Heidegger’in Düşüncesi ve Zamanı: Safranski’nin Perspektifinden Felsefi ve Politik Bir İnceleme
Kitabın Adı:Heidegger - Almanya’dan Bir Usta Yazar : Rüdiger Safranski
Çevirmen:Çevirmen:Sayfa:668 Cilt:Ciltsiz Boyut:12 X 20 Son Baskı:12 Kasım, 2021 İlk Baskı:12 Kasım, 2021 Barkod:9786254494314 Kapak Tsr.:Kapak Türü:Sert Kapak Yayın Dili:Türkçe Orijinal Dili:AlmancaOrijinal Adı:Meister aus Deutschland: Heidegger und seine Zeit
Heidegger’in Düşüncesi ve Zamanı: Safranski’nin Perspektifinden Felsefi ve Politik Bir İnceleme
Martin Heidegger’in Felsefesi ve 1930’lar Almanyası: Safranski Biyografisi Işığında Bir İnceleme
Giriş
Martin Heidegger (1889–1976), varlık felsefesi (ontoloji) konusunda yaptığı derin analizlerle 20. yüzyıl düşüncesinin en etkili filozoflarından biri sayılır. Rüdiger Safranski’nin Ein Meister aus Deutschland: Heidegger und seine Zeit adlı kapsamlı biyografisi, Heidegger’in felsefi yaklaşımını, yaşamını ve özellikle Nazi dönemiyle ilişkisini ayrıntılı biçimde ele alır. Safranski’nin anlatımı ışığında, bu yazıda Heidegger’in “Varlık” sorusu (Seinsfrage) ile kurduğu ilişki, otantik varoluş (eigentlichkeit) ve zamansallık (Zeitlichkeit) kavramları, akademik etkisi ile 1930’lar Almanyası’nda üstlendiği politik rol analiz edilecektir. Ayrıca Safranski biyografisine göre Heidegger’in Nazi hareketine katılımının arka planı ve anlamı tartışılacaktır. Bu inceleme, giriş, literatür özeti, ana tartışma bölümleri (ontoloji, otantiklik, zamansallık, akademik etki, politik angajman) ve sonuç bölümlerinden oluşacak; kaynaklar APA biçiminde sunulacaktır.
Literatür Özeti
Heidegger’in yaşamı ve düşüncesi üzerine pek çok çalışma vardır. 1980’lerde Victor Farias’ın Heidegger ve Nazizm incelemesiyle başlayıp Otto ve Kühnel gibi araştırmacıların çalışmaları, Heidegger’in Nazi bağlantısını tartışmışlardır. Safranski’nin çalışması ise bu tartışmalara kapsamlı bir biyografik perspektif getirmiştir. Richard Rorty, Safranski’nin biyografisini “Heidegger’in üzerinde şimdiye kadar yazılmış ilk kapsamlı biyografi” olarak tanımlamış; Farías ve Ott’un kitabını geride bıraktığını vurgulamıştır. Safranski, 20. yüzyıl Alman düşüncesini akademik bir ilkellikten çıkarıp bir bütün halinde ele almayı hedefler. Bu nedenle Safranski’nin anlatımına dayanan bir yaklaşım, literatürdeki deneyimli yorumcuların (Farías, Ott ve Derrida gibi) görüşleri yanında, daha yeni dönem yaklaşımlarını da içerecek şekilde dengeli bir bakış sunar.
Heidegger’in Ontoloji Anlayışı
Heidegger, felsefeyi varlık sorusuna odaklanan ontoloji olarak konumlandırır. O, varlığın (Sein) anlamının ancak insana özgü bir varlık biçimi olan Dasein üzerinden araştırılabileceğini savunur. Being and Time (1927) adlı temel eserinde Heidegger, “insan varoluşunu (Dasein) zamanlı ve tarihsel karakteri açısından fenomenolojik yöntemle analiz ederek” varlığın anlamını kavramayı dener. Bu çerçevede Heidegger’e göre felsefenin yöntemi, Husserl’in fenomenolojisinin devralınmasıdır: Ama odak Husserl’in bilincin yapısı değil, Dasein’ın kendisidir. Yani Heidegger için “phenomenology is the way of access to what is to become the theme of ontology”. İnsanın dünyada “var olma” biçimi ve dünya ile ilişkisi anlamlandırılırken, varlığın kendine özgü sorusu yeniden canlandırılır. Safranski’nin aktardığına göre Heidegger’e göre modern bilim ve metafizik gelenekte varlık hep göz ardı edilmiştir ve aslında bu “Sein sorusu” yeni baştan sorulmalıdır.
