’te Emir Hüseyin Timur’a biat ederek teslim olunca, huzursuzlukları arttırmış ve Timur tarafından öldürülmüştür. Bu olaydan sonra Timur, Balkh’ta (Belh) kendi iktidarını ilan etmiş; eski rakibinin dul eşi Saray Mülk Hanım’ı (Cengiz Han soyundan olan Kazan Han’ın kızı) nikâhlamış ve böylece “kuregen” (damat) unvanını alarak Çağatay boyunun de facto hâkimi konumuna gelmiştir. Bu evlilik, Cengiz Han soyuna resmî bir bağ kurmasını sağladığı için, soyca Cengiz Han’dan gelmediği halde “Han” yerine “Emir” unvanı kullanmış; ölene dek yanında hep Cengiz soyundan kukla bir han taşıtmıştır. Böylece 1370 yılından itibaren Maveraünnehir (bugünkü Özbekistan – Türkmenistan) bölgesinde rakipsiz hâkimiyet kuran Timur, Abbasi halifesi adına “Islam’ın Kılıcı” (Saḥib-Qirān) lakabıyla anılmıştır.
Askerî Seferleri ve İmparatorluk İnşası
Timur’un askerî seferleri, Asya içlerine ve Batı’ya doğru büyük bir yayılma göstermiştir. Örneğin 1383–1385 yılları arasında Horasan, İran’ın iç bölgeleri ve Kafkasya’da seferler yaparak Herat, Rey, Tebriz gibi merkezleri ele geçirmiştir. Ardından 1390’ların başında, Altın Ordu hanı Toktamış’ı iki kez yenip Altın Ordu’nun önemli kısımlarını mağlûp etmiştir (bu sayede Karadeniz kıyılarına inmiş, Rus prensliklerine gözdağı vermiştir). 1398–1399 kışında Hindistan’a yönelen Timur, İslamcı bir cihat ruhuyla Semerkant’tan çıkarak Pencap’ı geçmiş; Delhi Sultanlığı’nı yenilgiye uğratarak Delhi’yi yağmalamış ve büyük ganimetle döndüğünü kaydetmiştir. Bunun sonucu olarak Hindistan seferi, yakın çevresindeki Müslüman hükümdarları dize getirip imparatorluğunu daha da güçlendirmiştir.
Timurlenk İmparatorluğu’nun en geniş sınırlarda olduğu dönemi gösteren harita (Timur’un ölümü sırasında, yaklaşık 1405). Semerkand merkezli imparatorluk, Hindistan’dan Karadeniz’e kadar uzanıyordu.
Bu dönemde Timur’un en göze çarpan seferi ise 1402 yılında Anadolu’ya karşı düzenlediği harekâttır. Öncesinde 1400–1401 kışında Sivas, Kayseri gibi Anadolu şehirlerini ele geçirmiş; ardından 28 Temmuz 1402’de Ankara yakınlarında Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’i kesin bir yenilgiye uğratmıştır. Bu savaş sonrası Beyazıt esir düşmüş, Anadolu’da yeniden beylikler kurulmuş, Osmanlı Devleti derin bir krize sürüklenmiştir. Timur’un ölüm yılı 1405’te imparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşmış, geride Orta Asya’dan İran’a, Suriye ve Anadolu içlerine, hatta Delhi’ye kadar uzanan bir hâkimiyet bırakmıştır. Özetle, Timur’un kurduğu imparatorluk Asya’nın dört bir yanında hüküm sürmüş ve torunları (Timurîler) tarafından on yıllarca daha yönetilmiş; 15. yüzyılda İber ve Hint Yarımadaları’ndaki gelişmeler dahil birçok bölge üzerinde etkili bir güç haline gelmiştir.
-
Başlıca Seferler:
-
1378–83: Horasan, İran ve Hinduş (Afganistan) bölgelerinde fetihler.
-
1386–1390: Azerbaycan ve Kafkasya seferleri; Toktamış’ın Altın Ordu’sunu bozguna uğratarak Kırım ve Kazan’ı ele geçirme girişimleri.
-
1398–99: Hindistan Seferi – Delhi Sultanlığı’nın yıkılması ve büyük yağma.
-
1402: Ankara Seferi – Yıldırım Bayezid’i mağlup ederek Anadolu’nun yeni durumu (Anadolu beyliklerinin ortaya çıkışı).
-
Her bir sefer, Timur’un imparatorluk hedeflerine ulaşmasında kritik rol oynamış; fethedilen bölgeler ya doğrudan merkeze bağlanmış ya da boylarına paylaştırılmıştır. Timur, cihat propagandasıyla özellikle gayrimüslim bölgelerde asker toplarken, saldırılarında şiddetli yöntemler uygulamış (şehirleri yakıp yıkmış, ganimet ve esir elde etmiş) ama zanaatkâr ve bilginleri koruyup Semerkand’a taşıyarak imparatorluğuna entelektüel katkı sağlamıştır. Böylece Timur, hem askeri dehâsı hem de imparatorluğunu sistemli olarak inşa edebilmesiyle tarihte eşsiz bir konum kazanmıştır.
Devlet Yönetimi ve Hukuk Anlayışı
Timur’un devleti, geleneksel Türk-Moğol hükümet modeline dayanırken İslamî unsurlarla harmanlanmış karma bir yapıdaydı. Örneğin Timur, Cengiz Han yasasına büyük önem vermiş, “Han” unvanı talep etmeyip yerine “Emir” ve “Sahibkıran” gibi sıfatlar kullanmıştır. Siyaseten meşruiyet kazanmak için, Emir Hüseyin’in dul eşi Saray Mülk’ü alarak Cengiz Han soyundan bir kılıca damat olduğunu vurgulamıştır. Aynı zamanda Çağatay Hanlığı adına sembolik de olsa bir kukla han (örneğin Suyurgatmısh) yanında bulundurmuş ve onun himayesinde hükümdarlığını sürdürmüştür. Devlet yönetiminde Mirzâlar (oğullar) ve diğer akrabalarına eyaletler verip emniyeti ve vergiyi sağlamıştır. Birçok tarihçi, Timur’un şeriat yerine Cengiz Yasası’na öncelik tanıdığını, bunun için İslamî hukuk yerine geleneksel töreleri daha çok uyguladığını belirtir. Özetle, yönetim anlayışıyla Moğol destan geleneğinden; dinî meşruiyetiyle İslam geleneğinden beslenen Timur, merkeziyetçi ama görece esnek bir devlet örgütü kurmuştur. Zaman zaman yeni kanunlar (yasakname) getirdiği, divanlar kurduğu ve ticareti canlandıracak yollar inşa ettiği bilinmektedir. Ahmet b. Arabşah gibi rakip tarihçilerce ağır eleştirilse de, Roux’un da vurguladığı gibi Timur’un devlet idaresinde adil yöneticilik, düzen ve istikrar sağlama ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda Timur, “güçlü bir devlet kuran, yöneten ve yasalar koyan bir hükümdar” olarak tarihe geçmiştir.
Dini Kimliği ve Politikası
Timur resmî olarak Sünnî Müslüman bir hükümdardı ve kendisini “İslam’ın Kılıcı” olarak tanımlamış, fetihlerini cihat söylemiyle meşrulaştırmıştır. 1380–1400 arasındaki seferlerinde Hristiyan Gürcüler’e, Hindu yerlilere ve Memlük hâkimiyetindeki Suriye’deki gayrimüslim topluluklara karşı saldırılarda “gazî” sıfatını kullanmıştır. 1398 Hindistan seferini Cihâd fetvası adı altında başlatmış (Hindulara karşı “kâfirlerle cihad” amacı güttüğünden) semerkanlı kardeşlerine at oynatmıştır. Ancak Timur’un dinî yaklaşımı tamamen katı değildi. Karizmatik inanç liderleriyle diyalog kurmuş, dönemin en meşhur tarihçisi İbn Haldun’u bile semte davet ederek fikir alışverişinde bulunmuştur. 1401’de Şam’ı işgal edince, bazı tarihsel rivayetlere göre Emevî hanedanına ve Yezid’e yönelik simgesel davranışlarda bulunmuştur. Öte yandan, bölgede Şii ve Bâtınî topluluklara karşı bazen sert tedbirler almıştır; örneğin Mazenderan’daki Bâtıni Şiîler’i katletmiş, Anadolu’dan Alevîlerin bir kısmını orta Asya’ya sürmüştür. Bunlar, genel olarak “gazâ” söylemiyle örtülen askerî-politik kararlar arasındadır. Sonuçta, Timur kendisini hem Allah’ın “İslam’ın Kılıcı” (gazâ ve gazaî devlet geleneğine bağlı) hem de Cengiz Han yasasının bir uygulayıcısı olarak görmüştür. Kısacası, dinî kimlik olarak Sünnî İslam’ı benimsemiş ve düşman gördüklerini “kâfir” ilan ederek meşruiyet kazanmak istemiş; ancak geleneksel Türk-Moğol pagan ve devlet ilkelerini de yaşatmaya devam etmiştir.
Kültürel ve Sanatsal Etkileri
Timur’un en kalıcı miraslarından biri, Sanat ve Mimari üzerindeki etkileridir. Fethedilen bölgelerdeki sanatkâr, mimar ve bilim insanlarını koruyarak Semerkand’a toplamış, böylece şehri dönemin en önemli kültür merkezlerinden biri haline getirmiştir. Özellikle oğlu Uluğ Bey (hilafet tartışmaları) ve sonraki hükümdar Hüseyin Baykara döneminde Samarkand’da büyük bir Timurlu Rönesansı yaşanmıştır. Timur’un emriyle yaptırılan başlıca eserler arasında Semerkand Ulu Camii (Bibi Hanım Camii), Gökyüzü Medresesi ve Gur-ı Emir Türbesi bulunur. Örneğin, Semerkand’daki Bibi Hanım Camii, Timur’un İslam dünyasındaki gücünü göstermek için 1399–1404 yılları arasında yükseltilmiş ve tamamlandığında İslam dünyasının en büyük camilerinden biri olmuştur. Bugün bile Samarkand’ın silüetinde ön plandaki mavi kubbeli yapı, Timur mimarisinin simgesi olarak anılmaktadır. Timur aynı zamanda minyatür ressamı Hafız-ı Abru gibi sanatkârları himaye etmiş, sarayında yaşayan bir levha sanatı (tezhip) ve hat heyeti oluşturmuştur. Jean-Paul Roux’un belirttiği gibi, Timur’un medreseleri (örneğin Uluğ Bey Medresesi) ve bilim merkezleri, İbn Haldun, Abdülhay Hâce, Hafız-ı Ebru gibi dönemin ünlü ilim adamlarını ve sanatçılarını çekerek, onun “Ulu Emir” portresine bilimsel bir boyut katmıştır. Bu bakımdan hem İran mimarisini hem Türk-Moğol desenlerini birleştiren Timurlu üslup, batıdaki Osmanlı ve doğudaki Safevî mimarisini de etkilemiştir. Kısacası Timur, yıkıcılığı kadar yaratıcılığıyla da tanınmış; imparatorluğu, mimari ve kültür alanında derin izler bırakmıştır.