Heidegger’in ontolojisinde Dasein kavramı esastır: İnsan, varlığın anlamını merak eden varlıktır. O, sıradan anlamda bir “nesne” değil, varlık sorununu soran bir varlıktır. Dasein’da, içinde bulunduğu olanaklar dünyasıyla yönelimsellik (projeksiyon) ve içinde doğmuş olduğu koşullandırılmışlık (biçimkapanma) üçlüsüyle (irade edilen gelecek, içinde bulunulan geçmiş, beraberce olunan şimdiki dünya) temel bir yapıya sahiptir. Heidegger, varlık ile Dasein arasındaki bu köklü ilişkiyi şöyle özetler: “Dasein’ın varlığının ilksel anlamı zamanlılıktır. Dasein özünde zamansaldır”. Bu bakış, Heidegger felsefesinde zamansallığın Dasein’ın varlık yapısını belirleyen “ilk anlam” olduğunu vurgular.
Otantik Varoluş Kavramı
Heidegger, otantik varoluş (Eigentlichkeit) kavramı ile sıradan (“herkesçiliğin”) ötesine geçen bir varoluş durumunu tanımlar. Dasein, çoğunluğa uyumluluk içinde yaşarken kendi yaşantısını başkalarına endeksleyebilir; bu duruma inauthentik (derdasız/ölçeklenmemiş) varoluş denir. Buna karşılık otantik varoluş, kişinin kendi varoluşunu sahiplenmesi, kendi seçimlerine ve sorumluluğuna dair farkındalığı üzerine kuruludur. Heidegger’e göre “otantik modda varoluşunuzda bulunursunuz, eğer varoluşunuza kendinizi seçmiş ya da gerçekleştirmişseniz”. Yani otantiklik, Heidegger’in dediği gibi, varoluşunuza sahip çıkmak, kendinizi ‘seçmek’ demektir; burada bir gizli “gerçek benlik”i kurtarmaktan değil, varoluşunuzu kararlaştırmaktan söz edilir.
Otantik varoluşta, birey kendi nihai imkânlarını (varlık tarzını) “seçer” ve anlamı bu sorumluluk üstlenerek açığa çıkarır. Heidegger, ölüm karşısında Dasein’ın aldığı tavrı özellikle vurgular: Ölümün bireyi kendi varoluşuna indirgeyen düşündürücü etkisi, onu “kendi” olmanın bilincine getirir. Bu süreçte kişi, günlük topluluk beklentilerinden koparak gerçek varoluş imkânlarını fark eder. Bu bağlamda Safranski de, Heidegger’in otantik varoluş anlayışını yorumlayarak, kişinin “kendi olmak” için ölümlülük bilincini benimsemesi gerektiğini ve bu bilincin varoluşa özgün bir dürtü kazandırdığını aktarır (vgl. Heidegger, SZ 263; Dasein’ın kendini “aynı zaman” içindeki olarak yargılaması). Özetle, Heidegger’in felsefesinde otantiklik, “varoluşu kendi üzerinden sahiplenme” olarak tanımlanır.
Zamansallık Anlayışı
Heidegger için zaman salt fiziksel bir ölçü değil, varlığın temel açısını belirleyen ontolojik bir düzenek olarak görülür. Being and Time’da insan deneyiminin daima geçmişin kalıntıları ve geleceğin beklentileriyle yapılandığı vurgulanır. Heidegger’in ifadesiyle, Dasein “geçmişi muhafaza edip geleceği bekleyerek” şimdiki an içinde eylemsel durumlar örer; zaman, deneyimlerimize anlam katan bir eksen gibidir. Safranski’nin de belirttiği gibi Heidegger, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği bir bütün olarak ele alır ve Dasein’ın “öznel zamanını” ontolojik öncelikli görür. Örneğin, bir adam kuş yuvası yaparken hem geçmişte öğrendiği bilgileri (muhafaza) hem de evin bahçesinde oyalanacağı geleceği (bekleme) hesaba katar; böylece eylemi zamanın üç biçimiyle sürekli biçimlenir.
Heidegger “özgün zaman” (ursprüngliche Zeit) kavramıyla, sıradan ölçüme indirgenemeyen bu içsel zaman deneyimini vurgular. Bu deneyim, sadece “bölümlenmiş saatler” değil, Dasein’ın projeksiyonunu geriye doğru geri çağırdığı ve yeni projeksiyonlara yöneldiği sürekli bir “ekstatik” hareket halidir. Safranski’ye göre Heidegger’in zaman anlayışı, insan varoluşunun geçmişi, an’ı ve geleceği bir arada kavradığı özgün bir perspektif sunar. Bu anlamda Heidegger, “zamanın kendisini temporalize etmesi” sayesinde varlığın ortaya çıkabileceğini ileri sürer.
Akademik Etkisi ve Etkileşimi
Heidegger’in öğretisi ve yazıları, felsefe ve beşeri bilimler alanında geniş yankılar uyandırmıştır. Felsefe tarihinde, fenomenoloji, varoluşçuluk, hermenötik, siyasi teori, psikoloji ve teoloji gibi pek çok alanda iz bırakmıştır. Örneğin Jean-Paul Sartre ve Hannah Arendt gibi düşünürler Dasein analizi ve otantiklik kavramından esinlenmiş; Frankfurt Okulu kuramcıları (Max Horkheimer, Herbert Marcuse) Heidegger’in varlık sorgusunu çağdaş toplum eleştirisinde kullanmışlardır. Aynı şekilde Jacques Derrida ve Jean-François Lyotard gibi postmodern teorisyenler de Heidegger’in metafiziğe yönelik radikal eleştirilerinden etkilenmiştir. Safranski’nin ifadesiyle, Heidegger “kendisinin felsefesine en sıkı sahiplenmiş olan düşünür” olarak kabul edilmekle beraber, çalışmaları pek çok kuşak düşünür tarafından benimsenmiştir. Bu açıdan Heidegger, akademik çevrelerde sıra dışı bir etki yaratmıştır; eserleri onbinlerce öğrenciyi ve okuru derinden etkilemiş, disiplinlerarası tartışmalara zemin hazırlamıştır.
Öte yandan, Safranski’nin biyografisinde belirtildiği gibi Heidegger’in düşünce ve öğretisi dönemin entelektüel ortamıyla da etkileşim içindedir. Örneğin Heidegger’in karmaşık üslubu ve yeni terminolojisi, Marburg ve Freiburg yıllarında öğrencilerinin ilgisini çekmiş; konferans salonları ve seminerleri dolup taşmıştır. Bu dönemdeki felsefi tartışmalar, Arendt, Tillich ve Bultmann gibi çağdaşlarıyla olan ilişkilerde şekillenmiştir. Safranski’ye göre Heidegger, akademik camiada saygı gören bir figürdü; yüksek düşünceye katkısı, düşmanları olmayan bir entelektüel olarak anılmasına katkıda bulunmuştur.
1930’lar Almanyası ve Politik Angajman
Heidegger’in kariyerinde en tartışmalı dönem, kesinlikle Nazi Partisi’ni desteklediği 1930’lar başıdır. Safranski biyografisi bu süreci ayrıntılı biçimde anlatır. Tarihi gerçeklere göre Heidegger, 21 Nisan 1933’te Freiburg Üniversitesi rektörü olarak seçildi. Fakülte üyeleri arasında, göreve bir Nazi memurunun atanma tehlikesini engellemek amacıyla aday olması istenmiştir. Ancak Heidegger’in de Safranski’ye göre Nazi hareketini yönlendirebileceğine dair umudu vardı. Nitekim 3 Mayıs 1933’te Nazi Partisi’ne üye oldu. Seçim konuşması “Alman Üniversitesinin Kendini İspatı” (Selbstbehauptung der deutschen Universität) adlı Nazi yanlısı metni içeriyordu ve Hitler rejimine dolaylı destek olarak yorumlandı. Rektörlük görevi sırasında, Kasım 1933’te “Hitler ve Nazi Devleti’ne Destek Bildirisi” gibi bildiriler yayınladı. Safranski’nin ifadesiyle, bu süreçte Heidegger “büyük entelektüel prestijini Nasyonal Sosyalizmin hizmetine koymuş ve bilerek ya da bilmeyerek rejimin meşrulaştırılmasına katkıda bulunmuştur”.