Semerkand’da 1404 yılında inşa edilen Bibi Hanım Camii. Timur döneminin en büyük yapılarından biri olan bu cami, Timurlu mimarisinin başyapıtlarındandır.
Jean-Paul Roux’nun Yorumu ve Değerlendirmesi
Fransız tarihçi Jean-Paul Roux, “Timurlenk” adlı eserinde Timur imgesini geleneksel klişelerden kurtarmaya çalışır. Onun bakış açısına göre, sırf “kafatasından kule yapan zalim” kabulleri Timur’u anlama açısından yetersiz kalır. Roux, Timur’un arkasındaki sinerjinin daha farklı olduğunu vurgular: Döneminin önde gelen hükümdarları Uluğ Bey, Baykara gibi ilim ve sanat faaliyetlerini desteklemiş; yüzlerce alim ve sanatkârı himaye etmiştir. Bu bağlamda Roux, Timur’u “Ulu Emir” olarak nitelendirir ve sarayında İbn Haldun, Abdülhay Hâce ve ressam Hafız-ı Ebru gibi şahsiyetleri barındıran bir portre çizer. Roux’nun yaklaşımında Timur’un ölümü bir bitiş değil, bilakis “Timur Rönesansı”nın başlangıcıdır. Yani Timur’un ardından gelen mimari eserler, bilime verilen önem onun tarihî imajını yeniden düşündürmüştür. Roux bu suretle, Timur’u salt şiddet simgesi olarak değil, kültür ve bilgiye değer veren bir lider olarak yeniden kurgulamıştır. Elbette tarihçiler arasında farklı görüşler vardır; bazıları hâlen onu “katil hükümdar” olarak görse de, Roux gibi modern araştırmacılar Timur’un çok yönlü karakterine dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, Roux’nun yorumu Timur çalışmaları literatüründe yenilikçi bir deneme olarak kabul edilmektedir.
Sonuç ve Gelecek Araştırma Önerileri
Timurlenk’in hayatı ve mirası, Türk-İslam dünyasının ve dünya tarihinin önemli bir kesişme noktasıdır. Köklerini eski Türk-Moğol geleneklerinde taşıyan Timurlenk, bir yandan Cengiz Han yasasına bağlı kalırken diğer yandan İslam kültürünü benimsedi. Fetihleriyle geniş bir coğrafyayı kapsayan büyük bir imparatorluk kurmuş, aynı zamanda sanat ve bilimde de dönemine damga vurmuştur. Jean-Paul Roux’nun yeni yorumları, Timur imgesinin yalnızca şiddetle sınırlı olmadığını; entelektüel ve kültürel katkılarla da önemli bir figür olduğunu göstermiştir. Gelecekteki araştırmalar, örneğin Timur’un vakıf kayıtları, inşa ettirdiği kuruluşların arşivleri veya dönemin dış kaynakları üzerinden ikili mirasının (doğu-batı, Şamanizm-İslam) daha detaylı incelenmesiyle zenginleşebilir. Ayrıca Timurlu mimarisinin izlerinin Orta Asya’dan Anadolu’ya nasıl yayıldığı ya da Timur’un idare tarzının sonraki hükümdarlara etkisi gibi konular, bu alana yeni bakış açıları kazandıracaktır.
Kaynakça: Jean-Paul Roux’nun Timurlenk (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2022) başta olmak üzere yukarıdaki çalışmada Türkçe İslam Ansiklopedisi ve güvenilir tarihî kaynaklar temel alınmıştır. APA stilinde temel kaynaklar aşağıda gösterilmiştir:
- Roux, J.-P. (2022). Timurlenk. (L. A. Özcan, Çev.) İstanbul: Dergâh Yayınları.
- TDV İslâm Ansiklopedisi. (t.y.). Timur maddesi. Erişim: https://islamansiklopedisi.org.tr/timur
- Oskay, D. S. (2024). “Türk ve Dünya Tarihinin Son Büyük Cihangiri: Sahipkıran Emir Timur”. Önce Vatan Gazetesi. (Erişim).
Leave a Comment