1934 yılına gelindiğinde, bazı çatışmalar ve zıt görüşler baş gösterdi. Heidegger, 23 Nisan 1934’te rektörlük görevinden istifa etti ve Nazi politikalarından aktif olarak uzaklaştı. Dönemin kaynakları, rektörlük konuşmasının parti yönelimleriyle tutarsız bulunduğunu ve daha sonra yasaklandığını belirtir. Safranski, Heidegger’in Nazizm’e katılımının nedenlerini tartışırken, bu süreci “karar verme sorununa indirgeyerek” yorumlar. Ona göre Heidegger için esas önemli olan “köken değil karar” idi. Yani Heidegger, ırksal veya ideolojik bir tutumdan ziyade, Nazi hareketine katılma eylemini bir “felsefi devrim” şeklinde algılamış, bir bakıma “hareketle irade birliği” (Gemeinschaft des Willens) içinde olduğunu ifade etmiştir. Safranski’ye göre Heidegger, antisemit eylemleri doğrudan desteklemese de karşı çıkmamış; bu eylemleri “kabul etmiştir”. Heidegger, Gazeteci Hannah Arendt’in Almanca Hitler selamı hakkında yazdığı bir mektuba yanıtında, öğretime devam eden Yahudi meslektaşlarını görevlendirdiğini vurgulamıştır. Safranski bu durumu, Heidegger’in antisemitizmde “Nazi hastalığı” düzeyinde radikal olmadığını, ideolojik değil karar odaklı bir bağlılık sergilediğini göstermek için sunar.
Safranski ayrıca, Heidegger’in kitlelere yönelik kavgalarının ardında yükselen “Hitlercilik ilkesi”ne olan inancını vurgular. Örneğin rektörlük konuşmasında “ulusun tarihi görevi”nden bahsetmiş, akademik özerkliği Nazi ideolojisinin hizasına sokmaya çağırmıştır. Sonuçta sert Nazi çevreleri bile Heidegger’i “entelektüel maceraperest” olarak nitelemiş, üniversitede schisofrenik bulduğunu belirtmiştir. Safranski, Heidegger’in erken dönemdeki bu siyasi tutumu şu sözlerle özetler: Heidegger’in Nazizm’ine ideolojik değil “karar gösterimci” yaklaşım hâkimdi; bu nedenle ilkesel bir antisemitizm yerine mevcut duruma boyun eğme eğilimi hâkimdi.
Sonuç
Rüdiger Safranski’nin Heidegger ve Çağı kitabı, filozofun varlık felsefesi, otantiklik ve zamansallık kavramlarından, akademik etkisine ve Nazi dönemi siyasal angajmanına kadar geniş bir panorama sunar. Safranski’ye göre Heidegger’in felsefesi, varlığın anlamını insana özgü bir fenomen olarak ele alır; Dasein’ın özgün varoluşunu analiz edip ontolojiyi yeniden tanımlar. Heidegger’in bu derin düşünce mirası, Sartre ve Arendt’ten Derrida ve Lyotard’a kadar birçok entelektüeli etkilemiştir. Öte yandan Safranski, Heidegger’in 1930’lar Almanya’sındaki konumunu, onun ideolojik değil felsefi bir bakış açısıyla Nazi hareketine yaklaştığını iddia eder. Heidegger’in karar verici bir duruşla partiye katılıp bunun entelektüel gerekçesini aradığı anlaşılır; Safranski, antisemitik uygulamaları reddetmediğini ancak kendi felsefi zemininin bunları onaylamadığını vurgular.
Sonuç olarak Safranski’nin anlatısında Heidegger, hem büyük bir varlık düşünürü hem de zamanının sorunlarıyla iç içe geçen çelişkili bir figürdür. Onun için “varlığın sorusu” ile siyasi realiteler bir araya gelir; Safranski ise Heidegger’i insan ve filozof olarak bütün boyutlarıyla göstermeyi amaçlar. Safranski’nin yorumu, Heidegger’in mirasında “iyilik” ve “körlük” gibi zıt unsurların iç içe olduğunu, düşüncesinin bazı yönlerinin Nazi idealleriyle örtüşse de bunun Heidegger’in bütün felsefesini özetlemediğini gösterir. Akademik çevrelerde yoğun eleştiri ve övgü alan bu karmaşık portre, Safranski sayesinde detaylı bir biyografik anlatımda izlenebilmektedir.
Kaynakça
Lavine, T. Z. (1998, June 14). The philosopher as human being. The Washington Post.
Safranski, R. (1998). Martin Heidegger: Between Good and Evil (E. Osers, Trans.). Cambridge, MA: Harvard University Press.
Wrathall, M. (2023). Martin Heidegger. In E. N. Zalta (Ed.), Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2023 Ed.). Retrieved from https://plato.stanford.edu/entries/heidegger/
Heidegger, M. (2009). Martin Heidegger (1889–1976). Internet Encyclopedia of Philosophy. Retrieved from https://iep.utm.edu/heidegge/
Safranski, R. (1994). Ein Meister aus Deutschland: Heidegger und seine Zeit. München: Hanser. (Orijinal çalışma)
Leave a Comment